AK Parti cemaat savaşında yeni tapeler dönemi!
Abone olSeçim sonuçlarıyla soğumaya başlayan AK Parti ve cemaat savaşında yeni perde açılıyor. Hükümetin açtığı soruşturma nasıl sonuçlar doğuracak? Cemaatin bir sonraki hamlesi ne olacak?
İNTERNETHABER.COM
AK Parti cemaat savaşını analiz eden yazılarıyla dikkat çeken ci
Ruşen Çakır, El Cezire Türk için kaleme aldığı
makalede çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
CEMAATİN SON KOZU: YENİ BİR TAPELER DÖNEMİ BAŞLAYABİLİR
Ankara'da açılan soruşturmaya karşın "ABD'nin Gülen'i iade etme ihtimali düşük" diyen Ruşen Çakır, AK Parti'nin sert bir operasyon yapması halinde yeni bir tapeler döneminin başlayacağını yazdı. "Ortada siyasi bir soruşturma olduğu açık" diyen Çakır, cemaate yapılacak operasyonun olası sonuçlarını yorumladı.
İşte Ruşen Çakır'ın yazısındaki ilgili bölüm:
AK PARTİ SORUŞTURMADA NELERİ
HEDEFLİYOR?
Siyasi iktidar, Gülen’e yönelik soruşturmayla şunları hedefliyor
olabilir:
1) Cemaat’in ülke içindeki faaliyetlerini sınırlama, hatta
engellemenin yasal zeminini oluşturmak.
2) Cemaat’in özellikle eğitimle ilgili faaliyetlerine ilgiyi
azaltmak.
3) Cemaat’e destek veren kesimleri ürkütüp caydırmak.
4) Başta okullar olmak üzere Cemaat’in yurtdışındaki faaliyetlerini
zorlaştırmak.
5) Fethullah Gülen’in ABD’den iadesini, en azından sınır dışı
edilmesini sağlamak.
SAVAŞ YENİDEN ŞİDDETLENECEK
Bu soruşturmanın Cemaat’in ülke içindeki konumunu nasıl
etkileyeceğini kestirmek için öncelikle Gülen dışında kimleri
kapsayacağı, tutuklamalar olup olmayacağı, suçlamaların mahiyeti
gibi hususların netleşmesi, ardından Cemaat’in bunlara nasıl cevap
vereceğinin ipuçlarının belirmesi gerekir. Hükümetin çok sert bir
saldırı yürütmesi halinde Cemaat’in de elindeki kozlara başvurması,
dolayısıyla yeni bir "tapeler dönemi" yaşanması ihtimal
dahilindedir.
Bu açıdan bakıldığında, soruşturmayla birlikte dinmiş gözüken
Cemaat-hükümet savaşının tekrar şiddetlenmesi, Cumhurbaşkanlığı,
hatta genel seçimlerin gidişatını da doğrudan etkileyebilecek;
Cemaat 30 Mart yerel seçimleri öncesinde olduğu gibi imkânlarını
AKP’nin (ve Erdoğan’ın) rakiplerine karşı seferber
edebilecektir.
MUHAFAZAKARLAR CEMAAT OKULLARINA YÜZ
ÇEVİREBİLİR
Hükümetin siyaseten arkasında durduğu belli olan bu soruşturma
nedeniyle muhafazakâr kesimlerde 17 Aralık sürecinde başlayan Gülen
cemaatini yalnızlaştırma eğilimi daha da güçlenebilir. Bu noktada
dikkatimizi öncelikle Cemaat okullarına vermeliyiz. Zira dindar
aileler, kendileri Gülen cemaatine yakın olmasalar bile,
popülariteleri nedeniyle çocuklarını Cemaat okullarına
gönderiyorlardı. Onlarda yaşanacak bir tavır değişikliği Cemaat’i
krize sürükleyebilir.
Benzer bir şekilde, Cemaat ile organik bir ilişkileri olmamakla
birlikte onun, başta okullar olmak üzere faaliyetlerini maddi
olarak destekleyen kesimlerde (ki çoğunluğu muhafazakâr olmakla
birlikte içlerinde böyle olmayanlar, hatta gayri müslimler de
bulunuyor) de 17 Aralık’la birlikte, daha çok hükümetle ters
düşmemek için zaten başlamış olan geri çekilme daha da
artabilir.
Cemaat’in yurtdışındaki okullarının nasıl etkilenebileceği
konusunda öncelikle şu hatırlatmayı yapmalıyız: Başbakan Erdoğan
daha 17 Aralık sürecinin ilk günlerinde Ankara’da bir araya gelmiş
olan büyükelçilere bulundukları ülkelerde Cemaat’in "gerçek yüzü"nü
anlatma talimatı vermişti. 1 Şubat günü kaleme aldığım
analizde "Mutlaka belli zararlar göreceklerdir ancak
yurtdışındaki Cemaat okullarının faaliyetlerinde çok ciddi
olumsuzluklar yaşanacağını sanmıyorum. Hatta hükümetin, ülke
içindeki faaliyetlerine belli engeller getirmesi halinde Cemaat
ağırlığı iyice yurtdışına ve okullara verebilir" diye
yazmıştım.
CEMAAT ORTA ASYA VE KAFKASLAR'DA TEHDİT
ALTINDA
Bu konunun önde gelen uzmanlarından, "Orta Asya’da İslam
Misyonerleri: Fethullah Gülen Okulları" (İletişim Yayınları, 2005)
kitabının yazarı, Türk asıllı Fransız araştırmacı Bayram Balcı,
Cemaat-hükümet çatışmasının Orta Asya ve Kafkasya’ya olası etkileri
üzerine kaleme aldığı bir yorumunda şöyle diyor: "Orta Asya
ve Kafkaslar’da Cemaat ağı için sahici tehdit hükümetin saldırısına
uğramak değil yerel yönetimler tarafından tehlikeli görünmektir.
Gülen ağının (belki Azerbaycan dışında) yerel siyasi mücadelelere
dahil olmaya ne niyeti ne de yeterince gücü var. Bununla birlikte,
böyle bir hırsı bulunsun ya da bulunmasın, Orta Asya ve
Kafkaslar’daki rejimler onun bu yeteneğe fazlasıyla sahip olduğuna
inanıyora benziyorlar. Geleceğe yönelik imkân ve niyetleri ne
olursa olsun Gülen ağı bu ülkelerdeki itibarının bir kısmını çoktan
yitirmiş durumda. Bu hareketin gücü hem şaşkınlığa, hem de,
Türkiye’deki siyasi emellerini ve devlete sızma kapasitesini daha
fazla gizleyemediği için, güvensizliğe yol açıyor."
ABD 17 ARALIK SONRASI CEMAATE YAKIN BİR POZİSYON ALDI
Başlatılan soruşturmanın Gülen’in ABD’den iadesini sağlama
ihtimalinin çok düşük olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü:
1) Gülen Pensilvanya’da mütevazı bir sürgün hayatı yaşamıyor,
küresel ölçekteki cemaatinin faaliyetlerini buradan yürütüyor. Bu
bağlamda yanında geniş bir ekip var ve sürekli olarak ziyaretçiler
kabul ediyor. Öte yandan ABD’de 11 Eylül 2011 terör saldırılarının
ardından İslami kişi ve kurumların faaliyetlerinin çok sıkı
denetime tabi tutulduğu biliniyor. Buna rağmen Gülen’in şu ana
kadar ABD’de herhangi bir ciddi sorunla karşılaşmamış olması, onun
faaliyetlerinin Amerikan yönetimini rahatsız etmediği sonucunu
çıkarabiliriz.
2) AKP’nin de dahil olduğu dünya çağındaki birçok İslami grup,
parti ve hareketin aksine Gülen, Batı karşıtı bir İslam yorumu
geliştirmiyor. Hatta onun perspektifinin, ABD başta olmak üzere
Batı’da çok arzulanan "ılımlı İslam" kalıbına çok uyduğunu
söyleyebiliriz.
3) Washington, özellikle Ortadoğu ile ilgili konulardaki görüş
ayrılıkları nedeniyle belli bir süredir AKP hükümetiyle arasına
belli bir mesafe koyuyor. Ayrıca başta basın özgürlüğü olmak üzere
temel hak ve özgürlükler, hukuk devleti, yolsuzluklar gibi
konularda Ankara’ya açık ve sert eleştiriler yöneltiyor.
4) Bu bağlamda, Amerikan yönetiminin 17 Aralık sürecinde Cemaat’e
daha yakın bir pozisyon aldığını söyleyebiliriz.
5) Son örneğini New York Times’ın 2 Mayıs tarihli başyazısında
görüldüğü gibi yine 17 Aralık sürecinde, Batı ve Amerikan
medyasında çıkan çok sayıda haber, yorum ve analizin çoğunluğunun
ortak noktasının hükümete yönelik bariz bir antipati, Cemaat’e
yönelikse, gizlenme ihtiyacı hissedilmeyen bir sempati, en azından
empati olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç olarak, esas olarak siyasi nedenlerle başlatıldığı aşikâr
olan bu soruşturmanın içeride Cemaat’i zorlayabileceğini, buna
karşılık dışarıda, özellikle Batı’da hükümetin imajını daha fazla
zedeleyebileceğini öngörmek mümkün.
YAZININ TAMAMI İÇİN BURAYA TIKLAYIN...