Türkiye üzerinde yürütülen “parçala, böl, yut”
projesi, defalarca sahnelenmesine rağmen günümüze kadar başarılı
olamadı.
Ancak şimdi durum biraz farklı; Pakistan,
Afganistan, Suriye veya Irak’a dönüşmemiz an meselesi.
Yıllardır süregelen ayrıştırma politikaları
meyvesini vermiş ve bölünüp, parçalanmak için ihtiyaç duyulacak her
türlü ortam ve şartlar hazır.
Bu noktaya nasıl gelindiğini uzun uzadıya
anlatmanın manası da faydası da yok. Ancak bundan sonra ne
yapılması gerektiği konusunda söylenecek çok şey var.
Hafızalar taranıp “parçala, böl, yut” projesinin yerel
taşeronlarının kimler olduğu anımsanabilirse, bu yönde söylenecek
her söz ıskalamadan hedefini bulacaktır.
Dilerseniz önce sahnedeki aktörlere göz
atalım;
İzlediğimiz oyunun tartışmasız baş aktörü,
Recep Tayyip Erdoğan...
Kullandığı enstürmanların başında
din gelmesine
rağmen mezhepçilik ve etnik ayrımcılığı
kullanmakta da oldukça mahir.
AKP, PKK, Cemaat…
Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP, bu üçlü rol
paylaşımının karşısındaymış gibi gözükse de baş aktörün yancısı
rolünü, en az partinin varlık nedeni olan soğuk savaş dönemindeki
tutumu kadar başarıyla sahnelemekte. Bahçeli’nin izahı imkânsız bu
tutumu, seçmen kitlesinde belirli sayıdaki Kemalist seçmeninin
rahatsızlık duymasına neden olmaktadır.
HDP ise, sahnelenen oyunun repliklerini unutup,
ara sıra doğaçlama rol kesmesiyle, henüz kişiliği oturmamış
yardımcı aktör görüntüsü vermekte. Bir yandan Türkiye partisi olma
iddiasındayken diğer yandan etnik ayrışım politikalarının etkisiyle
Kürt ırkçılığından yakasını bir türlü kurtaramadığı
görülüyor.
CHP’ye gelince;
Parti olarak, Kemal Kılıçdaroğlu ile yakaladığı sinerjiyi, anti
demokratik ve yoğun karalama propagandalarının baskısıyla ilk
başlarda doğru kullanamamış olsa da nitelikli ve güçlü kadrosu
sayesinde kamuoyunu, Türkiye Cumhuriyeti’ni fabrika ayarlarına
döndürebilecek tek alternatifin CHP olduğuna ikna etmiş gibi...
Halkın, toplumsal barış, huzur ve adalet beklentisine karşılık
bulabileceği tek adres olduğu artık diğer partilerin seçmenleri
tarafından da telaffuz edildiğine şahit olmaktayız ki; olası erken
seçimin, algı üzerine inşa edilen anket sonuçlarını yerle yeksan
edecek boyutta CHP’nin yükselişi ile sonuçlanacağı çok açık.
Yani, “Türkiye Cumhuriyeti’nin
geleceğine yön verecek baş aktör bundan sonra CHP
olacaktır” denebilir. Gelecekte atılacak
öncelikli adımların ve hatta fabrika ayarlarına dönüşte izlenecek
yol haritasının ne şekilde olacağını tahmin etmek artık zor değil.
CHP’nin koalisyon görüşmelerinde ısrarla öne sürdüğü maddeler ve
olmazsa olmazlar, aslında Türkiye’nin gelecekteki yol haritasına da
ışık tutmaktadır.