AK Parti aynı hatayı tekrarlayacak mı?

1 Kasım seçimleri öncesi milletvekili adayları belirlendi. Dışarıdan bakıldığında liste hazırlama konusunda en sıkıntılı parti MHP görünüyor.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

1 Kasım seçimleri öncesi milletvekili adayları belirlendi. Dışarıdan bakıldığında liste hazırlama konusunda en sıkıntılı parti MHP görünüyor.

7 Haziran sonrası Bahçeli'nin sergilediği tutarsız davranışlar bir yana, Meral Akşener'in gerekçesiz yere liste dışı kalması ve Tuğrul Türkeş'in AK Parti'ye kaptırılması MHP'ye pahalıya patlayacak gibi görünüyor.

HDP ve CHP 7 Haziran seçimlerinde aldıkları oyu yeterli görmüş olacaklar ki neredeyse aynı listeyle seçime gitmeye karar vermişler.

Listesini büyük oranda değiştiren tek parti, AK Parti...

AK Parti "İşte bu!" diyeceğimiz bir liste hazırlamasa da, aday gösterilen isimler 7 Haziran'daki sonuçlardan ders alındığını gösteriyor. Listelerin açıklandığı 18 Eylül tarihinden bu yana gerek sokağın, gerekse sosyal medyanın nabzını tutmaya çalışıyorum. Yaygın kanaat, listenin  iyi olduğu ama mükemmel olmadığı yönünde...

Diyarbakır'da Abdurrahman Kurt, İzmir'de Savcı Sayan, Muş'ta Namık Sakık gibi yöre halkının çok sevdiği isimlerin aday gösterilmemesi tabanda küçük de olsa bir hayal kırıklığı yaratmışa benziyor.

Listelerde dikkatimi çeken önemli bir detay var.

AK Parti bugüne kadar en çok "Devşirme isimleri vitrine çıkardığı" gerekçesiyle eleştiriliyordu. Görünen o ki bu hassasiyet özellikle göz önüne alınmış. Bölgesinde güçlü ve partinin davasına sadık insanlar ön plana çıkarılmış...

Bilindiği üzere AK Parti 18 ilde çok küçük oy farkları ile seçimi kaybetti. Hazırlanan liste bu illerle ilgili çok özel bir saha çalışması yapıldığını gösteriyor.

Bunun yanısıra Binali Yıldırım ve Ali Babacan başta olmak üzere partinin hafızası sayılabilecek  isimlerin yeniden aday gösterilmesi çok isabetle bir karar gibi görünüyor. Ali Babacan taraflı tarafsız herkesin ekonomiyi yönetiş tarzına hayran kaldığı bir isim. Yeniden aday olmaya ikna edilmesi bile büyük bir başarı.

Binali Yıldırım Türkiye'ye alanında çağ atlattı. Tabiri caizse imkansızı mümküne çevirip Türkiye'yi yeniden inşa etti. İzmir'de farkını ortaya koyacağından kimsenin şüphesi olmasın...

Yapılan bu doğru tercihlerle birinci sınav atlatıldı. Ancak iş sadece doğru adaylarla bitmiyor. Seçime sayılı günler var. Bu günden sonra izlenecek strateji hem partinin hem de ülkenin kaderini belirleyecek.

Şurası bir gerçek ki sokaktaki insanlar artık "Size köprü, baraj, tünel, yol, havaalanı yaptık. Daha ne olsun!" söylemlerine önem vermiyor. İnsanlar artık bireysel olacak cebine giren ve çıkap paraya bakıyor.

"Merkez Bankası'nın kasasında 150 milyar dolar var" demek milli gururu okşuyor olabilir. Ama ortada bir gerçek var ki toplum kasaba giren para kadar cebine girecek parayı da önemsiyor.

"Bize 13 yıl boyunca zor şartlarda bile sabrettiniz. Şimdi sıra sizde!" denilerek her bir ferdin bütçesine katkı sağlanmalı.

Yine şurası da ayrı bir gerçek ki seçmeni geçmişte yaşanan kötü örneklerle korkutmak sandığa artı oy olarak yansımıyor. "Bizden önce çöp dağları vardı. Bizden önce başörtüsü sorunu vardı. Bizden önce özgürlükler kısıtlıydı" gibi açıklamalar vatandaşta karşılık bulamıyor.

Toplum elindeki değerleri bir kazanç olarak görüyor, kabul! Ancak aynı toplum, "Ben bana bunlardan çok daha fazlasını verebilecek hizmet erleri isterim" diyor. Huzurlu ve güzel bir gelecek hayali kurduğu için bunlardan çok daha fazlasını vaadeden siyasi harekete yöneliyor. 

Bu nedenle AK Parti birinci önceliği ekonomiye ve insanların bireysel bütçelerine vermeli.

İkinci mesele terör olayları...

Herkes bu seçimde Doğu ve Güneydoğu'da oy dağılımının nasıl olacağını tartışıp duruyor. Çünkü bu bölgede seçim güvenliğinin 7 Haziran'daki gibi gevşek olup olmayacağı endişesi hakim.

Şundan herkes emin olsun ki bölgede PKK bugüne kadar yaşamadığı bir hezimet yaşıyor ve daha beterini yaşayacak. Hareket kabiliyetleri tamamen bitmiş durumda.

Dikkat ederseniz HDP, PKK'dan aldığı talimat gereği aylardır canhıraş bir şekilde uğraşmasına rağmen kimseyi sokağa çıkaramıyor. Hayal ettikleri "Özerklik" ya da bir başka deyişle "Ayaklanma" girişimleri bir türlü ete kemiğe bürünemiyor. Kendilerine oy veren seçmen dahi baskılara rağmen sokağa çıkmıyor. Sadece sınırdaki bir kaç ilde polise ve askere mayınlı tuzaklar kurarak varlıklarını idame etmeye çalışıyorlar.

Yani 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi köyleri, mezraları baskı altında tutup oy almaları mümkün görünmüyor.

Bu söylemle birlikte bölgedeki insanın refahı ve mutluluğu için gerekli adımların atılması gerekiyor. Yatırım dediğim yol, köprü, baraj falan değil. Batıda yaşayan insan kadar huzurlu ve maddi gücü yüksek hayat şartlarının kendilerine sunulması için gerekli koşullar oluşturulmalı...

Üzülerek görüyorum ki bir konuda yine çok büyük hata yapılıyor. Bir kez daha, "HDP'ye barajı aştırmayın. Onlara oy vermeyin!" söylemleri baş gösteriyor.

AK Parti unutmamalı ki kendisini iktidara bu tür söylemler getirdi. "Bunlar Meclis'e girmemeli, iktidar olmamalı. Bunlar gelirse şeriat gelir" diyenler ne çabuk unutuldu?. Şimdi bu söylemin aynısını HDP'ye uyarlamak bu partiye oy veren kesimleri anlamsız bir inada sürüklüyor. Bunun farkında olunmaması çok acı!

Oysa yapılması gereken tek şey var.

Bölgede seçim güvenliğini sağlayıp, "Size bundan böyle kimse silah zoruyla oy kullandıramayacak. Gelip özgür iradenizle istediğiniz partiye oy verebilirsiniz" diyebilmek...

Son olarak...

Belki bu sözlerime birileri tepki gösterecek ama inandığım şeyi yine de söyleyeceğim. Şu seçim atmosferinde her ne sebeple olursa olsun Erdoğan'ın meydanlara çıkması sıkıntı yaşatacak.

Nasıl mı?

İnsanların büyük çoğunluğu zaten Erdoğan için AK Parti'ye oy veriyor. Ancak oy vermeyenler onun meydana her çıkışında partiden biraz daha uzaklaşıyor. Uzaklaşma nedeni Erdoğan'ın söylemleri değil. Aksine onun söylemleri üzerinden yeni bir şer cephesi oluşturmaya çalışan medya! 400 vekille ilgili söylediği sözlerin çarpıtılması buna bir örnek.

Birilerinin imkan bulduğu an Erdoğan'ı Adnan Menderes gibi ipe çekmek için pusuda beklediği bir gerçek. Erdoğan tıpkı hapse atıldığı günkü kadar saldırı altında.

En az o günkü kadar mağdur!

O gün konuşmak yerine, Allah'ın azabına ve milletin vicdan gazabına sığınmıştı. Bir kez daha aynısını yapması hem kendisini, hem canı pahasına savunduğu ülkeyi düzlüğe çıkaracak.

Çünkü onun sustuğu yerde millet konuşacak!

twitter.com/slymnoz

facebook.com/slymnoz