AK Partili vekil: Kürtler artık Kürtlerden korkuyor!
Abone olAK Parti Diyarbakır milletvekili Cuma İçten İnternethaber'e konuştu.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA
Çözüm sürecinin sonunda amacına ulaşacağını ve barışın mutlaka geleceğini söyleyen İçten, Kürtlerin taleplerinin en olduğunu kendisinin de bilmediğini dile getirdi. Bir Kürt olarak bu ülkede yaşamaktan memnun olduğunu Kürtlerin yüzde 90'ının da Erdoğan'ı desteklediğini söyleyen Cuma İçten'e göre, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan aday olursa, Kürtlerin neredeyse bütün oylarını alacak.
Kürtlerin artık Kürtlerden korktuğunu söyleyen Cuma İçten, "Kürt halkının çocuklarının dağa çıkmasıyla gurur duyanlar, kendi çocuklarını neden dağa göndermiyor" diye sordu. Taleple neyin kastedildiğini anlamadığını söyleyen İçten, "Kürdistan isteyeni reddediyorum" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın yüzyıllar sonra bu ülkeye gelen en büyük lider olduğunu söyleyen İçten, Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması gerektiğini savundu. Erdoğan cumhurbaşkanı seçildiğinde partili cumhurbaşkanı olarak görev yapması gerektiğini savunan İçten, "Atatürk de partili cumhurbaşkanıydı" dedi.
İşte röportajımız...
Çözüm sürecinin neresindeyiz?
HDP'NİN İÇERİSİNDE BU SÜREÇTEN RAHATSIZ OLANLAR VAR
Çözüm süreci yaklaşık 17 aydır devam ediyor ve ne doğudan ne batıdan hiçbir çocuğumuzun cenazesi gelmedi ve bu da anlamlı. Ama bu çözüm süreci Ak Parti’yle tek başına yürütülen bir süreç değil. Bu süreçte bir sürü taraflar var ve bu taraflarla uzlaşılarak gelinen bir nokta. Ve ilk defa bu işte Milli İstihbarat Teşkilatı’nın özellikle İmralı’yla görüşmesi sonucu bir hareket kazandı ve bu noktaya gelindi. BDP bu sürecin içerisinde. KCK var, PKK var, devlet var iktidar var muhalefet var, herkes aslında bu sürecin içerisinde. Aslında özellikle iki muhalefetten çok destek görmüyoruz ama...
Bu sürecin içerisinde olanlar ve olmayanlar içerisinde bir de bu süreci istemeyenler var. Örneğin HDP bu sürecin içerisinde var ama HDP’nin içerisinde bu süreçten rahatsız olan bir kesim de var.
BAZI YAZAR ÇİZER TAKIMI DA RAHATSIZ
PKK bu sürecin bir tarafıdır, silahı bırakması öngörülüyor, en azından bizim beklentimiz ve iktidarın beklentisi budur, bu yüzden PKK da bir taraftır. KCK da şehir yapılanmaları açısından taraftır. Avrupa da bir taraftır, sivil toplum kuruluşları da bir taraftır, akil adamlar taraftır. Tüm bu süreçte çözümü destekleyen ve emek verenler var, bir de bunların içerisinde, ki devlet de dahildir; rahatsızlık duyanlar da var.
Sorun temelde 30 yıllık bir sorundur, özelde aslında 100 yıllık bir sorundur ama bu son 30 yılda akan kandan rant elde edenler olmuştur ve bunların rant kapısı kapanıyor. Dolayısıyla bu süreci provoke etmeye yönelik atılan adımlar vardır. Diyelim ki bu rahatsızlık duyanların içerisinde yazar çizer takımı vardır, kendilerince bu şekilde provoke etmeye çalışıyor. Diyelim ki bu işin içinde KCK’nın şehir yapılanması vardır, rahatsızlık duyuyorsa eğer onlar da kendi üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. Bu işin içinde PKK vardır, dediğim gibi içlerinde çözüm sürecini destekleyenler var, desteklemeyenler de var, onlar da farklı provokasyonlar yapıyor. Örneğin son 16 ay içerisinde hala iş adamları kaçırılıyor. Bu süreçte aslında kaçırılmaması gerekiyordu. Ama oldu mu oldu. İş makinaları yakılmaması gerekiyordu, yakıldı. Son iki üç ayda yaza gelmesiyle lokal anlamda yol kesmeler oldu mu oldu.
-Peki bunlara somut bir adım atılmasının istenmesi olarak bakılamaz mı?
BU İŞ YÜRÜYECEK
İstemeyenler provokasyon yaptılar ama tüm bunlara rağmen ilk defa devlet eski devlet anlayışını bir kenara koydu sebat gösterdi, tahammül ediyor. Aslında hükümet de tahammül ediyor. Çünkü amacımız şuydu: vatandaş doğusuyla batısıyla artık kan akmamasıyla birlikte değişiklikleri gördü. Sınıf, statü, kültürel, sosyal, pratikleşme, normalleşme… Bunu hissetti ve bundan memnun oldu. Dolayısıyla bu provoke etmeye çalışanlarla bu işi çözmeye çalışanlar her halükarda 16 ay önce gitti ve geldiğimiz nokta itibariyle de bu iş yürüyecek. Çünkü vatandaş, Türk’ü de Kürt’ü de bunu istiyor.
ÖDÜN VESENİZ DE MUTLU EDEMEZSİNİZ
Bu iş yürürken bizim üzerimize düşenler vardı. Yani şuan karşı tarafın taleplerini söylüyorum. Karşı taraf diyor ki adım atmadın, somut adım yok. Provoke etmeye çalışanların dayanağı bu. Ben de o zaman bir Kürt olarak söylüyorum. Diyelim ki bu sorun çözüldü. Eğer Kürtleri sadece PKK, sadece BDP veya sadece eline molotof alanlar ve taş atanlar temsil ediyorsa siz o kesime istediğiniz kadar ödün verin asla mutlu edemezsiniz. Ama dışarıda kalan kırmayan, dökmeyen, teröre başvurmayı hukukun içerisinde kalanlar var, onlar bu sorun bitti diyor. Bu kadar net konuşuyorum.
BİRİLERİ ÇÖZÜMSÜZLÜK ÜZERİNDEN RANT ELDE EDİYOR
Şu an bu ülkede bir Arabın, bir Boşnağın, bir Arnavutun ne kadar sorunu ve problem kalmışsa bir Kürdün de o kadar sorunu kalmıştır. Nedir bu? Anadilde eğitim. Şu an anadilin öğrenilmesiyle ilgili ben devrim niteliğinde bir adım atmışım, şuan Edirne’den Hakkari’ye tüm okullarda Kürtçe öğrenim var. Bu bir devrimdir. Bunu kimse görmezden gelemez. Emniyette devam eden süreçte özel okullarda ana dilinin eğitim ve öğrenimiyle ilgili yine bir devrim niteliğinde yasa çıkmıştır. Ama anadilinde devlet okullarında eğitim yapılması anayasa değişikliğini ilgilendiren bir konudur. Anayasa değişikliğiyle ilgili BDP’nin de 60 madde altında imzası olmasına rağmen, başbakanın da bu 60 maddeyi "getirin meclisten geçirelim" adımına BDP olumlu yanıt vermemiştir. Çünkü birileri çözümsüzlük üzerinden rant elde ediyor. Eğer ben bir Kürtsem ve Kürt sorunu çözüldü diyorsam bunu kimse duymayacak mı?
-Siz sorun olmaktan çıktı diyorsanız ama Beşir Atalay diyor ki yeni yol haritası var. Nedir bu yeni yol haritası?
PROVOKASYON YAPANLAR MASADAN KALKMIŞ OLUYOR
Biz çözüm isteyenlerle istemeyenleri ayıracağız. Bunu istemeyenlerin yapmış olduğu hukuksuz ne varsa devlet artık tahammülde bulunmayabilir. Bu da doğaldır. Siz yol keseceksiniz, siz insanların dükkanını taşlamaya devam edeceksiniz, bir başkasının hukukuna tecavüz edeceksiniz, e devlet artık buna müsaade etmez. Dolayısıyla bu provokasyon yapanlar masadan kalkmış oluyor. Yeni yol haritasında bu problemli kesimleri ayıklamak vardır. Bunlar ayıklanırken elbette hukukun içinde kalarak ayıklanacaktır.
-Taleplere cevap verilecek mi yeni yol haritasıyla?
BEN BİR KÜRT OLARAK TALEBİ BİLMİYORUM
İşte talep nedir? Örneğin ben bir Kürt olarak talebi bilmiyorum. Ben soruyorum bunu, en radikal olanlarından bahsederek de söylüyorum. Öcalan ilk örgütü kurduğu zaman Kürdistan devletinden bahsetti ve on binlerce Kürt genci buna inanarak dağa çıkarak öldü. Sonrasında eyalete döndü, sonrasında demokratik özerklik… Şimdi ise anlamı olmayan ve içi doldurulamayan bir statüden bahsediliyor. Ben de diyorum ki, Kürtlere statü mü, PKK’ya statü mü, yoksa Öcalan’a mı statü isteniyor?
BÖLGEDE BİRİNCİ PARTİ AK PARTİ'DİR
Kürtlerin büyük bir kısmı, özellikle hukuk içinde kalanlar farklı şeyler söylerken, algı noktasında birileri dışarıda kalan o Kürtleri neden görmüyor? Ben devlet kurulmasını istemiyorum, eyalet istemiyorum, ben 81 ildekiyle eşit bir vatandaş olarak yaşamak istiyorum. Bunun da hukuk çerçevesinde meclis iradesiyle çözüleceğine inanıyorum ve Ak Parti’ye de güveniyorum. Eğer bir kıyaslama yapılacaksa, Güneydoğu’da da doğuda da birinci parti Ak Parti’dir, yüzde 65 oy oranı vardır. Kürtleri temsil ettiğini söyleyenlerin oy oranıysa yüzde 30’dur.
-Demokratik özerklik gündeme gelecek, buna nasıl bakacak hükümet?
ÖCALAN ÖZERKLİK İSTEMİYOR
Bunu kim istiyor? Öcalan mı istiyor, PKK mı istiyor, BDP mi istiyor, HÜDA-PAR mı istiyor, HAK-PAR mı istiyor? Kim istiyor bunu? Elbette ki radikal olan, yüzde 1’i, yüzde 5’i, yüzde 10’u temsil eden bir kitle demokratik bir ortamda her şeyi ortaya sunabilir. Ama Kürtlerin taleplerini yüzde 5 yüzde 10’luk kesim üzerinden mi yürütmek lazım yoksa çoğunluğa mı bakmak lazım? Demokratik özerklik talebi Abdullah Öcalan’ın bir talebi değildir. Öcalan tam aksine ümmet anlayışından, birlikten beraberlikten ve İslami kurallardan bahsetmiştir iki nevruz mektubunda da. Yani ortaya konuşmuş net bir talep yoktur. Belki HAK-PAR eyalet istediğini söyleyebilir, o onun talebidir. Ama her talebe de cevap veremeyiz.
KÜRDİSTAN İSTİYORUM DİYENİ REDDEDİYORUM
Kürtlerin yaşadığı en büyük şehir İstanbul’dur. Eyalet, özerklik ve bunun gibi tezler birliğimizi ve beraberliğimizi bozan bir faktördür. Ben seyahat özgürlüğüne sahip olmak istiyorum ve 81 ilde hak talep eden bir Kürdüm. Bu 81 ilin sahibiyim ben. Birileri ülkeyi sadece Diyarbakır’dan, Bingöl’den, Mardin’den ibaret görebilir. Kürtleri de oralara sığdırmış olabilir. Ama ben Kürtlerin ve Türklerin beraber yaşadığı tek bir ülkeden bahsediyorum, tek bir bayraktan bahsediyorum. Bu da bizi bir araya getiren temel unsurdur. Ama bunu yaparken şunu da istiyorum: bir Türkün, bu ülkede ne kadar hakkı ve hukuku varsa bir Kürdün de aynı hakka ve hukuka sahip olması görüşündeyim. Bunun mücadelesini de 12 yıldır Ak Parti zaten veriyor, ve biz bu mücadeleyi verirken birileri bizi hep düşman ilan edip bu ülkeyi böleceğimizden bahsetti, ama hiçbir adımımızda bu ülke bölünmedi. Birilerinin anadilde öğrenim sahibi olması, televizyonlarda Kürtçe’nin konuşulması, büyük şehir yasasıyla büyük şehirlerinin güçlendirilmesi bu ülkeyi bölmedi. Dolayısıyla ülkenin batısının da aslında rahat olması lazım. Ama dediğim birileri diyecektir. Ben burada Kürdistan devletini kurmak istiyorum diyecektir. Diyebilir, bu onun özgürlüğüdür. Bunu söyleyeni de özgür görmek gerekir, ama benim öyle bir talebim yok, ben bunu söyleyeni de reddediyorum.
-Bir de yaşanan gerilimler var. Lice’de yaşanan çatışmalar devam ediyor. Çocuk kaçırılma var, siz kaçırma diyorsunuz karşı taraf kabul etmiyor bunu. Bir de söylemlere bakıyoruz, başbakan HDP’yle kavga içerisinde gibi bir üslup kullanıyor, HDP’nin de böyle bir üslubu var. hem barış sürecinden bahsediyoruz hem de iki tarafta kavgalı gibi bir izlenim var. Bu durum süreci nasıl etkiler?
ŞİMDİKİ ÇATIŞMA LOKALDİR
Ben süreci elbette ki ağırlaştıracağını düşünüyorum bunların. Ama en nihayetinde bu işin olumlu sonuçlanacağından da adım gibi eminim. İlk defa bu ülkeden Türkler ve Kürtler aynı dili konuşmaya başladılar. Akan kan duracak, silahlar susacak. Bunu Kürtler istiyor. Yani dediğim gibi Kürtlerden kastedilen şey PKK’ysa PKK da şu an bunu istiyor. Çünkü 16 aydır hiçbir çatışma yok. Ama şimdiki çatışma lokaldir. PKK kendi içinde homojen bir yapıya sahip, ve kendi içindeki dinamiklere de söz geçiremiyor, hakim olamıyor. Aksi takdirde Öcalan’ın iki nevruzda da yolladığı mektupların gereği yapılırdı. Bakın hala silahlı unsurlar Türkiye sınırlarının dışına çıkamadı. Bu talep edilmemiş miydi, edilmişti. Peki niye çıkmadı?
PKK KİME NE ANLATACAK?
Ama herkes şu konuda rahat olmalı, kafada şu soru var: Siz anlaştınız ama ne ödül verdiniz? Biz de diyoruz ki arkadaş 30 yıldır kardeş kanı dökülüyordu ve birileri Kürtleri tanımlamıyordu. Haklarımız ve hukukumuz ayaklar altına alınmıştı. Terör örgütünün de elinde bu konuyla ilgili kullandığı bir sürü malzeme vardır. Ak Parti iktidarı bu 12 yıl içerisinde terörün kullandığı tüm argümanları elinden aldı. Şimdi bir Kürt olarak soruyorum, PKK kime ne anlatacak? Dilin yok diyemez, kültürünü yaşayamıyorsun diyemez, köyüne dönemiyorsun diyemez, faili meçhul cinayet var diyemez. Yok bunlar. Şimdi tam aksine döndü. Bu işi provoke eden insanlar yüzünden insanlar köyüne dönemiyor. Eskiden devletin zulmü vardı, devletin ötekileştirmesi vardı, devletten insanlar korkuyordu.
KÜRTLER KÜRTLERDEN KORKUYOR
Şimdi Kürtler Kürtlerden korkuyor, Kürtler PKK’dan korkuyor, çünkü PKK’nın zulmü var. İşte bahsettiğiniz annelerin durumu budur. Bu anneler Kürt değil mi? Bu çocuklar Kürt değil mi? Peki bu anneler nereye gitti, büyükşehir belediye başkanının önüne. Büyükşehir belediye başkanı kim? Bir anne. Bir anne çocuğunu başka bir anneden istedi. Bir çelişki vardı ama ortada. Orda koltukta oturan anne, kendi çocuğunun üzerine titreyip üniversitelerde okuturken, bu mücadelenin içerisinde yer alan birisi olarak, garibanın çocuğu maalesef dağa çıkıp ölüyor. Bu bir çelişki değil midir? İşte halk bunu görmeye başladı. Dolayısıyla annelere şiddet uygulandı belediyenin önünde, kovdular, saçından çektiler, bir bardak suyu bile çok gördüler.
SEN KENDİ ÇOCUĞUNLA GURUR DUYMUYOR MUSUN?
Diyorlar ki ‘Bu çocuklar kendi isteğiyle gidiyor, bu çocuklarla biz gurur duyuyoruz’. Peki o zaman sen kendi çocuğunla gurur duymuyor musun? Senin çocuğun neden gitmiyor? Senin çocuğun o zaman ihanet ediyor. Sen çocuğunu özel okullarda okutup, İngiltere’ye yollayıp caddelerde patinaj yapmasını sağlarken, garibanın çocuğunu dağa yollayıp 15 yaşında bir çocuğu öldürtüyorsa, bu bir çelişkidir. Çözüm sürecini de tehlikeye koyar. Ama şu oldu işte, 30 yıldır ilk defa Kürt anneler, bir başka, bu işi hep kullanan Kürtlerden çocuklarını istiyorlar. Biz de diyoruz ki, 15 yaşında bir çocuğun siyasi düşüncesi olamaz. PKK’nın da imza attığı Cenevre Sözleşmesi’nde 3. Madde 5. Fıkraya göre çocuklar silah ortamında tutulamaz, kullanılamaz. Dolayısıyla bunun da gereğini yapması gerekir. Aksi takdirde vatandaş soruyor, diyor ki sen benim çocuğumu götürüyorsun, benim çocuğum 15 yaşında ama senin de çocuğun 15 yaşında ve özel okula yolluyorsun.
PKK SÜRECİ BİTİRMEYE KALKARSA KARŞISINDA KÜRTLERİ BULUR
Dolayısıyla bu süreç, Kürt ve Türk halkları istediği için, milletimiz istediği için yürüyecek, biz de zaten çok sabır ve sebat içerisindeyiz. Devletin mantığı da şuan bu şekilde yürüyor. Bu olumlu bir şekilde sonuçlanacak çünkü İmralı da BDP de kendi içinde siyaset yapanlarda da süreci kendi içerisinde destekleyenler var, çok teşekkür ediyoruz. PKK’nın kendi içerisinde de süreci destekleyenler var. Ama homojen yapıdan ve derin güçlerle olan bağlantılardan dolayı lokalde bu tür olaylar maalesef oluyor. Bakın kaç sefer askerlerimizi kaçırdılar bu 16 aylık süreçte, hepsini de geri getirdiler. Eğer süreç işlemiyorsa, neden kaçırdıklarını geri getirdiler? Demek ki süreç işliyor ve bu saatten sonra PKK ‘Ben silahları bırakmıyorum, teröre devam edeceğim’ dediği anda onun karşısına Kürtler dikilecektir. PKK bu riski göze alamayacaktır.
BAŞBAKAN ERDOĞAN'A İHTİYAÇ VARDIR
-Peki, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili şahsi görüşünüz nedir? Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday olmasını destekliyor musunuz?
Evet, başbakanın bu ülkede medeniyetler kurulduğundan beri ilk defa seçimle geleceği için kesinlikle Başbakanın cumhurbaşkanı olması gerektiğini düşünüyorum ve destekliyorum.
-Neden Erdoğan olmalı o halkın seçeceği kişi?
12 yıldır ciddi anlamda efor sarf etmiştir. Türkiye’nin demokratikleşmesi anlamında çok büyük adımlar atmıştır. Burası da en üsttür, devletin başıdır. Orada da ona ihtiyaç vardır çünkü o gücün de getireceği özgürlükler ve normalleştirme adımları atılacaktır.
-Çözüm süreci yüzünden mi böyle düşünüyorsunuz?
Hem çözüm süreci, hem paralel yapıyla olan mücadele, hem dediğim gibi kurumsal yapısı ve demokratik adımları…. Ama cumhurbaşkanlığı her şeyin üstü ve imza yetkisine de sahip bir makamsa, orada da böyle özgürlükçü mücadeleyi veren birinin olması gerekiyor.
-Peki Erdoğan’dan başka kimse yapamaz mı bunu?
Erdoğan güçlü bir karakter. Daha ısrarlı adımları olan ve halkta da ciddi anlamda teveccühü olan birisi. Yani burada da Erdoğan olması lazım.
- Ak Parti tabanının büyük bir çoğunluğunun Erdoğan’a oy verdiğini söyleyebiliriz. Bunu anketler de inkar etmiyor, Ak Parti içerisinde de inkar edilmiyor. Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması durumunda Ak Parti’yi bir tehlike beklemiyor mu aslında?
ATATÜRK DE PARTİLİ CUMURBAŞKANIYDI
Bu tabi konuşuluyor. Ama ben buna şu yüzden inanmıyorum: Sayın başbakanımızla birlikte oluşan siyasi lokal isimler vardır artık. Ali Babacan gibi, Binali Yıldırım gibi, Ahmet Davutoğlu gibi, Abdullah Gül gibi, sayın başbakanımız gibi… Dolayısıyla kurumsal parti kimliğimizle hala yapmayı düşündüklerimiz olacak ama en nihayetinde başbakan cumhurbaşkanı olduğu zaman bizi terk etmiyor, orada kalıyor ve bizim de onunla olan diyaloğumuz devam edecek. Belki kendisi cumhurbaşkanı olduktan sonra ilerleyen dönemlerde artık anayasa maddesini de değiştirerek partili cumhurbaşkanı olması gerektiği yola gireceğimizi düşünüyorum. Bunu şu yüzden söylüyorum, Mustafa Kemal Atatürk partili bir cumhurbaşkanıydı. Dolayısıyla bu da meşru bir şeydir, olması gereken bir şeydir.
-Peki sizin de saydığınız pek çok isim konuşuluyor. Size yakın gelen hangisi, sizin başbakanlık için şu olsa iyi olur dediğiniz bir isim var mı?
Bence önemli olan Ak Parti’nin kendi içerisinde bir isim çıkarmasıdır. Henüz bu bizim parti kurulu tarafından da gündeme gelmiş bir nokta değil. Daha sayın başbakanın cumhurbaşkanı olacağı konusu da yüzde 100 değil. Daha o olmazken bunu konuşmayı doğru bulmuyorum. Elbette kendi içimde gördüğüm birileri vardır. Ama bu da bana kalsın derim.
- Gelelim Kürtlerin oyuna. Kürtlerin ve Abdullah Öcalan cumhurbaşkanlığı sürecinde Erdoğan’a destek vereceğini söyleyebilir miyiz?
KÜRTLERİN YÜZDE 90'I BAŞBAKAN'A OY VERİR
Abdullah Öcalan’ın güneydoğuda, doğuda tüm Kürtler üzerindeki karşılığına bakmak lazım. Ben hala altını çizerek söylüyorum: Kürtlerin tek temsilcisi HDP, BDP, KCK, Öcalan falan değildir. Kürtler Öcalan’ın sözünü dinliyor gibi bir algıda yanlıştır, Kürtlere hakarettir. Öcalan’ın bir liderlik kimliği vardır ve onun da Kürtler içerisinde karşılığı vardır, bazı taraflar tarafından önemseniyordur. O kesim için Öcalan’ın sözü önem arz edebilir doğrudur, ama o kesimde de ben şunu biliyorum. Çözüm sürecinde de paralel yapıyla mücadelede de en büyük etki Kürtler üzerinde hissedilmiştir. Dolayısıyla bugün bir cumhurbaşkanlığı seçimi olduğunda Öcalan ver de dese verme de dese Kürtlerin yüzde 90’ı sayın başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a oy verecektir. Çünkü şu bir gerçektir ki cumhurbaşkanlığında parti girmiyor seçimin içine, şahsın kendisi giriyor. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın önüne öyle bir isim koymalısınız ki Kürtler o ismi tercih etmeli. Kim? Şu an medyada geçen isimler için söylüyorum, Kürtlerin sempati duyabileceği ikinci bir isim yok. Partiye oy verilmediği için Kürtlerin yüzde 90’ı Öcalan ne derse desin, HDP hangi adayı desteklerse desteklesin, referandumda olduğu gibi Recep Tayyip Erdoğan’a oy verecektir. Bu bir vefa borcudur. 12 yıldır kendimi ifade edemezken bu adamın reformları ve devrimleri sonucunda biz bu noktaya geldik, artık her şeyi konuşuyoruz. Bu Recep Tayyip Erdoğan üzerinden yürüyen bir süreçti ve bizim buna vefa borcunu ödememiz lazım. Öyle bakarlar olaya. Mesela Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olduğu zaman Diyarbakır’dan en az alacağı oy yüzde 65 yüzde 70’tir. En az.
- Peki ilk turda seçileceğine inanıyor musunuz? Bütün partilerin ayrı aday çıkardığını düşünürsek?
HDP ADAY ÇIKARSA DA KÜRTLERDEN OY ALAMAZ
İlk turda seçilecektir. Çünkü HDP hangi adayı koyarsa koysun, bakın BDP değil, HDP çünkü farklı bir yapıya büründü, o HDP’nin doğuda ve güneydoğuda etkinliği BDP gibi olmaz. HDP hangi adayı çıkarırsa çıkarsın Kürtler Recep Tayyip Erdoğan’a oy verecektir.
- Peki, muhalefetin çatı aday arayışı var, ikinci tur için özellikle bir çatı aday düşünülüyor, siz ilk turda seçilir diyorsunuz.
Ben ilk turda seçilir diyorum.
- Muhalefet çok güçlü bir adayla çıkamaz mı onun karşısına?
Bir örnek vereyim, 1 Haziran seçimlerinde Ağrı'daydım Ağrı’da seçimlerde iki gün kaldım. Orda izlediğim intibayı söyleyeyim, ki biz oradayken de kaybedeceğimizi biraz anladık ama Sırrı Sakık’a oy verirken insanlar cumhurbaşkanlığı seçiminde Ağrı rekor kıracak.
-Erdoğan için?
Erdoğan için. Eğer Erdoğan adaysa. Dolayısıyla Kürtlerden Erdoğan’dan başkasına oy çıkmaz. Çatı aday bizim partimizin içinden aradılar, halen de çatı aday aramaya çalışıyorlar. Bizim adayımızda isimler net, yani sayın başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Öyle gözüküyor. Ama diyelim ki belki olmadı, farzı misal diyorum, Abdullah Gül olabilir. Ama bakın üçüncü isim yok, bizim adaylarımız net ortada yani. Ama bunların çatı aday dedikleri isim hala ortada yok.
-Belki de vardır? Vardır da söylemiyorlardır?
YÜZYILLAR SONRA ÇIKAN BİR LİDER VAR, TAYYİP ERDOĞAN
Yani ne güzel. Seçime giderken o zaman ne olur, kişi önemli yani burada, o zaman ne diyecek ben merak ediyorum, cumhurbaşkanı televizyona çıktığında miting yaptığında ne diyecek? Ey milletim ben size yol getireceğim çeşme getireceğim elektrik getireceğim hidroelektrik santral yapacağım otoban yapacağım bunları diyemeyecek.
Yani dolayısıyla kişinin geçmişi CV’si ve donanımı güvenilirliği ve liderlik kabiliyeti ön planda olacak. Türkiye’de de yüzyıllar sonra çıkan bir lider var, o da Recep Tayyip Erdoğan. Elbette ki birileri karşı çıkacak ona, bu da doğaldır. Ama çoğunluk recep Tayyip Erdoğan’ı seviyor. Bizim yaptığımız anketler var Türkiye genelinde, sayın başbakanımızın oyu Ak Parti’nin önündedir. Çok ilginçtir bu.
-Muhalafet Başbakan'ın aday olmamaı konusunda hemfikir. Bunu da özellikle Aralık ayındaki yolsuzluk operasyonuyla açıklıyorlar, ne düşünüyorsunuz?
Evet. Biz başbakanı şöyle tanımlıyoruz. Zalimlere karşı sert ve acımasız. Mazlumlara karşı yumuşak ve alçak gönüllü.
-Soma'da kötü şeyler yaşandı, Başbakan, "yuh çekersen tokadı yersin" dedi vatandaşa, bunu doğru buluyor musunuz?
BAŞBAKAN ÇOK MÜTEVAZI
Somada provoke edilen bir durum var. Bir ülkenin başbakanına terbiyesizlik yapılmasına vatandaş rıza göstermez. Siz başbakanı sevmeyebilirsiniz, cumhurbaşkanını sevmeyebilirsiniz hatta milletvekillerini de sevmeyebilirsiniz. Ama makamı gereği bu değerlerimiz, örfümüz adetimiz gereği insanlar makama saygı gösterir. Ama başbakanı ben açık konuşayım, çok alçakgönüllü görüyorum çok mütevazi görüyorum. Çok sevecen ve insancıl olarak görüyorum. He sert olan yönü İsrail’e kafa tutmuştur. E zaten ben öyle istiyorum. İşte efendim örnek veriyorum benim başbakanıma birisi yüksek sesle konuşmuş hakaret etmiştir. Ya zaten başbakan orada sesini çıkarmazsa, diklenmezse bana göre orada kaybeder. Vatandaş o teveccühü gösteremez.
-Muhalefet Başbakan'a diktatör diyor, otoriter biri midir Erdoğan?
VATANDAŞ DA SAYGISIZLIĞA MÜSAADE ETMEZ
Tam aksine. Eğer benim başbakanım her ay genişletilmiş il başkanları toplantısını yapıp 22 yaşındaki gençlik kolları başkanını saatlerce dinleyip ezbere bildiği konulara kendi eliyle not alıyorsa, saat gece 2 de Emine Hanım'ı alıp ramazan ayında Ankara İskitlerdeki bir gecekonduya gidip sahur yapıyorsa bu başbakan benim için liderdir. Vatandaş öyle bakıyor. Ama insanız, siz makama kişiye ünvana saygısızlık yapıp onun orada prestijini ayaklar altına almaya çalışırsanız onun şahsına değil ülkeye yapmış olursunuz. Bana yapmış olursunuz. Bu saygısızlığa ben de dahil, vatandaş da müsaade etmez. Biz bir kere bunları kabul etmeyiz.
-Soma'da Başbakan müşavirlerinden bir tanesi vatandaşı tekmeledi. Bu konuda AK Parti içerisinden de çok sert sözler yükseldi. Bu kişi hala da görevine devam ediyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
TEKMELEYEN KİŞİ RIZA GÖSTERMİŞSE...
Sondan başlayalım, tekmelediği kişinin kendisi bir kere bu konuda çelişkili ifadede bulunmuştur. Eğer tekmelenen kişi buna rıza göstermişse benim yorum yapmam doğru değil. Ben o görüntünün şık bir görüntü olmadığını, bunu doğru bulmadığımı zaten söylüyorum. Yani bir kere onda hemfikir olalım. Ama buna maruz kalan kişi hakkından vazgeçmişse bana ne düşer ki?
-Ama sonuçta olayı değerlendirirsek..
Şık değil. Doğru değildir.
-Hala görevde olmasını nasıl değerlendirirsiniz?
ŞAHIS GİTSİN ŞİKAYET ETSİN
Yani dediğim gibi şahıs gitsin şikayet etsin mahkemesini yürütsün, dediğim gibi yani siz sinirlendiğinizde ya da ben sinirlendiğimde birbirimize olmadık laflar söyleyip sonradan da özür diliyorsak üçüncü şahıslara çok şey düşmez diye düşünüyorum. Yani şahıs hukuki yollardan hakkını aramalı. Biz bu olayın şık ve doğru olmadığını defalarca söyledik.