Geçen
yazıda dile getirdiğim adil ve etkin bir kamu personeli seçme
ve istihdam sistemi halen en büyük sorun. Üniversitelerde akademik
personel seçiminde ise sorun çok daha büyük.
Zira akademik personel, diğer kamu personelinden
farklı özellikler taşımaktadır. Nitelikli bir akademisyenin,
belli bir zihni becerinin yanında hayat boyu sorgulama melekesine
ve yoğun bir çalışma motivasyonuna sahip olması şarttır. Yani,
üniversitelerin nitelikli insan kaynağı bakımından rafine
olması beklenir.
Türkiye’de mevcut akademik personel portföyü, olması gereken
kalite düzeyinin çok altında. Tıpkı kamu personeli seçiminde
olduğu gibi sistemi zehirleyen ana öğe ise istismar edilen
mülakatlar.
Maalesef nüfusun ilgili donanıma ve motivasyonuna sahip tüm
insan kaynağının başarılı bir şekilde akademiye aktarıldığı
düşünülse bile sadece iç kaynaklar, akademiyi beslemeye
yetmemektedir. Haliyle, dünyada başarılı akademilerin bir özelliği
daha vardır. O da uluslararası olma becerisi. Hatta üniversiteler,
uluslararası lisansüstü ve akademik personel sayısını bir
gelişmişlik standardı olarak açıklarlar ve bununla övünürler.
Bu yüzden, dünyada gelişmiş akademilerde, akademik istihdam ülke
sınırlarını aşacak şekilde yapılandırılmıştır. Yani, araştırmacı
insan kaynağının etnik kültürel ve politik tercih açısından
çeşitlendirilmesi, sadece bir istek ve dilek değil bir
zorunluluktur. Tüm dünyadan beyin göçü ile bu eksiklik
giderilmektedir. Akademik kurumların tarihi ne kadar eskiye
giderse gitsin bu evrensel kural hep var olagelmiştir.
Dünyada akademik üretim ve kalitede başı çeken ülkelerin
üniversiteleri, tüm dünyadan nitelikli akademik personel devşirmeyi
başarırken, bir takım nesnel kritereler geliştirmişlerdir.
Türkiye OECD ülkeleri arasında doktora sahibi nüfus bakımından
son sıralarda yer almaktadır. OECD ülkelerinde her bin kişide
doktoralı sayısı ortalama 11 iken Türkiye’de rakam 4
dolayındadır. Yani nitelikten bağımsız olarak ciddi bir nicelik
sorunumuz da var.
O halde en önemli soruyu soralım. Türkiye’nin her yerinde
açılmış vakıf ve devlet üniversitelerinde istihdam edilecek
akademik personel, hangi kriterlere göre ve nasıl
seçilmektedir?
Akademik personel alımlarının bir kısmı araştırma görevlisi
şeklinde yapılmaktadır. Bu alımlarda üniversiteler, ALES sınavı ve
dil yeterliliklerinin yanında lisans diploma ortalamasına göre
sınava çağırılacak adayları belirlemekte ve mülakat/yazılı yerel
sınavlar ile nihai alımı yapmaktadır. Sorunun kaynağını bu sınavlar
oluşturmaktadır. Alımlarda yanlılık burada devreye girmektedir.
Dolayısıyla, tıpkı kamu personeli alım istihdamında olduğu gibi
bura da türlü istismarlar yaşanmaktadır.
Öğretim görevlisi olarak üniversitelerde istihdam edilen ve daha
sonra doktora eğitimini tamamlayarak akademisyen olan personel ise
benzer bir sistem ile istihdam edilmektedir.
Her iki sistemde kadroların tahsisinde ve sınavların
yapılmasında çok ciddi sorunlar var. Milletvekillerin şoförlerinin
üniversitelere öğretim görevlisi yapıldığı bir sistemden
bahsediyorum.
Oysa, elimizde daha önce objektif bir sistem vardı. Öğretim
üyesi yetiştirme programı ya da kısa adıyla ÖYP, çok fazla evrim
geçirse de bir dönem tamamı ile objektif puanlar ile üniversitelere
akademik personel alımına imkân tanıdı.
Tıpkı kamu personeli alımında olduğu gibi akademik personel
alımında da hakkaniyetli, objektif ve mülakatlardan arındırılmış,
merkezi sınavlara dayalı bir akademik istihdam, ilk ve en önemli
adım.