Abdullah Gül ve Bülent Arınç ikilisinden biri ne zaman açıklama
yayınlasa, "Sen bu konuda bir şey yazmayacak mısın?" türünden
baskılara maruz kalıyorum.
Soranlar sadece AK Parti sempatizanları değil elbette.
Umudunu fitne fesada bağlayan, çıkacak koltuk kavgası sonucu AK
Parti'nin dağılmasını hayal eden diğer parti mensupları da
"Sıkıyorsa yazsana hı" diye fişekleyip duruyor.
Onlar yazmam için direttikçe, ben de yazmamak için
direniyorum.
Neden yazmamakta direndiğimi geçenlerde duyduğum "Hacca
gitme" fıkrası sayesinde sanırım daha net anlatabilirim.
Temel, Hac farizasını yerine getirmek üzere eşi Fadime'yi de
yanına katıp Kabe'ye gitmiş.
Sıra şeytan taşlamaya gelince Fadime kocaman taşları alıp iblise
fırlatıyor. Her seferinde daha büyük bir hınçla koca koca taşları
alıyor, "Kör gözüne şeytan" diyerek fırlattıkça fırlatıyor.
Elinde taş kalmayınca ayakabısına eğilip çıkarıyor.
Tam fırlatacakken Temel yetişip kolundan tutuyor ve sinirli bir
şekilde, "Sen ne yapıyorsun?" diye soruyor.
Panikleyen Fadime, "Şeytan taşlıyorum ne yapacağım?" diyebiliyor
ancak.
Aldığı cevaptan tatmin olmayan temel iyice hiddetleniyor: "Ula
manyak mısın kadın? Sen bunun kim olduğunu biliyor musun?"
Fadime, "Kim olacak şeytan iştee" deyince önce "ya sabır"
çekiyor, sonra hafiften kulağına eğilip akıl vermeye başlıyor:
"Ula gözünü seveyim beni çıldırtma! Taşladığın şeytan bir
zamanlar Allah'ın en sevgili meleğiymiş. Yarın onların arası
düzelir, biz kötü oluruz. Sen her ihtimale karşı taşları ölçülü
at!"
İşte tam da bu nedenle yazmıyorum!
Yukarıda adını zikrettiğim hiç kimseyi şeytan sıfatına koyacak
kadar hadsiz değilim.
Şunu anlatmaya çalışıyorum.
Ne yazık ki son dönemelerde bir hastalığa kapıldık. Hoşumuza
gitmeyen vehayut beklentilerimiz ölçüsünde konuşmayan kim varsa,
onu önce şeytanlaştırıyor, ardından da taşlamaya başlıyoruz.
Bahsi edilen her üç ismin kimi zaman pek çok kişiyi hayal
kırıklığına uğratan açıklamalar yaptıklarını kabul ediyorum.
Özeleştiri yaparken kantarın topuzunu kaçırdıkları düşüncesine ben
de katılıyorum.
Lakin bir gerçeği atlamamak gerek.
Şeytanlaştırıp taşladığımız bu insanlar 14 yıldır aynı yolda
yürüyen dava arkadaşları. Öyle makam için, şan ve şöhret için
birbirlerine ihanet edecek insanlar değil hiçbiri...
İşte dün gördük...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül ve
Bülent Arınç...
Hepsi Beşiktaş Stadyumu'nun açılışında yanyanaydı ve aralarından
su sızmıyordu. Verdikleri fotoğraf vesvese üretenlerin yüzüne bir
şamar gibi indi bir kere daha...
Diyeceğim o ki bunlar dava arkadaşı...
Ve hala birbirlerinin gözünde çok ama çok değerliler. İhtimal
vermiyorum ama aralarında bir kırgınlık veya soğukluk olsa bile
bunu atlatıp arayı düzelteceklerinden şüphem yok...
Temel'in dediği gibi, yarın onların arası düzelirse arada kalan
biz olacağız.
Bu nedenle eleştirirken çok ama çok ölçülü olmakta fayda
var!
Ha!
Bülent Arınç'ın kendisini eleştirenlere yönelik kullandığı
"Troller" sözü sizi kızdırmış olabilir.
"Bu davayı savunurken karşı taraftan küfür ve hakaretler yiyen
bizlere bunu nasıl söyler" diyenlere yine Mekke'de yaşanan gerçek
bir hadise ile cevap verip konuyu bağlayayım.
Sevgili Musa Biçkioğlu anlattı geçenlerde...
Şanlıurfa'dan bir kardeşimiz şeytan taşlarken, karşı taraftan
bir başka hacının attığı taş kafasına isabet etmiş.
Şaşkın bir vaziyette şeytanı sembolize eden direğe baktığını
görenler "Ne oldu niye durdun, bir şey mi oldu?" diye sormuşlar.
"Vallahi şeytan attığım taşı benim kafama fırlattı" demiş hayretler
içinde...
E şeytan bile atılan taşı sahibinin kafasına fırlatıyorsa (!),
Arınç'ın yaptığını fazla büyütmemek gerek!