Akşam yazarları Altan'a cephe aldı
Abone olAkşam Gazetesi yazarları Çetin Altan'a cephe aldılar. Serdar Turgut'un ardından Nihat Genç de Altan'ı topa tuttu. Genç, Altan'ın çıkarcı olduğunu okurlarına sundu.
Akşam Gazetesi yazarlarından Nihat Genç de Çetin Altan'a verdi
veriştirdi. Genç, başlıklı yazısında Altan'a ağır eleştirilerde
bulundu.
Bugünlerde en çok konuşulan harika yaratıklar: Hırsızlar. Sosyal
hayatımızın deşifre edilmesi için bize aydınlık bilgiler
veriyorlar. Türk hikaye ve masallarında en çok anlatılan şey:
Hırsızlıktır. Hikmetli dersler çıkartmak için okuruz. Özal dönemini
hatırlayın. Hırsızlar aşırı ve korkusuz insanlardır. Çelik kasaları
yırtma, demir kapıları delme yetenekleri vardır. Ve topluca devlet
üstün nişanı alma becerisini gösterip ödüllendirildiler. Bütün
hikaye ve masallarda 'hırsızlık' macerası bir 'pişmanlıkla' sona
erer. İşte bizde olmayan budur. Ancak onlar hakkında her şey
söyleyebiliriz ama, tembel olmadıkları kesin!
Özal'ın hayalci müteahhit işadamları ordusu, ülkenin
kasalarını/değerlerini alt üst etme, ülkeyi topyekün
değiştirme/soyma gücüne sahiptiler. Özal'ın başyazarları halen
medyanın başında, işbaşındadırlar.
Dünyanın en büyük soygunu hangisi biliyor musunuz? Diyelim
Kolomb'un adamları Aztek tapınaklarından ne kadar altın/hazine
kaldırdı. Bugün bilim adamları ciddi ciddi al aşağı vur yukarı
çıkarttıkları hesap 'bir milyar dolar' civarında diyorlar.
Peki dünyanın en büyük fetihlerinden ne kadar para kazanıldı
biliyor musunuz? Diyelim Yavuz Sultan ortaçağların en zengin ülkesi
Mısır'dan kaç milyar dolarlık servetle döndü... Ya da Kanuni
Mohaç'tan ne kazandı? Medyanın son yirmi senede götürdüğü 80 milyar
doların onda birine, yakınına ulaşamazlar. Boşuna aramayın tarihte
eşine rastlayamazsınız.
Özal dönemi ahlaksız ancak zeki insanların tanrılaştığı dönemin
adı. Mesela Çetin Altan bey de o yılların kahraman yazarlarındandı,
ama soygunculara tek laf etmedi. Bu duruma halkımız: Ele verir
talkımı kendi yutar salkımı, der. O yıllarda işini mükemmel
yapanların başında yazar Orhan Pamuk da vardı. O meşhur dönemde
şöhretine şöhret katan Pamuk ve onun gibi Sibel Can'lar vs.
hayatları boyunca bu soygunlar üzerine tek laf etmediler. Medyanın
hayalci furyası, bankaları iç etmesi üzerine kimsecikler neden tek
laf etmedi? Çünkü şöhretlerinden işlerinden olurdular. Hala da
etmiş değiller. Ölümsüzleşmek için susmanız kafiydi. Susanlar
ödüllendirildi, başımıza şöhretten heykelleri dikildi. Bugün
susmayı sürdürenler hala ekmeklerini medyadan yiyor. Sustukları
takdirde derece derece göklere/alemlere yükseleceklerini
sanıyorlar.
Medyada köşe olmuş suskun yazarlarımıza bir ad ararsanız
söyleyelim: Kudurmuş suskunlar.
Şimdi hayret içindeyiz, medyanın topu birden, adi hırsızlar tek tek
kendi evlerini soymaya başlayınca veryansın ediyorlar. Medyadan
vaveyla yükseliyor. Nihayet Türk medyası 'Hırsızlar' diyor.
'Türkiye nereye gidiyor mahvoluyoruz' demeye, zırlamaya
başladı.
Hırsızdan bu kadar korkacak ne var. Yıllarca hırsız var diye
bağırmadın. Hayrola. Bu kadar yırtınacak ne oldu? Sizler de Özal
döneminde soymuştunuz. O zaman sustunuz. Şimdi kendi eviniz
soyulunca ah vah Türkiye bitti diyorsunuz. Anadolu'da bunun adına
'Etme bulma dünyası' denir. Ya da 'Haydan gelen huya gider'
derler.
Son yirmi yılda yazdıklarınıza bakalım, hanginiz hırsızlık
karşısında yazıp çizdiniz, görelim. Yok. Şimdi şahsi özel eviniz
soyulunca basıp bağırıyorsunuz. Demek ki hırsızlık kötü bir şeymiş.
Mal canın yongasıymış.
Bakın Tansu Çiller hanım, yalısı soyulunca hiç sesini çıkarttı
mı?
Sizce hırsızlar Tansu Çiller'in evinden alın teriyle kazanılmış ne
çalmış olabilir?
Keşke Tansu Hanım da medyamız gibi kameraların karşısına geçip
hayatında ilk defa: 'Hırsızlar, evimi soydular' diye bağırsaydı.
Kendi evi dahi soyulunca suskunluğunu bozmadı. Eski alışkanlık.
Kimbilir hırsız hırsız diye bağırsa, bir takım eski arkadaşları,
siyasetçi dostları, gücenir, üstlerine alır, diye düşünmüş
olabilir.
Çiller'in evini soyan hırsız mahkemede şöyle ifade vermeli, durumu
kurtarmak açısından: 'Ben, hakim bey Türk bayrağına ihtiyacım vardı
Tansu Hanım'ın evine bayrak almak için gridim' diyebilir mi?
Der...
Hırsızın bu kadar şerefsiz olabileceğini sanmıyorum. Çıkıp suçu
üstlenecek. Kendi şahsi hırsızlığına Türk bayrağını asla
karıştırmayacağından emin olabilirsiniz.
Hafta boyunca köşe yazarlarının eğlencesi Orhan Pamuk'tu. Vur
abalıya çullanması hoşuma gitti. Derhal katılmalıyım. Orhan Pamuk
altta kalmış gariban kimsesiz biri değil. Ki, yeter ulan yeter
garibana yaptığınız, ben komser Cemil, diye ortaya fırlayayım.
Orhan Pamuk çooook daha sopa kaldırır.
Çünkü Orhan Pamuk şöhretini medyadan yaptı. Kitaplarından değil.
Medya da zaman zaman şöhretini geri ister. Köpek bile bal yediği
çanağa pislemezmiş. Daha nice linçlere... Medyanın kızgınlığı şuna
benziyor. Baba oğula bağ bağışlamış. Oğul bir salkım üzüm vermemiş.
Orhan Pamuk, Türkler Ermenileri Kürtleri öldürdü, ama, hür ve özgür
basınımız var onun da hakkını yemeyelim diyebilirdi. Dürüst
basınımızın infiali burası.
Pamuk, kitaplarını yüzbinlerce satmış ama okutamamış. Ve bu acaip
durum da hiç anlaşılamamış ucube yazarlarımızdan. Bu beyefendi
yüzbinlerce tuğlayı helva niyetine sattı. Medyanın böyle ağır
marifetleri vardır. Az başarı mı? Yüzbinlerce mermer parçası
allanıp pullanıp edebi eser diye herkese zorla yutturuldu. Gerçi
yüzbinlerce insan birkaç sayfa gırtlağından girmeden kusuverdi.
Sırf bu yüzden üstün insanlar listesine girmeli.
Pamuk, Özal dönemi yazarı. Medyanın banka soygunculuğu
meşguliyetini iyi kullandı. Şöhretine şöhreti bu dönemde Sibel
Canlar'la yaptı. Asla ağzını açıp tek karşı cümle etmedi. Ancak her
Özalcı hırsız müteahhit gibi hızlı davrandı.
O denli hızlıydı ki hırsızlıktan suçüstü yakalandı.
Yazarımız, Pedro'nun Günlüğü adlı bir İspanyol gezginin kitabından
sayfalarca metni aynen kullandı. Bu aleni açık hırsızlığa cevap
veremedi. Bugün yazarından yayıncısına Kültür Bakanı'na kadar
herkes bu suçüstü vakayı gördü, biliyor. Bu çalıntı parçalarla dolu
kitap bugün vitrinlerde: Beyaz Kale...
Korsanla mücadelede Türkiye'de sanatçılar/aydınlar neler çekti,
önce ben bilirim. Belki de bu korsancılar kanunla yasaklandığı için
başka iş alanı arayıp hırsızlığı patlattılar, bilemem.
Korsan, suçtur. Suç. Hırsızlanmış kitap da suçtur. Kitapçılar,
yayıncılar, yazar birlikleri bu hırsızlık konusunda ne diyor? Bugün
bu çalıntılarla oluşmuş kitap hala neden satılır. Neden bu tür
kitaplara vitrinde yer açılır.
Yayıncılar yazarlar neden 'etik' konuşma yapmazlar. Bugüne kadar
yıllar geçti neden hala bu kitap çocuklara satılır?
Bugün bizim tek tek evlerimizi soyanlar adi hırsızlar.
Bu sosyal patlamanın tek sebebi şu: Profesyonel suçlarla, zeki
insanların suçlarıyla ilgilenmediğimiz için.
Profesyonel hırsızların kitaplarını, gazetelerini dükkanımızda
mutlulukla imza günleri düzenleyerek satıyoruz.
Çünkü profesyonel hırsızları halk göremez. Onları, yazarlar, medya,
bizler görür, ifşa ederiz. Bir yazar suçüstü yakalandı ve ifşa
edildi ama bu hırsızlığın önüne hala geçilmedi. Teliflerini alıyor,
kitabını yayıncılar basıyor.
Hırsızlık başkaları görmediği takdirde işlerin iyi gitmesi demek.
Ama göründü, artık vazgeçsin.
Adi hırsızları suçlamamızın tek sebebi, onların hırsızlık yapmış
olması değil, onların ellerinde medya yok, yandaşları yok, onları
koruyan köşeleri yok... Yoksa 'Hırsızla' hırsızlıkla sorunumuz
olmadı.
İki tür hırsızlık biliyorum. Birincisi aç insanların çalıp
çırpması... İkincisi tamahkarlık.. Doymak bilmemek.
Bir kıssadan hisseyle bitireyim yazımı. Timur da Cengiz gibi fetih
üstüne fetih yapıyor. Her gün yeni bir toprak kazanıyor, ama yine
doymuyor... Doyumsuzluktan kuduracak. Dünyada artık fethedecek yer
kalmadı, yine doyumsuz.
Semerkant'ta bir hoca çıkar karşısına, Timur'a: 'ben sana tek bir
kelime edeceğim bütün dünya senin olacak' der.
Timur, nedir o? der, hoca: 'Bir defa Allah de, bütün dünya senin
olur' der
Timur bu nasihattan sonra yine binlerce insanı öldürdü ama tek bir
aydın, bilim adamı, hoca öldürmedi. Tarihçiler onun kahramanlığını
anlata anlata bitiremez. Ama halk, tarihçiler gibi konuşmaz...
Halk arasından bugüne gelmiş en meşhur Timur hikayesi şudur: Timur
öldükten sonra tam yirmi gün mezarından bağırtılar geldi. Şüphesiz
uydurmadır. Ama halk bu bağırtıları herkesin duyduğunu, ailesinin
yirmi gün mezarı başında çaresizlik içinde bağırtıları dinlediğini
söyler...
Çünkü halk Timur'u affetmedi! Kesmesini, öldürmesini hiç
affetmedi...
Medya patronlarının, yazarların mezarlarından bu bağırtıları
çocuklarımız çok duyacak... Çok anlatılacak bu bağırtılı
hikayeler...
Tarihçiler Timur'u istediği kadar övsün. Halkın anlattığı hikaye
Timur'un mezarında dört döndüğü...
YAZI:Nihat GENÇ