Akşener suskunluğunu bozdu
Abone ol28 Şubat’la ilgili hakkında en çok konuşulan politikacı Türkiye'nin ilk kadın İçişleri bakanı Meral Akşener, suskunluğunu Star'dan Necef Uğurlu'ya bozdu.
28 Şubat’la ilgili hakkında en çok konuşulan politikacı benim.
Hep bir şey söyledim, TSK 150, 200 yıllık bir endişeyi beraberinde
kurumsal şuur altında taşır. Birisi bölünme endişesidir, diğeri
rejimin değiştirilme endişesidir, yani şeriatın getirilme
endişesidir. Bu samimi endişeyi İstanbul tetikledi. Necef UĞURLU:
Ve meşhur 57. Hükümet geldi. Meral AKŞENER: 57. Hükümet Abdullah
Öcalan, başörtüsü gibi konularla uğraşmak durumundayken bir de
ekonomik problemlerle karşı karşıya kaldı. İki tane ağır kriz
yaşandı. Bu krizler sonucunda IMF ile anlaşıldı çok ciddi acı
reçeteler oluşturan bir program ortaya kondu. NU.: Sınıfta kalmanın
nedeni bu muydu? MA.: Vatandaş baktı, başörtüsü, İmam Hatipler’in
ve Kuran Kurslarının çözümünü kavga ederek, itişip kakışarak
çözülmesini istemiyor. Döndü o iktadarı da başarısız gördü Sayın
Erdoğan’ın kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’ni iktidara büyük bir
güçle getirdi. Bunu getirirken iki insiyakı vardı, uzun yıllar
koalisyonlarla yönetilen ülkenin ekonomik problemlerinin
çözülemediği gibi bir kanaat elde etti ve baş örtüsü, İmam
Hatipler, Kuran Kursu gibi alanlarında herkes topu birbirinin
üzerine attığı için çözülemediğini gördü tek başına iddalı bir
biçimde yola çıkmış, kamuoyuna ciddi sözler vermiş bu
arkadaşlarımızı %34’le iktidara getirdi. NU.: 28 Şubat hangi
noktaya gelmiş oldu? MA.: 28 Şubat’ın aktörlerine de ciddi bir ders
verilmiş oldu. Kurumsal aktörlerine. Bugün iktidarda bulunan
arkadaşlara da dendi ki güçlü bir iktidarsınız Türkiye’nin hem
istismar alanlarını çözün, hem ekonomisini, işsizliğini çözün.
Türkiye’nin kriz haritasını çıkardım NU.: 57. Hükümet döneminde
Sayın Derviş’in gelmesi IMF ile borçların yeniden yapılandırılması
önemli nokta. Bu yeniden yapılandırma biter bitmez, Derviş’in
nereye monte edileceği ortada kaldı sanki. Soru şu, IMF ile
borçların yeniden yapılandırma süreci miydi en önemli mesele, Tansu
Hanım bunu mu başaramadı? MA.: Ne dediğinizi anlıyorum. Türkiye çok
pahalı borçlanan bir ülke. Yıllardır ‘Saadet Zinciri’ diye söylenen
o. Borçlarını ödeyen bir ülke olmasına rağmen bu yüksek oranda
faizlerle borçlanan bir ülke. Dolayısıyla uluslararası büyük
sermayenin Türkiye’yle ilgili sıcak para girişi çıkışı, zaman zaman
tekrarlanan rutin krizlerle ilgili kesinlikle etkisi olduğunu
düşünüyorum. Mesela ben 2001 krizinden sonra Türkiye’nin krizinin
haritasını çıkarttırdım. Bütün krizler bağıra bağıra gelmiş.
Bürokrat bu konuda yazılar yazmış, siyasilere bu yazılar gitmemiş.
Tarihe not düşmek için. İnternet sitesinde var ama ilgili
bakanların bundan haberi yok. Hiç yapılmayan bir şey, bütün o sıcak
para çekildikten sonra devalüasyon yapılmış Türkiye’de. Tekrarlanan
hep aynı şey. NU.: Krizden para kazanılıyor, siyasiler de bunu
önleyemiyorlar bu o mu demek? MA.: Krizin geldiği görülmüş, 20 gün
evvel küt devalüasyon yapılsa, parayla para kazanan kesimin eli bir
defa yansa belki krizlerle ilgili durup düşünülecek. Ama nedense
hiç yapılamamış. Para çekilmiş devalüasyon yapılmış. Tansu Hanım ne
yapmak istedi NU.: Peki Tansu Hanım ne yapmaya çalıştı? MA.: Tansu
Hanım bu saadet zincirini kırmaya çalışmıştı. Hatırlayın kendi
başbakanlığı döneminde saadet zincirini kıracağını söyleyerek yola
çıkmıştı. 95 seçimlerine giderken birdenbire yaylım ateşine
tutularak girdi. Ondan sonra bu yaylım ateşi özellikle Refahyol
Hükümeti döneminde artarak devam etti. NU.: Kemal Derviş mesela
kurullara el attı sonuç siyasette adama yer bulunamadı... MA.: Yok,
şöyle bir şey yapıldı, ben Meclis’teydim o zaman kurullar kuruldu.
NU.: Neden kuruldu bu kurullar? MA.: Siyasetçinin tasallutundan
ekonomiyi, yani karışmasından istismarından uzak tutmak için
kuruldu. Bürokratlardan oluşan gruplardı o kurullar. (Özrü
kabahatinden beter bir durum!) NU.: Peki bu kurullar ve Derviş
arasında ne oldu? MA.: Fakat sonra Sayın Derviş bir şey yaptı
gözden kaçan, yani ekonomiyle ilgili ortaya koyduğu performans için
getirildi ve bakanlık verildi. Bir koalisyon hükümetinde kolay bir
şey değil dışarıdan birisini getirip bakan yapmak. Yani bu noktada
çok acı da reçeteler ortaya kondu, yapısal olarak doğruydu ama o
acı reçetelerin bedelini de üç parti ödedi. Ana muhalefet DYP’de bu
arada gitti. Hadi ANAP zaten eriyordu ama MHP ile DSP ciddi birer
güçle gelmişlerdi onlar barajın altında kaldı. Fakat Sayın Derviş
borçların yapılandırılmasını ekonomik programı, o sistematiği
kurduktan sonra kendi adına birden siyasi bir organizasyon peşine
düştü. Ve işte TÜSİAD Başkanı çıktı 10 yıl önümüzü görüyoruz demeye
başladı. Bu ekonominin rayına oturduğuna, ne olur sabredin şeklinde
yazıların yazıldığı dönemde, filizlenmeye başladığı dönemde yeni
bir siyasi senaryo lazım diye ortaya çıktı. Bu yeni senaryo lazımın
arka planında DSP bölündü, YTP kuruldu, MHP ve DSP’nin içinde
olmadığı bir hükümet modeli üzerinde çalışmaya başlandığında Sayın
Bahçeli bu bir dış oyun Türkiye’ye bir şey dikte ettiriliyor
millete gidelim, seçim dedi. NU.: Kim dikte ettiriyor? MA.:
Ekonomik probleminiz varsa kendinize yeterli değilseniz dolayısıyla
ne silahlı gücünüzden, ne bağımsızlığınızdan bahsedebilirsiniz, ne
de özgür düşünce tarzından bahsedebilirsiniz. (Durum buysa zaten ne
diye seçim masrafı yapıyoruz...) AKP senaryoyu bozdu mu? NU.:
Böylece oyun bozuldu mu efendim? MA.: Türkiye’de herkesin
beklentisi Sayın Derviş’in monte olduğu CHP ciddi bir oy alacak,
iktidar olamazsa bile Adalet ve Kalkınma Partisi’yle birlikte bir
koalisyon kuruluşu söz konusuydu. Ama tam tersi Adalet ve Kalkınma
Partisi tek başına ve ciddi güçle iktidar oldu. NU.: Böyle bakarsak
AKP iktidarı senaryo’yu bozdu anlamına geliyor, yoksa ikinci
senaryo muydu, malum senaryolar bitmez... MA.: Bu açıdan
baktığınızda teknik anlamda öngörülen senaryo bozulmuş gibi oldu.
Fakat büyük devlet olma elli yılı planlama gibi yetenekleri de
beraberinde getirir. Dolayısıyla AKP nin bu büyük halk gücüyle iş
başına geçişi batıyı yeni baştan bir oyun kurmaya, komplo anlamında
söylemiyorum, götürdü. Enteresan bir şey oldu, Sayın Erdoğan
şiirden hapis yatmıştı, Sayın Gül’ün o dönem beraber çalıştığımız
arkadaşlarımızın bakış açılarını biliyorum, bu arkadaşlarımızın da
çıkış yolu olarak halkın kendilerine verdiği gücün meşruiyetini
yani 28 Şubat sürecinin yani Refahyol’un yıkılışının getirdiği bir
travma var insanlarda, halkın verdiği meşruiyet yeterli değil
arkadaşların gözünde, ne yaptılar batıyla ciddi bir el sıkışma
içine girdiler bir başka meşruiyeti bulabilmek için. Hükümet
üzerinde taktikler NU.: Batı ile el sıkışma meşruiyet arayışı mı,
adamları halk iktidar yapmış işte, daha ne arıyorlar? MA.: Şu anda
hükümet üzerinde yapılan taktikleri şöyle değerlendiriyorum, arada
bir bu da olur mu, olmaması gerekir gibi bir düşünce
seslendirilmeye başlandığında, birdenbire bir sürü uzman Türkiye’de
gezmeye başlıyor ve bu arkadaşların İslam’cılığını sorgulamaya
başlıyor. NU.: Yerli mi bu uzmanlar yabancı mı? MA.: Yabancı
uzmanlar, gazetecilerle görüşüyorlar, bizlerle görüşüyorlar,
politikacılarla görüşüyorlar. Ve Türkiye’de yani siyasi İslam’ı
sorgulamaya başlıyorlar... NU.: Bugüne has bir şey değil ki, peki
bununla ne yapmak istiyorlar, AKP’yi de mi yolcu etmek? Taktik bu
mu? (Böyle de sorulmaz ki, artık yabancı parmağına öyle kurgulandım
ki soruverdim ve güldürdüm sayın bakanı) MA.: Bilmiyorum... Onu
bilmiyorum... Böyle olunca vatandaşın bunları bilmesi mümkün mü.
TV’lere çıkıp kamuoyu oluşturma görevini kendi üzerine toplamış
arkadaşlara baktığınız zaman da her şey güllük gülistanlık. Böyle
baktığınız zaman şöyle bir tablo var; Düne kadar tu kaka edilen bir
başbakan bugün ağzından çıkan her söz bir keramet kabul edilen bir
noktaya gelmiş. Egosu şişirilmeye çalışılan bakanlar ve Başbakan.
NU.: Bu da mı oyun, siz İçişleri Bakanlığı yapmış bir insansınız,
içimizi en iyi bilenlerden birisiniz diye düşünüyorum, Allahaşkına
biz global bir manipülasyonun maskarası mı olduk, yoksa kendi
kafasızlığımızdan mı böyle? MA.: Global Çete diye tabir edilen
özellikle finans parayla ilgili kesimden bahsediyorum, bizim gibi
ülkelerde elbette oyun alanları kurmaya çalışır. Gerçek. Kemal
Derviş çizilmedi NU.: Bizde bu oyunları bozalım derken kendimiz mi
bozum oluyoruz durmadan. Borç batağına düşmüşüz, paralar buhar
olmuş, halkta cebe indirdiği yüksek faizlerle bu soyguna pek güzel
ortak olmuş, Kemal Derviş’i getirmişiz, adam borçları yeniden
yapılandırır yapılandırmaz hoop bir tekme... MA.: Şimdi sayın
Derviş’in henüz tekmeyi yiyip yemediği belli değil. NU.: Siyasetten
çizilmedi mi? MA.: Hayır, Sayın Derviş çizilmedi. Sayın Derviş bir
partinin başına geçmeyi istedi, baktı olmadı bir de iç dinamik
denilen bir hadise var, CHP’ye geçti. Bu global finans dediğimiz
grupların karşısında dünya içinde geçerli sadece Türkiye değil, iki
set var onlara karşı durabilecek birisi ulus devletler, sebebi şu;
sınırları, kambiyo sistemleri var rahat para hareketi yapamıyorlar.
Diğeri ise semavi dinlerdir. Sadece Müslüman’lıktan bahsetmiyorum,
çünkü kitaplı dinlerin ortak noktasından birisi merhamettir, kula
karşı merhamet. Diğeri de kul hakkıdır. Şimdi uluslararası, aşırı
büyük global sermaye gruplarını Bildenberg’i düşündüğünüz zaman ne
yapacaksınız? NU.: Efendim 28 Şubat’la bozmuş gibi görünüyorum ama,
ne yapayım sizi bulmuşken çözmeye uğraşıyorum. 28 Şubat
mağdurlarına gelelim. Kimse içeri girmedi, işkence görmedi, işsiz
kalmadı. Buyurduğunuz endişelere bağlı Batı Çalışma Grubu ismen
var, fakat cismen geçmişte olanları düşünürsek elle tutulur somut
bir şey yok. Mağdurlarda sanki şaşırtma var, şikayet edenlerin
hepsinin işi gücü var ama Tansu Hanım’la sizin durumunuz öyle
değil. MA: Evet onu anlatmaya çalışıyorum... NU.: Ben de bunu
anlamaya çalışıyorum, Ordu aynı ordu, AKP ile sorun var mı? MA.:
Yok, onu bilmiyorum. NU.: Gayet güzel işler yürüyor demokrasi
çerçevesinde... MA.: 28 Şubat’la ilgili hakkında en çok konuşulan
politikacı benim. Hep bir şey söyledim, TSK 150, 200 yıllık bir
endişeyi beraberinde kurumsal şuur altında taşır. Birisi bölünme
endişesidir, diğeri rejimin değiştirilme endişesidir, yani şeriatın
getirilme endişesidir. Bu samimi endişeyi İstanbul tetikledi. NU.:
Kim tetiklerse tetiklesin, bizim Ordu dolduruşa gelir mi? MA.:
Gelir, niye gelmesin? (Yıkıldım, bunu eski bir İçişleri Bakanı
söylüyorsa inanmak durumundayım ve yıkıldım. Direneceğim
inanmamaya...) Tansu Hanım neyi ıskaladı? NU.: Şimdi niye gelmiyor?
MA.: Şimdi bakın İstanbul’a ilişki biçimine baktığınız zaman, O
zaman Refahyol ekonomik anlamda havuz sistemini kurdu, yurtdışından
işçilerin paralarını getirmeye çalıştı. Ekonomik anlamda tehlike
çanlarının çalmadığı bir dönemdi, hatırlayın. NU.: Tansu Hanım, DYP
neyi ıskaladı, Golda Meir mesela bu bölgede ulus devletçi bir
kadındı ama kanlı bir dönem yaşadılar, bizde de çok mu kanlı oldu o
dönem? Arka planda başka bir şey mi vardı? Açıkça soruyorum Meral
Hanım 28 Şubat Tansu Hanım ve sizi mi değiştirmeye yönelikti? MA.:
Görüntü bu... Ben tabii Sayın Çiller’in gözlüğüyle cevap veremem
ama kendi adıma şunu söyleyeyim, hatırlayın 28 Şubat öncesinde
Susurluk Kazası olmuştu ve süresiz aydınlık için bir dakika
karanlık eylemleri vardı...