AK Parti hükümeti nerede yanıldı?
Abone olAK Parti hükümetinin ABD yönetimine karşı milli duruşu bir hata mıydı? 17 Aralık sonrası AB'ye güvenen hükümet nerede hata yaptı? Cengiz Çandar bu konuyu yazdı.
Ak Parti hükümetinde "geri sayım" başladı mı? Ak Parti'nin
görünebilir gelecekte kayda değer herhangi bir alternatifinin
olmadığını herkes görüyor ama bu soru da çeşitli çevrelerde sorulur
oldu. Ne kadar zaman alacağı, nasıl, hangi kulvarlardan geçeceği
kestirilemese bile, "geri sayım"ın başlayıp başlamadığının sorulur
hale gelmesi, özellikle 17 Aralık'ı (2003) "gelecek güvencesi" gibi
görmüş iktidar için, başlı başına ilginç bir durum. Son haftalarda
Amerikan basınının, bugüne dek Türkiye'yi hatta Ak Parti hükümetini
en fazla kollayan yayın organlarında ve en "Türkiye yanlısı" diye
bilinen imzaların altında, Türkiye'yi "incitici" bulunan ve daha da
doğrudan bir şekilde iktidarı hedef alan yazıların art arda
yayınlanması, bu "geri sayım başladı mı?" sorusunun ortaya atılıp
tartışılmasına zemin teşkil ediyor. Çünkü, söz konusu yazılar ve
yorumların, mevcut Amerikan yönetiminin, Ak Parti iktidarına "bakış
açısı"nı yansıttıklarına herhangi bir kuşku bulunmuyor. Soruyu
güçlendiren de zaten bu olgu. İktidarın yakın çevresindeki
bazıları, bu olgunun farkındalar ve biraz da hayretle, "Peki, ama
neden Türkiye'nin ABD'ye karşı dik duruşu AB tarafından gereğince
ödüllendirilmedi" diye safça bir başka soru ortaya atıyorlar.
Mesele de bu. ABD ile AB'yi "karşıt bloklar" olarak gören zihniyet,
bu "yanlış algılaması"nı "dış politikanın temel taşları"ndan biri
haline getirirlerse, bu soruyu sormaya mecbur kalır ve cevabını da
bir türlü bulamazlar. ABD ile AB arasında birçok konuda derin
ihtilaf bulunduğu bir gerçek. Ancak, tarafların, özellikle son
ayların hatta son haftaların "uluslararası konjonktürü"nde ve
özellikle Türkiye'nin "uluslararası dengeler" bakımından özel bir
anlam taşıyacağı Ortadoğu'da "yakınlaştıkları" ve hatta kimi
spesifik konularda politikalarını "koordine ettikleri" de bir ayrı
gerçek. Ak Parti hükümeti, bu gibi konularda (örneğin Ortadoğu'da
demokratikleşme çabaları ve Suriye gibi) Batı ile "senkronize"
olamadığı ölçülerde, "ABD'ye dik duruş"un "AB tarafından
ödüllendirilmesi"ni sittin sene bekler. Asıl ve dikkatlerden
kaçırılan sorun, Ak Parti hükümeti ile AB arasında. ABD'den ziyade
AB ile. Ve, bunun arka planı tam da 17 Aralık'a uzanıp dayanıyor.
17 Aralık günü, AB'den "tam üyelik için müzakere tarihi"
alınmasıyla görüntüde Ak Parti hükümeti "muzaffer" çıktı ise de, o
tarihin alınması öyle bir şekilde mümkün olabildi ve mümkün olana
dek, Ak Parti hükümetinin bir numarası ile iki numarası, "Türkiye
yanlısı" bilinen AB ülkeleri liderleriyle öyle tartışmalar
yaşadılar ki, aslında 17 Aralık'tan "yaralı" çıktılar. Karşılıklı
olarak, birbirlerine "güven duygusu" zedelendi. Bunun neticesinde,
17 Aralık'tan sonraki ve içinde bulunduğumuz günlerdeki süreçte, Ak
Parti "ruhen" AB perspektiflerinden uzaklaşıp, kendi çekirdeğinin
"geleneksel zihniyeti"ne ve davranışlarına geri döndü. AB'de
Türkiye aleyhtarlığının belirgin gücüne karşılık, "Türkiye
yanlıları" ile de pürüzsüz yürümeyen ilişkiler, Ak Parti
liderlerinde AB'nin tümüne yönelik bir "güvensizlik" oluşturmuşa ve
bilinçaltlarından kaybolmamış "Hıristiyan Avrupa" anlayışını
canlandırmışa benziyor. Kamuoyu yoklamalarında, Ak Parti'nin
"rakipsiz" ve "güçlü yerel desteğe" sahip görünmesi de, Ak Parti
liderlerini daha inatçı ve daha katı bir görüntüye itmişe benziyor.
Yanılgı da tam bu noktada. Zira, Ak Parti, 3 Kasım 2002'de yüzde 34
oyla yüzde 65'lik bir parlamento çoğunluğu ile iktidar olduğu
vakit, "demokratik meşruiyeti" sorgulanmamıştı. Sorgulanmamasının
başlıca sebebi, AB doğrultusunda kararlı bir politika izleyerek,
Türkiye'nin "AB'den yana" yüzde 65'lik çoğunluğu ile aynı dalga
boyunu tutturmasıydı. Yani, Ak Parti'nin parlamentodaki temsil
oranı, "temel politika"da, Türkiye'deki destek oranı ile
örtüşüyordu. Bu da, Ak Parti'nin "siyasi merkez"e doğru yol alma ve
onu yeniden oluşturma iddiasına olumlu bir zemin sağlıyordu.
Şimdilerde kaybolmaya başlayan bu yüzde 30 dolayındaki "marj".
Hükümetin 17 Aralık sonrası performansı üzerine, tedricen, kimisi
Ak Parti'den uzaklaşıyor; kimisi nötralize oluyor, kimisi karşıt
pozisyona kayıyor. Ak Parti'nin yüzde 34 oyu bile, partinin merkez
kadrolarının kökenindeki yaklaşık yüzde 10'dan daha fazla. O bile,
belli bir vadede "cepte" ya da "çantada keklik" sayılmaz. Yani? Ak
Parti liderleri, "AB normları" ile uyuşmayan bir görüntüye
büründükleri, "AB hedefi"ne ilişkin "enerji ve kararlılıkları"nı
yitirdikleri izlenimini verdikleri ve hele hele "ezber"e, bir başka
anlamda "milliyetçi-mukaddesatçı" söyleme geri döndükleri, Mehmet
Altan'ın deyimiyle "Ankara ağzı" ile konuşmaya başladıkları ölçüde,
çevrelerindeki "koruyucu destek haleleri" azalmaya yüz tutuyor ve
tutacak. Bu "iç büzülme", dışarıda "güven ve destek erozyonu" ile
kesiştiği noktada, "geri sayım işlemi" başlamış demektir.
Toparlayabilirler mi? Evet. Umarız, toparlayabilsinler.
Toparlayamayabilirler mi? O da -hadi "muhtemel" demeyelim ama-
mümkün...