Ahmet Hakan'dan 5 milyonluk yazı
Abone olYılmaz Erdoğan'ın filmleri eleştirenler için "Vereyim 5 milyonunu da sus!" demesi üzerine Hürriyet yazarı Ahmet Hakan köşesinden 5 milyonluk bir yazı yazdı.
ÜLKEMİZİN en iyi espri yapan adamlarının, ucu bir parça
kendilerine dokunan eleştiriler karşısında sergiledikleri
kabalıkların ve küstahlıkların tabii ki farkındayım! Bu nedenle
Yılmaz Erdoğan’ın, son dönem Türk filmlerine yönelik eleştirilere
karşılık olarak, ‘Kardeşim, sinemaya girmek için verdiğin alt
tarafı 5 milyon lira! Vereyim 5 milyonunu da sus!’ demesini fazla
yadırgamadım. Sadece ülkemize acıdım. Çünkü ülkemizin son dönemde
çıkardığı ‘en iyi espri yapan iki adamından biri’nin espri düzeyi,
‘Al paranı, kes sesini’ seviyesine gelip dayanmıştır. *** Durum
şudur: Sevgili yurdumuzun en lümpen yurttaşları tarafından bile
rahatlıkla ‘banal’ ve ‘racona ters’ bulunabilecek bir yaklaşım,
ülkemizin son dönemde yetiştirdiği ‘en büyük laf cambazı’
tarafından rahatlıkla sergilenmektedir. Ve hiç kimse çıkıp da şöyle
bir şey dememektedir: ‘Hey dostum! Sen bu ülkenin en iyi espri
yapan adamısın! ‘Al paranı, kes sesini’ gibi hem zekádan, hem de
görgüden nasibini almamış bir çıkış sana yakışmaz! Biraz düşün,
hemen aklına gelen ilk cümleyi kurma! Senin gibi ‘cebinde
kelimeler’ filan taşıyan bir üstün yetenek, mutlaka daha ironik bir
cümleyi bulup çıkarır.’ Böyle bir uyarı yapılmayınca da, tabii ki
Yılmaz Erdoğan ve benzerleri kendilerini alabildiğine rahat
hissedecek ve ‘ne yapsak, ne söylesek millet yiyor’ havasına
gireceklerdir. Kaçınılmaz olan budur. Ve bize de, tıpkı bugün ‘Bir
zamanlar kendisine meftun olduğumuz Ferhan Şensoy, nasıl oldu da
‘Şans Kapıyı Kırınca’ gibi ilk 15 dakikasına bile zor tahammül
edilebilen skandal bir filmde başrol oynayabildi? Ferhan Şensoy’un
geleceği yer burası mıydı?’ diye şaşıp kaldığımız gibi, 20 yıl
sonra kendisini tekrar eden ve epeyce gerilemiş bir Yılmaz Erdoğan
karşısında şaşırmak düşecektir! İşte benim de asıl anlatmak
istediğim budur! Adam şiir yazar, Türk şiiri dendiğinde aklına
Orhan Veli’den başka şair gelmeyenler, ‘İşte büyük şiir’ diye tempo
tutarlar! Adam yazdığı şiirleri kasede okur, herkes ‘Ah! Ne içe
işleyen bir okuma bu! Vurdu geçti’ diye selam durur! Adam ‘skeç’
tadında ve alabildiğine yerel bir film çeker, ‘Yılmaz Erdoğan
Oscar’a koşuyor!’ diye bağıran manşetler hazırdır. Adam ‘ortanın
biraz üstünde’ bir televizyon parodisi yapar, hepimiz ‘İşte
hayatımızın sırrı burada açıklanıyor!’ havasına gireriz. Adam
Levent Kırca’dan biraz hallice oyunlar sahneye koyar, biz ona
‘sahnelerin büyücüsü’ muamelesi çekeriz! Ve adam tabii ki boş
durmaz: Bütün bu imajların üstüne, -tabii ki kimseyi rahatsız
etmeyecek ölçüler içinde- biraz Kürt, biraz muhalif, biraz sol bir
sos döker ve olayı ‘Tayyip Abi bizim oyunları kaçırmaz’ müjdesiyle
süsleyip servise sunar! Ardından eş dost, ahbap yaran sofra başına!
Yılmaz Erdoğan’ın, ‘Al paranı, kes sesini’ seviyesine gerilemesinin
masalı budur. Ben de diyorum ki: Bu masal yıkılmalıdır! Bu masal
yıkılmalıdır ki, Yılmaz Erdoğan gibi gerçekten ‘yetenekli’ bir
adam, milletçe abartıp bol keseden dağıttığımız övgülerin sağladığı
iktidara sırtını yaslayıp yeteneğini köreltmesin. *** Aslında
söylemek istediğim şey basit mi basit: Mesela Yılmaz Erdoğan bir
film mi çekti, ‘Güzel bir film, güldük, eğlendik’ filan demek
yerine ‘Gelmiş geçmiş en süper Türk filmi! Ey Akademi! Oscar’ları
hazırla! Kolla kendini Hollywood! Yılmaz geliyor!’ diye
haykırmayalım. Birincisini yaparsak, karşımızda ‘ayakları yere
basan’ ve ‘her daim kendini yenileme gayreti içinde olan’ bir
Yılmaz Erdoğan buluruz. İkincisini yaparsak, ‘Ben oldum kardeşim!
Kim tutar beni’ havasına girmiş ve ‘Al şu 5 milyonu da sus!’a kadar
gerilemiş bir Yılmaz Erdoğan’la karşılaşırız. Peki siz hangi
Yılmaz’ı tercih edersiniz? Yazı:Ahmet Hakan Coşkun Kaynak:
Hurriyetim.com.tr