Ak Parti’de Abdullah Gül’ün partiye dönmesi yolunda söylemler
dillendirilmeye başladı.
Buna Başbakan Davutoğlu ve nihai karar alıcı Cumhurbaşkanı
Erdoğan’da eklenince, Gül için yeniden dönüş yolu açılmış
görüyor.
1- Lakin
Cumhurbaşkanı ve ailesi, makamdan hem Ak Parti kadrolarına hem de
iktidara yakın duran medya kuruluşlarına küskün olarak ayrıldı .
Hayrünnisa Gül 19 Ağustos 2014 akşamı Çankaya Köşkü’nde verdikleri
veda yemeğinde “Bizi çok üzdüler.
Şimdi fotoğrafta yer almak için yarışıyorlar. İnsan kendisine zor
hâkim oluyor. Bizi hiçbir şey görmüyor, bilmiyor, farkında değiliz
mi sanıyorlar? Her şeyin farkındayız. Abdullah Bey kibarlığından
bir şey söylemiyor. Kendisine çok yanlışlıklar, çok saygısızlıklar
yapıldı. Bazı günler ben okuyup üzülmeyeyim diye gazeteleri önümden
alıyordu. Ben girip hakkında yazılanları okumayayım diye interneti
kapattığı zaman oldu.” sözüyle
sitemini dile getirmişti.
Hatta Yeni Şafak gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’ye
“Sizinle tokalaşmak istemiyorum, size çok
kırgınım” demişti.
2- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Çankaya
Köşkü'nde "AK Parti'ye döneceğim"
açıklamasından hemen sonra yeni genel başkan seçimi için yapılacak
olan Kongrenin tarihinin 27 Ağustos'a, Gül'ün Cumhurbaşkanlığı
görev süresinin bitmesinden bir gün önceye alınması, Gül'ün genel
başkanlığının engellenmesi yönündeki yorumlara neden olmuştu.
***
Peki, ne değişti de Abdullah Gül’ün Parti’ye dönmesi söz konusu
oldu?
1- Sayın Erdoğan, alanlarda iktidar partisi
için 400 milletvekilinin gerekliliğinden bahsediyor. Çünkü
başkanlık sistemine giden yol, Ak Parti’nin Haziran seçimlerinde
alacağı sandalye sayısı ile son derece ilişkili.
2- Mevcut yol haritasında, Davutoğlu’nun
Başbakanlığında tekrar iktidar olunması söz konusu olsa da;
Başkanlık sistemi için gerekli olan vekil sayısının alınıp
alınamayacağı şüpheli… Ayrıca Ali Babacan ve Bülent Arınç
gibi partinin ağır toplarının bir küskünlük içerisinde olduğunun da
farkında.
3- Abdullah Gül, Ak Parti tabanının Sayın
Erdoğan’dan sonra en sevdiği isimlerin başında geliyor. Kendisine
karşı yoğun bir sempati ve güven söz konusu. Başarılı bir
Cumhurbaşkanlığı dönemi geçirdiği konusunda teşkilatta ve tabanda
geniş bir mutabakat var. Kendisinin tekrar partiye
kazandırılmasıyla, hem teşkilatta birlik beraberliğin sağlanması
hem de iç ve dış kamuoyunda bir güven tazelenmesi söz konusu
olabilir. Dış basında sık sık yer alan “Otoriterleşen
Erdoğan ve Batı çizgisinden uzaklaşan Türkiye” imajının,
yeniden normalleşme ihtimali oluşabilir. Ekonominin alarm verdiği
şu günlerde, ülkeye yatırım çekme noktasında artı değer
katabilir.
Bu nedenlerle Abdullah Gül, parti’de görülmek isteniyor
olabilir.
Fakat bunların yanısıra şu aralar sıkça dillendirilen
Davutoğlu’nun Gül'ü Erdoğan’a karşı bir denge unsuru olarak partide
görmek istediği iddialarını ise gerçekçi bulmuyorum. Davutoğlu,
genel başkanlık koltuğuna bu çalışma sistemini Sayın Erdoğan’la
müzakere ederek geldi. Başbakanlığının 7. ayında, hele seçime 3 ay
kalmışken böyle bir manevra yapacağını olası bulmuyorum.
***
Şimdilik Sayın Gül’ün geri dönüp dönmeyeceğini bilmiyoruz.
Gelişmeleri önümüzdeki günlerde hep beraber izleyeceğiz.
Fakat buradaki asıl kritik noktanın, Abdullah Gül’ün partiye
katılıp katılmaması değil; katıldıktan sonra Başkanlık sistemi
isteyen bir Erdoğan’la uyumlu çalışıp çalışamamasında yattığı
kanaatindeyim.
Erdoğan’ın ve Ahmet Davutoğlu’nun olduğu yerde CB makamından
sonra üçüncü adam olmak ister mi?
ya da “Başkanlık sistemi olacaksa ABD’nin Başkanlık
Sistemi gibi olmalı” diyen Gül, Türk tipi
Başkanlık sistemine boyun eğer mi?
Veyahut teşkilattaki kurucu kadrolarla Bülent Arınç’ın
“Yeni yetmeler” diye tanımladığı grup arasındaki
soğuk savaşa dahil olup bir mücadele içine girer mi?
işte kriz olacaksa asıl bu sorunlardan kaynaklanacağı
kanaatindeyim.