AK Parti hala bıçak sırtında..
Abone olCHP eski milletvekili, Dışişleri eski Bakanı Hikmet Çetin, Milliyet'ten Derya Sazak'a konuştu..
Siyasette yarım asırlık bir tecrübeye sahipsiniz, Türkiye'nin
Irak savaşı sonrasında dünya politikasındaki yerini nasıl
görüyorsunuz? AB'ye yönelen, buna karşılık içeride 'darbe'
tartışması yapılan bir ülke... AKP bu ikilemi demokrasiyi kesintiye
uğratmadan aşabilecek mi? Türkiye 3 Kasım seçimlerine siyasi
istikrar arayışıyla gitti. 1950'den bu yana ilk defa Meclis'te üçte
iki çoğunluğa sahip bir parti, AKP tek başına iktidar oldu, öteki
tüm partiler tasfiye olurken CHP muhalefette tek kaldı. Seçimin
sürpriz çıkışını Genç Parti yaptı. AKP işbaşı yapınca masada büyük
sorunlar buldu. Kapıdaki Irak savaşı, AB, Kıbrıs, Ecevit
hükümetinin sonunu getiren ekonomik sorunlar, işsizlik. AKP bunları
ne ölçüde çözebilecek? Irak krizi boyunca gördük ki, siyasi iktidar
henüz bu sorunların üstesinden gelebilecek deneyimde değil...
Tereddütler devam ediyor ama AKP'ye yönelik eleştiriler iktidar
performansından çok, kökleri siyasal İslam'a dayanan hareketin
devlette kadrolaşma eğiliminden kaynaklanıyor. Genelkurmay Başkanı
Özkök'ü açıklama yapmaya yönelten 'genç subaylar' tartışması
ordudaki duyarlılığın dışa yansıtılmasına vesile oldu. AKP BIÇAK
SIRTINDA AKP yeni bir parti olmasına karşın bu tür tartışmalar 28
Şubat benzeri bir sürece mi gireceğiz kuşkusuna yol açıyor? Bana
göre AKP hâlâ bıçak sırtında. Toplumun önceliği işte başörtü
çözülsün, çarşaf giyilsin, bunlar değil. İnsanlar işsiz, yoksul,
umutsuz, geleceğe güvenleri yok, ekonomik sorunların çözümünü
bekliyorlar. Hani yolsuzluk ve yoksullukla mücadele edilecekti. AKP
bunlara yönelecek yerde ideolojik arka plandaki siyasi sorunları
öne çıkarmaya başladı. Türbanlı protokol krizi, 23 Nisan daveti,
bunlar ortamı geriyor. Zannediyorum Sayın Tayyip Erdoğan da
önlemeye çalışıyor gerilimi, o biraz farkında durumun. Antalya
kampında 'Milli Görüş ceketini üzerimizden çıkardık' sözleri
partideki radikal akımlara bir uyarıydı. Evet, daha gerçekçi
politika izlemeye çalışıyor fakat Türkiye'de bu bir sorun halen
duruyor: Türban, başörtüsü... Silahlı Kuvvetler laik Cumhuriyet'in
ilkeleri ve ülke bütünlüğü konusunda son derece duyarlılar. Bu
sorunların çözümünü krize dönüşmeden siyasilerden, sivil yönetimden
beklerler. Kabul etmemiz gerekir ki bu konuları yakından
izliyorlar. Örneğin 28 Şubat dönemindeki bazı bilgilerin sivillerin
tarafından gündeme getirilmesi gerekirdi. İmam hatipten mezun
olanlar ne yapıyor, nereye gidiyor, sayıları nasıl her yıl
katlanarak artıyor? Askerler gerekli bilgilere sahipler. Tehlikeli
olacak aşamada hükümeti uyarıyorlar. ASKERİN DE TABANI VAR Siz 1960
öncesi gençlik hareketlerini yaşamış bir siyaset adamısınız, 27
Mayıs öncesi 'genç subaylar' olayını günümüzde çağrıştıracak
boyutta gelişmeler söz konusu mu? 27 Mayıs çok farklıydı,
Harbiyeliler yürümüştü. Devrimci Subaylar diye bildiriler
dağıtılırdı. 1960 ihtilali sonrasında 22 Şubat, 21 Mayıs olayları
yaşandı. Bu tür olaylar aslında kendini gösterir. Örneğin 12 Eylül
öncesinde Ecevit hükümeti sırasında ben MGK toplantılarına
katılıyordum. Orada bazı komutanların tavrının değiştiğini,
sertleştiğini gözledim. Bizden sonra Demirel işbaşına gelince darbe
oldu. Asker MGK'da tavrını belli eder. Ne mesaj almak istediğinize
bağlı, olayların gidişine gözünüzü kapatmazsanız askerin ne yapmak
istediğini anlayabilirsiniz. 12 Eylül'e doğru benim konuştuğum üst
düzey bir komutan, ismini vermek istemiyorum: 'Bizim de tabanımız
var... Üst kademelere baskı geliyor, bunları kontrol edemezsek
Silahlı Kuvvetler bundan büyük yara alır... bölünür' demişti.
Genelkurmay Başkanı Özkök bu defa 'Genç subaylar tedirgin' haberini
kesin bir dille reddetti. Darbe söylentilerini lanetledi. Hilmi
Özkök'ün tavrı çok açık, net ve demokrat. Hassas bir dönemde
görevini başarıyla götürüyor. Silahlı Kuvvetler içinde görüş
ayrılığı varmış izlenimi veren haberlere karşı gerekli tepkiyi
gösterdi. Ancak ordunun bütününü rahatsız eden gelişmelerden de söz
etti. Bu duyarlılığı siviller dikkate almalı. GERÇEK GÜNDEM BU
DEĞİL Hükümetin çıkaracağı bazı sonuçlar olmalı. - Kesinlikle...
Tekrar ediyorum, askerler bu konuların çözümünü siyasilerden
beklerler. Siyasiler bu duyarlılığı göstermedikleri, gerekli dersi
almadıkları zaman bu tepki giderek büyüyor. AKP'nin sorumluluğu
büyük. Yapay sorunları bırakıp Türkiye'nin gerçek gündemine dönmesi
gerekir. Asker, 'Bizim de tabanımız var' diyor, AKP'nin de seçimle
oluşan bir tabanı var. Siyasi iktidar da türban sorununu çözmek
istiyor. Bir de Cumhuriyet'in temel ilkeleri var, demokratik
talepler Anayasa'daki kurallarla çelişmemeli. DARBE OLMAZ! Size
elli yılın birikimiyle soruyorum, AB ile müzakerelere beş kala
askerlerin duyduğu rejime dönük kaygılar seçimle gelmiş bir
hükümeti güç kullanılarak, müdahaleyle değiştirmeye neden olabilir
mi? Ben öyle bir şey olacağını sanmıyorum. Bunların çok geride
kaldığına inanıyorum. Darbe olmaz! Hayır, hayır, olmaz. Ancak
iktidarların da rejim tartışmalarına yol açabilecek uygulamalardan,
politikalardan kaçınmaları gerek. Cumhuriyet'i koruma, kollama
sadece askerlerin değil sivillerin de görevi olmalı. İktidarıyla,
muhalefetiyle, medyasıyla hepimizin görevi demokrasiyi yaşatmak.
Sonunda asker gelir, kurtarır... Böyle bir kolaycılıktan
kurtulmalıyız. Nasıl olsa birileri bunlara bekçilik edecek
düşüncesinden kendimizi kurtarmamız lazım. Askeri darbelerin çözüm
olmadığı görüldü. Ankara'da kurumlar arası güvensizlik Irak
politikasını da etkiledi. Wolfowitz'e göre liderlik görevi
hükümetten çok askerlere düşüyordu. Bence asker kendine düşeni
birkaç kez yaptı. MGK'da tavsiye kararı alındı. Hem Silahlı
Kuvvetler ülke yönetimine karışmasın deniyor hem de işler kötüye
gidince sorumluluk askere yıkılıyor. Demokratikleşmeden söz
ediyorsak, orduya liderlik misyonu yükleyemezsiniz. Sorumluluk
siyasilerde. Tezkere hükümetten çıktıktan sonra Meclis'ten
geçmeliydi. AKP Grubu tezkereyi görüşüyor, o aşamadan sonra Silahlı
Kuvvetler devreye girseydi Meclis'e müdahale etmiş olacaktı. Asker
niye karışıyor diye eleştirilecekti. Sayın Özkök dedi ki:
'Başbakandan tezkerenin geçmeyeceği gibi bir izlenim almış olsaydık
gereğini yapardık.' BU İŞE GİRMEYECEKLERDİ Irak olayında bana göre
Türkiye çok büyük yanlışlıklar yaptı. Ne tür yanlışlar? En büyük
hata ya baştan bu işe girmeyecekti, yok eğer Irak'ta ABD'nin
yanında yer alacaksa tek bir tezkereyle Meclis'e gelecekti. Sözler
verildi, Tayyip Erdoğan Beyaz Saray'a kadar gitti, İskenderun'a
gemiler yanaştı, sonra bu destek çekildi. Türkiyesiz bu savaşın
olmayacağı gibi hayal bile edilemeyecek, çağdışı, dünyadan habersiz
bir kanıya kapıldılar. AKP liderleri güven yitirdiler. İkinci
tezkere reddedildiği zaman ana muhalefet partisi dahil, savaşa
hayır dediler. Türkiye'ye 'savaşa gir' diyen yoktu ki, hangi savaşı
nasıl önlediniz? Bana göre meşruiyet tartışması da yersizdi. Benim
ülkemin ulusal çıkarı söz konusuysa Türkiye haftalarca oturup BM
Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinin alacağı kararı mı
bekleyecek? Biz geçmişte Kuzey Irak'a terör nedeniyle girdik.
Kıbrıs'a çıkarma yaptık. 50 yıldır Amerika'nın müttefikiyiz.
Irak'ta yaptığı belki doğru değil ama yapıyor. Türkiye'nin ulusal
çıkarı belirli ölçüde ABD ile birlikte hareket etmekten geçiyordu.
Türk - ABD ilişkileri büyük yara almıştır. Geleceğe dönük kuşkular
uyanmıştır. Bir de şu var, dış politikada bazı kararların arkasına
askeri güç koymazsanız etkili olmuyor. Bosna'da, Kosova'da bunu
yaşadık. Apo'nun Suriye'den çıkarılmasını hatırlayın... Atilla
Ateş, sınırda sıfır noktasında neredeyse savaş ilan etti. ABD İLE
İLİŞKİLER BİTMEZ Öcalan'ın Türkiye'ye iadesinde ABD önemli rol
oynadı. Terörle mücadele konusunda ABD Türkiye'ye kesin destek
olmuştur. Öcalan'la ilgili desteği de herkes biliyor. ABD'nin
rolünden öte direkt katkısı olmadan Nairobi'den Yunan elçiliğinden
alınarak İmralı'ya getirilmesi mümkün değildi. ABD, destek vermenin
ötesinde Apo'nun yakalanışında aktif olarak işin içindeydi. ABD ile
ilişkiler yakın gelecekte onarılabilecek mi? İran ve Suriye'ye
dönük niyetler konusunda hükümet Irak'takine benzer bir tutum
içinde. ABD ile ilişkiler bitmez, ancak Clinton'ın 1999 Türkiye
ziyaretinde bir Amerikan Cumhurbaşkanı'nca ilan edilen stratejik
ortaklık son buldu denilebilir. Irak savaşı bu konseptin test
edilmesiydi. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İran ve Suriye
politikasında da Türkiye güven vermelidir. Bir gün onu, bir gün
ötekini idare edeyim olmaz. Denge politikası izleyecekse çok
tutarlı götürmek zorundadır. Kürt politikası gözden geçirilmeli
Kuzey Irak ve Kürt politikası savaş sonrası dönemden nasıl
etkilenecek? Türkiye aktif rol alma gücünü kaybetmiştir. Kuzey
Irak'ta artık seyircidir. Irak'ın bütününde de Türkiye yok. Bence
Kürt politikasını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Milli
Güvenlik Siyaset Belgesi'nde Kuzey Irak'ta bağımsız Kürt devleti
savaş nedeni sayılıyordu. Bu durum değişecek mi? Bağımsız devlet
olmaz, ne bölge konjonktürü ne de dünya buna elverişli. Tabii
insanların kafasından geçer ama şu anda ABD'nin gündeminde yok.
Türkiye, İran ve Suriye de karşılar. Ancak şunu da kabul etmek
lazım ki; ABD'nin Ortadoğu'daki yeni müttefiki doğudaki yeni
müttefiki Talabani ve Barzani, çünkü Saddam'a karşı beraber
savaştılar. ABD, kurulacak olan federal yapıda Kürtlere çok daha
esnek olacaktır. Ankara ne yapmalı? Gerçekçi politika izlemeli,
Kuzey Irak'taki durumla çatışmanın Türkiye'ye bir yararı yok.
Yersiz kuşkulardan kendimizi kurtarmamız lâzım. Türkiye'nin
demokratik, laik yapısı Irak'ın yeniden yapılandırılmasında en iyi
modeldir. Kürtler için Türkiye cazibe merkezi olmalıdır. Bunu
sağlayacak süreç de AB üyeliğidir. Irak savaşı ABD - Avrupa
ilişkilerinde de kırılma yarattı. Brüksel sanki Türkiye'ye şimdi
daha çok arka çıkıyor gibi... Bunda tezkerenin reddi rol oynadı mı?
Biz ABD'ye kafa tuttuk o bakımdan artık Avrupa ülkelerinden destek
gelecek beklentisi fazla iyimserlik olur. Üstelik AB konusunda bize
destek veren ülkeler de Irak savaşında ABD ile birlikte olanlar.
Türkiye'nin şanslı olması kendi ev ödevlerini yapmasına bağlı. CHP
yönetimi topluma güven vermiyor CHP de son dönemde hayli
eleştiriliyor. 1956 yılından bu yana parti üyesisiniz 3 Kasım'da
parlamentoya girmediniz. Muhalefeti nasıl buluyorsunuz? CHP'nin
sorunu muhalefeti sert yapmak yumuşak yapmak değil, güvensizlik.
CHP yönetimi topluma güven vermiyor. Anadolu solu dendi, Edebali
örnek gösterildi seçimden sonra, şimdi de merkeze yönelmekten söz
ediliyor. Bu kadar çok şey söylenince kamuoyunda şu izlenim
doğuyor: Bunların politikası yok. CHP'nin bir geleneği var.
Partinin her defasında kendini yeniden tanımlamaya ihtiyacı yok.
1960'larda 'Ortanın solu Moskova yolu' denildiği sırada CHP sosyal
demokrasiyi topluma benimseterek 1970'lerde iktidara gelmiş,
yenileşmeye açık çağdaş bir partidir. Günümüzde ise tutucu bir
parti görünümü vermektedir. 3 Kasım seçimlerine CHP çok büyük
avantajla girdi. Meclis'in dışındaydık. Ekonomik krizin faturasını
Ecevit hükümeti ödedi. Sol ilk kez sandıkta birleşti. AKP'ye karşı
olanlar CHP'ye oy verdiler. Merkez sağdan da oy aldık. Buna rağmen
yüzde 19.7 oy alındı. Tarihin en düşük oyudur. CHP yönetimi güven
vermedi. Sandığa gitmedi insanlar. İnsanlar partiden çok Türkiye'de
başındaki insana oy veriyor, AKP'de kime oy verdiler, Tayyip
Erdoğan'a... Parti evvela programdır, kadrodur ve o kadroya olan
güvendir. Belki de zaman zaman yarım iktidarlarda yaptığımız
yanlışların ya da yapamadıklarımızın sonucu CHP umut olmaktan
çıktı. CHP kitlelere güven veremezse barajı bir gün aşar, bir gün
aşamaz. Böyle gidemez. CHP marjinal parti olamaz.