'AKP seçim sonrası çözüm sürecini bitirecek!'
Abone olAK Parti'nin kurucularından Dengir Mir Mehmet Fırat Özgür Gündem gazetesine verdiği röportajda Kürt sorunu ve çözüm sürecindeki gelişmeleri yorumladı...
AK Parti’nin kurucularından ve eski Genel
Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, çözüm
süreci hakkında, Abdullah Öcalan’ın serbest
bırakılmasına yönelik hem örgütün, hem de Kürtlerin talebi olduğunu
belirterek, “Özgür olmak isteyen biri olarak ben de
herkesin özgür olmasını istiyorum” dedi. Fırat,
PKK’nın Kürt halkının haklarını savunmak için
ortaya çıkmış bir isyan hareketi olduğunu dile getirirken,
AK Parti’nin Kürt sorunu konusunda yalpaladığını,
ayak sürüdüğünü belirtti. Fırat, hükümetin önümüzdeki dönemde
süreci sürüncemede bırakacağını dile getirdi. "Umarım
yanılırım. Seçim sonrasında da ne olacağı konusunda şüphelerim var.
Bazı şeyler ertelenebilir veya bitebilir." diyen Fırat, AK
Parti'nin Başkanlık Sistemi için ihtiyaç duyduğu oyu MHP'den almayı
hedeflediğini ve dilini giderek milliyetçi şoven bir çizgiye
çekeceğini söyledi.
Özgür Gündem gazetesinden Kenan
Kırkaya’ya konuşan Dengir Mir Mehmet Fırat, çözüm sürecini
değerlendirdi. Kırkaya’nın “AKP Kürt sorununda
yalpalıyor” başlığıyla yayımlanan (26 Ekim 2014) söyleşisi
şöyle:
Kürt sorununda gelinen aşamayı nasıl
değerlendirirsiniz?
Kürt sorunu dediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendi
vatandaşları arasında eşit hak ve özgürlükleri ifade etmeyen ikiden
fazla grubun olmasıdır. Türk-Müslüman-Sünni olan bir kesim var
bunun dışında bir de Kürtler, azınlıklar Aleviler gibi temel hak ve
özgürlükleri sınırlandırılmış olan büyük kitleler var. Normal
olarak demokratik bir yapıda olan olmaması gereken eşitsizliğin
ortadan kaldırılıp eşit vatandaş statüsüne herkesin
kavuşturulmasıdır. Bunun içinde anadilde eğitim de vardır inanç
özgürlüğü de vardır. Kendini yönetme ve yönetime katılma hakkı da
vardır. 2000’li yılların başında olay daha korkunç vaziyetteydi.
Bunlar oldukça hafifledi. Birçok yasak son 10 yılda kalktı. Ama
benim kabul etmediğim bir konu var. Temel hak ve özgürlükler bir
pazarlık konusu değildir. Eğer devlet demokratik bir yapıda ise
kendi vatandaşının özgürlükleri önündeki engelleri derhal kaldırıp
sonuçlandırmak zorundadır. Özgürlükler hiçbir şekilde bir grupla
müzakere konusu yapılamaz hatta referandum konusu bile yapılamaz.
Bu engeller işte anadilde eğitim, yönetime katılma hakkı, düşünce
özgürlüğü önündeki özellikle TMK ile ilgili sorunların derhal
kaldırılması gerekiyor.
Temel hak ve özgürlükler pazarlık konusu olamaz diyorsunuz.
Bu başlamış olan müzakere sürecine karşı olduğunuz anlamına mı
geliyor?
Hayır, müzakere süreci ayrıdır. Türkiye’de iki temel sorun var.
Anlaşılmayan konu budur. PKK ortaya çıktığı zaman, Kürt halkının
özgürlükleri önündeki engellemelere karşı bir başkaldırı
hareketiydi. Ama 30 yılı geçen bir süreç içinde bu ayrışmaya
başladı. PKK’nin çok güçlü bir silahlı gücü ve bunun ötesinde
taleplerine baktığımızda doğrudan Kürt halkının temel hak ve
özgürlüklerinin dışında da bir parti olarak talepleri var. Mesela
Abdullah Öcalan’ın şartlarının iyileştirilmesi veya serbest
bırakılması... Bu PKK’nin talebidir. Mesela silahsızlanmadır bu
artık PKK’nin sorunudur bu Kürt sorunu değildir. Mesela dağdaki
gerillanın silahını bırakıp toplumla özdeşleşmesi talebidir.
Bunlardan birisi pazarlık konusu yapılamaz çünkü temel haktır.
Öbürü müzakere sonucunda, sonuçlanabilir. Ama çıkıp ‘efendim siz
silahları bırakırsanız, silahlı güçlerinizi çekerseniz biz anadilde
eğitimi kabul ederiz’ şeklindeki bir müzakereyi ben kabul
etmiyorum. Bunu PKK’nin de kabul etmemesi ‘bunu müzakere etmiyorum’
demesi lazım. Burada yaşayan her vatandaş için devletin yapacağı
tek şey var, hiç münakaşasını yapmadan bu engellerin tümünü
temizlemektir. Bunlar Referanduma da sunulamaz. Düşünce özgürlüğü
olsun mu olmasın mı? Bu referanduma sunulabilir mi? İnancını
yaşasın mı yaşamasın mı? Aleviler cemevlerinde ibadetlerini yapsın
mı yapmasınlar mı? PKK’yle 30 yıllı aşkın bir çatışma var,
sebepleri tartışılabilir ama o ayrı bir sorundur mutlaka onlarla
oturup müzakare edilmesi lazım ve bunun da mutlaka barışla
sonuçlanması gerekiyor. Orada yapacağınız müzakereler nedir, terör
örgütü değil, bir partinin lideri olarak müzakere etmek
zorundasınız. Bu müzakerelerde de silahların nasıl bırakılacağı,
ateşkes sürecinin nasıl uzatılacağı tabii ki daha önce savaşmış
olduğunuz kişi ile müzakere edeceksiniz. AKP’deyken de bunu
söylüyordum.
Kürtlerin yönetime katılma hakkı derken neden
bahsediyorsunuz. Kürtlerin farklı talepleri var, bu konuda bazı
model arayışları var. Siz bunu nasıl tanımlarsınız?
Bağımsız olsun diyen parti var, federatif sistem olsun diyen parti
de var. Ama bunun kararını verecek olan Kürt halkıdır. Siz
bağımsızlık talep ettiğiniz zaman halkın büyük çoğunluğu ‘hayır biz
federatif bir sistem içinde yer almak istiyoruz’ dediğinde bunun
aksi iddiasında bulunabilirsiniz ama neticelenmesi mümkün
olmaz.
Kürtler biz kendi kendimizi yönetmek istiyoruz, dediğinde
hep şu denildi. Daha ne istiyorsunuz cumhurbaşkanı başbakan
olabiliyorsunuz. Siz bunu söylediğinizde birileri diyecek ki daha
ne istiyorsunuz, iktidar partisinin genel başkan yardımcısı
oldunuz...
Bana bunu çok söylediler. Ben her zaman sahtekarlık yapmayın dedim.
Ben kendi kimliğim ile cumhurbaşkanı olabiliyorsam, Kürt olarak
milletvekili olabiliyorsam o zaman eşitliktir. Ama ben kimliğimi
saklayarak milletvekili, bakan olabiliyorsam bu bir şey ifade
etmez. Bu argümanı ileri sürenler bana göre sahtekardır, bizi
kandırmaya çalışıyorlar.
Öcalan’ın durumu konusunda ‘PKK’nin talebi var özgür
olmasını istiyor’ dediniz. Ama Kürtlerin de bu konuda talepleri var
ve Öcalan’ın özgürlüğünü istiyorlar...
Ben de herkesin özgür olmasını istiyorum. Ben özgür olmak
istiyorsam Kürtlerin özgür olmasını istiyorsam herkesin özgür
olmasını isterim. Kürtlerin bu talebi var, PKK’li olan PKK’ye
sempati ile bakan Kürtlerin de bu talebi var. Niye, lideridir.
Böyle bir süreçten sonra liderinin serbest kalmasını ister. Birçok
talebi var PKK’nin. Ama işte devletin ‘efendim siz savaşçılarını
buradan çekerseniz size şu hakkı vereceğim’ deme hakkı yok. Bunu
pazarlık konusu yapamaz. Başka argümanlar kullanarak bunun
müzakeresini yapacaktır.
Kürtler için önemli adımlar atıldı dediniz ama atılması
gereken daha çok adım var?
Ben de biliyorum Kürt sorunu hala bitmedi. Getirilen yasa
tasarısına bu yüzden karşıyım. Çünkü bu bir geriye dönüştür.
Baskıyla insanların düşünce dünyalarını ortadan kaldıramazsınız,
sadece yer altına inmesini sağlarsınız veya şiddete dönüşmesini
sağlarsınız. Ama konuşup müzakere ediyorsanız, fikirlerin zararı
olmaz. Önemli adımlar atılmıştır, doğrudur... İnkar politikası
ortadan kalktı ama asimilasyon hala devam ediyor. Kürtlerin karşı
karşıya olduğu en büyük tehdit asimilasyon tehdididir. Benim
Kürtçem iyi değil, üniversiteye gelmeden hiç bilmiyordum.
1964’lerde 24 Mayıs özgürlük bilmem ne bayramı idi. O zaman işte
Dikimevi meydanında büyük pankart gördüm; altında ‘Kürdüm diyenin
yüzüne tükürün. Cemal Gürsel Devlet Başkanı’ imzasını gördüm; o
anda ‘eğer yüzüme tüküreceklerse hiç olmazsa bunu hak edeyim’
dedim. Ondan sonra öğrendim. Ama benim çocuklarım bilmiyor.
Asimilasyon bana göre kültürel jenosittir. Çünkü bir insanı
öldürerek yok edebilirsiniz, ama bir insanı temel kültürlerinden
ayırırsanız bu da jenosittir.
Bu atılan adımlar konusunda Kürtlerle hükümet arasında bir
anlaşmazlık var. Kürtler ‘biz mücadele ettik verilenleri öyle elde
ettik’ diyorlar, hükümetse lütufta bulunmuş gibi davranıyor. Siz ne
dersiniz?
Mücadele edilmeden hiçbir hak kazanılmaz. Ama ben verdim diyorsa
istiyorsa onlar vermiş olsun. Ben böyle bir münakaşanın içine
girmenin abesle iştigal olduğunu düşünüyorum. Devlete şunu
söylerim. Hak verdin mi, ha Allah razı olsun teşekkür ediyorum, o
zaman olmayan özgürlüklerimi de ver senin samimiyetine inanayım
derim.
Siz geçmişte AKP’de yer aldınız ve AKP’nin Kürt siyasetinin
oluşmasında etkin bir konumunuz vardı. AKP’nin Kürt sorununa
yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti devletinde, Fransa Devrimi’nden gelen ulusal
devlet kurma, işte tek dil, tek bayrak, tek devlet gibi tekleştirme
gibi. Bu sürecin muvaffak olması mümkün değildi. Ulus devlet
anlayışı 20. yüzyıl sonunda iflas etti zaten. Bu süreçte diğer
uluslar çepere atıldı. AKP böyle bir süreç içinde o çepere atılmış
insanları merkeze alma hareketiydi. 2002 seçimlerinde, 2004
seçimlerinde 2007 genel seçimlerinde AKP seçmenin sosyolojik
yapısına baktığınızda Kürtler, Müslüman kesimlerde bu yapının
içerisine alındı. Müştereklikleri de ezilmişlikleriydi. AKP bir
koalisyon partisiydi. Özgürlüklerin önü açılmaya başlandı. 2008’e
kadar böyle devam etti. Ama 2008’e gelindiğinde Müslüman Türk
halkının sorunları büyük ölçüde hal edilmişti. Ama Kürtlerin
problemleri ise duruyordu. Dil hakkı, yönetime katılma hakkı gibi
hakları duruyordu. İşte burada direnç başladı. Koalisyon orada
parçalandı. Benim AKP’den ayrılış sebebim de buydu. Orada AKP ayak
sürümeye başladı. Şu anda da AKP kanadı, iktidardır ama ayak
sürüyor. Bu talepleri yasal şiddet yoluyla daha çok güvenlik sorunu
gibi görmeye meyletmeye başladı. 1995’lerde denenen işte ‘biz
ezeriz, misliyle cevap veririz, sizi mahvederiz’ zihniyetine geri
dönüş başladı.
AKP’yi Türkiye’nin tekçi yapısına alternatif olarak tarif
ettiniz. Ama AKP’nin kurucu Başkanı Erdoğan’ın adeta amentüsü
haline gelmiş bir sloganını biliyoruz. İşte tek devlet, tek millet,
tek bayrak gibi...
Bin yıllık devlet algısını bir anda değiştiremiyorsunuz.
Demokrasiyi, Tayyip bey Müslümanlar üzerindeki baskının kalkması
olarak algılıyor. Bunlar kalktığında işte demokrasi var,
özgürlükler geldi diyor. Yahu değil kardeşim bunlar senin düşünce
kalıbın içindeki insanlar için alındı. Demokrasi herkes için
hakların verilmesine bağlı.
Ayak sürümeyi buna mı bağlıyorsunuz?
E tabi, algılayamıyor. Kalkıyor diyor yakıyor yakıyor, saçma sapan
şeyler söylüyor. Kobanê ile ne ilgimiz var diyor. Dönüp soruyorsun,
Irak’taki, Kıbrıs’taki, Bulgaristan’daki Türklerle ne ilgin var.
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki itilafla ne ilgin var? Niye
çünkü senin ırkdaşın olduğu için. Gazze’deki ölen çocuğa gözyaşı
döküyorsun, Myanmmar’a gidip oradaki Müslüman halkına gözyaşı
döküyorsunuz. Bu halk senin halkın oradaki insanlar da onun
soydaşı. Senin vatandaşının soydaşı. Bunlar da Müslüman gözyaşı
dökeceksen, sadece Gazze için dökme Kobanê için de dök...
O zaman Kobanê’ye dönelim. AKP’nin bütün engellemelerine
rağmen bazı şeyler değişti, AKP’nin koyduğu bariyerler aşılıyor.
ABD havadan yardım attı, işte koridorun açılmasından bahsediliyor.
Siz ne görüyorsunuz?
Türkiye’nin Kürt politikasında temel yanlışları var. Sadece
Türkiye’de değil, Kürtlerin yaşadığı 4 ülkede Kürtlerin birleşmesi
korkusu var. Türkiye Suriye’de özerk bir yapılanmadan rahatsızlık
duydu. IŞİD’i de Osmanlı’nın iti ite kırdırma politikası vardır, o
şekilde gördü. ‘IŞİD de ölse kar, Kürtler de öldürülse kar’ dedi.
Bunu daha önce Güney Kürdistan’ın oluşumunda da gördük. İşte aşiret
reisleri, postal yalayıcılar... Ha şimdi herhalde tek dostları da
Ortadoğu’da orası kaldı. Aynı hatayı Suriye’de Kobanê’de de yaptı.
Orada Baas rejiminin Kürtlere uyguladığı baskıya karşı çıkması
lazımdı. Dünya’da en çok Kürtlerin yaşadığı Kuzey Kürdistan yani
Türkiye’deki Kürtlerin oradaki akrabalarına da sahip çıkması
lazımdı. Bundan bir korkuya kapılmaması gerekirdi. Yanlış yaptı,
ama dünya kamuoyu ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin de dediği gibi
Kobanê’ye yardım etmemek ahlaki bir sorundu. Dünya konjöktürünün bu
şekilde değişmesi Türkiye’yi de zorladı. Bundan sonraki sorun bana
göre Türkiye değil, Kürtler arasındaki sorundur. Kürtler bana göre
bin yılda ilk kez tarihin kendilerine gülmeye başladığı bir dönemi
yaşıyorlar. Ama çok da tehlikeli bir dönemi yaşıyorlar Kobanê’de
olduğu gibi. Bu dönemde liderlik kavgası, grup kavgalarını bir
tarafa bırakmak zorundalar. Bırakmadıkları taktirde kendilerine
altın tepside sunulan bu fırsatı kaçıracaklar ve belki de bin yıl
daha beklemeleri gerekecek. Bugün birlik ve beraberlik günüdür ve
halk bunu gösterdi. Gitti sınıra dayandı, ben inanıyorum ki; asgari
şartlarda oraya ekmeğinden kesip gönderdi. Halkın bu dayanışmasını
lider kadrolar göz önüne alması gerekiyor.
Bu olan bitenden hükümet HDP’yi sorumlu
tutuyor...
Ben olsam ben de tutarım, çünkü bir günah keçisine ihtiyaç var. O
bölgede rakibi kim HDP, DBP. Böyle bir fırsat eline geçmişse neden
kullanmasın. Reyini muhafaza etmek için bunu kullanması normal.
Dünyaya mesaj verilmek isteniyorsa barışçıl mesajlar vermek lazım.
Okul yakmanın ya da esnafın dükkanını yakmanın ne anlamı var?
Bu olayların tek müsebbibi Kürt siyaseti mi? AKP’nin bu
olan bitenden hiç mi günahı yok?
Var tabi kalkıp ‘Kobanê düştü düşecek der’ ve bunu da zevkle
söylerseniz tabii ki kitleleri ayaklandırırsınız. Ama siz bir
siyasi parti olarak bazı oyunlara gelmemeniz lazım. Karşınızdakinin
oyununa düşmeyeceksiniz. Devletin en çok istediği şey
karşısındakinin şiddete bulaşmasıdır. Çünkü en büyük şiddet
organizasyonu devlettir.
Gelinen aşamada bir düzenleme var. Nasıl
görüyorsunuz?
Bu değişiklik demokratikleşme süreci içinde bir U dönüşüdür.
Yanlıştır. Efendim Alman modelini getiriyorum. Tamam o zaman bütün
Alman yasalarını getirin. Ben buna razıyım. O özgürlükleri getirin
bunu da getirin. Alman örneği AB içinde en uç tatbikatlardan
biridir. Orada polis bir denetim altında.
Barış sürecinin geldiği aşamayı nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Sanırım seçimler erken yapılacak ve o zamana kadar bu süreç
sürüncemede bırakılacak. Akil insanlar olayı bana göre bunun
işaretidir. AKP başkanlık sistemini yapabilecek bir anayasa
değişikliği istiyor. Bunun için oyunu artırması lazım. Kürt
oylarında AKP için bir artış beklenemez. Nereden alacak bu oyu.
MHP’nin tabanına yönelik mesajlarla bu mümkün olabilir. AKP Kürt
oylarını korumaya çalışacaktır. Ama diğer tarafa ilişkin milliyetçi
mesajlarının dilinin daha sertleşeceğini düşünüyorum. Umarım
yanılırım. Seçim sonrasında da ne olacağı konusunda şüphelerim var.
Bazı şeyler ertelenebilir veya bitebilir.