AK Parti'yle MHP birleşiyor mu? Numan Kurtulmuş cevap verdi
Abone olKültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, gazetecilerin "Milli mutabakat ittifakı" sorusuna ''Sayın Bahçeli bize her anlamda destek veriyor. Ancak bu şu manaya gelmiyor: Bu destek, iki partinin artık birleştiği, bütünleştiği ve tek parti haline geldiği anlamına gelmiyor.'' şeklinde yanıt verdi.
Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, geçtiğimiz
günlerde gerçekleştirdiği Bangladeş ziyaretinde mülteci kamplarını
ziyaret etti ve Arakanlı Müslümanlarla bir araya gelmişti.
Arakanlı Müslümanlarla kendi elleriyle yemek dağıtıp gıda yardımında bulunan Kurtulmuş, ziyaret sonrasında uçakta gazetecilerin sorularını cevapladı.
"Milli mutabakat ittifakı" sorusuna yanıt veren Kurtulmuş, ''Sayın Bahçeli bize her anlamda destek veriyor. Ancak bu şu manaya gelmiyor: Bu destek, iki partinin artık birleştiği, bütünleştiği ve tek parti haline geldiği anlamına gelmiyor.'' ifadelerini kullandı.
SORU- İç politika ben şeyle başlayayım mı? … sabahtan beri içimde kalmasın diye Kılıçdaroğlu deyince Afrin’i bir şey yapalım dedi girdi destekledi, şimdi Afrin’e girmek hatadır diyor, siz nasıl okuyorsunuz?
SORU- Yani kafa karışıklığı mı var? Herkes
soruyor yani ne oldu şimdi ilk başta desteklediniz, sonra birkaç
gün geçti kongre bitti dediniz ki, biz hata ettik yani…
KURTULMUŞ- Sayın Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı Cumhuriyet Halk Partisi’nin içerisindeki farklı çevrelerin hangisinin dediğine uyacağına bir türlü karar veremiyor bu sadece bu konuda da değil. Cumhuriyet Halk Partisi maalesef o geleneksel Cumhuriyet Halk Partisi anlayışından birçok konuda uzaklaşıyor, Türkiye’nin beklediği özellikle milli konularda ortak bir ses çıkarma sorumluluğunu dahi yerine getiremiyor, bu gerçekten Cumhuriyet Halk Partisi bakımından acınacak bir durumdur, bu durumu düzeltmeleri lazım. En fazla da bundan Cumhuriyet Halk Partisinin samimi seçmenlerinin rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum. Şimdi Fırat Kalkanı Operasyonu ya da işte Zeytin Dalı Operasyonu bunlar Türkiye’nin zevk olsun diye ya da oradaki birtakım o ülkelerin içerisinde belli yerleri ele geçirmek, işgal etmek için yaptığı şeyler değildir, harekatlar değildir. Bunlar Türkiye için bir beka meselesidir, yapmak mecburiyetinde olduğu askeri operasyonlardır. Yani biz de herhalde meselenin bu noktaya gelmesini istemezdik, yani ama sonuçta Suriye’nin kuzeyinde işte görüyorsunuz yıllardır PKK-PYD, PYD-PKK, DEAŞ’la rejim ve başka güçlerin Amerikalıların bunlarla hep birlikte yani kimin eli kimin cebinde belli değil birtakım kirli ittifaklar var. Belli büyük güçler terör örgütleri üzerinden adı da çok şık görünen bir ad vekalet savaşları. Vekalet savaşları üzerinden piyonlarıyla Türkiye’ye saldırmaya devam ediyor ve biz bunun senelerdir ağır bir faturasını ödüyoruz. Türkiye’nin içerisinde ödüyoruz, DEAŞ terörü olarak ödedik, PKK terörü olarak ödedik, PYD terörü olarak… yani Sayın Kılıçdaroğlu neyi tavsiye ediyor bakalım bunları seyredelim mi? Yani diplomasinin bütün imkanlarını şu anda dahi kullanmaya gayret eden bir ülkeyiz, bütün ilgili taraflarla görüşmeye gayret ediyoruz. İşte Astana süreçlerini başlattık ki İdlib’de bir çatışmasızlık bölgesi oluşturulabilsin. Amerikalılarla her konuda diplomasinin bütün kanallarını açık tutarak konuşuyoruz, ama sonuçta Türkiye’ye kast etmiş, Türkiye’nin bölünmesini, parçalanmasını arzu eden bir irade maalesef terör örgütleri üzerinden Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Türkiye işte roketleri atıyorlar harekat sırasında da gördük çok sayıda vatandaşımız şehit oluyor. Türkiye oradaki tehdidi yok etmek mecburiyetindedir.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun şunu da görmesi lazım: Ortadoğu’daki büyük oyunu anlamadan Ortadoğu hakkında kimsenin konuşma hakkı yoktur. Ortadoğu’daki büyük oyun bir asır evvel yarım kalmış olan senaryonun yenilenmesi ya da ikinci perdesinin oynanmasıdır. Yani ikinci Sevr dediğimiz şey, böl, parçala, inisiyatifsiz hale getir ve yönet. Bu coğrafyanın önce etnik ve mezhebi bakımından bölünmesi, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Acemlerin birbirine düşman edilmesi, Sünnilerin, Şiilerin diğer mezhebi-meşrebi farklılıkların birbirleriyle gırtlak gırtlağa birbirini boğazlayacak hale gelmesi, bu emperyalist projenin bir parçasıdır, bir sayfasıdır.
''KILIÇDAROĞLU MİLLETİNİN YANINDA OLMALI''
Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı olarak Sayın Kılıçdaroğlu’na
düşen; bu milli meselede milletin yanında yer almaktır. Böyle
yaparsa siyaseten doğru bir şey yapmış olur ve gerçekten bu süreçte
olumlu katkısı olur. Yine şunu da çok açık söylemek lazım:
Bölgedeki küresel güçlerin çıkarları, bölgenin daha fazla bölünmesi
ve parçalanmasından yanadır. Türkiye’nin milli çıkarı ise, bölgenin
daha fazla birleşmesi, bütünleşmesinden yana, aradaki
farklılıkların azaltılmasından, entegrasyonun
kuvvetlendirilmesinden yanadır.
SORU- Mezhepler çatışması için de geçerli mi, aynı mı?
KURTULMUŞ- Irak’ta Şiilerle Sünnilerin yan-yana barış içinde yaşaması bizim milli menfaatimizedir. Irak’ta Türkmenlerin, Ezidilerin, Kürtlerin, Arapların yan-yana beraber yaşaması bizim milli çıkarımızın bir parçasıdır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun ve Ortadoğu siyasetini okumak isteyenlerin de meseleyi böyle okuması lazım. Türkiye olarak biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de açıktan oluşmuş olan bir tehdidin bertaraf edilmesi için bütün gücümüzle gayret ediyoruz. Yazıktır, koskoca Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı böylesine bir milli meselede niye bir doğru çizgi üzerinde hareket etmez, niye düzgün bir çizgi üzerinde siyaset geliştirmez.
SORU- Milli mutabakat, milli ittifak hususunda, bunun neresindeyiz … AK Parti tabanında da bu işe, ya bu kadarı da fazla diyen kitleler var sonuçta bizim … Bütün bunları düşündüğümüzde…
KURTULMUŞ- Şöyle bakmak lazım meseleye: Milliyetçi Hareket Partisi epey bir süredir bazı meselelerde doğrudan, açıktan AK Parti’ye, Hükümete destek veriyor. İşte 16 Nisan referandumu bu desteğin önemli alanlarından birisiydi. Ayrıca, terörle mücadele konusunda çok ciddi bir destek veriyor ve yine Türkiye’nin işte Fırat Kalkanı Operasyonuyla ilgili, şimdiki Zeytin Dalı Operasyonu gibi operasyonlarında da açık bir destek veriyor. Ancak bu şu manaya gelmiyor: Bu destek, iki partinin artık birleştiği, bütünleştiği ve tek parti haline geldiği anlamına gelmiyor. Sayın Bahçeli de konuşmalarında net bir şekilde ifade ediyor. Nihayetinde AK Parti ve MHP belli konularda işbirliği yapan, görüşleri birbirine yakınlaşmış olan, ama nihayetinde siyasi öncelikleri, parti programları birbirinden farklı olan iki partidir. AK Parti ve MHP’nin seçim ittifakı yapacak olması, iki partinin birleşeceği, bütünleşeceği anlamına gelmiyor. İki farklı siyasi parti, Türkiye’nin geçmiş dönemlerinde de olduğu gibi bir seçim süreci içerisinde birlikte hareket etme eğilimi içerisindeler, şu anda müzakereler devam ettiği için henüz tam manasıyla netleşmiş bir sonuç elde edilmediği için. Ama öyle görülüyor ki bu seçime iki parti birlikte girecektir. Bunun şekli nasıl olacak, nasıl bütünleşecek, bunlar da oluşturulmuş olan grup tarafından sonuna kadar tespit edilecek ve gidilecektir. Dolayısıyla bunu partilerin birleşmesi, bütünleşmesi şeklinde değil belli konularda ittifak yapmaları, şimdiye kadar olduğu gibi seçimde de, seçim konusu üzerinde de müşterek hareket etmeleri şeklinde anlamak lazım. Partilerin kendi programlarındaki farklılıkları tabii ki var olmaya devam edecektir.
SORU- Zannediyorum buna milli mutabakat denmesi, aslında toplum olarak bunu sıcak karşılamasının sebebi de şu mudur: Gezi olayları, ardından darbe süreci, dış terör, iç terör tehdidi ve Türkiye’nin yeni yönetiminin terörle mücadelede farklı bir konseptle, içeride terörü bertaraf etmesi, şimdi dışarıdan gelecek terörle ilgili operasyonlar, uluslararası alanda yoğun bir diplomasi, Türk toplumunun bunları aşması için de milli bir sürece ihtiyaç vardı, bunun yansıması gibi görünüyor, ben biraz öyle görüyorum.
KURTULMUŞ- Doğru, çok doğru.
SORU- O yüzden MHP’nin böyle bir sürecin içinde AK Parti’yle birlikte hareket etmesini sizin dediğiniz gibi partilerin birleştirilmesi değil bir milli ittifak, devletin bekası açısından önemli bir süreç olarak okumak lazım.
KURTULMUŞ- Öyle, şu anda zaten kamuoyunda belli bir destek her iki tarafta da bu konuda oluşuyorsa, temel sebebi bu mutabakattır ve geçmişte dediğiniz gibi son 2-3 yıllık süreç içerisinde de bu mutabakatın sonuçları bir şekilde görüldü. Örneğin FETÖ’ye karşı verilen mücadelede MHP çok net bir şekilde tavrını ortaya koydu. Bu milletin kahir ekseriyetinin takdir ettiği bir tavırdır, tutumdur. Aynı şekilde içeride ve dışarıdaki terör örgütlerine karşı mücadelede şeksiz-şüphesiz bir açık çek vererek Hükümetin yanında durması yine takdir edilen bir durumdu. 16 Nisan’da da fiilen sahada destekleriyle referandumdan evet çıkmasına katkı sunmuş oldu. Dolayısıyla zaten geçmiş 2-3 yıllık süreçte bir şekilde fiilen oluşmuş olan bir mutabakat var, bu mutabakatın da yine önümüzdeki seçim sürecine aktarılması söz konusudur. İnşallah hayırlı olur, milletimiz için güzel sonuçlar verir.
SORU- Şöyle bir şey söyleniyor, katılıyor musunuz: Türkiye’de paradigma değişti siyasette, aslında sağ ve sol olarak ayırırsak bundan sonra solun iktidar olma şansı olmuyor tarzı yaklaşımlar var…
SORU- İki kutuplu bir Türkiye.
KURTULMUŞ- Başkanlık sistemi nihayetinde böyle bir, yani son tura, diyelim ki en kötü ihtimalle son tura iki kişi kalacağı için zaten ister istemez cumhurbaşkanlığı sistemi iki kutuplu bir yapıya doğru gelecek. Ama benim kanaatim; Türkiye’nin böyle bir yapıya doğru gitmesi, en az iki seçim dönemi alacak olan bir süreçtir. Türkiye’de çok canlı olan siyasal akımlar var, bu akımlar da bir şekilde Parlamentoda temsil edilecektir. Ancak benim gördüğüm, benim siyasetten anladığım, okumaya çalıştığım; Türkiye’nin bundan sonraki şeyi böyle sağ-sol gibi eski döneme birtakım kavramsallaştırmalar üzerinden değil de işte daha yeni belki kavramsallaştırmalar üzerinden olacaktır ya da kendisinin farklı taraflarda, o geleneksel olan farklı taraflarda zanneden grupların ya da hisseden grupların dahi biraraya gelebileceği ittifaklar oluşabilecek. Dolayısıyla burada ben Türkiye’nin hala siyasetteki motor gücünün AK Parti’nin bugün temsil ettiği bir formülasyonda olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi; kapsayıcı olması, yani bu topraklarda yaşayan herkesi kapsayacak, herkesi içerecek, herkesin kendisini evet ben bu partide ya da bu siyasi akımın içerisinde olabilirim, burayı destekleyebilirim diyeceği, Türk’ünün, Kürt’ünün, Alevi’sinin, Sünni’sinin, işte şu grubun-bu grubun desteğini alabilecek bir kapsayıcılık, bütünleştirici bir anlayışın olması. Mutlaka reformcu olması, Türkiye’nin şimdi önümüzde reform gerektiren yeni alanları var, bunlardan birisi de; cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle birlikte devletin yeniden yapılandırılması süreci yer alacak. Burada reformcu, gerçekten taleplerini siyasete taşıyabilen ve Türkiye’nin önünü açabilen bir kararlılığa sahip olmak. Üçüncüsü; demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla içselleştirmiş olmak, bu da fevkalade önemli bir belirleyici unsur olacaktır. Ve bir dördüncüsü ise; milli olmak, yerli olmak dediğimiz şey, yani bu ülkenin kendi kökleri üzerinde yükselme becerisini gösterebilmek. Bundan sonraki siyaseti belirleyecek dört ana unsur budur.
Sol da, sağ da –eski tabirleriyle söylüyorum- bundan sonra belki bu tabirlerin de değişmesi gerekir, sol da, sağ da kendisini bu dört temel unsur etrafında değiştirmek, yenilemek, hatta dönüştürmek mecburiyetindedir. Demin Kılıçdaroğlu’yla ilgili eleştiriyi yaparken çok somut bir örnek karşımıza çıktı. Hükümete bu konuda, Afrin Operasyonunda destek veriyor olmak milli-yerli olmak bakımından önemlidir ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin -tırnak içerisinde- sosyal demokrat bir parti olmasını da ortadan kaldırmak. Ama illa o klasik sağ-sol anlayışıyla hareket edildiği zaman, hükümet ne yaparsa yapsın karşı çıkma ihtiyacı hissediyorsunuz. Bu dört şey üzerinde AK Parti de, diğer partiler de kendilerini yeniden tahkim ederek, yeniden tanımlayarak, yeniden belki bazı alanlarda dönüştürerek yoluna devam edecek. Kim burada daha mahir olur, kim daha başarılı bir şekilde bu dört özelliği ortaya koyarsa, şu anda Türkiye siyasetinde bunu yapabilecek parti olarak sadece AK Parti görünüyor, dolayısıyla siyaset bunun üzerinden şekillenecek. Sağ-sol meselesini çok geçerli olacak bir şey olarak görmüyorum.
SORU- Cumhuriyet Halk Partisi yeni bir kongre yaptı, değişim süreçleri bekleniyordu, partide yeni farklı bir vizyon bekleniyordu. Demokratik yarıştan sonra parti meclisi üzerinden veya vizyon olarak seçim 2019’a yönelik Türkiye’nin beklentileri, iktidar vaatleriyle ilgili çok önemli şeyler bekleniyordu. Bir önceki kongrenin ve daha önceki kongrenin tekrarı, hiç yenilenmiş bir şey yok, enteresan bir tablo çıktı. Ama bir taraftan da AK Parti 15 yıldır iktidarda olmasına rağmen yeniden hem belediye başkanları üzerinde, yerel yönetimler üzerinden, hem partinin yeni vizyonu, Türkiye’nin yeni geçeceği sisteme hazırlık açısından ve uluslararası entegrasyon açısından da enteresan bir çalışma içinde görüyoruz AK Parti’yi. Bir yandan da anlamlı bir muhalefetin de bu sürece ciddi katkı vereceğini düşünecek olursak, AK Parti böyle bir şeyden de yoksun gibi görünüyor. Burada tabii bir tavsiye gerekiyor benim anladığım kadarıyla, oradaki tavsiyeniz nedir?
KURTULMUŞ- Vallahi AK Parti’nin en büyük talihsizliklerinden birisi; kendisini zorlayacak bir ana muhalefetin olmamasıdır. Ana Muhalefetin ısrarla kategorik olarak karşı çıkmalarına devam etmesidir; bunu millet de görüyor. Dolayısıyla AK Parti aslında kendi kendisiyle yarışıyor. Dolayısıyla AK Parti için Cumhuriyet Halk Partisi’nin duracağı yer önemli, ama Cumhuriyet Halk Partisi keşke orada olumlu bir muhalefet üretebilse, burada AK Parti’nin demin söylediğim çerçevede kendi içerisinde daha güçlü hale gelmesi için gayrete gelmesini temin etsin. Ama öyle görünmüyor, ben de size katılıyorum, hele bu kongreden sonra Cumhuriyet Halk Partisi mevcut statükosu devam edecek şeklinde görünüyor.
Mesela bu kongreyle birlikte Türkiye siyasetinin demokratikleştirilmesine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi’nin teklifleri, bunlar belki ortaya çıkabilirdi, bunlar konuşulabilirdi. Halkın doğrudan siyasete katılımını sağlayacak mekanizmaların nasıl kurulacağına ilişkin teklifler, seçim yasası, siyasi partiler yasasına ilişkin yeni teklifler beklenebilirdi ve –tırnak içerisinde- sol partinin, sosyal demokrat bir partinin de bunları yapması ancak önünü açardı. Bunlar yapılamadı, orada bir durağanlığın içerisine girmiş görünüyorlar.
SORU- Cumhurbaşkanı, “uyuyan devi uyandırdılar” dedi, bugünkü anahtar cümle o, her yerde aynı şeyi söyledi. Artık bizi uyandırdılar, bu saatten sonra da böyle gideceğiz.
SORU- Kendi göbeğimizi keseceğizin devamı olan bir şey.
SORU- Nedir buradaki mesele?
KURTULMUŞ- Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin lideri olarak, AK Parti Türkiye’yi yöneten siyasi parti olarak biz Türkiye’nin gücünün potansiyelinin farkındaydık. Ama maalesef uzunca yıllardır, hele hele son yıllarda karşılaştığımız bütün bu sıkıntılı dönemlerde dostlarımız, müttefiklerimiz yıllardır birlikte aynı ittifakların içerisinde görüldüğümüz ülkelerin maalesef Türkiye’ye çok da dostça bakmadıkları, Türkiye’nin hayati önem vermiş olduğu konularda Türkiye’den çok farklı düşündüklerini, hatta Türkiye karşıtlarıyla işbirliği ve ittifak yaptıklarını gördük. Örneğin; uzun süre Avrupa Birliği Türkiye’ye karşı böyle işte size ayrıcalıklı ortaklık verelim, size farklı şeyler verelim, işte müzakere konularını açmayalım, başlıkları açmayalım vesaire son derece soğuk, uzak, Türkiye’yi tabiri caizse kapısında terbiye edilecek bir ülke olarak muamele etti. İşte Amerika Birleşik Devletleri’ne bakıyorsunuz, yıllardır NATO çerçevesinde bu kadar çok ittifakınız var, stratejik ortaksınız, teröre karşı mücadelede işbirliği içerisinde yer alıyorsunuz, maalesef çok temel konularda, sizin için varlık sorunu olan temel konularda bile sizinle beraber hareket etmiyor, işte tam tersine PKK’ya, PYD’ye silah sağlıyor. Bir taraftan da, yani diyelim ki işte uluslararası alanda Türkiye’nin ne kadar karşıtı varsa bunları da bir şekilde himaye ediliyor. Herhalde kastedilen budur, yani bunları artık gördük. Bunlar güçlü, ayakları üstünde duran, demin konuştuğumuz kendi gövdesi üstünde yeniden yükselip büyük bir medeniyet, büyük bir güç olma hayali kuran, dünyanın dört bir tarafındaki mazlumlara kol kanat germe iddiasında olan bir ülkeyi görmek istemiyorlar. Kendi savunma sanayisini kendisi yapan, kendi uçaklarını, kendi savunma mekanizmalarını kurabilen bir Türkiye görmek istemiyorlar. Dış yardımları almadan, IMF destekleri olmadan gelişebilen, güçlenen bir Türkiye’yi görmek istemiyorlar. Dediğim gibi, bunların istediği; tek ayaküstünde terbiye salonunda bekleme sırasını bekleyen bir Türkiye’dir. Artık Türkiye buradan uyandı.
SORU- Türkiye nerede duruyor sorusu … Bir kesim tam bu dediğiniz mantıkla diyor ki; kardeşim, NATO’dan çıkamazsın, NATO olacaksın. Bir kısım diyor ki; işte Avrupa’nın Avrasya kanadındasın falan. Böyle bu çok eleştirilmiyor, ama bazıları tarafından da sanki Türkiye bir yere doğru itmeye çalışılıyor algısı var. Türkiye nerede duruyor?
KURTULMUŞ- Türkiye’nin durması gereken yer ne doğudur-ne batıdır, ne şu ittifaktır-ne bu ittifaktır. Biz bütün bu ittifaklarımızın hepsini bir şekilde kendi milli menfaatlerimiz çerçevesi içerisinde bir şekilde korur, geliştirebiliriz, çoğaltabiliriz, azaltabiliriz. Türkiye’nin durması gereken yer kendi eksenidir. Türkiye’yi eksen kayması üzerinden yıllardır eleştirenler, önce dünyanın değişen yeni eksenlerini anlamaya çalışsınlar. Türkiye dünyanın değişen şartları içerisinde kendisini ekseni etrafında yeniden tanımlamaya gayret ediyor. Uyuyan devi uyandırdınız lafı bu. Şimdiye kadar Türkiye eksenini belirlesin diyenler, aslında Türkiye’nin –eski tabirle söylüyorum- bir peyk ülke olduğunu kabul eden zihniyettir. Türkiye bir uydu ülke değildir, bir peyk ülke değildir. Türkiye, kendi ekseni olan, kendi miğferi olan bir ülkedir ve dünyanın bütün devletleriyle eşit ortak olarak ilişki kurma potansiyeline sahip bir ülkedir. Bölün dünyayı ortadan ikiye, ne taraftan ikiye bölerseniz bölün, doğu-batı deyin, kuzey-güney deyin, Müslüman dünyası-Hristiyan dünyası deyin, bütün bu farklı dünyalarla eş zamanlı olarak ilişkiye geçebilecek tek ülke Türkiye’dir yeryüzünde. Bu Allah’ın bize bahşettiği sadece stratejik konumumuzdan dolayı değil ülke olarak sahip olduğumuz şu andaki birikimimiz ve potansiyelimiz, geçmiş dönemden gelen tecrübelerimiz, tarihsel mirasımız dolayısıyla da sahip olduğumuz büyük bir avantajdır. Şimdi buz bunları, efendim şunlarla kapatalım, bu tarafı açalım, yani Rusya’yla belli görüşmeleri yapıyorsun, batıdan mı kayıyorsun, eksen mi kayıyor? İslam dünyasına yaklaşıyorsun, eksen mi kayıyor? Amerika’yla konuşuyorsun, eksen mi kayıyor? Hayır, eksenimiz falan kaymıyor, tam tersine Türkiye kendisini kendi eksenine oturtuyor. Kendi eksenimize oturtturduğumuz zaman, Allah’ın izniyle… Evet, bu zor olacak, zor bir süreç olduğunun farkındayız, ama kusura bakmayın Türkiye artık öyle kulağı çekilecek, parmakla tehdit edilecek bir ülke değil.