Herşeyi bilen adam Adil Gür seçimlere az bir zaman kala son değerlendirmelerini Vatan Gazetesi yazarı Mine Şenocaklı'nın soruları doğrultusunda yaptı “Bugün seçim olsa oyumu AKP’ye vereceğim” diyen seçmenin yaklaşık yüzde 65’i, “Ağzıyla kuş tutsa CHP’ye oy vermem” diyordu. Halbuki bugün geldiğimiz noktada bu oran yüzde 45’e düşmüş durumda...diyor ve ekliyor... * İlk günkü söyleşimizde seçmen davranışlarının değiştiğini, normalleştiğini söylemiş ve “Bu seçimde partiler arasındaki kutuplaşmanın da eskisi kadar olmadığına Türkiye şahit olacak. Mesela AKP Antalya’yı alabilir, CHP ise neredeyse yok noktasında olduğu Diyarbakır’da, Muş’ta, Siirt’te, Batman’da milletvekili çıkarabilir” demiştiniz... vet. İki tarafın seçmeni de normalleşecek. Dediğim gibi CHP Orta Anadolu, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da geçmişte kayda değer oy alamadığı illerde ciddi manada oylar alacak, milletvekili çıkaracak, bunun yanında AK Parti de Akdeniz’de, Ege’de, Batı sahillerinde bazı yerlerde oyunu artıracak. Ben özellikle AKP ile CHP arasındaki parti geçişliliğinin eskiye nazaran daha fazla olabileceğini, bir şekilde de seçmenin normalleşeceğini düşünüyorum. * Böyle düşünmenizin nedeni ne peki? Bunu anlamak için araştırmacı ya da kahin olmaya gerek yok. Türkiye’de yakın zamanda yapılan seçimlere baktığımızda asker, darbe, türban ve ideoloji ekseninde seçime gidiliyordu. Liderlerin meydanlardaki sert ve olumsuz üslubuna rağmen, bu seçim atmosferinin daha çok Türkiye’nin temel meseleleri ve partilerin bu konudaki çözüm önerileri üzerinde yürüdüğünü seçmenin doğru okuyarak, bu şekilde bir farklılaşma yaşayabileceğini düşünüyorum ve bunu araştırmalarımda da görüyorum. * Peki ne kadar oy yer değiştirebilir AKP ve CHP arasında? Bu sözlerim, “Efendim bu AKP’lilerin şu kadarı CHP’ye, CHP’lilerden şu kadarı AKP’ye oy verecek” anlamına gelmiyor. Ama bizim 2007 genel veya 2009 yerel seçimlerinde ‘Diğer’ dediğimiz önemli partiler vardı. 2007’de Demokrat Parti yüzde 5.4, Genç Parti yüzde 3, Saadet Partisi de yüzde 2.3 oy aldı. 2009 yerel seçimlerinde ise Saadet Partisi yüzde 5.2, DP yüzde 3.7, DSP yüzde 2.8 oy aldı. İşte bu küçük partiler de son yıllarda zaten büyük partiler etrafında birleşti. Söylemeye çalıştığım şey şu; partiler arasında yer değiştirenler bu “Diğer” partilerden gelenler mi acaba, yoksa 2007’de, 2002’de oy verenler mi bunu ayırt etmek elbette çok zor. Ama açık olarak şunu söylüyorum; Türkiye’de 2007 ve öncesinde yaptığımız araştırmalarda “Bugün seçim olsa oyumu AKP’ye vereceğim” diyen seçmenin yaklaşık yüzde 65’i “Ağzıyla kuş tutsa CHP’ye oy vermem” diyordu. Halbuki geldiğimiz noktada bu oran yüzde 45’e düşmüş durumda. Yine seçmenlere “Diyelim ki oy vereceğiniz partiden herhangi bir nedenle vazgeçtiniz. İkinci tercihiniz hangi parti olur?” diye sorduğumuzda, 2007 ve öncesinde AKP’li seçmenin yüzde 5’inden daha aşağıda bir kısmı ikinci tercih olarak CHP derken, bugün bu oran yüzde 10’lara çıkmış durumda. Bu şunu gösteriyor; oy verir vermez benim üzerinde ısrarla söylemeye çalıştığım cümle şu, siyasi partilerin bu seçim dönemindeki Türkiye’nin temel meseleleri ile ilgili projeleri, vaatleri ve çözüm önerileri seçmen üzerinde etkili olacak. * Öyleyse hangisi daha etkili olacak seçmen üzerinde? AKP’nin Kanal İstanbul projesi mi, yoksa CHP’nin aile sigortası mı? CHP’nin aile sigortası projesinin, taşeronluğa son vereceğiz projesinin, bedelli askerlik projesinin ve emeklilerle ilgili projesinin seçmeni etkilememesi mümkün değil. Benim yıllardır savunduğum tez ve araştırmalarda gördüğüm, bu ülkede seçmenin çoğu parti tercihi kararını ideolojik nedenlerle değil, günlük yaşamına bakarak veriyor. Mesela herkes, “2007 seçimlerinde Anayasa Mahkemesi’nin 367 veya askerin 28 Nisan e-muhtırası nedeniyle AKP yüzde 46.5 oy aldı” dedi. Tabii ki bunların hiç etkisinin olmadığı anlamına gelmiyor bu ama ben seçim döneminde ve sonrasında yaptığım araştırmalarda şunu gördüm, AKP’nin oyu 2007’nin Ocak, Şubat aylarında da yüzde 43-44’lerdeydi zaten. Yani o başarının temel nedeni ekonomi idi. Bunun ispatını da matematik problemlerindeki çarpma, bölme işlemlerinin sağlaması gibi 2009 seçimlerinde gördük. Sayın Başbakan’ın sadece Türkiye’deki seçmeni değil, tüm İslam alemini heyecanlandıran Davas’taki ‘One Minute’ çıkışından sonra AKP’nin oyları yüzde 50 küsurlara çıktı ama sonra yüzde 40’ın altına düştü. AKP SEÇMENİ DE ‘İKNA OLMADI’ AMA YGS OYA YANSIMADI * Bunun nedeni neydi? Dünyayı kasıp kavuran ama Başbakan’ın Türkiye’yi teğet geçti dediği krizin seçmeni teğet geçmediği anlaşılıyor. Nedeni buydu. Oradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz, geçmişte de seçmen ideolojik nedenlerle oy kullanmıyordu. Ama ekonomiye bakarak karar verenlerin yanında takım tutar gibi parti tutanlar vardı. Bunun temel nedeni de siyasi partilerin yürüttüğü seçim kampanyalarıydı. Nitekim 2002 ve özellikle 2007 seçimlerinde gördük; Türkiye tamamen ideolojik eksende bir seçim kampanyası yürüttü. Ama bu seçimde Türkiye’nin sorunları konuşuluyor. O nedenle siyasi partiler arasındaki bu sert söyleme rağmen seçmen bazındaki kutuplaşma eskisi kadar olmayacak. * Ama YGS’de kutuplaşmanın iyice belirginleştiğini gördük... Kutuplaşma değil. İnsanlar bu konuya parti aidiyeti ile cevap veriyor. Yaptığımız araştırmalarda, iki kere sorduk YGS meselesini. Halkın yüzde 70’ine yakını, “Ben ikna olmadım”, moda tabir ile “Tatmin olmadım” diyor. AKP seçmeninin ise yüzde 41’i “İkna olmadım”, yüzde 32-33’ü “İkna oldum”, yüzde 30’u ise “Fikrim yok” diyor. Yani AKP seçmeni de bu YGS meselesinde yüksek oranda tatmin olmadı. * Peki oya yansıdı mı bu? Hayır yansımadı. * Sizce neden? Sonuçta 1.7 milyon öğrenci ve ailesini ilgilendiren bir mesele bu... Buna benden daha çok sosyologların, siyasi partilerin kampanyalarını yürüten iletişimcilerin, stratejistlerin kafa yorması ve bununla ilgili politikalar geliştirmesi lazım. Ben diyorum ki, halkın yüzde 70’i ikna olmadı şifre iddialarında. AKP seçmeni içindeki büyük bir kesim de ikna olmadığını söylüyor. Ama bu oya yansımıyor. Yalnız seçimlere daha üç hafta var. Türkiye’deki her 10 seçmenden birisini yakından, direkt ilgilendiren bir meselenin oya yansımamasının imkanı yok gibi görünüyor. Ama bugüne kadar yansımadı. Çünkü biraz da YSK’nın BDP’li adaylarla ilgili kararı, daha sonra da MHP’nin kasetleri kamuoyunun gündemini oluşturmada YGS’nin önüne geçti. Küçük partilerin seçmenleri büyük partilerin etrafında birleşiyor * Yapılan araştırma sonuçlarına baktığımızda AKP neredeyse yine 2007 seviyesinde, yüzde 47’lerde... Bunu neye bağlıyorsunuz? Herkes zannediyor ki bu ülkede bu kadar olay oluyor, parti tercihleri hiç değişmiyor. Değişmiyor mu? Halbuki partilerin oy oranları aynı olsa bile seçmenin önemli bir bölümü iki seçim arasında yer değiştiriyor. Bu şu anlama geliyor; diyelim ki bu seçimde AKP yüzde 47 oy alsa, bu yüzde 47’yi verenler, 2007’de AKP’ye yüzde 47 oy verenlerle aynı kişiler değil. İdeolojik eksenli partiler hariç... Çünkü, örneğin 2007’de ve 2009’da BDP’ye oy veren seçmenlerin yüzde 90-95’i bu seçimde yine BDP’ye oy verecek. Ama AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye oy veren seçmenlerin belki yüzde 15-20’si 2007’ye göre yer değiştirecek ve partiler birbirlerinden oy alıp verecekler. * Bir de şu çok dillendiriliyor, deniyor ki Adil Gür’ün araştırmalarında AKP 2007’deki gibi, MHP 2007’deki gibi, CHP’de ise 2007’nin çok daha üzerinde oy var, nasıl oluyor bu? Yani diğer partilerin oy oranları aynı ise bir partinin oyu bu kadar belirgin bir şekilde nasıl artar diye soruluyor... Biraz önce söylediğim gibi hem seçmen 2007’ye göre aynı seçmen değil, aynı partilere oy vermiyor hem de bu seçimin çok ilginç bir sonucu daha olacak. Türkiye’de 1991’den itibaren baktığımızda ‘diğer’ dediğimiz barajın altında kalan ve oy oranları yüzde 5’in altında olan partilerin oy toplamları yüzde 10-15 arasında ediyordu. Bu büyük bir yekûn teşkil ediyordu. Ama ben bu seçimde ‘Diğer’ dediğimiz partilerin oy toplamının geçmiş seçimlerin ancak yarısı kadar olacağını düşünüyorum. Bunun temel nedeni de şu; seçmen büyük partiler etrafında birleşiyor. Tabii burada diğer diye bahsettiğimiz partilere haksızlık etmek istemem. Bu şu anlama gelmiyor; efendim bu partiler Türkiye’nin sorunlarını kavramıyor, yüzde 10’un üzerinde oy alan partilerin liderleri daha kaliteli, daha vasıflı olduğu için değil, sadece yüzde 10 ülke barajı nedeniyle insanlar büyük partilerin etrafında birleşiyor. Bu birleşmenin çok net şekilde 12 Haziran akşamı görüleceğini zannediyorum. Marmara Gemisi baskınından sonra Milli Görüş oyları AKP’ye göç etti! * Bu seçimlerde Saadet Partisi ile HAS Parti’nin durumu ne olur? Dediğim gibi hem bu partilerin liderlerine hem de bu seçimdeki performanslarına, kampanyalarına haksızlık etmek ve gölgelemek istemiyorum. Ama bu seçimde oyu yüzde 5 ve altında olan partilerin önemli oranda varlık göstermeyeceğini çünkü seçmenlerin büyük partiler etrafında birleşeceğini araştırmalarımda görüyorum. * Numan Kurtulmuş’u Batman’da çok az insan karşılamış. Oysa geçen seçimlerde Saadet Partisi’nin başındayken iyi oy almıştı. Bunu neye bağlamak lazım? Bu bir gösterge değil, belki de yerel bir problem vardır. Sayın Numan Kurtulmuş yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki saygıyla kabul gören bir isim. Hatta “Adam gibi adam” yakıştırması var şahsı ile ilgili. O manada sadece Saadet Partisi tabanında değil, AKP tabanında da sempati ile karşılanan bir isim. Ama isim olarak sorgulandığında sonuç farklı çıkıyor, parti olarak sorgulandığında farklı... Ben bunu şöyle okuyorum. Sanki kendisine Başbakan’dan sonrası için misyon biçilen bir isim olarak kamuoyunda algı yerleşmiş gibi görünüyor. * Peki ya Erbakan’dan sonraki Saadet Partisi’nin durumu ne sizce? Saadet Partisi’nin dinamik bir teşkilatı vardı. Saadet Partisi bir ilde özellikle rahmetli Erbakan Hoca’nın mitingine gittiğinde oyu yüzde 15-20 olan bir partiden daha fazla kalabalıkları meydanlara topluyordu. Çünkü teşkilatı iyi çalışıyordu. Tabii Saadet Partisi’ndeki bölünme ile beraber gücün bölündüğünü görüyoruz. Partinin içinde iki kanat vardı, ‘Yenilikçiler’ ve ‘Gelenekçiler’ diye. O manada bir güç bölünmesi oldu orada. Seçime girerken Saadet Partisi bir takım katılımlarla güçlenmek yerine kendi içinde bir HAS Parti çıkartmakla gücünü zayıflattı. * O zaman Milli Görüş’ten AKP’ye kayış olur mu? “Diğer partiler” dediğimiz Demokrat Parti’nin, Saadet Partisi’nin, Genç Parti’nin, hatta DSP’nin önemli oranda güçleri büyük partiler etrafında birleşti. Hatta şunu bir kırılma noktası olarak görüyorum ben. Marmara Gemisi’ne İsrail’in yaptığı baskından sonra o muhafazakâr, Milli Görüşçü tabandan AKP’ye doğru bir göç söz konusu oldu. * Ki tüm organizasyonu Saadet Partisi yapmış olmasına rağmen! Evet. BDP, EN AZ 28 MİLLETVEKİLİ ÇIKARIR * Peki ya Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Şerafettin Elçi, Leyla Zana gibi sürpriz ve güçlü adayların BDP’ye etkisi ne olur? BDP’nin bu seçimde farklı bir politikası olduğunu görüyoruz. Hem bir takım sol adayları hem de hepsinden daha önemlisi yıllardır kendisine oy vermeyen muhafazakâr seçmeni kazanmak için dindar adayları listelerine yerleştirdiler. Ben BDP’nin Meclis’e 28-32 arasında milletvekili sokacağını düşünüyorum. Başından beri bu noktadayım. Ama bu BDP oylarının yüzde 50-60 arttığı anlamına gelmiyor. Çünkü moda tabirle BDP bu konuda çıraklıktan, ustalığa geçti. Bağımsız adaylara oy vermeyi teşvik ve organizasyonda deneyim kazandı. Mesela, 2007’de Diyarbakır’da aldığı oyla çok daha fazla milletvekili kazanabilirdi. Yüzde 5 kararsız var, yüzde 10 sandığa gitmeyecek * CHP’nin mi yoksa, AKP’nin mi projelerinin etkili olduğunu konuşuyorduk... CHP’nin projeleri günlük ekonomik sıkıntıları olan insanların önemli bir bölümünü yakından ilgilendiriyor. AKP’nin ise günlük yaşama dair çok fazla bir vaadi yok, çünkü iktidardalar, zaten icraatları var. 2023 vizyonu ve Kanal İstanbul projesi ise Türkiye’de orta ve üst gelir ve eğitim grubunda olan insanlara hitap ediyor. Bu projelerle halktaki, “AKP Türkiye’nin 15-20 yıl sonrasını planlıyor. Yenilikçi ve vizyon sahibi bir parti” algısı güçleniyor. * AKP’nin projeleri orta ve üst gelir seviyesindeki seçmene hitap ediyor dediniz... Evet. Oysa Türkiye’de seçmenin büyük çoğunluğunun durumu başka. Akşam evine ekmek götürmekle, yarın ev kirasını, kredi kartının borcunu ödemekle ilgili sıkıntıları olan bir adamın 10-20 yıl sonrasını düşünmeye ne mecali ne vakti var. Dolayısıyla bu yoksul insanlar, bizim toplumumuzun büyük bir bölümünü düşündüğümüzde günübirlik yaşayan, yani uzun vadeli planlar yapan insanlar değil, yapmasını da bekleyemezsiniz. * Onlar için de umut değil midir bu projeler peki? Umuttur. Ama orta ve üst eğitim ve gelir grubunda olan insanların hem iktidarlardan hem yerel yönetimlerden beklentileri de farklılaşır. Biz Türkiye’de belediyeler ile ilgili pek çok araştırma yapıyoruz. Yoksul bir semtte yaptığımız araştırmada belediyeden beklenen öncelikli hizmet nedir diye soruyoruz? Çöp, kanalizasyon, kaldırım, yol, altyapı. Orta ve üst gelir grubunun yaşadığı bu tip meselelerini halletmiş belediyelerde yaptığımız araştırmalarda ise aynı soruya yanıt çok farklı oluyor. Sosyal faaliyetler, spor alanları, koşu ve yürüyüş yolları, kültür ve sanat faaliyetleri... * Peki aile sigortası CHP’ye, Kanal İstanbul projesi AKP’ye kaç puan getirir diye sorsam... Tabii bunu ölçmek çok zor. Ama net olarak şunu söyleyebilirim; hangi proje olursa olsun, 3 gün içinde bir partiye ne yüzde 5 oy getirir ne yüzde 5 oy götürür. Çünkü bu seçmen davranışları dediğimiz şey borsa endeksi gibi günlük 3 bin puan yükselip 5 bin puan düşen bir şey değildir. 1995’den bu yana araştırma yapıyorum. Bir aydan bir aya partilerin oy oranları yarım puan, 1 puan ileri geri gider. Bu da gerçekten bir olaydan dolayı mı olmuştur, yoksa bu araştırmaların zaten yüzde 1-1,5 hata payı vardır, aslında bir şey değişmemiştir de hata sınırları içerisinde midir bu oran belli değildir. Onun için çok şey değişmez. Çok olağanüstü bir şey olmadığı takdirde tabii... * Mesela? Genel başkan değişir, bir partinin dünya görüşünde, söyleminde ani bir değişiklik olur. Örneğin Sayın Kılıçdaroğlu geldiğinde CHP’nin oyları yüzde 23-24 bandından bir anda 30’ların üzerine çıktı. Ama normal şartlarda bakıyorsunuz seçim döneminde sadece Türkiye’de değil, dünyanın halkla ilişkileri, stratejiyi, iletişimi iyi yöneten gelişmiş ülkelerinde bile tüm kampanyalar yüzde 10’u etkilemek için yapılıyor. Yüzde 90’ın kararı değişmez zaten. * Bu yüzde 10 da çok önemli ama... Kimdir onlar? Evet. Gerçekten de bu yüzde 10 çok önemli. Çünkü bir partiden yüzde 3 oy aldığınızda, bu 6 puanlık değişikliğe yol açar. Bu o manada önemlidir. Şuna gelmek istiyorum; CHP’nin veya diğer partilerin bu seçim dönemlerindeki vaatlerinin, projelerinin önemli olduğunu, bu seçimlerde etkisi olduğunu izah etmeye çalıştım. Bu seçimde partilerarası oy kaymalarında bunu net göreceğiz. Ama şu olmayacaktır, bir partinin tabanı 20-30 puan blok halinde başka bir yere gitmez. Gitmesini beklemek de hayalcilik olur... Çünkü seçmen davranışı dediğimiz şey bir-iki günde aniden değişmez. * Peki bu seçimde kararsızların oranı ne? Halen yapılan araştırmalar gösteriyor ki Türkiye’de yüzde 15 civarında “Kararsızım, sandığa gitmeyeceğim, boş oy vereceğim” diyen bir seçmen var. Bence siyasi partilerin 12 Haziran akşamında alacağı oy oranlarını seçime katılım da belirleyecek. Çünkü anketler toplumun yüzde 100’ü üzerinde yapılıyor. Halbuki sandığa gidenlerin oranındaki geçerli oylar üzerinden sonuçlar hesaplanıyor. * Peki bu yüzde 15 niye kararsız? Bunların yüzde 4-5’i gerçek kararsız. Yüzde 10’u gerçekten sandığa gitmeyecek insanlar. Siyasete ilgisi yok adamın. Siyasetçiye güveni yok. Hiçbir partiye ilgi duymuyor. Veya “Hiçbirinin diğerinden farkı yok. Ahmet olmuş, Mehmet olmuş benim için fark etmiyor” diyor. Bu yüzde 4-5 dediğim kararsızların hangi yönde hareket edeceğini son 1 hafta içinde daha net göreceğiz. Bugün için biz araştırmacılar onları eşit olarak diğer partilere dağıtıyoruz.