AKP rejimin temel ilkeleriyle oynuyor
Abone olEkşi, işin özünde, seçimle işbaşına gelen bir parti, rejimin temel değerleri ile oynayabilir mi? sorusunun yattığını yazıyor
İşin aslını konuşalım
Meselenin özünde ne imam hatip liseleri, ne de meslek okulları mezunlarının üniversiteye girmek istemeleri halinde hangi kurallara tabi olmaları sorusu yatıyor...
Bize kalırsa meselenin özünde, ‘seçimle işbaşına gelen bir siyasi parti, rejimin temel değerleri ile oynayabilir mi?’ sorusu yatıyor.
Bazıları ‘Madem ki seçilmiştir. Hatta madem ki seçilmeden önce, devletin temel değerleriyle oynama olanağı veren projelerinden üstü örtük şekilde olsa da söz etmiştir, öyleyse rejimle de oynayabilir’ görüşünü savunuyorlar.
Bizim de içinde bulunduğumuz öteki kesim ‘Seçilebilirsin ama devleti kuran felsefeyle, sistemin temel değerleriyle oynayamazsın. Sen ancak o temel değerlere bağlı kalmak ve onları korumak kaydıyla iktidarsın. Bunu unutursan sana anımsatanlar çıkar’ diyor.
Şimdi konuştuğumuz ‘İmam hatip liselerinden mezun olanlar üniversitelerin tüm fakültelerine aynen genel lise mezunları gibi ve onlarla eşit koşullarda girme hakkına sahip olmalı mı olmamalı mı?’ tartışması bundan çıkıyor.
Önceki gün yayınlanan Genelkurmay Başkanlığı bildirisinin de işaret ettiği sorun bu.
Nitekim anımsanacaktır... Söz konusu bildiride, taa 3 Mart 1924 tarihli Öğretim Birliği Yasası’nın ‘Milli Eğitim Bakanlığınca, dini bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere üniversitede bir ilahiyat fakültesi kurulmasını ve ayrıca imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için de ayrı okullar açılmasını’ emreden hükmü bu nedenle tekrar edilmekteydi.
Gerçekten o yasa hükmü, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda da tekrarladığına göre, siz çıkar da ‘Biz imam hatip liselerini meslek okulları gibi değil, genel liseler gibi algılıyoruz’ derseniz, ‘akli’ bilimlerin (laik eğitim anlayışının) egemen olduğu genel liseleri ikinci plana itmiş, onun yerine ‘nakli’ bilimlere dayalı eğitimin verildiği imam hatip liselerini ön plana almış olursunuz.
O zaman da kamuoyu ayağa kalkar ve ‘Bir dakika beyler... Bu yaptığınız laik sistemle oynamakta olduğunuzu gösteriyor. Seçimle gelmiş olmak size ülkeyi meşru bir otorite olarak yönetme hakkını verir ama rejimin temel değerleriyle oynama hakkını vermez’ der.
Eğer seçimle gelen her istediğini yapabilir gibi bir kural söz konusu olsaydı, kolayı vardı:
Ne Cumhurbaşkanı ne de milletvekilleri, göreve geldikleri gün, ‘her koşulda korumaya söz verdikleri değerleri’ ifade eden yemini herkesin gözü önünde okumakla yükümlü olurlardı.
Yukarıda yer kalmadığı için değinemedik:
Genelkurmay’ın ‘askeri’ diye nitelendirilemeyecek bir konuda bildiri yayınlaması bizim daha önce dile getirdiğimiz eleştirilerle bağdaşmıyor denebilir. Ancak Anayasamızın ‘milli’lik sıfatını verdiği iki temel değerden biri ‘eğitim’, öteki ‘savunma’ olduğuna göre, ‘eğitim’ gibi bir milli konuya herkes kadar askerin de ilgi duyması çok gereklidir.
Meselenin özünde ne imam hatip liseleri, ne de meslek okulları mezunlarının üniversiteye girmek istemeleri halinde hangi kurallara tabi olmaları sorusu yatıyor...
Bize kalırsa meselenin özünde, ‘seçimle işbaşına gelen bir siyasi parti, rejimin temel değerleri ile oynayabilir mi?’ sorusu yatıyor.
Bazıları ‘Madem ki seçilmiştir. Hatta madem ki seçilmeden önce, devletin temel değerleriyle oynama olanağı veren projelerinden üstü örtük şekilde olsa da söz etmiştir, öyleyse rejimle de oynayabilir’ görüşünü savunuyorlar.
Bizim de içinde bulunduğumuz öteki kesim ‘Seçilebilirsin ama devleti kuran felsefeyle, sistemin temel değerleriyle oynayamazsın. Sen ancak o temel değerlere bağlı kalmak ve onları korumak kaydıyla iktidarsın. Bunu unutursan sana anımsatanlar çıkar’ diyor.
Şimdi konuştuğumuz ‘İmam hatip liselerinden mezun olanlar üniversitelerin tüm fakültelerine aynen genel lise mezunları gibi ve onlarla eşit koşullarda girme hakkına sahip olmalı mı olmamalı mı?’ tartışması bundan çıkıyor.
Önceki gün yayınlanan Genelkurmay Başkanlığı bildirisinin de işaret ettiği sorun bu.
Nitekim anımsanacaktır... Söz konusu bildiride, taa 3 Mart 1924 tarihli Öğretim Birliği Yasası’nın ‘Milli Eğitim Bakanlığınca, dini bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere üniversitede bir ilahiyat fakültesi kurulmasını ve ayrıca imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için de ayrı okullar açılmasını’ emreden hükmü bu nedenle tekrar edilmekteydi.
Gerçekten o yasa hükmü, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda da tekrarladığına göre, siz çıkar da ‘Biz imam hatip liselerini meslek okulları gibi değil, genel liseler gibi algılıyoruz’ derseniz, ‘akli’ bilimlerin (laik eğitim anlayışının) egemen olduğu genel liseleri ikinci plana itmiş, onun yerine ‘nakli’ bilimlere dayalı eğitimin verildiği imam hatip liselerini ön plana almış olursunuz.
O zaman da kamuoyu ayağa kalkar ve ‘Bir dakika beyler... Bu yaptığınız laik sistemle oynamakta olduğunuzu gösteriyor. Seçimle gelmiş olmak size ülkeyi meşru bir otorite olarak yönetme hakkını verir ama rejimin temel değerleriyle oynama hakkını vermez’ der.
Eğer seçimle gelen her istediğini yapabilir gibi bir kural söz konusu olsaydı, kolayı vardı:
Ne Cumhurbaşkanı ne de milletvekilleri, göreve geldikleri gün, ‘her koşulda korumaya söz verdikleri değerleri’ ifade eden yemini herkesin gözü önünde okumakla yükümlü olurlardı.
Yukarıda yer kalmadığı için değinemedik:
Genelkurmay’ın ‘askeri’ diye nitelendirilemeyecek bir konuda bildiri yayınlaması bizim daha önce dile getirdiğimiz eleştirilerle bağdaşmıyor denebilir. Ancak Anayasamızın ‘milli’lik sıfatını verdiği iki temel değerden biri ‘eğitim’, öteki ‘savunma’ olduğuna göre, ‘eğitim’ gibi bir milli konuya herkes kadar askerin de ilgi duyması çok gereklidir.