AK Parti'nin en başarısız olduğu alan
Abone olUSAK Kurucusu ve Çanakkale Üniversitesi Rektörü Prof. Sedat Laçiner, Terörle mücadele ordunun elinden alınıp polise verilmesini önerdi.
Sedat Laçiner'e göre terörle mücadelede polisin pasif,
askerin aktif olması AK Parti'nin en başarısızlığı. Terör uzmanı
Laçiner, 30 yıllık eski silahlı mücadele yapısının yöntemleriyle,
araçlarıyla, kurumlarıyla bir milim değişmeden durduğunu
söyledi.
Vatan'dan Mine Şenocaklı sordu, Laçiner gündemin 1 numaralı maddesi olan terör sorununa ilişkin ilginç açıklamalarda bulundu. Laçiner kırda görev yapan Jandarma'nın sivil iradeye değil askere bağlı gibi çalıştığını belirtti.
İnşallah yanılırım ama...
Birkaç temel ve çarpıcı saptamasından sonra söz onda...
Söyleşimizdeki en önemli tespiti, halen pek çok kişi tarafından
radikal bir görüş olarak anlaşılacak türden; “Terörle mücadele
ordunun elinden alınmalı, içinde mutlaka polisin yer aldığı ayrı
bir silahlı yapılanma oluşturulmalı. Askeri yapılar hantal
yapılardır. Üstelik bizde asker bu mücadeleyi uzmanlarla değil,
gencecik acemi askerlerle yapıyor. Terörle mücadele bir uzmanlık
işidir. Evinizde musluk bozulunca bir acemiye mi tamir
ettiriyorsunuz, yoksa bu işi bilen birine mi? Bu iş musluk
tamirinden daha mı önemsiz ve basit ki, acemi gençleri sürüyoruz
PKK’nın önüne? Zaten yasalarımıza göre terörle mücadeleden sorumlu
kurum TSK değildir, kolluk güçleridir. Yani şehirde polis, dağda,
bayırda jandarma...”
Bir eleştirisi de var, özellikle üçüncü dönemine giren AK
Parti Hükümeti’ne...
“AKP’nin en başarısız olduğu, en az dokunduğu, hatta hiç
dokunmadığı alan silahlı mücadele. Hükümet zaman zaman naifliğe de
çalan iyi niyetle ‘Biz bu işin silahlı mücadele kısmına çok
dokunmadan idare edecek şekilde demokratik açılıma devam edelim,
ordu ne yapıyorsa yapsın, biz de PKK’yı ikna edebilir miyiz
bakalım’ diyor. Bunun mümkün olmadığı kanaatindeyim” diyor. Sonra
hepimiz gibi bir temennide bulunuyor, “İnşallah yanılırım”
diye...
Diyarbakır’da 13 askerimizin şehit edilmesini nasıl
yorumluyorsunuz? Tam da demokratik açılım ve yeni anayasa
çalışmaları gündemdeyken neden şimdi?
Her şeyden önce bu bir sabotaj eylemi olarak değerlendirilebilir.
Bundan önce iki asker, bir sağlık görevlisi kaçırıldı ve PKK’dan
yapılan açıklama; “Biz bu eylemlere devam edeceğiz” şeklinde oldu.
Yani, “Kazayla oldu, yanlışlıkla oldu, 2-3 kişi kaçırdık ama bir
daha olmayacak” değil de, “Devam edeceğiz bu kaçırma eylemlerine”
dediler. Bu bir kararlılık göstergesidir. Ardından da 13 askerin
şehit olduğu, bilinçli, programlı bir eylem gerçekleştirildi...
Orada ortaya çıktı ki önce keşif yapılmış, ardından pusuya yatılmış
ve saldırı gerçekleşmiş... Dağa ve sahaya baktığımız zaman da
PKK’nın hareketlendiğini görüyoruz. Belli yerlerde kurtarılmış
bölgeler oluşturmaya çalışıyorlar.
Mesela?
Yüksekova, Hakkari, Şırnak... Oralardan başlayıp Diyarbakır’a
gelmek gibi bir hedefleri de var.
PKK kurtarılmış bölgeler oluşturmaya çalışıyor
Nasıl böyle bir sonuca varıyorsunuz?
Bu bölgelerde yoğunlaşıyorlar. Hakkari’de hiçbir gruba yaşama hakkı
tanımıyorlar. Sivil toplum kuruluşu da olsa dershane de olsa...
Kürt olmalarına rağmen çeşitli cemaatlere bağlı yapıları bölgeden
çıkardılar... Hakkari’yi, “Ya PKK’nın gölgesinde yaşayacaksınız ya
da yaşayamayacaksınız” gibi bir yere çevirdiler. Yüksekova tamamen
böyle oldu. Sadece güvenlik güçleri kendilerini koruyabiliyor.
Hakkari’de geçen yıl cami imamının öldürülmesi bunun bir
adımı mıydı?
Evet. İmamı öldürdüler. Daha öncesinde de çeşitli gruplara ait
yurtları, dershaneleri kapattırdılar.
Gülen Cemaati’ne mi aitti bu yurtlar?
Sadece Gülen Cemaati’ne değil, başka gruplar da vardı.
Daha çok muhafazakâr gruplara aitti ama değil
mi?
Evet. Süleymancılar gibi... PKK kendisi dışında hiçbir yapı
istemiyor. Şu an korucu ailelerini tek tek devletten ayırıp PKK
saflarına çevirmeye çalışıyorlar. Ve şöyle bir propaganda
yayıyorlar; “Yeni bir döneme giriliyor, devlet artık buradan
çekiliyor, bizimle iyi geçinmezseniz yok olursunuz.” Demokratik
açılımı tam tersi ile anlatıyorlar yani. Devlet de eskiden yanlış
yapıyordu ama...
Nasıl?
Eskiden, 90’lı yıllarda ne yapıyordu? Eziyet ederek, silah gücüyle,
yasadışı yöntemlerle insanları yanına çekmeye çalışıyordu... O
yöntemlerden vazgeçildi. Ama o yöntemlerin yerine yasal yöntemler
istenildiği ölçüde konulamadı. Yani Hakkari’de sokakta “Ben PKK’ya
karşıyım” demek mümkün değil artık, canınızdan olursunuz. Devlet
vatandaşını koruyamıyor. En büyük sıkıntı burada güvenlik alanında
karşımıza çıkıyor. Eskiden belli yerlerde “PKK’lıyım” demek zordu,
bugün “PKK’ya, teröre karşıyım” demek çok zor.
İKTİDARIN TERÖRLE MÜCADELEDE HATASI NE? SONRAKİ SAYFADA
[PAGE]
Devlet Hakkari’de, Yüksekova’da vatandaşını
koruyamıyor
Diyarbakır’da değil ama?
Diyarbakır’da bile kısmen öyle. Ortada örgütlü bir suç şebekesi var
ve bu şebeke ülke demokratikleştikçe, yasal boşlukları istismar
ederek insanlar üzerinde şiddet, baskı uyguluyor. Diğer tarafta da
tam organize olamayan, vatandaşını koruyamayan bir devlet var.
Milletvekili bile olsanız eviniz taşlanıyor, arabanızın önü
kesiliyor, kundaklanıyor ve sonuçta bir şey çıkmıyor oradan. Çünkü
devletin bu olayları kimin yaptığını bilmesi önemli değil; devletin
kimin yaptığını bilmesi ve kanıtlaması, yakalaması, yargılaması ve
cezalandırması gerekiyor. Devlet memurları orada bunu kimin
yaptığını biliyor ama kanıtlayamıyor çünkü şahitlerin hepsi
sindirilmiş vaziyette. Kanıtlasa, yakalamada zorluklar var.
Yakalasa, yargılamak uzun sürüyor. Yargılasa, hapse atsa, ondan
sonra çeşitli yasal boşluklardan yararlanarak dışarı çıkıyor
suçlular.
AK Parti’nin en başarısız olduğu alan silahlı
mücadele!
Diyarbakır’da Kürt işadamı Raif Türk’le konuşmuştum. “Bu ülkeye tek
bayrak yeter” demişti. PKK madenini bastı, adamlarını kaçırdı,
bayağı bir zarar gördü...
Bugün devletin yanında olmanın bedeli var Güneydoğu’da maalesef.
Oysa Türkiye çok değişti. Sadece Güneydoğu meselesinde değil, her
konuda. Ama Güneydoğu meselesinde, terör meselesinde, Kürt
meselesinde, ki üçü birbirinden farklı konulardır büyük oranda,
Türkiye bir kere konuya bakışını değiştirdi, Kürt kelimesinin
kullanılamadığı bir Türkiye’den bugün sabah akşam en çok telaffuz
edilen kelimenin Kürt olduğu bir Türkiye’ye gelindi. Ülkenin
Cumhurbaşkanı, “Türkiye’nin en büyük sorunu Kürt sorunudur” dedi.
Ülkenin Başbakanı, “Asimilasyon ve inkar politikaları bitti” dedi.
Bu ne demektir? “Asimilasyon ve inkar politikaları vardı” demektir.
Bunu kim söylüyor? Başbakan söylüyor. Bir kere konuşma dilini
değiştirdi devlet.
İkincisi de çok bariz bir demokratikleşme var. Siyasette de var,
hukuk dilinde de var. Bazı aksaklıklar olmuyor mu oluyor,
eksiklikler yok mu, var. Ama çok radikal, devasa bir değişim var
karşımızda. Yasalar değişiyor, daha fazla değişeceğine dair de söz
var, vaat var. Bu Meclis’ten beklenen de o. Üçüncüsü, sosyal
politikalar çok değişti ve değişiyor. Güneydoğu bölgesinde
neredeyse yardım almayan ev kalmadı. Özürlü çocuk, okumayan kız,
çalışmayan baba, herkes yardım alıyor... O bölgeye milyarlarca
liralık para akıyor. Ekonomik politikalarda çok büyük bir gelişme
var. Bölgeye inanılmaz yatırımlar yapıldığını görüyorsunuz.
Güneydoğu’daki karayolları Çanakkale’den daha iyi. Her ile bir
havaalanı açıldı, yollar çift hale getirildi... Bodrum’da ne
yatırım yapılıyorsa Mardin’de de o yapılıyor. Çok büyük bir
ilerleme var. Devlet açısından baktığınızda değişim çok ümit
verici. Kürtçe televizyon, üniversitelerde Kürtçe bölümlerin
açılması, valiliklerin 7 gün 24 saat Kürtçe dilinde şikayet
telefonu uygulaması... O kadar çok ki atılan adım ve atılacak
adımları düşündüğünüzde devlet cephesine baktığınızda ilerleme
büyük.
Aslında seçimlerde ortaya çıkan tablo da AK Parti’nin bu
politikalarının bir sonucu değil mi? Tamam BDP de milletvekili
sayısını artırdı ama AK Parti de büyük başarı elde etti Doğu ve
Güneydoğu’da... Bu da aslında AK Parti’nin Kürt vatandaşlara
ulaştığını göstermiyor mu?
Gösteriyor. Çünkü artık geçmişteki hatalardan dolayı devlet adeta
özür diliyor ve geçmişte hata yapanları da cezalandırıyor.
Ergenekon davalarında olsun, diğer davalarda olsun, faili
meçhullerin sorumlularını, bunlar üst düzey askerler bile olsa,
mahkemeye götürüyor. Çok büyük bir değişim bu. Ama bunun
karşılığında PKK’nın değişmediğini görüyoruz. Zaten bir şey kolay
kolay kendiliğinden de değişmiyor. Devletin onu değişime zorlaması
gerekiyor. Biz başından beri söylüyoruz, bunun için ekonomik,
sosyal, siyasal, hukuksal önlemler gerekiyor. Terörle mücadelenin
sadece yüzde 10’u silahlı mücadeledir, geri kalan yüzde 90’ı
silahsızdır. Terörle mücadeleyi geçmişte Türkiye teröristle
mücadele ile karıştırmıştı. Ama son 10 yıllık döneme baktığımız
zaman bu sefer terörle mücadelenin silahsız kısmında
yoğunlaşıldığını, demokratik açılımda yoğunlaşıldığını ama silahlı
mücadele kısmında ciddi sıkıntıların devam ettiğini görüyoruz.
Silahlı mücadele kısmını yüzde 10 bile olsa ihmal edemezsiniz.
Çünkü ortada elinde silah olan bir tane adam olsa, İstanbul’da
Taksim’in ortasında sağa sola ateş etse tek başına bütün İstanbul’u
terörize eder. Taksim’de herkes zengin olsa, herkes adaletli bir
ortamda olduğunu düşünse, huzur olsa, her şey yolunda gitse bir
adamın silahla etrafı rehin alabildiğini görürsünüz. Şimdi de böyle
oluyor.
O zaman terörle mücadelede iktidarın da hataları var, öyle
mi?
Silahlı mücadele kısmında devlet vahim hatalardan vazgeçti, işkence
gibi, ama 30 yıllık eski silahlı mücadele yapısı, yöntemleriyle,
araçlarıyla, kurumlarıyla bir milim değişmeden duruyor. Belki AK
Parti’nin en başarısız olduğu, en az dokunduğu, hiç dokunmadığı
alan burası.
Terörle mücadelede eskiyi yıktık ama yenisini inşa
edemedik
AK Parti nasıl dokunabilirdi silahlı mücadele alanına? Ne
yapabilirdi?
Bir kere terörle mücadeleden sorumlu olan kurum, yasalarımıza göre
TSK değil, kolluk güçleridir. Yani şehirde polis, dağda, bayırda da
jandarma! Jandarma da zaten ‘Kır polisi’ demek. Kır polisi olduğu
için orada görevli. Ama bizde jandarma polis gibi çalışmıyor, asker
gibi çalışıyor. İkincisi, yasalarımız diyor ki ihtiyaç halinde
valinin talebiyle askerden de destek alınabilir. Ama geçmiş 30 yıla
bakıyoruz, terörle mücadele askerin ana sorumluluğuna dönmüş fiili
olarak. Jandarma, İçişleri Bakanlığı’na bağlı değil, polis de
kıyıda köşede duruyor terörle mücadelede. Hiçbir gelişmiş devlette
böyle değildir. Üstelik de asker teröristle mücadeleyi uzmanlarla
yapmıyor. Bir yüzbaşı, bir binbaşı teröristle mücadele uzmanı
değildir. Teröristle mücadele bir uzmanlık işidir. Evinizde musluk
bozulunca bir acemiye, “Ben boş zamanımda musluk tamir ederim”
diyen birine mi gidiyorsunuz? Hayır, profesyonelce bu işi yapan
birine gidiyorsunuz. Bu iş musluk tamirinden daha mı önemsiz, daha
mı kolay, daha mı basit? Sonuçta bir adam geliyor, zorunlu askerlik
yapacak, 3 ay acemi eğitimi alıyor. “Sağa dön, sola dön, yere yat,
ayağa kalk!.. Tamam sen artık asker oldun” deniyor, eline bir silah
veriliyor ve Güneydoğu’ya gönderiliyor.
Berberlik, çaycılık yapan gencecik çocuklar PKK’nın önüne
sürülüyor demişsiniz...
Berber, kasap, çaycı neyse... Sizden, benden terör uzmanı olmaz,
onu söylemeye çalışıyorum. Sonuçta dünyanın en tehlikeli
noktalarına, dağların tepesine, Aktütün gibi, Dağlıca gibi yerlere
gidiyor bu çocuklar, ellerinde silahlarla. Hepsinin kafasında
annesi, nişanlısı, yavuklusu... Karanlık basınca onları da korku
basıyor. Çoğu yerde kedi-köpek yüzünden bütün şarjörü boşaltan
askerler var. Arkadaşlarının hayatını tehlikeye sokanlar var. Hele
bir de baskın yedikleri zamanki hallerini düşünün! Psikolojik
yönden hazır olmaları lazım. O nasıl olacak? Profesyonel askerle
olacak.
POLİS İŞİN İÇİNDE OLSA NASIL OLUR?
[PAGE]
Peki, 30 yıllık problem bu. Neden acaba bugüne kadar
bunlar yapılmadı?
Onu bilemem. Ben neyin olması gerektiğini söylüyorum. Bir kere
uzmanlık şart. İkincisi, yanlış kurumlarla terörist mücadelesi
yapıyoruz. Bunun için başlı başına terörden sorumlu bir birimin
olması lazım. Bu birim polisin içinde olabilir. İngiliz
sistemindeki gibi özel bir branş kurulabilir... Özel terör kurumu
oluşturursunuz, bunu polisin içine veya askerin içine veya hepsinin
üzerine koyarsınız. Buna birimler bağlarsınız veya MİT’e
bağlarsınız veya bağımsız bir şey yaparsınız. O kimlerle
çalışacağını seçer. Polisten adam alır, askerden adam alır,
birtakım timler oluşturur. Ama bizde polis ve istihbarat meselenin
tamamen dışında kalmış durumda. Oysa Amerika veya İngiltere
teröristle mücadelesini kendi ülkesinde askerle yapmaz. Başka bir
ülkede ise Afganistan gibi askerle yapar. Çünkü o zaman geniş
alanları bombalayabiliyorsunuz. 50 kişiyi öldürüyorsunuz kimse bir
şey demiyor. Ama orada bile tipik bir orduya sahip değildir
Amerika. Duron’ları vardır, yukarıdan gözetleme yapar, Amerika’dan,
binlerce kilometre öteden, uydudan destek alır, yerde teröristi
görür, yukarıdan vurur. Ha, o zaman da çok hatalar olabiliyor
tabii... O bazen terörist çıkar, bazen düğün alayı çıkar, ama
yapacak bir şey yok. Afganistan’da böyle bir şey yapabilirsiniz.
Ama İngiltere, İrlanda’da asla böyle bir şey yapmaz.
Demokratik açılım teröriste yarıyor!
Polis neden daha iyi yapar terörle mücadeleyi?
Trafik polisi daha iyi yapamaz, narkotikçi de daha iyi yapamaz
elbette. Bu esneklik gerektiren bir iş. Polis daha esnektir
jandarmaya göre. Jandarma da daha esnek olmalıdır. Çünkü askeri
yapılar hantaldır. Orada emir komuta zinciri içinde mesele çözülür.
Bir operasyon yapacağınız zaman Diyarbakır’a sorarsınız, Diyarbakır
kara kuvvetleri komutanına sorar, kara kuvvetleri komutanı
genelkurmaya sorar... Oradan oraya, oradan oraya inanılmaz bir
hantallık içerisinde meseleler yürür.
Nitekim bu hantallığın vahim sonuçlarını defalarca
yaşadık...
Evet. Bir operasyona çıkıldığında başında bir operasyon tim
komutanı vardır. Orada emir komuta zinciri işler, bir takımdan
bahsetmek kolay değildir. Arkasındakiler acemi askerdir. Bunları
eğitirsiniz, belli bir seviyeye getirirsiniz, tam uzman oldukları
zaman terhis olurlar. Ondan sonra onlar gider, yerlerine sıfırdan
acemi askerler gelir. Normalde İngiliz yasalarına baktığınızda,
Afganistan’da şurada burada teröriste karşı görev yapacak olan
askerlerin, güvenlik görevlilerinin 16-17 ay eğitim aldıklarını,
ondan sonra sahaya çıkarıldıklarını görüyoruz. Bizde ise tam
meseleyi öğrendikleri zaman terhis oluyor askere giden
çocuklar.
Polis işin içinde olsa nasıl olur?
Yatırım yaparsanız ve yetkileri genişletirseniz, jandarmayı
İçişleri Bakanlığı’na polis gibi bağlarsanız, yani birisi şehir
polisi, birisi de kır polisi haline dönerse çok etkili sonuçlar
alırsınız. Ama bunun ötesinde teröristle mücadele edecek efektif
bir yapının olması lazım... Yani gerekirse ağır silahı olan, hızlı
silahı olan, helikopteri olan, indirme bindirme kabiliyeti olan,
çok özel insanlardan oluşan ama hepsi profesyonel bir yapınızın
olması lazım. Bu yapı terörün sonunu getirmek için değil,
teröristle mücadele kısmı zaman kazanmak içindir. Yani şu anda biri
size sürekli ateş ediyor. Bu etkili yapı ateşi durdurur, teröristi
dağda oyalar, siz de şehirde reformlarınızı yaparsınız. Teröristin
şehre inmesini engellersiniz. Şehirde hukuki reformlar yapılır,
siyasal adımlar atılır, ekonomi düzeltilir, teröristin istismar
edebileceği alanlar kapatılır. Ama diğer tarafta da sizin güvenlik
güçleriniz teröristin bütün herkesi terörize etmesine mani olur.
Bizde ne olduğunu ben size söyleyeyim; dağdaki terörist KCK olarak
şehre indi, belinde silahı şu anda terörle siyaset yapıyor. Şimdi o
Meclis’e de taşınıyor. Bir yandan da biz demokratik açılım
yapıyoruz ve bu demokratik açılımın bir kısmı teröristin de işine
yarıyor.
Bunu yapmayalım mı?
Hayır, yapmak zorundayız. Bunun kaçarı yok. Ülke bölünürmüş
bölünmezmiş, bunlar önemli şeyler değil... Evvela insan hakları
var, hukukun üstünlüğü var. Yani bir adam anadilinde konuşacak, bu
Allah’ın emri. Bu bölünmeye yol açar mı? Hayır, yol açmaz. Ankara
ne kadar güçlü, ne kadar zayıf, işte odur bölünmenin ya da birleşik
olmanın kriteri. Ama biz şunu yapamadık; yasadışı yöntemlerimizin
yerine yasal, demokratik sınırlar içerisinde güvenlik önlemlerini
geliştiremedik. Eskiyi yıktık, yenisini inşa edemedik teröristle
mücadele alanında.