Ahmet Hakan'ın 13 yıllık sırrı!
Abone olAhmet Hakan bugün itiraflarına kendinden başlamış. Aczmendilere nasıl sempatiyle yaklaştığını söylüyor ve Fadime Şahin'le yaptığı konuşmayı anlatıyor.
Ahmet Hakan bugünkü yazısında 28 Şubat'ın yıldönümünde
birçok sırrı ortaya döküyor.
Önce kendinden başlıyor itiraflara..
Ben diyor "o zamanlar 'dindarların sesi' olma iddiasındaki bir televizyon kanalında haberlerin başındaki isimdim."(Kanal 7)
Sonra birden bire ortaya çıkan Aczmendiler'e sempati duyduğunu söylüyor. Polisin, gözaltındaki “Aczmendiler”in görkemli saçlarını ve sakallarını zorla kesmesini bültenlerindeki haberlerde eleştirdiğini söylüyor.
"Savunmuştuk haber bültenlerinde
“Aczmendiler”i.
Hatta Milos Forman’ın “Hair - Bırak Güneş İçeri
Girsin” filminde yer alan, “ceberut saç
kesme” olayını anlatan bir bölüm koymuş ve kendimizce “şık
bir itiraz”da bulunmuştuk.
İçten içe şöyle düşünüyordum: “Bunlar da İslami çiçek
çocukları.”
* * *
İtiraf ediyorum:
Ben o zamanlar, bu adamlara mesafeli bir sempati ile
bakardım."
Peki sonra bu kanaati nasıl değişiyor Ahmet Hakan'ın... İşte Hakan
onu da "" yazısında şöyle açıklıyor:
"Ama bu kanaatimi değiştiren bir olay oldu.
Türkiye’yi sarsan bir olay...
Bir gece yarısı hem bizim haber merkezine, hem de bütün haber
merkezlerine “şok” görüntüler düştü.
İstanbul’da bir apartman dairesinde Müslüm Gündüz
(Aczmendilerin lideri), yarı çıplak vaziyette bir kadınla hemhal
olmak üzere iken polisler tarafından basılıyordu.
Önde
telsizli polisler, arkada onlarca kamera...
Müslüm Gündüz ne yapacağını bilemez haldeydi.
Odadaki kadının kim olduğu belli olmuyordu.
Elleriyle yüzünü kapatmıştı...
* * *
Hemen kanaat notum oluştu:
“Fena halde kandırıldık. Bu herif tam bir
sahtekârmış...” dedim.
Ve noktayı koydum.
Bazı arkadaşlar “mırın kırın” ettiler, bazı gerekçeler ileri
sürerek adamın savunulması gerektiğini falan söylediler ama ben
kararımı vermiştim.
Televizyonun yöneticileri de aynı düşüncedeydi.
Ve böylece...
“Aczmendi” defterini, kendimize bile itiraf edemediğimiz
hafiften bir yenilmişlik duygusuyla kapatıverdik.
* * *
Aradan üç hafta geçti.
Bir öğleden sonra telefonum acı acı çaldı.
Açtım...
Sekreterim, “Fadime” isimli bir kadının beni aradığını söyledi.
“Bağla lütfen” dedim... İncecik bir kadın sesi,
“Selamünaleyküm” dedi. “Aleykümselam” diye cevap
verdim, ardından da ekledim: “Buyurun, ne
istemiştiniz?”
Bugün gibi hatırlıyorum.
Şöyle dedi: “Ben Fadime... Müslüm Gündüz’ün evindeki
kişiyim...”
Bir an durdum...
Sonra da başladı bölük pörçük anlatmaya: “Ben kandırılmış bir
kişiyim Ahmet Bey. Fatih’te Ali Kalkancı diye bir şeyh var.
O beni kandırdı. Sonra Müslüm Gündüz çıktı piyasaya” falan diye
gözyaşları içinde hikayesini anlattı.
Ardından da ekledi: “Sizin televizyonda bunları anlatmak
istiyorum.”
Telefonunu aldım.
Ve hemen televizyonun yöneticilerine koştum, durumu anlattım.
Çok dil döktüm... “Fadime’yi çıkarıp konuşturalım”
dedim. “İçimizdeki sahtekarlarla mücadele edelim”
dedim.
Ama ikna etmeyi başaramadım.
* * *
İki gün sonra Fadime, o dönem Uzanlar’ın elinde olan Star
Televizyonu’nda akşam haberlerinde çıkıp konuştu.
Gerisini biliyorsunuz zaten...