Trabzon'da ahali toplanmış,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü bekliyor.
Protokolün arasından bir ses yükseliyor.
Çirkin bir ses:
-Geç yerine!
Ha Kamer Genç, ha Kemalettin
Göktaş!
Al birini vur ötekine.
İkisi de aynı.
Biri gece vakti çığırıyor, öteki gündüz!
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar sükunetini korusa da, AK Parti'nin
Kamer Genç'i rezilliği şiar edinmiş bir kere!
Kamer Genç sarhoştu,
Kemalettin Göktaş
ayık kafayla zaptedilemiyor:
-Geç yerine!
Erdoğan Bayraktar muhatap aldığı adamın
şirretinden başa çıkamayacağını anlayınca geri çekiliyor
çaresiz! Çekilmesin de ne yapsın,
aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. Sokak
serserisi gibi çığıran bir adama yumruk atacak hali
yok ya...
*
Erdoğan Bayraktar bir devlet adamına
yakışır hareketler yapıyor. Arkasını dönüyor, duymuyor
söylenenleri, duymamazlıktan geliyor daha doğrusu.
Kamer Genç (KG) gibi zaptedilemeyen
şahsiyet ise, hakaretlerine devam ediyor:
-Seni Bakan yapanda hata!
Terbiyesizliği yüzüne vurulunca, dozu aşıyor AK
Parti'nin Kamer Genç'i.
Bakan'ın üzerine yürüyor.
Bıraksalar yumruk atacak!
Fotoğraf o kadar benziyor ki. Emine Erdoğan
konuştuğu sırada çirkinleşen Kamer Genç'le, Trabzon'da
Erdoğan Bayraktar'ın üzerine yürüyen Kemalettin Göktaş arasında
zerre fark yok. Yukarıda da izah ettiğim gibi,
aradaki fark, birinin sarhoş, biri ayık olması!
*
Peki tüm bunların sebebi ne?
AK Parti'nin Kamer Genç'i Bayraktar'ı aramış,
ulaşamamış!
Rezillikte Kamer Genç'e bile papucunu Trabzon'da ters
giydiren Kemalettin Göktaş (KG) bundan çıldırmış!
Beyefendi ne ister acaba?
Bugün'ün başına Rahmi Turan mı
geçti?
Günaydın'da polis ve adliye muhabiri olarak
çalışıyordum 1989 yılında. Kartal'da,
Erhan Bağcı (Sabah) Sevgi
Yazıcı (Bulvar) ve ben.. Boşanma, kız kaçırma, zina
benzeri haberler revaçtaydı o sıralar.
Bir kadıncağız getirildi adliyeye...
Sevgi yaklaştı kıza, lafa tuttu...
Sevdiğine mi kaçmıştı, ya da kaçırılmış mıydı tam
hatırlamıyorum.
Sevgi, konuşurken ben fotoğraf
çektim.
Teknoloji o zaman bugünkü gibi gelişmemişti. Çektiğimiz
fotoğrafları anında görme şansımız yoktu. Gazeteye gidiyorduk, 45
dakikalık banyo, sonra filmler çıkıyor ve biz çektiğimiz fotoları
dia olarak görebiliyorduk.
Haberi olduğu gibi yazdım, şefin masasına bırakıp
çıktım.
Ertesi sabah çektiğim fotoğrafın altına bir haber iliştirilmişti.
Benim yazdıklarımla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir metin:
-Kocanı niye boynuzladın kız!
Bu soruyu soran Sevgi'ymiş!
Yalan, dolan yani... O dönemde özellikle adliyelerde görev yapan
arkadaşların çektiği fotoğraflarla, bizim imzamızla çok kişinin
canını yaktılar tepedeki yöneticilerimiz. Bugün polis adliye
muhabirliği iş yapmıyor artık. Teknoloji de buna müsade etmez
zaten.
*
Erhan Başyurt'un tepesinde olduğu Bugün gazetesinde,
Başbakan Erdoğan'la Gaziantep Belediye Başkan adayı Fatma Şahin'in
o fotoğrafını görünce, 1988'lerdeki TAN gazeteciliğini hatırladım.
Bugün'ün haberindeki haber doğruydu, ama fotoğraf bilinçli
kullanılmıştı.
Maksat can yakmak!
*
Bu fotoğrafı görünce, Metin Yılmaz yönetimindeki
Bugün geçti gözümün önünden.
Erhan Başyurt'un yerine Rahmi
Turan'ın getirildiğini bile düşündüm.
Yersiz bir düşünce!
Dershane bahane, fotoğraf şahaneymiş meğer!
Hayırlı işler o zaman!