Ahmet Hamdi Tanpınar'a ABD'den ilgi
Abone olSon birkaç yılda eserleri 40 dile çevrilen Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’, dünyanın en büyük yayınevi Penguin tarafından basıldı.
Geç de olsa, dünyanın dikkatini yönelttiği Türk edebiyatının en
önemli isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar, şimdi dünya klasikleri
arasına girerek hak ettiği yerde... Tanpınar’ın sanat hayatı tam da
kendi sözünde dediği gibi: ‘Sanat ölümden sonraki hayattır’
Semra Pelek'in Milliyet'teki haberine göre Son birkaç yılda
eserleri 40 dile çevrilen Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Saatleri
Ayarlama Enstitüsü’, dünyanın en büyük yayınevi Penguin tarafından
basıldı. Böylece Batı’nın yeni yeni keşfettiği Tanpınar, dünya
klasikleri arasına girdi. O kadar ki New York Times’tan Martin
Riker, kitabı ‘kusursuz bir roman’ olarak tanımladı. Oysa Tanpınar,
uzun yıllar kendi ülkesinde görmezden gelinen bir yazardı.
Tanpınar’ın Doğusu ile Batısı, o dönem kültürel hayatı ve siyaseti
şekillendiren entelektüel, seçkin çevrenin, yüz çevirdiği Doğu’suna
ve sorgusuz bir hayranlık beslediği Batı’sına uymaz.
Uzun yıllar öğrencisi Mehmet Kaplan’ın içinde olduğu sağ çevrenin
değer verdiği ancak ülkesine tanıtmaya yetemediği Tanpınar,
Belge’nin tespitine göre, sol çevrenin onu 1970’lerde keşfiyle
tanınmaya başlar. Bunun arka planında solun, ulus devlet
ideolojisiyle o yıllarda hesaplaşmaya başlaması yatar. Tanpınar’ın
Eğitim Bakanlığı orta öğretim müfettişliği yaptığı 1949 yılında
yazdığı ‘Huzur’ romanı 1970’lerde tekrar basılır, bunu diğer
eserlerinin yeniden basımı takip eder.
Günümüzde ise, edebiyata ilişkin herhangi bir konunun Tanpınar’a
değinilmeden konuşulması neredeyse imkânsız. Son yıllarda
Tanpınar’ın özellikle yurtdışında tanınmasında önemli katkısı olan,
bu büyük yazardan etkilenen Nobelli yazar Orhan Pamuk’a göre,
Tanpınar’ın “en büyük numarası” kültürel yer değiştirmeyi ustaca
kullanmasıdır. Tanpınar romanlarında aşk bile yerini, eski kültürün
ayrıntıları ile kaybolan bu kültürün yerine gelenler karşısında
akıl karışıklığına ve şaşkınlığa bırakır. Tanpınar’ın romanlarının
merkezinde İstanbul vardır, Anadolu’ya bu şehirden bakar ama çok
renkli Türk- Osmanlı hayatı ve musikîsinin de tadını çıkarır.
BATILILAŞMAYI ZORUNLULUK OLARAK GÖRÜR
Tanpınar’ın eserleri ‘dualite’ (ikilik) kavramı üzerine
temellenir. Doğu ile Batı, eski ile yeni bir aradadır; karakterler
Batılı olmakla Doğulu olmak ruh hali arasında gelip gider. Murat
Belge, ‘Sanat ve Edebiyat Yazıları’ kitabında Tanpınar’ın, ‘Doğu
Batı sorunsalı’nı, konunun gerektirdiği ciddiyet,
serinkanlılık ve nesnellikle ele alan nadir insanlardan olduğunu
yazar:
“Tanpınar konuyu ‘biz ve ötekiler’ olmaktan çıkarır; ne Doğu’nun ne
de Batı’nın, ne düşmanı ne hayranıdır. Batılılaşmayı zorunlu olarak
görür ama Batılılaşmak için geçmişin reddedilmesini doğru bulmaz.
Proust okumaktan da Şeyh Galip okumaktan da sevk alır.
Beethoven’i ya da Bach’ı çok iyi anladığı için Itrî’yi ve
Dede Efendi’yi de o kadar iyi bilir ve sever. Biliyor ve seviyor
olması, bunların kusurunu ya da eksiğini görmesine engel değildir.”
ŞARKTA MUHAYYİLE YOKTUR
Tanpınar, Dergâh Yayınları’ndan çıkan, ‘Edebiyat Üzerine
Makaleler’ isimli derleme kitapta yer alan ‘Şark ile Garp Arasında
Görülen Esaslı Farklar’ başlıklı makalesinde, “Şarkta muhayyile
yoktur demek pek de yersiz bir iddia sayılmaz” tespiti yapar. Bu
tespit, Tanpınar’ın uzun yıllar görmezden gelinmesinin toplumsal
nedenlerinden biri sayılabilir. Tanpınar, bu cümleden önce Batı’yı
şöyle tanımlar: “Garpta şiirde, musikîde, dilde, güzel sanatların
her dalında, fikir ve cemiyet işlerinde daima dikkate ve bilgili
tasarrufa şahit oluruz.”
Geç de olsa, dünyanın dikkatini yönelttiği Tanpınar, şimdi dünya
klasikleri arasına girerek sonunda hak ettiği değeri gördü.
“Sanat ölümden sonraki hayattır” diyen Tanpınar
ise bize hayatının özetini, mezar taşında yazan şu iki mısrada
bırakmıştır:
“Ne içindeyim zamanın Ne de büsbütün dışında.”