Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Derya Yanık: Mücadele İstanbul Sözleşmesi'yle başlamadı
Abone ol8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde açıklamalarda bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Derya Yanık, "İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmanın kadına yönelik şiddeti arttırdığına dair iddiayı ortaya koyamayız. Türkiye'nin kadın hakları mücadelesi yeni bir mücadele değil." ifadelerini kullandı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Derya Yanık Habertürk TV'de
Mehmet Akif Ersoy'un programında gündeme dair açıklamalarda
bulundu.
Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmasını da
değerlendiren Bakan Yanık, "2002'de iktidara gelen siyasi partinin
2014'de onaylamasıyla yürürlüğe giren bir sözleşmeden bahsediyoruz.
Ne Türkiye'nin ne AK Parti'nin kadına yönelik şiddette mücadelesini
İstanbul Sözleşmesi'yle başlatmak olmaz." dedi.
Bakan Yanık'ın konuşmasından satır başları şu şekilde:
8 Mart bütün kadınlarımıza kutlu olsun. Bugün Ankara'da
programlarımız vardı. Aslında sembolik günlerin her birisi o
meseleye dikkat çekmek için ihdas edilen zamanlardır. Aslolan
bizim, 8 Mart özelinde konuşacak olursak kadın hakları, emekçi
kadın hakları başlığı altında kadınların eşit biçimde fırsatlardan,
imkanlardan yararlanabilmeli ve imkanları onlara sunabilmemiz
gerekiyor. 8 Mart ne yapmışız, ne yapmamız gerekiyor, başka ne
yapmamız gerekiyor bunları konuşmak için fırsat olarak
değerlendireceğimiz bir gün. Kadın meselesi bir tek gününe
sığdırılacak bir mesele değil. Sosyal karşılığı olan bir şeyden
bahsediyoruz. Bunun toplumsal, sosyal, ekonomik birçok tarafı olan
meseleden bahsediyoruz.
İstanbul Sözleşmesinden çıkınca kadına yönelik şiddet
arttı mı?
İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmanın kadına
yönelik şiddeti arttırdığına dair iddiayı ortaya koyamayız.
Türkiye'nin kadın hakları mücadelesi yeni bir mücadele değil. AK
Parti'nin kadın hakları, kadına yönelik şiddetle mücadelesi
İstanbul Sözleşmesi'yle başlayan süreç değil. İstanbul Sözleşmesi
kadın haklarının korunması, her türlü şiddet biçiminden korunması,
sosyal, siyasal, ekonomik hayata katılmasıyla alakalı mücadelesinin
bir parçası olarak ortaya çıktı. 2002'de iktidara gelen siyasi
partinin 2014'de onaylayıp, yürürlüğe giren bir sözleşmeden
bahsediyoruz. Ne Türkiye'nin ne AK Parti'nin kadına yönelik
şiddette mücadelesini İstanbul Sözleşmesi'yle başlatmak olmaz.
İstanbul Sözleşmesi'nin daha öncesini aktivist, hukukçu kimliğimle
bakan olduktan sonra bakanlık kimliğiyle konuştum. Söylediğim şey
hep aynı; İstanbul Sözleşmesi Avrupa Konseyi üyesi ve taraf
devletlerin iradeyi ortaya koyan bir çerçeve metin. Oluşturulan
bütün müktesebat önemli. Bu çerçeve metnin içerisinde pekçok farklı
gruplar tartışma noktaları çıkardılar.
"Aklımıza sadece cinayet gelmemeli"
İki
aşırı yorumun arasında sıkışan metinden bahsediyoruz. Türkiye'nin
kadına yönelik şiddetle mücadele ile kadınların sosyal hayata
katılma çabası pekçok uygulama metnine zaten konu oldu. Bizim 6284
sayılı kanunumuz var. 2012'de yürürlüğe girdi. İstanbul
Sözleşmesi'ne imza koyduğumuz için atıf olarak İstanbul Sözleşmesi
der, 14 yıl bizim iç hukuk olarak uyguladığımız yasamız var. 6284
sayılı kanunun uygulamadıki karşılıklarını konuşuyoruz. Eksik kalan
bir tarafı var mı, bunlar tecrübe ile pratize ettiğimiz şey.
İstanbul Sözleşmesi'nden bağımsız olarak biz TCK'yı yeniden
yazdığımızda kadın şiddetiyle alakalıa parametreyi tepetaklak
değiştirdik. 2004'e kadar töre saikiyle namus cinayeti işlemek
indirim sebebi iken, biz bunu tam tersi ağırlaştırıcı sebep haline
getirdik ve birdenbire töre cinayetleri bitti. Niye? Parametreyi
değiştirdiniz çünkü. Kasten adam öldürmenin en ağır kısmına dahil
edildiğinde töre cinayeti kavramı hayatımızdan çıktı. Kadına
yönelik şiddet dediğimizde aklımıza sadece kadın cinayetleri
gelmemeli. Cinayetle sonuçlanmayan, ağır şiddet vakaları da ayrıca
var. Şiddet konusu çok boyutlu bir mesele. Sadece yasa yaparak
önleyebileceğiniz, ortadan kaldırabileceğiniz, eğitimle
önleyebileceğiniz bir mesele değil. Bunların hepsiyle birarada
önleyici ve koruyucu tedbirlerin eşgüdümlü bir biçimde aynı
ciddiyetle ihdas edilmesi gereken bir süreç.
"Aktivist kimliğimi hala taşıyorum"
Bizim iç
serencamımıza baktığımızda Türkiye'de kadına yönelik şiddetle
mücadele noktasında ortaya koyduğumuz çaba bunu sadece siyaset
anlamında söylemiyorum. Ben sivil toplumdan gelen insanım. Aktivist
kimliğimi hala taşıyorum. Bu bir ortak çabadır. Siyasetin, sivil
toplumun sahip çıkmasıyla, yargının sahip çıkmasıyla, iş dünyasının
sahip çıkmasıyla, bakanlık olarak bütün paydaşlarımızla çalışmalar
yapıyoruz. Eğitim, sağlık, kolluk güçlerinin ortak sahip çıkmasıyla
yol alınmıştır. Hepimizin bildiği söz vardır; insanın acısının
kendisine ne kadar yakıcı olduğunu ifade eder; ateş düştüğü yeri
yakar. Biz insan hayatıyla alakalı ama insan onuruyla alakalı
meselelerde hiçbir zaman istatiksel bakamayız. Rakamlar üzerinde
ferahlatıcı etkiden bahsedemeyiz. Bir kişi de olsa bu böyle. O bir
kişinin ailesi, çocukları var. Biz bu anlamda şiddete karşı sıfır
tolerans ilkesiyle hareket ediyoruz. Bütün paydaş bakanlıklarımızın
hepsiyle aynı şeyin altını çiziyoruz. Bir kıyaslama anlamında bir
şeyi ölçümlemeniz lazım. Türkiye'nin kadına yönelik şiddetle
mücadelesi sonuç veren bir mücadele.
"Kadına şiddette İzmir birinci"
Kadına yönelik şiddetle mücadele, kadına yönelik bir suç olduğu
tanımı bile Türkiye'de henüz çok yeni bir tanım. Bundan 30 yıl önce
belki çok az sayılardan bahsedebiliriz ama görünürlüğü olmadığı,
mağdurların ortaya çıkmadığı, kendilerine korunma mekanizma
olduğunu düşünmediği sürece. Ülkemizin hiçbir bölgesini incitmek
gibi niyetim yok ama; kadına yönelik şiddet verilerinin toplandığı
istatistiklerde hep İzmir birinci çıkar. En çok şiddetin olduğu yer
olarak çıkar. İzmir'de kadınlar şiddete maruz kaldığında daha kolay
kolluğa giderler. Hiç tahmin etmeyeceğiniz yerler İzmir'in yanında
hiç şiddetin olmadığı yerlermiş gibi görünür.
Şiddet istatistiğinin bu anlamda kadınların kendi haklarının daha yoğun biçimde kolay aradıkları şeklinde de değerlendirmemiz lazım. Kadın cinayetleri, kadın olduğu için sadece cinsiyetinden dolayı bir cinayete maruz kalan, hayatını kaybeden kadınların sayısı 2021'de 307 olmuş. Belli zamanlarda değişkenlik gösteren sayılar bunlar. Özetle bir kişi bile olsa bizim için mücadele edilmesi gereken bir alan.