Akademisyenlerimize hain demeyelim!

Bunlarla yetinmeyip, PKK, DHKP-C, TKPM-L gibi terör örgütleri ile kol kola olacak ve onlarla mücadele eden ülkene "Katil Devlet" diyeceksin.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Bizim hendekçiler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne iki ayrı gerekçe ile başvuruyor.

Nedir o gerekçeler?

1- Türkiye, ülkenin Güneydoğu Bölgesi'nde PKK ile mücadele adı altında Kürtleri sistematik bir şekilde öldürüyor. Bu ölümlerin önüne geçilmesi...

2- Şırnak'ın Silopi, Cizre ve Diyarbakır'ın Sur ilçelerindeki sokağa çıkma yasağının kaldırılması...

Bugüne kadar önüne gelen her kararda Türkiye'yi suçlu görüp mahkum eden AİHM, sunulan delillere baktıktan sonra kararını açıklıyor:

"Sunduğunuz delillerden elde ettiğimiz sonuca göre, Türkiye terör örgütü PKK ile mücadele ediyor. Bu nedenle sokağa çıkma yasağı uygulaması da gayet yerindedir!"

Tam da böyle bir karar çıkmışken, 1100 akademisyen ortaya çıkıp, bir bildiri yayınlıyor.

Bildiride, "Devletin bölge halklarına karşı uyguladığı katliam ve sürgün politikalarından vazgeçmesi ve sorumluların cezalandırılması” isteniyor!

Sonrasında yaşananlara gülsek mi ağlasak mı bilemiyorum.

Yurdun dört bir yanından üzerlerine yağan tükürükler bazılarına geri adım attırıyor.

Savunmaları bir hayli ilginç:

"Yahu biz bu bildiriyi okumamıştık. Diğer akademisyen arkadaşlar gönderince öylesine imzaladık!"

Erdoğan nefreti onları öyle kepaze, öyle rezil bir hale getirmiş ki önlerine konulan bildiriyi okuma gereği bile duymuyorlar.

Yeter ki Erdoğan aleyhine olduğu söylensin...

Elin akademisyenleri Mark Zuckerberg isimli kepçe kulak birini yetiştirip sosyal medyada devrim yaptırıyor. Bizimkiler hepi topu bir sayfalık bildiriyi okumaktan aciz!

"Okumadan imzalamışım" diyenlerin dışında kalanlar ise bildiriyi eleştiren Erdoğan'a "Hitler" benzetmesi yapıp, geri adım atmayacağını söylüyor.

Dikkatinizi çekerim!

Hepsi ama hepsi Erdoğan'a, "Erdoğan sayesinde" küfür ve hakaret edebiliyorlar.

Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde çıkardığı yasaların verdiği güvence sayesinde, fikir özgürlüğü adı altında küfür özgürlüklerini kullanıyorlar.

Öyle bir Hitler, öyle bir diktatör ki...

15 -20 yıl önce böyle konuşanların cansız bedenleri, bir gün sonra Sakarya'nın Hendek İlçesi civarında bulunuyordu. Şimdi O'nun çıkardığı yasalar sayesinde milli ve manevi değerlerini ayaklar altına alabiliyor, devlet ve millet düşmanlığının daniskasını yapabiliyorlar.

Onlar her türlü hainliği yapınca sorun yok. Ama birileri karşılarına dikilip, "Sizin bu yaptığınız vatana ihanettir" deyince "Ama bu çok ağır bir itham oldu" oluyor.

İşte tam bu noktada çıldırıyorum!

Türkiye'ye yönelik yıkıcı politikalarıyla ön plana çıkan Suriye, İsrail, İran, Rusya, Ermenistan, gibi ülkelere destek vereceksiniz.

Hem milleti, hem de milletin yanında olduğu liderleri istediğiniz gibi aşağılayacak, keyfinize göre küfürlere hakaretlere boğacaksınız.

Bunlarla yetinmeyip, bütün terör örgütleri ile kol kola olacaksınız.

Her ne hikmetse, tam da terör örgütü PKK can çekişmeye başlamışken ortaya çıkacak, terörle mücadele eden ülkenize "Katil Devlet" diyeceksiniz.

Üstelik tüm bunları milletin verdiği para, devletin verdiği imkanlarla yapacaksınız.

Sonra birileri size "hain" dediğinde "Ay bu çok ağır olmadı mı?" diyeceksiniz! Vallahi dünyanın hiç bir yerinde sizin gibilere "Aydın" ve "Akademisyen" denmez.

Ne deneceğini biliyorum ama o da burada söylenmez!

******

Söz konusu akademisyenlerin gündeme getirilmesi çevredeki bazı kesimleri haklı olarak rahatsız ediyor. "Yahu bunları niye dikkate alıyorsunuz. Siz gündeme getirmeseniz bunları ciddiye alan kimse olmaz" diyenler oluyor.

Hak vermemek mümkün değil.

Ben de zaman zaman, "Koray Çalışkan gibi bir zavallının her bir zerresi aydın olsa kaç yazar?" demiyor değilim.

Zaten kendisini son seçimlerde "AK Parti 41 üstü alsın, istifa ederim" dediği için akademisyen olarak kabul etmiyorum. O, AK Parti sayesinde malulen emekli olmuş biridir benim gözümde..

Ancak bir ayrıntıyı gözden kaçırıyoruz.

Bir zamanlar Emre Uslu ve Önder Aytaç isminde iki hain, akademilerde geleceğin polislerine ders veriyordu. O polisler yıllar sonra karşımıza cuntacı olarak çıktı.

Şimdi ise PKK sevicisi bu tip hocaların dersine giren yüzbinlerce öğrenci var. Üniversiteler bu hocalar ve onların yetiştirdiği öğrenciler sayesinde PKK ve DHKP-C'nin inlerine döndü.

Bataklık kurutulmadan bu sorunla başa çıkılamayacağını görmemiz gerekiyor.

Bu nedenle, Erdoğan'ın üniversite yönetimlerine seslenerek, "Bunların görevlerine son verin" sözünü çok doğru ve çok yerinde buluyorum!