AK Parti 12 yılda sağlık alanında neler yaptı?
Abone ol2015 genel seçimleri öncesi partilerin bugüne kadarki icraatlarına bakıldığında, AK Parti seçmeninin en çok dillendirdiği konu olan 'sağlık' alanında hükümet 12 yılda neelr yaptı? İşte cevabı...
İNTERNETHABER.COM- 7 Haziran seçimleri için 'sandığa' 6
gün kala, Al Jazeera 12 yıllık iktidarında AK Parti'nin
yaptıklarını masaya yatırdı.
Seçim anketlerinde ve seçmen davranışına yönelik kamuoyu araştırmalarında AK Parti'ye sempati duyan seçmenin en hoşnut olduğu konulardan biri olan 'sağlık politikası' altında neler yapıldı, toplumu birebir ilgilendiren 'sağlık hizmetleri' AK Parti döneminde nasıl ilerledi? Seçmenler memnun mu? Ne istiyorlar?
Al Jazeera ekiplerinin Türkiye’nin bazı kentlerinde irtibata geçtiği seçmenlere 'AK Parti'nin sağlık politikaları'nı sordu.
İşte Al Jazeera'nin o gözlerimleri ve aldığı yanıtlar:
YER: İSTANBUL/ESENYURT
Gülsüm Ülker, üç çocuk annesi. En küçüğü dört aylık, en büyüğü de
11 yaşında. Eşiyle birlikte bebeklerinin aşısı için İstanbul
Esenyurt’taki Mehterçeşme Aile Sağlığı Merkezi’ndeler.
Esenyurt, İstanbul’un en fazla göç alan ilçelerinden… 2014 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt sistemine göre nüfusu 700 bine dayanmış durumda. İstanbul’un üçüncü büyük ilçesi. Yılda yaklaşık 60 bin göç alıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2013 yılında yapılan
‘Seçilmiş Göstergelerle İstanbul’ araştırmasına göre Esenyurt
nüfusunun yarısı ilkokul mezunu. Nüfusunun üçte biri de çocuk.
Ülker ailesi, orta sınıfı temsil eden bir aile. Sadece baba
çalışıyor. Anne ev hanımı. Kendi ifadeleriyle ‘çok büyük
hastalıklar’ olmadığı sürece hastaneye gitme ihtiyacı
hissetmiyorlar. Daha çok çocukları için aile hekimine geliyorlar.
Özellikle de kış mevsiminde. Bebeklerinin gelişimi de, aile
hekimleri tarafından takip ediliyor.
"ESKİDEN HERKES KUYRUKTAYDI KİMSE OTURAMAZDI"
Coşkun Ülker tekstil işçisi. Herhangi bir sosyal güvencesi yok.
Özel hastane onlar için lüks.
“Allah etmesin, hastaneye gitmiyoruz. Daha çok buraya geliyoruz. Bu
sistemle hekime ulaşmada rahatladık, yani. Eskiden herkes
kuyruktaydı, kimse oturamazdı. Bakın ben, işimden bir saatliğine
izin aldım; çocuğun tüm muayene ve aşısı kısa sürede bitecek.
Dolayısıyla işten de uzun süreli izin almamış olacağım ve benim
açımdan sıkıntı olmayacak.”
"TÜRKİYE'NİN YÜZDE 71,2'Sİ SAĞLIK HİZMETLERİNDEN
MEMNUN"
Ülker ailesi, tek değil. Türkiye’nin yüzde 71,2’si sağlık
hizmetlerinden memnun. Bu oran, 2003 yılında yüzde 39’du. TÜİK’in
2014 yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre sağlık, halkın
memnun olduğu kamu hizmetleri sıralamasında asayiş ve ulaştırmadan
sonra üçüncü sırada.
AİLE HEKİMİ BAŞINA DÜŞEN HASTA SAYISI 3600
Aile hekimi başına düşen hasta sayısı ortalama 3600. İstanbul'da
4000'i geçiyor.
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMI
1920’lerde Refik Saydam ile başlayan Türkiye’nin sağlık
politikaları açısından ele alındığında Sağlıkta Dönüşüm Programı,
dördüncü önemli hamle olarak görülüyor.
Dönüşüm süreci aslında, 37 yıl öncesine uzanıyor. Temelleri 1978
yılında Alma Ata’da düzenlenen ‘Herkese Sağlık Hedefleri ve
Stratejileri’ konferansıyla atıldı. ‘21. yüzyılda 21 Hedef’ ile
devam etti. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2000 yılındaki raporu, sağlık
sistemlerinin ulaşılabilir ve hakkaniyet çerçevesinde olması
gerektiğini telkin eder yöndeydi. 2001 yılında da Avrupa Birliği
Sağlık Mevzuatına uyum sağlamayı amaçlayan stratejik planlama
gerçekleştirildi.
SAĞLIK HİZMETLERİNE ERİŞİM KOLAYLAŞTI
AK Parti, iktidara geldikten bir yıl sonra yani 2003 yılında
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı (SDP) uygulamaya başladı. Dönüşümün en
büyük getirisi, sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması
oldu.
Genel sağlık sigortası, aile hekimliği, SSK, Bağ-Kur, Emekli
Sandığı hastanelerinin tek bir çatı altında birleştirilmesi ve ilâç
fiyatlarının düşmesi dönüşümün ‘halk’ odaklı ayakları.
CİDDİ BİR BOŞLUK KAPATILDI
Türkiye, bu yeni sisteme çabuk adapte oldu. Ciddi bir boşluğu,
ihtiyacı karşıladı. Özellikle de sosyo-ekonomik düzeyi düşük
kesimde.
Yine de eleştirilen yanları yok değil. Paydaşlardan, yani sağlık
çalışanlarından sistemin dışında kaldıklarına dair eleştiriler var.
Sitemkârlar. Kimine göre, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın
sürdürebilirliği tartışılır, görüştüklerimiz arasında popülist
diyen de var…
SAĞLIK OCAĞI YERİNE AİLE HEKİMLİĞİ
Sistem, AK Parti hükümeti döneminde uygulamaya konulan Sağlıkta
Dönüşüm Programı’nın en önemli halkası. Sistem dışındaki pratisyen
hekimler sisteme dâhil edildi ve birinci basamak denilen
merkezlerde sağlık hizmeti sunmaya başladı.
TAŞRADA 'GEZİCİ AİLE HEKİMLERİ'
Bebek, çocuk ve yaşlılar açısından en hayati sağlık kuruluşu.
Herkesin bir aile hekimi ve hemşiresi var. İkâmet edilen hemen
hemen her noktada aile hekimi bulunuyor. Taşrada da yine aile
hekimleri gezici ekipler halinde sağlık kontrolleri yapıyor.
Atıf Azakoğlu’nun da üç çocuğu var. 12 yaşındaki çocuğunun
küçüklüğünden bu yana çok hastalandığından dert yanıyor. Azakoğlu,
en ufak bir hastalıkta ilk geldikleri yerin aile hekimliği olduğunu
söylüyor.
"DOKTOR YETERSİZLİĞİ..."
Azakoğlu, "Sistemde ufak tefek aksaklıklar yaşanabilir. Doktor
yetersizliği bunlardan biri." diyor.
“Tercihimiz burası. Müdahale sonucu yapacak bir şey yoksa bizi
hastaneye sevk ediyorlar. Eskiyle bugünün arasında çok fark var.
Eskiden sabah namaz kılar kılmaz sağlık ocaklarına giderdik. Bakın
doğruya doğru, yanlışa yanlış demek gerek. Reçete sırası alırdık.
Artık herkes rahat. Hastaneye götürebiliyorsun. Ücret olayı da
olmasaydı özel hastaneler de rahat olacaktı, sanırım bu da biraz
politik bir karar. Devlet hastanelerine gidilsin diye olduğunu
düşünüyorum. Bence Sağlıkta Dönüşüm Programı, devrim gibi. Eve de
geliyorlar. Engellide de geliyorlar. ”
Bakanlığın aile hekimi tanımında koruyucu sağlık hizmetleri
vereceklerine de vurgu yapılıyor. Bu da başta sağlık taramalarının
yapılması, tansiyon ve diyabet gibi kendini pek belli etmeyen
hastalıkların ortaya çıkarılması anlamına geliyor. Ancak mevcut
koşullarda aile hekimleri bu görevlerini yerine getiremez durumda.
İş yükleri fazla.
Yük, evrak işleriyle daha da kabarıyor. Kendi deyimleriyle her gün
yeni bir görev ekleniyor ve üstelik yüksek cezalı çok kolay
sözleşme feshi olacak yönetmelikler çıkarılıyor. 44 bin çalışandan
38 bin çalışan ya ceza almış ya da soruşturmaları sürüyor.
TÜRKİYE'DE KAÇ AİLE HEKİMİ VAR?
Türkiye’de yaklaşık 22 bin aile hekimi var. Sağlık Bakanlığı
verilerine göre 2013 yılında 212 milyon 318 bin 24 kişi aile
hekimine başvurdu. 2002 yılında bir kişi yılda üç kez doktora
giderken son dört yılda sekiz kez gitmeye başladı.
Aile hekimleri hasta görmekten koruyucu sağlık hizmetlerine fırsat
bulamıyor. Bir aile hekiminin hastasına ayırması gereken süre 10
dakika. Tabii, bu ideal olanı. Ama nüfus yoğunluğu fazla olan
yerlerde muayene süresi beş dakikayı bile bulmuyor.
DOKTORLARIN YORUMU
İstanbul Esenyurt’taki Hamit Demir Aile Sağlığı Merkezi’nde görevli
Dr. Gürsel Özer’in beş bine yakın kayıtlı hastası var. Ona göre,
aile hekimliği aslında ‘sağlıkta dönüşümün’ ta kendisi. Ancak
sistem ikaz sinyali veriyor.
"AİLE HEKİMLERİ 'HER ŞEYİ YAPSIN, MUAYENE YAPSIN'A
DÖNÜŞTÜ"
“Halkın tamamıma ulaşan tek kitle aile hekimleri. Eskiden hekimlere
ulaşamazken artık ailelerin hekimi var. Aile hekimliği sistemine
geçerken bakanlık ilk başta 3 bin 750 kişiye bir aile hekimi atadı.
Şu an gelinen nokta bir aile hekimine 4 bin 800 hasta düşüyor. Aile
hekimliğinin ana öğesi olan koruyucu sağlık hizmetinden uzaklaştık.
Ne kadar kayıtlı hasta artarsa koruyucu aile hizmetinden o kadar
uzaklaşırsınız. Aşılama oranı yüzde 100, anne bebek ölüm hızları
azaldı ama bir yerden sonra ‘aile hekimleri her şeyi yapsın,
muayene yapsın’a dönüştü. Daha popülist yaklaşımlar ortaya çıktı.
Nöbetler çıktı. İhtiyaçtan değil planlama hatasından. Şu anda da
nöbet kıskacı altındayız.”
İLAÇTA FİYAT POLİTİKASI
Kamu ilâç harcamaları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
artıyor. Ülke yönetimleri, ilâç harcamalarını kontrol altına
alabilmek için referans fiyat sistemini devreye sokuyor. İlâç
fiyatları; ürünün satış fiyatlarından en ucuzu referans kabul
edilmesiyle belirleniyor. Türkiye de bu sistemi uygulamaya
başladı.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2002-2011 yılları arasındaki
tüketilen ilâç kutu sayısı %146 oranında arttı. Kamunun ilâç
harcamasındaki artışsa sadece %18.
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMI İLAÇ FİYATLARINI
UCUZLATTI
Sağlıkta Dönüşüm Programı ile ilâç fiyatlarının ucuzladığı bir
gerçek. Türk Eczacılar Birliği Genel Sekreteri Harun Kızılay, son
12 yıl içinde ilâç fiyatlarının 350 kez indirildiğini ifade ediyor.
Kızılay, AKP iktidarı döneminde halk açısından sağlık alanında çok
iyi işler yapıldığına, ciddi kazanımlar elde edildiğine vurgu
yapıyor ama fiyat politikasının eczacıları vurduğunu
belirtiyor.
HASTADAN ALINAN KATKI PAYI NE ANLAMA
GELİYOR?
“Fiyatların düşmesi vatandaşın ilâca erişimini olumlu etkiledi ama
o ilâcı satan eczacıların gelirinde düşüş yaşandı. 2004 yılında
ilâç kârlılığı, kademeli ve fiyatı arttıkça azalan oranda bir
sisteme dönüldü. Pahalı ilâçlarda daha az kâr eczacılara verildi.
Artık insanlar daha fazla doktora gidiyor. Ama SGK sağlık
harcamaları içindeki ilâç harcamalarını arttırmak yerine azaltma
yoluna gitti. 2 yılda bir ilaç fiyatlarında ya düşüş oluyor ya da
ilâç üreticilerinin kamuya yapacağı ıskontonun artışıyla birlikte
yeni bir düzenleme yapılıyor. Eczane sermayesi eriyor.
Sürdürülebilirliği yok. Vatandaş açısından evet rahatlama oldu ama
eczacılar, sistemden çok sıkıntı yaşıyor.”
KATKI PAYI
Bir diğer tartışılan konu, katkı payları. Devlet, ilâçtan,
muayeneden, tetkikten, reçeteden, reçetede yazan ilâç sayısından
katkı payı alıyor. Bu bedel sigortalının emekli olup olmamasına
göre değişiyor. Çalışan sigortalı ve bakmakla yükümlü olduğu
kişiler ödediği katkı payı, yüzde 20 oranında. Emeklilerde ve
emeklilerin bakmakla yükümlü oldukları kişilerde ise yüzde 10.
Örneğin, 10 TL’lik bir ilaç için çalışan sigortalılar iki TL,
emekliler de bir TL katılım payı ödemek zorunda. Temel amaç, SGK
bütçesini sigortalılardan alınan paralarla desteklemek.
Türk Sağlık-Sen'in araştırmasına göre, 2013'te halkın cebinden 3
milyar 211 milyon lira çıktı, katkı payı ve reçete parası olarak
devletin kasasına girdi. Kızılay'a göre sağlık hizmeti Türkiye’de
ücretsiz değil. Sadece kesintileri fark etmek için incelemek
gerek.
“Muayene payı, devlet hastanelerinde beş TL; özel hastanelerdeyse
12 TL. Her reçete başına üç TL alınıyor, bu da reçete katılım payı.
İlâç başına bir TL’lik ilâç katılım payı alınıyor. Muayene, reçete,
ilâç başına katılım payı. Tabii, hekim tarafından verilen ilacın
eşdeğeri yani en ucuzunu vermen gerekiyor. Hasta eğer, ‘yok ben
yazanı istiyorum’ derse oradan kaynaklı eşdeğer ilaç farkı da
alınıyor. Bunların hepsi hasta tarafından ödeniyor. 2000’li
yılların başında böyle değildi. Mukayeseyi şöyle yapmak gerek.
Muayenehaneler kalktı; doktorlar özel hastanelere kaydırıldı.”
HASTA TAKİBİ: MEDULA SİSTEMİ
Hasta takibi MEDULA sistemiyle yapılıyor. Muayeneler, yazılan
reçeteler, alınan ilâç sayısı ve elbette ki borçların hepsi
sistemde kayıtlı. Katkı paylarının ve borçların tahsil edildiği
noktalar da eczaneler. Harun Kızılay, bu konuda ciddi karmaşa
olduğunu ve hastayla ciddi gerginlikler yaşandığını söylüyor.
“Muayene ücretine katılım payı, muayene olduktan sonra ödemeniz
gereken bir rakam. Reçete yoksa sistemde birikiyor borç. Diyelim,
üç kere doktora gittiniz ama reçete yazmadı. Dördüncü seferdeyse
reçete yazdı. Reçeteyi eczacıya verdiğinizde eczacı, sistemden
sizin daha önceki muayene olup da biriken borçlarınızı görüyor ve
istiyor. Emekli olanların maaşından kesiliyor. Vatandaş kaç
muayeneye gittiğini bilmediği için biz zor durumda kalıyoruz.
Eczacılar bunu cebine atıyor deniyor. Bakın bu, 2004’te SSK
hastaneleri kapandığı bir ortamda ortada karmaşa olmasın diye
birkaç aylığına yapılan bir uygulamaydı. Ama 11 yıl oldu. Eczacıya
patlıyor halk. Eczacının bunu izah etme yükümlülüğü yok. Ciddi
anlamda sorunlarımız var. Neden biz tahsil ediyoruz bilmiyoruz.
SGK, hastanelerde kuyruk olmasın diye bu süreci bizim üzerimizden
yürütüyor.”
Seçim sonrası Sosyal Güvenlik Kurumu ile eczacılar arasındaki ilâç
protokolünün süresi doluyor. Eczacılar, sıkıntılarını taleplerini
daha gür sesle dile getirmeyi hedefliyor. Ekonomik anlamda
beklentileri var. Onlara göre, Sağlıkta Dönüşüm Programı eczacılar
için kemiğin içine giren bir bıçak.
ÖZEL HASTANELER HERKESE AÇIK MI?
AK Parti iktidarının sağlık politikalarıyla ilgili öne çıkan
söylemlerinden biri de özel hastanelerin herkese açık olduğu…
Sigortalılara özel hastanelerde muayene kapısını açan da genel
sağlık sigortası sistemi. Sigortalı hastalar, Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK) ile anlaşma imzalayan özel hastanelere
gidebiliyor.
Özel hastanelerde; acil servis, yoğun bakım, kanser ve yanık
tedavisi, organ, doku ve hücre nakilleri, anjiyo ve kalp cerrahisi,
diyaliz ile gazi ve şehit yakınları için fark ücret alınmaması
uygulaması devam ediyor.
AYAKTA MUAYENE İÇİN ÜCRETLER...
Ayakta muayeneler içinse ilave ücret faktörü devreye giriyor.
Ekonomik gücü yeterli olmayan ve de emekliler için zorlu bir kapı,
özel hastaneler.
Özel hastaneler için 2008 yılına kadar herhangi bir fark
ödenmiyordu, ancak Bakanlar Kurulu kararıyla fark ücreti önce yüzde
30, daha sonra yüzde 70 ve yüzde 90'a yükseltildi. 2013’teyse bu
oran yüzde 200'e çekildi. Yani, tedavi masrafı için SGK'dan
100 TL alan özel hastane, sigortalıdan da 90 liraya kadar ücret
talep ediyorken, artık 200 TL'ye kadar fark talep edebiliyor.
Fark ücretlerinin yükseltilmesinde, Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK)
özel hastanelere yaptığı ödemeleri sabit tutması, tetkik ve
tedavilerde azaltması etkili oldu.
Bu oran, davalık oldu. Türkiye Emekliler Derneği (TÜED), özel
hastanelerin sağlık hizmeti karşılığında yüzde 200'e kadar fark
alabileceğine ilişkin kararnamenin iptali için Danıştay'a başvurdu.
Gerekçe, uygulamanın halkın sağlık hizmetine erişimi açısından
engel oluşturması.
ÖZEL HASTANELERİN ALDIĞI İLAVE ÜCRETLER NE
KADAR?
Yazıcıoğlu, özel hastaneler tarafından alınan yüzde 200'lük ilave
ücrete itiraz ediyor.
Derneğin Hukuk Danışmanı Cafer Tufan Yazıcıoğlu’na göre bu sistemle
kabarık faturalar çıkıyor ve özellikle emekliler açısından ciddi
mağduriyetler doğuyor.
“Hükümet önce özel hastaneye gidebilirsin diyor ama gidince de
faturaların altında kalıyoruz. Sistem başlayalı zaten beş yıl oldu.
Bu artış çok hızlı oldu. Bir emeklinin bu durumda özel hastaneye
gitmesinin imkânı yok. Bin TL maaş alan bir emekli nasıl gidebilir
ki? Bu kadarlık bir artışın izahı yok. Enflasyon bu kadar yüksek
mi? Niye maaş zammı yüzde 2’lerde öyleyse? Herkes özel hastaneye
gidebilir söylemi gerçeği yansıtmıyor.”
Ancak sistem ciddi mağduriyetler doğurdu. Sistemden sigortalılar,
emekliler ve 18 yaşından küçük olanlar faydalanabiliyor. Bunun
dışında kalanlar, gelir testi yaptırmak zorunda. Yoksulluk
gerekçesi yoksa çalışanlarla işsizlerin genel sağlık sigortası için
prim ödemesi gerekiyor.
Gelir testini yaptırmayanlar en yüksek prim tutarı üzerinden
devlete borçlu. 5 milyon 300 bini aşkın kişi bu durumda. Borç, 9
milyar TL. Hiçbir şekilde sağlık hizmetlerinden de
yararlanamıyorlar.