Ahmet Yenilmez MHP'yi yine bombaladı
Abone olMHP hakkında söylediği sözlerle gündeme oturan tiyatrocu Ahmet Yenilmez, Derya Demir'e çok özel açıklamalar yaptı.
Bir yandan tiyatro, diğer yandan dizi oyunculuğu ile sanatınızı konuşturuyorsunuz. Sizin sanat adına katkılarınız var peki dizi ve tiyatro oyunculuğunu kıyaslarsanız hangisi size katkı sundu?
Popüler kültürün ürettiklerinde yer alırsanız insanların sizi tanıma oranları daha da yükseliyor. Tiyatro, dünyada geniş kitleler tarafından takip edilen bir sanat dalı değil, bizim ülkemizde oran çok daha düşük. Dünyada en az tiyatro seyircisinin olduğu bir milletiz. 75 milyonluk bir ülkede 1 milyon 700 binlik bir tiyatro seyircisi bulunuyor. Yüzde ikilik bir oranla Afrika'nın bile gerisinde yer alıyoruz. Sadece Almanya'da tiyatro seyircisi 47 milyon. Tiyatroda durum içler acısı ama televizyon izleme oranıyla dünyada birinci sıradayız. Türkiye'de 5.2 saat, İngiltere'de 20 dakika, Almanya'da 37 dakika. Böyle olunca biz de televizyonda yaptığımız işlerle daha fazla tanınır olduk.
Mesleğinizde tanınan bir isimsiniz. Buna rağmen gösterişe pek de meraklı olmadığınız izlenimi edindim.
Ben 1983 yılında en iyi erkek oyuncu ödülünü almış bir oyuncuyum. Birçok dizide oynadım, Ordu'nun bir köyünde kara lastikle dolaşan bir çocukken bugün sokaklarda tanınan biri oldum. Ama ben lüks bir restauranta gidipte yemek yeme cesaretini kendimde bulamadım. Adabını bilmediğim için utanırım. Samimiyetle söylüyorum. Ülkücü hareketin en sosyal insanı olarak söylüyorum bunu. Utanırım. Nasıl yenir, nasıl bir fatura gelecek... Dünyamda olmayan birşeydi.
“MHP hainler üreten bir fabrikaya dönüştü” diyerek sert bir çıkış yaptınız. Öfkenizin sebebi neydi?
Bu öfke değil ki. Kaba bir hesap yapalım. 1993'te yüzde 8 alan bir MHP daha doğrusu MÇP, 2013'te yüzde 12 alan bir MHP var ortada. Kendi mensuplarını tutmayı becerebilseydi 93'te doğan insan şu anda 20 yaşında ve oy kullanıyor. O zamanın mensuplarından yaklaşık yüzde 8 civarında doğanlar olmuştur. Kendi potansiyelini korumuş olsaydı yüzde 30 oy alırdı. Ben bu açıklamayı yaptıktan sonra hemen ertesi gün 6 il başkanı görevden alındı. Genel başkanlık yarışında, Sayın Devlet Bahçeli'nin karşısında duran aday Koray Aydın'ı destekledikleri için görevden alındılar.
Milliyetçi Hareket Partisi içine dönmüş, kapalı kutu gibi bir imaj çiziyor. Sizce neden böyle?
Milliyetçi Hareket Partisi'ne üye olmak istiyoruz desek olamıyoruz. Diğer partiler üye kapma yarışına giriyor, ama MHP üye kabul etmiyor. Önce üyelik başvurusu alınıyor, tetkik ediliyor ve referans sistemi ile kabul ediliyor. Üye alınırsa delege belli bir sayıyı aştığı için delege seçimine gitmek gerekiyor. Delege seçimini üyelerle yapması lazım fakat üyelerin seçtiği delegeler de mevcut başkanı onaylayan delegeler olmayacak. Dolayısıyla koltuklarını kaybetme korkusu yaşadıkları için bu şekilde bir sistem geliştiriyorlar. Bu kadar basit. Her parti böyle.
Sizi “ülkücü hareketin önde gidenlerinden” sözüyle ifade edersek yanlış bir tabir olmaz sanırım. Biraz bu idealinizin geçmişine dönelim.
En alt kademesinden en üst kademesine kadar görev yaptım. Tiyatro yapan, mutlaka hergün üç gazete okuyan, haftada bir Gırgır dergisi alan, haftada iki kez sinemaya giden, Ordu ve çevresine tiyatro gelmişse annesinin yumurtalarını çalıp, satarak tiyatroya bilet alan biriydim. Çoğu da böyleydi. Biz türkü dinlerdik. Yabancı müzikte dinlerdim. 1979'dan beri ülkücü hareketin içerisindeyim. 1993'te merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte ayrıldık..
MHP terörden nemalanıyor diyenler var.
Bu da insafsızlıktır. Sadece MHP değil, hiçbir siyasi partinin insanlar ölsün de buradan prim yapayım gibi bir düşünce içerisinde olduğuna inanmıyorum. Mevcut statükonun devamını sağlamak adına kadronuzdan uzak kalırsanız, üreten insanınızı yapının içerisine sokmazsanız aynı söylemlerde bulunur durursunuz. MHP'nin içine düştüğü durum bu.
MHP oylarının birçoğunu AKP'ye kaptırdı. AKP'nin içinde bir dönem ülkücü hareket içinde yetişmiş olanlar da var. “Terörden nemalanlar” sözünü özellikle Başbakan söylüyor. Ülkücü olarak sizleri rahatsız etmiyor mu?
Alparslan Türkeş'in oğlu Ahmet Kutalmış Türkeş nereden milletvekili seçildi. AK Parti'den değil mi. O niye cevap vermiyor. Demek ki üzerine alınmıyor. Ben de üzerime alınmıyorum Ben kafatasçı değilim, kandan da beslenmiyorum. Ortada kandan beslenen biri varsa o üzerine alınsın.
“SAMİMİ OLUN, KRAL ÇIPLAK”
MHP ile alıp veremediğiniz nedir?
MHP demiştir ki “Ben Türkiye'deki insanların ve Türk dünyasının sorunlarına çözüm üretmek için çıktım.” Üretebildi mi. Soruyorum. Türk dünyası ile ilgili hangi anlaşmalara girdi. Türk dünyasının birliği ile ilgili ne gibi projeler oluşturdu. 5 bin şehit vererek Kurtuluş Savaşı'nı tamamlamışız. Üzerinde yaşamasını beceremeyip 40 bin insanımızı kaybettik. Bu MHP'yi idare edenelerin umurunda değil mi? Bu kanın durması için ne gibi projeler üretmiş. Bizim partimiz iktidarın en büyük ortağı olarak görev yaptı. Bizim hala bir televizyonumuz yok. Hala ülkücü hareketin bir sinema filmi olmamasından rahatsızlık duyulmuyor. Herkes samimi olsun. Kral çıplak. Bu böyle gitmez. Ülkücü harekete, memlekete, Türk dünyasına, İslam alemine yazık olur. İlla iktidar olmanız şart değil. Muktedir olamadığınız bir iktidarda sizin sırtınızda bir kamburdur. Nitekim oldu da. İktidar oldu ancak muktedir olamadığı için sırtında bir kambur olarak kaldı. Yüzde 10 barajını aşamadı.
Siz MHP çatısı altında olmak istiyorsunuz da kabul mu etmiyorlar sizi?
Hayır, öyle bir şey demiyorum. MHP'nin yapısını değiştirmek gibi bir gayemde yok. Ben vicdan sahibi, ehliyetli, mecburiyetlerini mesulüyet telaki etmiş kadrolara sesleniyorum. Ben bir sanatçı olarak, ülkücü hareket içinden çıkan akademisyen, medya mensubu, işçi, tüccar, köylü herkes bir araya gelip çağı okuyan, reçete üreten bir manifesto oluşturulması gerektiğini söylüyorum.
Ülkücü hareket ideolojsi kökleşebildi mi?
Bazı gerçeklerimizi görelim. Ülkücü hareket ideolojik bir hareket değildir. Olamadı çünkü. Bu süreci tamamlayamadı. Şartlar gereği azınlıktaydı. Köylü çocuklarından oluşuyordu. Vatan, millet dendiği zaman ötesini düşünmeyen ve canını ortaya koyanlardan oluşuyordu. Ve bu hareketin üstünden bir silindir geçti. Dünyanın hiçbir yerinde memleket bölünmesin, bayrak yere inmesin diyen insanlar işkenceye maruz kalmamıştır. İdam edilmemiştir. Ama Türkiye'de bu insanlar idam edildi. Ülkücü hareketin teröre reçetesi olmamalı mıydı? MHP şimdi Tunceli, Hakkari, Şırnak için ne yapıyor. Ülkücü hareket ideolojik süreci tamamlayamadı.
Tamamlayabilir mi?
Elbette.
Nasıl olacak bu, böyle bir hareket şu anda yok gibi. Muhsin Yazıcıoğlu ile bu geleneğin artık sonlandığı yorumları da yapılıyor. Ömrünü tamamladı sanki. Böyle bir algı var.
Ortada bir aşık var. Bir tarafta da maşuk var. Aşık oturmuş, ne konuşuyor, ne düşünüyor öylece duruyor. Bir tarafta da, gelen maşuğu alıp götürüyor, giden maşuğu alıp götürüyor o orada öyle duruyor. Ben de diyorum ki bir hareket et. Bir şey söyle. Bir türkü söyle. Bir şey yap. Yaz, çiz, ekrana çık. Film çek. Bu millet ülkücü hareketten bir hareket bekliyor. Sayın Devlet Bahçeli'nin tarihi bir görevi var. Ülkücü hareketin bir helaleşmeye ihtiyacı var. Yalansız, hesapsız, kitapsız samimi bir helaleşme olmalıdır. Çalıştaylar toplayarak tezelden kültür, sanat, ekonomi, sanat alanlarında bir beyin fırtınası yapılmalıdır.
Ülkücüler bir dönem hep şiddetle yan yanaydı. Devlet Bahçeli MHP'nin başına geçmeden önce toplum içinde göze çarpacak nitelikte şekilci bir duruşları ve tavırları vardı. Neden şiddete bu kadar eğilimliydiler.
Bu bir kere bilinçli bir biçimde ortaya konmuş imaj çalışmasıdır. Siz biliyor musunuz hiçbir ülkücü aşık olduğu kadına aşkını itiraf edememiştir. Hiçbir ülkücünün yazdığı romanda aşk bulamazsınız. Utanırlar çünkü. Sevdiği, aşık olduğu kıza aşkını bile söyleyemeyen birinin kaba olabileceğine inanıyor musunuz? Bilinçli bir imaj çizildi. İmaj üreten mihraklar tarafından öyle gösterildiler.
Kendilerine bir rol biçilmişse onlar da bu rolü hakkıyla oynadılar o halde. Toplumdaki algı bu bir dönem için. Hatta geçmişe atıfta bulunan dizilere baktığınızda özellikle ülkücü gençler vahşi, kaba saba, eli silahlı tipler olarak gösteriliyorlar.
Ülkücü harekette başkanlık yapmış bir isim vardır. Hasan Çağlayan. Gidip bir konuşun, size dönüp bir kere bakabiliyor mu göreceksiniz. Kendisi çok da yakışıklıdır. Sayın Tarık Akan'ın bir gazetede açılan yarışmada ikinci olduğu dönemde Hasan Çağlayan, Türker İnanoğlu tarafından davet edilip, kendisine rol teklif edilmiştir. O kadar yakışıklıdır. Ama “hayır” demiştir. Bu adam bir kadınla konuştuğu zaman kıpkırmızı olur. Ülkücü hareketin en yüzsüzü benimdir. En pervasızı, rahatı benimdir. Böyle bir hareketin mensuplarının kaba, saba olabileceğini düşünebiliyor musunuz. Dünya kupasında Türkiye'yi üçüncü yaptığı halde yaranamayan Şenol Güneş'in saçıyla, giyimiyle nasıl dalga geçildiyse dünkü ülkücü hareketin kaba sabalığıyla da o noktadan dalga geçtiler.
Vatan sevgisi ülkücülerin tekelinde mi? 6. filoya karşı duran solcuların derdi de vatandı. İki ayrı yoldan aynı noktaya çıkıyorken ayrışma neden?
Ne vatan sevgisi, ne din, ne de bayrak hiçbir parti ya da grubun tekelinde değildir. Ancak vatan denildiğinde ülkücülerin hassasiyetleri çok daha ağır basıyordu. Ülkücüler ile solcular arasında 12 Eylül öncesi dönemde yaşanan çatışma ayrı bir başlıkta tartışılmalıdır. Ama şunu söyleyebilirim ki 6. filoya karşı gerçekleştirilen eyleme o dönem yaşasaydım ben de Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yanında katılırdım. Deniz Gezmiş ve arkadaşları 6. filoda görevli Amerikan askerlerine karşı yürüdüler. Ülkücüler de Eski Sovyetler Birliği lideri Jozef Stalin'in gemisini kovmak için yürüdüler.
Kürt sorununda birşeyler oluyor. Ortaya ne çıkacağı henüz net değil. MHP bir dönem doğuda etkin bir parti iken bugün doğuya uzaktan bakmasını neye bağlıyorsunuz?
1980'e kadar Diyarbakır'da, Tunceli, Bingöl, Elazığ, Van ve Şırnak'ta niye PKK yoktu. Çünkü Bingöl'de belediye başkanı MHP'liydi. Elazığ'da belediye başkanı MHP'liydi. Ülkücü hareketin manifestosunu yazan, Türk-İslam ülküsü diye üç ciltlik kitap yazan Seyit Ahmet Arvasi Vanlıydı. Ülkücü hareketin birçok başkanı Ağrılı, Karslı, Vanlı, Diyarbakırlıydı. 12 Eylül İhtilalinin iki ana nedeni vardır. Birincisi ülkücü hareketin Milli refleksi uyandırması tehlike olarak görüldü. İkincisi Türkiye coğrafyasında planlanan projelerin gerçekleştirilebilmesinin zeminini yaratmaktı.
AKP'nin politikalarını destekliyor musunuz?
İktidarın yaptığı iyi işler var ama çok hataları da oldu. Ülkemiz deprem gerçeği ile karşı karşıya. Kentsel dönüşüm zarureti var. İnsanlar Sovyet Rusya dönemindeki yapılaşmaların içerisine hapsediliyor. Kentsel dönüşüm bu ülke için en büyük felaketlerden biridir. Tezelden dönülmelidir. 5 Nisan kararlarında benim unutamadığım bir şey var. Biz de kriz yaşadık. Arjantin de yaşadı. Arjantin'de kameralara yansıyan bir kare vardır. Halk bir marketi basıyor ve biri bir hayvan butunu taşırken arkadan biri de satırla onu takip ediyor. Bu resmi biz bu ülkede görmedik. Çünkü asgari ücretle geçinen bir ailenin hanımı parası yoksa ve bir şey bulamadıysa komşusundan iki yumurta alırdı ve günü geçirirdi. Evin geçimine katkıda bulunmak için komşusuna çocuğunu bırakıp iki merdiven silip para kazanırdı. Bir paylaşma ve dayanışma kültürü vardı. Bu dayanışma ruhunu yüzlerce kişinin yaşadığı bloklara hapsedersek asgari ücretle geçinilen bir evin hanımı ihtiyaç duyduğunda o iki yumurtayı nereden isteyecek. Evde yoksulluktan dolayı kavgalar çıkacak ve aile içi cinayetler artacak. Bizim hiç seri cinayetlerimiz yoktur. Şimdi olacak ama. Bu büyük bir tehlikedir. Bu topraklarda dikey değil yatay mimari olmalıdır. Dikeylikte nefsaniyet, benlik ve şirk vardır, yataylıkta birlik ve paylaşım vardır. İkinci büyük hata, sokakları ve alışveriş merkezleri modern bir şehir olduk. Ancak bakmayan, görmeyen, boynu kireçlenmiş, elin göstermek istediğini gören ve o gördüğüne inanan bir toplum oluştu. Tehlike burada. Yarın iktidar olarak yönlendirmek istediğiniz zaman bu toplumu yönlendiremeyeceksiniz. Başbakan'a soruyorum. Hedefiniz modern sokaklarda cebinde dolar dolu Mehmetler, Ahmetler mi yetiştirmek yoksa modern sokalarda cebinde dolar dolu ama nerden gelip, nereye gittiği şuurunda Mehmetler mi yetiştirmek.Eğer ikinci seçenekse bunun olmazsa olmazı edebiyat, sanat, gazete, heykel, tiyatrodur. Aksi taktirde kimliksiz olursunuz.
Hükümetin sanata bakışını nasıl buluyorsunuz?
Sanata bakıyor mu. Hala ülke olarak dünya çapında bir kültür merkezimiz yok. Elin memleketinde ilçelerde bile var. Bu milletin kınası, doğumu, cenazesi tiyatro. Geleneksel Türk tiyatrosu diye bir zenginliğimiz var. Bertolt Brecht demiş ki “Ben yeni bir şey bulmadım, bu Türklerin geleneksel tiyatrosudur.” Bizim dünya barışına katkı sağlayacak o kadar çok sözümüz var ki. “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi.” “Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.” Şu sözleri her dilde satmasını becersek bu dünyada kan duracak. Benim anlatmaya çalıştığım iktidarın eksikliğidir ve hızla da eksiliyor. Güdülen bir toplum olduk.
Aşık oldunuz mu?
(Gülüyor) Karacaoğlan gibiyim. Nerede bir güzel görsem aşık olurum.
“Ülkücüler aşkını itiraf etmeye utanır” dediniz. Söyleyip, rahatlamak varken, içten içe yanmakta ne oluyor. Nasıl bir aşık ve nasıl bir aşk bu?
Aşık, maşuğa kavuşmak isteseydi, aşığın maşuğa kavuşmasını kim engellerdi. Kimin gücü yeterdi. Aşk kavuşmamakır. Aşk “sana ne kardeşim, ben yanıyorum, yanmayı seviyorum” demektir. Aşk ne çok abartılacak ne de çok küçümsenecek birşeydir. Aşk haldir. Hal anlatılmaz. Bunu yaşayan bilir. Tezahürü vardır. Kimisi yanar, inler. Kimisi de davul gibi gümbür gümbür bağırır. Birisi yüzülmüş deridir, birisi içi ateşle oyulmuş kamıştır.
“ALLAH ALEVİLERDEN RAZI OLSUN”
Çok güzel ifade ettiniz. Şiir okuma yeteneğinizin olduğunu da anlıyoruz bu sözlerle. Türkü de söylüyor musunuz?
Bu memlekette bir tane türkü dinliyorsak Allah Alevilerden razı olsun. Alevi kültürü ki ben ona Bektaşi kültürü diyorum ısrarla. Alevilikle Bektaşiliğin farklı olduğuna inanıyorum. Türkmenlerin Alevi olamayacağına inanıyorum. Türkmenlerin Bektaşi olduğuna inanıyorum. Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin peygamberden sonra dünyaya gelmiş en büyük dahi olduğuna inanıyorum. Çünkü 6666 ayeti üç kelimeyle özetleyemezsiniz. Ama o özetlemiş. “Eline, beline, diline sahip ol.” Türk kültürünün DNA'sı Bektaşi kültürüdür. Eğer diriliş olacaksa bizim Bektaşi kültüründen beslenmemizle olacaktır. Bu coğrafyanın barışa kavuşabilmesi Hoca Ahmet Yesevi, Hünkar Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve ondan sonra gelenlerin yazdığı reçete ile olacaktır.
Ayrıca Ahmet Kaya ile de yakın dost olduğunuzu biliyoruz.
Evet. Ahmet Kaya benim sofra arkadaşımdı. “Her ülkücü senin gibi olsa ben de ülkücü olurdum” derdi. Ben de “her sosyalist senin gibi olsa ben de sosyalist olurdum.” diye karşılık verirdim. Tıpkı Necip Fazıl ile Nazım Hikmet'in diyaloğu gibi. Biz Anadolu çocuğuyuz. Ahmet Kaya'nın söyleyecek sözü vardı, benim de dinleyecek edebim vardı, benim söyleyecek sözüm vardı, onun da dinleyecek edebi vardı.
Ülkücülük Türk milliyetçisi mi demek oluyor. Türkçülüğe mi vurgu yapıyorsunuz. Ben Türk'üm diyen herkes ülkücü mü oluyor?
Türkçü değilim. Ülkücüler Türkçü olamaz.
Nedir o zaman. Türk-İslam vurgusu yapıyorsunuz sonuçta?
Benim anladığım ve anlaşılmasını istediğim ülkücülük şudur. Tarih seyri içerisinde beraber olduğumuz insanlarla ideal birlikteliktir. Adı Nizam-ı Alem'dir. Ülkücünün vatanı olmaz. Vatan kainattır. Kainata nizam verilmedikçe ülkücü oturamaz. Onun için en büyük ülkücü Pir Hoca Ahmet Yesevi'dir. En büyük ülkücü Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarıdır. Muhsin Yazıcıoğlu, Alparslan Türkeş'tir. Oturamadılar bir türlü yerlerine.
Ülkücüler Arap milliyetçisi gibi bir algı ortaya çıkıyor. Türk kültürüne vurgu yapılması gerekirken Arap kültürüne bir atıf var sanki.
İslam medeniyet olma sürecini Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Zenci, Boşnaklarla beraber olduğu anda başarmıştır. İslam, Arap coğrafyasından çıktığı anda dünya medeniyeti olma sürecini başarmıştır. Araplık uğruna ölmek şehitlik değildir. Kürtlük uğruna, Türklük uğruna ölmek şehitlik değildir. Onun için biz kardeşiz. Ahlaksız bir Türk tarafından idare edilmektense, ahlaklı bir Arap tarafından, Kürt tarafından idare edilmek istiyorum. Namuslu bir Kürt idare etsin beni, namussuz bir Türk idare edecekse.
“Türklük uğruna ölmek şehitlik değildir” dediniz. Doğuda dağda Kürt, ovada Türk kardeşler arasında çatışma var. Türk devleti için ölen askerler şehit değil mi diyorsunuz?
Üzerlerinde giydikleri üniformadır. Onları Mehmetçikler yani Muhammetçikler giyiyor. Muhammetçik onların hepsi. Muhammetçik oldukları için ölüme gidiyorlar. Allah Allah diyerek gidiyorlar. Türk, Türk diyerek gitmiyorlar.
Hrant Dink cinayetinde Büyük Birlik Partisi dikkatleri üzerine çekti. Bir fotoğrafta cinayette adı geçen polis muhbiri Erhan Tuncel ile BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun aynı karede yer alması ve bu fotoğrafın medyada boy boy yayınlanması şüphe yarattı. Azmettirici Yasin Hayal eski bir BBP üyesi ve Alperen Ocakları'nın etkili bir ismiydi. Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast, Trabzon Alperen Ocakları’nın müdavimlerindendi. Peki bütün bu olaylardaki sanıkların ortak noktasının BBP olması tesadüf mü?
Hrant Dink öldürüldüğü zaman ertesi gün bir şiir yazdı Muhsin Yazıcıoğlu. Onun yazdığı şiir gibi bir şiir yazan bir babayiğit daha var mı. Muhsin Yazıcıoğlu ile çektirdiğim fotoğrafları bulmaya kalksam herhalde bir ay sürer. Ne hikmet ki Hrant katledildiği zaman yarım saat geçti geçmedi o fotoğraf ortaya çıktı. Ve dikkat edin, Erhan Tuncel denilen adam o fotoğrafta direkt objektife bakıyor. Benimle de fotoğraf çektiriyor insanlar. Ne bileyim kim. Yarın biri bir halt yese benimle çektirdiği fotoğraf mı servis edilecek. SHP'nin içinde ittifak yapan DEHAP'lılar oldu. Biz CHP için PKK üretti diyebilir miyiz.
Bizim tarlayı sürmüşler… Haberimiz olmadan…”Bu söz Muhsin Yazıcıoğlu'na ait.Yazıcıoğlu bu gelişmeleri değerlendirmekte çok zorlandı. Ölümü şüpheli. Sizce?
Muhsin Yazıcıoğlu farklı bir insandı. Türkiye'nin bünyesi onu kaldıramadı. Kaldıramayınca bünye dışarı attı. Onunla ilgili söyleyeceğim sözü mahkeme süreci bittikten sonra açıklayacağım. Bildiklerimi yedi saat boyunca savcıya anlattım. Mahkeme bittiği an onun vasiyeti benim omuzlarımdadır. Onunla başka bir hukukumuz vardı.Muhsin Yazıcıoğlu şu anda yaşıyor olsaydı, Türkiye'de ne konuşulurdu acaba. Ne biliyorsa, neye inandıysa bunu bir yerlerde gizli söyleyen biri değildi. Ben hep korumayla gezmesi gerektiğini söylerdim. Ama o bunu kabul etmezdi. Onu korkusuzluğu yedi. Gece saat ikide Şırnak'tan arardı beni. “Ne yapıyorsunuz başkanım” derdim. “Atari oynuyoruz arkadaşlarla beraber” derdi. Atari salonunda Şırnaklı çocuklarla oyun oynar beni de arayıp o çocuklarla konuştururdu. Şu anda yaşasaydı neler, neler konuşulurdu. Ne açılım ne de şu anki İmralı süreci böyle devam etmezdi. Net, açık, berrak devam ederdi. Milletle konuşulurdu.