"Ahmet Hakan sakallarını kessin"
Abone olAhmet Hakan ne yapsa ne etse bazı çevrelere yaranamıyor. Hakan'a bazı önerilerde bulunan Sedat Üreten, yazara işe sakalları kesmekle başlamasını tavsiye ediyor.
Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan, her ne kadar "Ben
değiştim" dese de bazı çevrelerin kuşkulu bakışlarından kendini
kurtaramıyor. Medya üzerine yazılar kaleme alan Sedat Üreten,
Hakan'a bazı dost tavsiyelerinde bulunuyor ve işe sakallarını
kesmekle başlamasını öneriyor. İşte Üreten'in Hakan'a altın
önerileri:
- Son aylarda en çok Ahmet Hakan’ı okuyorum. Zirveye tırmanıyor.
Okumadığım gün eksiklik hissediyorum. Onun sayesinde sütun komşusu
Emin Çölaşan’ı da okumaya başladım. Aslında Emin Çölaşan sevmediğim
bir yazar. Ama sevmek başka, okumak başka. Belki ön fikirli “dön
baba dönelim” yazıları yazdığı içindir. Zaman zaman ciddi tekzipler
yiyor. Hatta en son, onun da hiç sevmediği yazar Fehmi Koru’dan
öyle bir tekzip yedi ki, evlere şenlik. Emin Çölaşan’ın son yedi
yıldır aynı yazıyı aynı gün yayınladığını dikkatle takip eden Fehmi
Koru, yine aynı gün aynı konuyu nasıl işleyeceğini ve aynı yazıyı
yazacağını, Çölaşan’ın aynı yazıyı yayınladığı gün kendi sütununda
açıkladı. “Kendi kendinden aşırma” diye bilinen bu davranış
yüzünden Miami Herald gazetesi yazarı Octavia Roca’nın işinden
olduğunu yazısına eklediği için “jurnalcilik” ve ”ispiyonculuk”la
suçlanan Fehmi Koru bu suçlama sayesinde bir tekzip gönderip bu
yazıyı bir de Hürriyet’teki sütundan Emin Çölaşan’ın okurlarının
okumasını sağladı. İşte bu tür goller yediği de oluyor ama yine de
Emin Çölaşan gibi yazarlar olması gerektiğini düşünüyorum. Bazı
gelişmeleri farklı cephelerden görme imkanı veriyor. Ama dedim ya,
Emin Çölaşan’ın genellikle “es” geçtiğim sütununu son aylarda Ahmet
Hakan sayesinde okumaya başladım. Ahmet Hakan hem okunuyor, hem de
okutuyor.
Hürriyet’te yazmaya başlayınca “büyük yazar” olma yolunda önemli
bir adım attı. Her gün “kadın” konuları yazarak feminist yazar
olmaya çalışanları saymıyorum ama son yıllarda önemli yazarlar
kazanmaya başladığımız da bir gerçek. Ama her örnekte de görülüyor
ki, “büyük yazar, büyük gazeteden çıkar.” Son örneği Ahmet Hakan’ın
yazdıkları gelecekte çok fazla konuşulacak. Son yazılarından
birinde, “Değiştim” demekten ve “özeleştiri” yapmaktan dilinde tüy
bittiğini ifade eden Ahmet Hakan, zaman zaman kendisine hala kuşku
duyulmasından şikayetçi. Haklı. Önceki yıllara bakınca, bulunduğu
yer hala hafızalarda. Şimdi Hürriyet’te olması ve yazdıkları ile
bir daha geri dönemeyecek şekilde değiştiği görülüyor ama imaj
kolay değişmiyor. Hürriyet’teki yazarlara baktığımda en karanlık
yüz, Ahmet Hakan’ın yüzü. Kalın kaşları, kalın bıyıkları, gülmeyen
yüzü ve sakalıyla kendi sütunundan her gün okurlarına hiç de hoş
olmayan bir görüntü veriyor. Kendi tercihidir, saygı duyarım ama
imajını değiştirmek istiyorsa, sakalını kessin.
KADIN PROGRAMLARININ GERÇEK SORUMLUSU KİM ?
Yarayı kaşıyarak rating almaya çalışanlar İzmir’de biri polis üç
kişinin öldürülmesine ve Elazığ’da bir annenin kurşunlanmasına
neden oldular. Kanal D’de Yasemin Bozkurt’un programı yayından
kalktı, ATV de hemen Ayşenur Yazıcı’nın programını kaldırdı.
Programlar kalkarken de olay var, birbirlerine taş atmaya devam
ediyorlar. Yasemin Bozkurt hala programını savunuyor ve Ayşenur’un
programının rating almadığı için kaldırıldığını söylüyor. Ayşenur
da iki gözü iki çeşme Yasemin’e atıf yaparak “beni armutla bir
tutuyorlar” diye ağlıyor. Programına katılanlar gibi dertli,
Taksim’de gösteri yapacakmış ! Peki bu programlara onay veren
televizyon yöneticileri nerede ? Onların hiç mi sorumlulukları yok
? Sırada, TGRT’deki İnci Ertuğrul’un ve Show TV’deki Serap Ezgü’nün
programları var. Onlar da yayından kalkacak ve tüm bu programların
sorumlusu televizyon yöneticilerine herkes neredeyse “aferin”
diyecek !
SHOW TV’DE İNANILMAZ BİR PROGRAM VARDI
Yıllar önce izleyicilerin ve reklamverenleri tepkisi sonucu ATV’de
yayından kaldırılan dövüş programının bir başka örneğini bu defa
Show TV’de hem de canlı olarak izledik. Kick box programı kalitesi
açısından ip uçları veriyordu ama en ilginci, “A1 Dünya
Şampiyonası” diye bir adı olduğu halde izleyicilerde sanki resmi K1
Dünya Şampiyonasıymış ve K1 şampiyonları katılıyormuş gibi bir
beklenti yaratıldı. Show TV’nin o akşam en değerli 5 saati bu çadır
tiyatrosu görüntülerine ayrılmıştı. Mehmet Ali Erbil’in dozunu
iyice kaçırdığı argo konuşmaları mı dersiniz, yere düşen yunan
dövüşçünün ağzından akan kan damlalarına zoom yapmak mı dersiniz,
hepsi oradaydı. Tabi bu program ne K1 şampiyonasıydı, ne de K1
dövüşçüleri vardı. Hatta bu programı hazırlayanların K1’i hiç
seyretmemiş olduklarını düşündük. Bir gurbetçi Türk organizatörün
ülke ülke turneye çıkıp dövüştürdüğü kick box sevdalılarıydı
ringdekiler. Hatta organizatör çıkıp kendisi anlatıyordu, biri
Ortaköy’de, biri Bayrampaşa’da mı ne spor okulu sahibiymiş.
K1’dekiler zirvede ancak birkaç yıl kalabilirken, dünya şampiyonu
diye sunduğu Türk sporcu da 20 yıldır zirvedeymiş. Sahneye (pardon
ringe) çıkan, mikrofonu kapıyor bırakmıyor, anlatıyor da
anlatıyordu. Programın başlamasından 3 saat sonra neler olup
bittiğini anlayıp salonu boşaltmaya başlayan izleyicileri durdurmak
için yine sahneye organizatör çıktı ; “Gitmeyin, bekleyin, daha
final dövüşlerimiz var”... Baktı ki gidiyorlar, sona bıraktığı
töreni hemen başlatıp, neredeyse temizlikçilere kadar sahneye
çağırıp hediye paketleri dağıttı. Show TV gene müdürünü de çağırdı
sahneye. Herhalde bu kadar amatörlüğe kızmıştır, çıkmaz, diye
düşünüyordum ama o da ne, sahneye çıktığı gibi, paketini de aldı,
bir de bu programı 1 kasımda yeniden yapacaklarını izleyicilere
müjdeledi ! Beş saat süreyle yayınlanacak reklamlar da, hiçbir SES
grup farkı gözetmeksizin, mecburen bu programın içinde yayınlandı.
Ya bu programın bir başka TV’de, Kanal D Ana Haber Bülteninde “K1
Dünya Şampiyonası” diye yer almasına ne demeli ? Böylesini bir daha
göremeyiz, 1 kasımı bekliyoruz.
Yazı: Sedat Üreten