AK Parti adayı Bülent Akarcalı'dan olay sözler

Abone ol

Eski ANAP'lı Bülent Akarcalı AK Parti milletvekili aday adayı oldu. İnternethaber.com'a konuşan Bülent Akarcalı , AK Parti'yi de sarsacak açıklamalar yaptı.

NESRİN YILMAZ - İNTERNETHABER-ANKARA - ANAP'LI Eski Bakan Bülent Akarcalı neden AK Parti'den aday olduğunu ve milletvekili olursa yapacağı çalışmaları internethaber.com'dan Nesrin Yılmaz'a anlattı. Bir zamanlar çok ağır eleştiriler getirdiği AK Parti'den adaylığı açıklayan Bülent Akarcalı , bunun sebebini de izah etti. Bülent Akarcalı 'nın Rahşan Ecevit hakkındaki 'yatağını paşlaştığı Başbakanı etkiledi" değerlendirmesi ise hayli sert oldu. İşte Bülent Akarcalı 'nın dobra açıklamaları.

-AK Parti'den aday adayı oldunuz, teklif AK Parti'den mi geldi?

Kendi isteğimle aday oldum, kıymetim bilinirse devam ederim, olmazsa eski hayatıma devam ederim.

-Neden aday oldunuz?

YURT DIŞINDA NE KADAR ETKİLİ OLUNACAĞI UNUTULDU

Aday olmamdaki temel neden şu; bana göre Türkiye özellikle dış ilişkileri ve geleceği açısından çok ciddi bir döneme giriyor. Gerek barış süreci denilen açılım, gerek Suriye ve Irak'la olan ilişkiler de bunda etkili. Bu arada Amerika ile ya da Batı ile olan ilişkilerin aşırı derecede soğuması, Türkiye'nin haklı olmasına rağmen Batı'nın haksız İsrail'in yanında yer alması aday olmamda etkili oldu.

Tüm bunlara karşılık Türkiye'nin dışarıya karşı bir tek diplomatik girişimleri oluyor. Oysa ki biz Anavatan döneminde çok etkili bir şekilde, dış işlerinin etkisinin üstünde siyasi parti bazında ciddi ilişkiler geliştirmiştik, açıkçası bunun da A'dan Z'ye mimarı bendim. Hani olur da sonuç çıkarsa benim özellikle üzerinde duracağım husus bu.

Bu bir parti bazında değil, Türkiye'deki diğer siyasi partilerin de aynı şekilde hareket etmelerini sağlamak gerekir. Bu konuda geçmişte ben karma parlamento komisyonu Eş başkanıyken Deniz Baykal Eş başkan yardımcısıydı, biz Deniz Bey'le birlikte parti farkı gözetmeksizin Avrupa'da fırtınalar gibi esmiştik. Öyle ki o zaman Türkiye Parlamenterler Birliği bize örnek siyasetçiler sertifikası vermişti. Son zamanlarda TBMM aracılığıyla yurt dışında ne kadar etkili olacağı unutuldu. Oysa ki Meclis'te çok sayıda dış komisyon var, bunların belirli bir çatı altında, belirli bir koordinasyon içinde çalışmaları, kendilerinin yaptıkları işlere yönelik ciddi şekilde bilgilendirilmeleri, yönlendirilmeleri, her siyasi partinin de kendi siyasi yapısı içerisinde Türkiye'nin sorunlarına sahip olmasını sağmalak.

AK PARTİ İÇİNDE YURT DIŞINDA İTİBARA HAİZ KİMSE YOK

Şu anda gördüğüm en büyük eksiklik bu. Kimse yanlış anlamasın ama, yanlış anlayan da anlasın farketmez, gördüğüm kadarıyla AK Parti içerisinde böyle bir harekatı götürecek bilgi, birikim, deneyim ve yurt dışında itibara haiz kimse yok. Çavuşoğlu'nun Avrupa Konseyi'ne Başkan seçilmesi çok büyük bir başarıydı ama o da Volkan Bozkır da diplomatik bir yola girdiği için parti bazında bu işleri yürütebilecek insanlara ihtiyaç var. Biraz iddialı olacak ama bu konuda Türkiye'de en iyisinin ben olduğuma inanıyorum, bunu da değerlendirmek istedim ve aday adayı oldum.

-Şu anda dış ilişkileri başarısız mı buluyorsunuz?

AYIPTIR SÖYLEMESİ DIŞ DOSTLUKLARIM VAR

Hayır mesele dış ilişkilerin başarısız olması değil, dış konjonktür çok değişti. Türkiye'nin tamamen kendi iradesi dışında gelişiyor. Örneğin Amerika'nın Irak'tan çekildikten sonra büyük bir boşluk yaratması, Suriye'yi Türkiye'nin sırtına yüklemeleri… Ben dış politikayı kendi içinden takip ediyorum, yani Türkiye içindeki yorumlardan, şurdan, burdan değil. Ayıptır söylemesi, çok az sayıda insanın sahip olduğu dış dostluklara sahibim. Hala, Türkiye'de en ufak bir şey olduğunda beni dışarıdan çok sayıda gazeteci arar, yorumlarımı alır. Hatta, Tunus, Fas, cezayir gibi ülkelerden ararlar, dolayısıyla ben arayanlara "nedir, ne değildir" diye sorduğum zaman ben de birinci dereceden bilgi edinir oluyorum. Öte yandan, Türkiye'deki diplomatik muhitle ilişkilerim aynı şekilde. Bunalrı övünmek için söylemiyorum, bu Türkiye'nin zenginliği…

HER YERE YETİŞİYORDUM

Nasıl ki Rahmi Koç parasıyla övünmüyor da onun var olması Türkiye'nin zenginliği ise onun gibi. Ben zamanında Fransız komünist partisinin sözcüsü olan Hümanite Gazetesi'nde Türkiye lehinde yazılar çıkartabilmiş birisiyim, bu bir başarıdır. Bu yazıları çıkartırken o gazete yayın politikasında bir değişiklik yapmıyor ama ben kendilerine "bakın sizin doğru bildiğinizin dışında bir de şu vardır" diyerekten yazı çıkartabiliyordum, bunu Almanya'da da, Amerika'da da başardım. Ben siyasi hayatımda Almanya'daki Türklerin, Batı Trakya'daki Türklerin mahkemelerine giden tek kişiydim, her yere yetişiyordum.

Kurmuş olduğum Türk Demokrasi Vakfı'yla siyasi hayatımda, İngilizce, İspanyolca, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Rusça olmak üzere bu ülkelerde seçilmiş, her biri ortalama 150-200 tane ime toplamda 150 bin şahsi mektup gönderdim. O zaman internet falan yoktu. Yine aynı şekilde, İngilizce, Fransızca, Almanca basılmış, Türkiye'nin temel konuları üzerine yazılmış 250 broşürü dünyaya dağıttık. Ama artık yapı değişti. Dış politikada Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren ama Türkiye'nin denetimi dışında olan çok ciddi olaylar gelişti. Bunlar Türkiye'nin geleceği hususunda da çok ciddi sorunlar yaratıyor.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI BİTMEDİ

Benim 15-20 yıldır, "Birinci Dünya savaşı bitmedi" teorim vardır. İkinci Dünya Savaşı bitti, çünkü, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, BM, NATO, OECD, AB gibi bir sürü kurum kuruldu. Bunlar, İkinci Dünya Savaşı'nın bütün sosyal, ekonomik, siyasi yaralarını sardılar, hele Sovyetler de çökünce bugün 1930'larda uyumuş şimdi kalkmış birisi İkinci Dünya Savaşı'nın olduğunu anlamaz. Ama Birinci Dünya Savaşı bitmedi, bugün çekilen sıkıntıların nedeni bu.

-Neden bitmedi?

MECLİS'TE OLSAYDIM TSK'NIN KOBANİ'YE BÜTÜN GÜCÜYLE GİRMESİNİ İSTERDİM

Çünkü Birinci Dünya Savaşı sonu için öngörülen yaklaşım sonuçlanamadı. 1917 Sovyet ihtilaliyle Rusya savaştan çekildi, arkasından Anadolu ihtilali, Türkiye'nin direnişi, oluşturulmuş olan Sevr'i, şunu, bunu her şeyi parçaladı. Onun üzerine İngilizler Sünni çizgilerle kukla rejimleri iktidara getirdiler, sonuç ne oldu, Mısır'da, Irak'ta, Suriye'de darbe oldu. Aslında bunların gitmesiyle bu savaş devam ediyor. Türkiye'nin o zaman sonuçlanacak Birinci Dünya Savaşı'nda bir yerinin olması lazım. Bana kalsa, ben hükümette ya da Meclis'te olmuş olsaydım, Kobani meselesinde kesinlikle TSK'nin bütün gücüyle Kobani'ye girip bütün gücüyle Musul'a kadar gitmesini isterdim. Ortadoğu'daki çözümde Türkiye'nin katkısı olması lazım ama elinde de koz olması lazım.

Dün Hürriyet Gazetesi'nde Musul'a Nisan, Mayıs gibi büyük bir saldırı düzenleneceğini ve Türkiye'den de bu konuda cidid katkı bekleneceği yazıyordu. Bunu ben şoven bir anlayışla, başkasının toprağını ele geçirelin anlamında söylemiyorum ama bu kadar büyük bir coğrafyanın dengesizliğinde denge oluşturmak istiyorsak "senin elinde ne kart var" diye sorarlar, şu anda Türkiye'nin elinde bir tek İncirlik kartı var o da yetersiz.

-Siz öncesinde AK Part'yi yolsuzluk, din istismarı başlıklarıyla çok eleştirdiniz, bugün neden AK Parti'desiniz, ne değişti?

HIRSIZ MÜTEAHHİTLERE NASIL İŞ VERİRSİNİZ?

Evet eleştirdim. Dedim ki; Anavatan'ın aynı sebeplerden dolayı çöküşünü görüp de bu hataları nasıl yaparsınız dedim. ANAP'ı çökertmiş hırsız müteahhitlere nasıl iş verirsiniz dedim, bunu hala da derim. Türkiye'deki yanlışlık şu; doğruyu söylediğiniz zaman illa ki bir taraf olmanız gerkiyor. Hayır, doğrudan yana olmak taraftır. Bugün de kim nederse desin, doğruyu bulması gereken yer AK Parti iktidarıdır.

Bugün Türkiye'de muhalefetin içinde olarak yapılacak bir şey yok. Türkiye'de muhalefet "onu öyle değil de böyle yapacaksınız" diye bir çalışma içinde değil. Bana, "CHP'den, MHP'den aday ol" dediler, onlara, "peki ne işe yarayacak benim oradan aday olmam" dedim. Siz son 4 yılda CHP'den ya da MHP'den herhangi birisinin birkaç beyanat dışında bir şekilde ortaya çıktığını gördünüz mü? Türkiye'deki sıkıntı, sürekli olarak merkez sağ partilerinin iktidara gelip, kendini sol kabul eden partilerin sürekli iktidardan uzak olması dengeyi sağlayamıyor, onlar da kendilerini toparlayamıyorlar. Dolayısıyla ülkenin sorunlarını çözmek için, muhalafet de yapacaksanız iktidarın yapısı içinde olması gerekir.

KENDİ SPOR BAKANIMIZ HKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUM

Ben ANAP döneminde parti içinde çok ciddi tavırlar aldım, ama hiçbir zaman o tavır dışarıya yansımadı. Hani şu meşhur, hiçbir işe yaramayan Olimpiyat Stadı var ya, ben o Olimpiyat Stadı ile ilgili olarak kendi partimin Spor Bakanı hakkında suç duyurusunda bulundum, Olimpiyat Stadı'nın mühendislik ve müşavirliğini rüşvetle verildiğini belirterek, elimdeki belgelerle, patinin Merkez Karar Toplantısında bunu dile getirdim. Ama Mesut Yılmaz bir hafta sonra gitti temel atma törenine katıldı, o ayrı. Ama kalkıp da Meclis'ta basın toplantısı yapıp, "parti şunu yaptı, bunu yaptı" demedim. Bana göre Ertuğrul Günay çok ciddi bir yanlışlık yaptı, bir fırsat kaçırdı. Parti içinde kalıp mücadelesini o şekilde sürdürmeliydi. Çünkü hiçbir parti içinde kişi yalnız değildir.

-Siz AK Parti'yi yolsuzluk üzerinde eleştirmiştiniz, 17-25 Aralık olayı hakkında yorumunuz nedir?

İçin işinde olmuş olsaydım o zaman görüşümü söylerdim.

-Sizce bu operasyon bir darbe miydi, yolsuzluk olduğuna inanıyor musunuz?

BİR TARAFTA PARA VAR DİĞER TARAFTA DEVLETİN ELE GEÇİRİLİŞİ

Olayların içinde olmadığım için, çok fazla bir yorum içine giremiyorum, bunun için gerçeğin nerede yattığını bilebilmiş değilim. Ama ortada belirgin bir husus var, bir taraftan ortaya çıkmış paralar var, öbür taraftan da bu devletin neredeyse ele geçirilmiş durumu var. Hiçbir zaman tek gerçek yok, gerçekler silsilesi var ama Türkiye'de alışılmış bir şey var; iki taraf da işine gelenleri gerçek olarak söylüyor.

-Siz eğer AK Parti'de milletvekili olsaydınız, 4 eski bakanın Yüce Divan oylamasında nasıl bir oy kullanırdınız?

PARTİ CEZASINI VERMELİYDİ

Ben partinin kendisinin ceza vermesini tercih ederdim. ANAP döneminde rahmetli Sefa Giray için Mesut Yılmaz, "Yüce Divan'da yargılanın, aklanın gelin" demişti.

Gündemin en önemli konu başlıklarından biri de Başkanlık Sistemi, iktidar Başkanlık sistemini överken, muhalefet "diktatörlüğe geçiş" olarak değerlendiriyor, ne düşünüyorusunuz Başkanlık sistemi hakkında?

BAŞKANLIK SİSTEMİ BÜTÜN YETKİLERİN TEK KİŞİDE TOPLANMASI DEĞİLDİR

Her ikisinde de ciddi yanlışlık var. Rahmetli Turgut Özal da Başkanlık sisteminden söz ettiğinde aynısı söylendi. Malesef Türkiye'de bu konular objektif bir şekilde değerlendirilmiyor duygularla tartışılıyor. Başkanlık sisteminin ne olduğunu kaç kişi araştırmış da kalkıp buna yorum yapıyor. Ben de Başkanlık sisteminin dengelere dayalı bir sistem olduğunu çok iyi biliyorum. Başkanlık sistemi bütün yetkilerin tek kişide toplanması değildir, bu sistemde icraat başkana verilirken, o icraatı dengeleyen Yasama ve Yargı vardır. Bu Türkiye için de nasıl oluşturulur onu tartışmak gerekir. Bugün Türkiye'de hepsi İçişleri Bakanlığı'ndan, Başbakan'dan talimat alan bir valiler sistemi varken eğer bu sistemi Başkanlığa çevirirseniz, Türkiye'de bu sistem ne ölçüde gider, buna bakmak lazım.

Amerika'da bu sistem işliyor ama valiler orada seçimle geliyor, Fransa'da valiler bizdeki gibi atanıyor. Bizde çok duygusal olarak yapılıyor bu tartışmalar. Bu konularla kim ne derse dedin Türkiye'deki istisnayı teşkil ediyorum. Meseleyi kökünden araştıran, okuyan, bilgiye erişmek için uğraşan, yabancı dile, ciddi ilişkilere sahip bir kişiyim. Bu yaştan sonra da kendime değil ülkemin yararına çalışmak istiyorum. Ben zaten hiçbir zaman partici olmadım, mensubu olduğum partiye sahip çıktım.

-Yani şu şartlarda Türkiye'ye uygun mu Başkanlık sistemi?

ERDOĞAN ZATEN FİİLİ BAŞKANLIK YAPIYOR

Şu anda Sayın Cumhurbaşkanı'nın Başkanlık sistemini zaten fiilen yürüttüğünü müşahade ediyorum. Burada ekisk olan, kendi kafasındaki Başkanlık Sistemi oluştuğu taktirde daha fazladan ne getirecek onun netleşmesi gerekir, tartışmak için bunu bilmek gerekir.

-İki gün önce çözüm süreci kapsamında hükümet yetkilileri ve HDP heyeti ortak bir açıklama yaptı, nasıl değerlendirdiniz?

SÜREÇ VAR AMA NE OLDUĞU MUĞLAK

Ortada bir süreç var ama ne olduğu muğlak. Açıklanan 10 maddeye baktığınızda sadece cümleler var ama uygulamada fiilen nasıl olacak bu bilinmiyor. İşte parti içinde olduğunuz zaman, kendi birkiminizle, bu işi şahsiyata dökmeden, parti içi muhalefet oluşturmadan, yandaşlık yapmadan bir denge unsuru olabiliyorsunuz.

-"HDP barajı aşar mı" konusu da çok önemli gündem maddelerinden biri, aşarsa ne olur, aşmazsa ne olur?

AK PARTİ İÇİNDEKİ KÜRT VEKİLLER İZİN VERMEZ

HDP barajı aşamadığı taktirde HDP'ye giden oyların büyük bir çoğunluğu AK Parti'nin daha çok milletvekili çıkarmasına yarar, çünkü o bölgede diğer partiler yok. Ama AK Parti'nin HDP'nin Meclis dışı kalmasını kesinlikle yok sayamayacağına inanıyorum. Yok saydığı taktirde büyük yanlışlık olur, süreç yürümez. Hatta AK Parti içerisindeki Kürt milletvekilleri buna izin vermez.
Çözüm süreci biter mi o zaman?

SÜREÇ OLACAKSA HDP'SİZ OLMAZ

Hayır süreç bitmez ama HDP bugün bu sürecin gelişmesinde kurumsal olarak muhatap olan bir yapı. HDP seçilemediği taktirde bu kurumsal yapı olamayabilecek, onun yerine nasıl bir yapı kurulur onu şu an bilemiyorum. Seçilmiş milletvekilelrinden bir kısmı istifa edip, HDP'ye geçip HDP'nin Meclis'te daha az sayıda da olsa temsil edilmesini sağlayabilir. Eğer bir süreç olacaksa bunun HDP'siz olacağını düşünmek yanlış olur.

-Şu anda Türkiye'de bir yandan genel af da konuşuluyor, "Öcalan'ın özgür kalmasına toplum hazır" dendi, sizce toplum buna hazır mı?

ALGI HAREKATI

Bunlar ancak seçimden sonra tartışılacak konular. Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne toplumun hazırlık meselesi de biraz da algı harekatıdır. türkiye'de en gereksiz, en talihsiz, en işe yaramaz, sonuçları itibariyle benim hesabımla 200'e yakın cinayete yol açmış olan Rahşan affıdır. Rahşan Hanım, bir çocuğun haksız yere hapsedildiğini öğrenip duygulandı ve bütün canilerin dışarı çıkmasına yol açtı. Kendisi soldan olmamış olsa çok araştırma yapılır ve o af yüzünden aftan yararlanmış olanların tekrar kaçar kişi öldürdüğünün rakamlarını çıkarırlardı ama tabii sol entelektüel kesimin bütün araştırması sığ eleştiriye yöneliktir. Zaten kendi özeleştirisini yapamadığı için zaten güdük kalıyor, büyüyemiyor.

RAHŞAN HANIM YATAĞINI PAYLAŞTIĞI ECEVİT'İ ETKİLEDİ

Eğer bu ülkede Rahşan affı olduysa öbür af niye olmasın derim. Rahşan affı adı üzerinde Başbakan'ın eşinin Genel Başkan Yardımcısı olarak kaprisini tatmin etmeye yönelik bir şeydi. Semra Hanım siyasete biraz bulaştı diye en rezil şekilde eleştirildi. Ama öbürü kalktı, Genel Başkan Yardımcısı olarak yatağını paylaştığı Başbakan'ın bütün kararlarını etkiledi, Türkiye'nin aydın geçinen kesiminden en ufak ses çıkmadı. Bu kadar keyfi, sonuçları itibariyle yüzlerce ailenin mağdur olmasına yol açan bir af çıkardı.

EMİNE ERDOĞAN OLSAYDI

Rahşan Hanım Meclis'te mi, hayır, kocasının kurduğu partini Genel Başkan Yardımcısı. Rahmetli Ecevit, karısının partinin başında olmasını kabul etti. Şimdi Tayyip Bey Genel Başkanken kalkıp eşi Emine Erdoğan'ı Genel Başkan Yardımcısı yapsaydı ne yaparlardı, Ahmet Davutoğlu eşini Genel Başkan Yardımcısı yapsa ne yapılır, ne olur? Biraz gerçekçi konuşalım. Ben biraz da bunlara isyan ettiğim için AK Parti'den aday oldum. Ben Türkiye'de son entelektüellerin son derece iki yüzlü, özeleştiriden uzak, Bebek'le Ortaköy arasında yetişmiş insanlar olduğunu düşünüyorum, ülkenin gerçeklerinden bin kilometre uzaktalar.

-Siz sola tepki olarak mı AK Parti'den aday oldunuz?

SOLA TEPKİ OLARA AK PARTİ'DEN ADAY OLDUM

Evet, aynen. Bana göre Türkiye'ye en büyük ihaneti, aydın geçinen sol faşistler yapmıştır. Mustafa Kemal'i istismar ettiler yıllarca. Kemalizm adı altında devlet faşizmini gizleyerek kendilerini meşrulaştırdılar. hiçbirinin Mustafa Kemal'le ilgisi yok. Mustafa Kemal adam gibi adamdı, çağdaştı, giyinmesini, yemesini, içmesini bilirdi. Kemalizm diyenlerin kılıklarına bakın, içlerinde giyinmesini bilen adam yok. Kemalistim diyenin bir kere adam gibi giyinmesi lazım, öyle Vakko'dan şurdan burdan aldıklarıyla değil. Mustafa Kemal elbisesinin kumaşını kendi seçen, diktiren biriydi, kültür hazinesiydi.

-Siz AK Parti için de dini istismar ediyor diye bir eleştiri yapmıştınız, hala eleştiriyor musunuz bu konuda?

İstismar eden varsa hala eleştirirm. Din de benim, Mustafa Kemal de benim, Abdülhamit de benim. Merkez sağ partilerde dine yaklaşım çok daha önemlidir. Dolayısıyla çok değer verdiğin, çok kıymetli gördüğün bir değeri istismar edilmesine karşı çıkmak o değere sahip çıkmaktır.

-Medyayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün Ak Parti kendine destek veren basının eseri değil. AK Parti'ye destek veren gazeteler, köşe yazarları "parti benden sorulur, Davutoğlu'na, Erdoğan'a "şunu şöyle yap" diye yazmıyor. CHP'de tam tersi. CHP bugün İstanbul'da iki üç tane gazetenin, 0n-on beş köşe yazarının esiri. O köşe yazarları 40 yıldır dinazor gibi aynı şeyi yazarlar, CHP'ye hesap sorarlar. Aslında o köşeyi CHP'li olduğu için yazmaz, CHP'li seçmen o gazeteyi satın alsın diye yazar, çünkü ben hepsini tanıyorum. Ayda 50 bin dolar maaş alacaksın, sosyal demokrat geçineceksin, bunlar sosyal demokrat falan değil.

Günün Önemli Haberleri