Ahmet Hakan sabetay avcısı mı?
Abone olCan Dündar dünkü yazısında Ahmet Hakan'ı sabetay avcılığı ile itham etmişti. Ahmet Hakan hemen cevap verdi: Romantik isyankarın kuyruk acısı vardı, şimdi vuruyor...
Ahmet Hakan Hürriyet'teki köşesinden sabetay avcılarını başlıklı
yazısında eleştirince, Can Dündar yıllar önce yaptığı bir programı
hatırlatmış ve orada kendisinin de aynı şeyi yaptığını başlıklı
yazısında yazmıştı. Tabii ki bugün de Ahmet Hakan cevap
verdi.başlıklı yazısında Can Dündar'ın kuyruk acısı olduğunu ima
etti.
KENDİMLE gurur duyduğum konuların başında gelir:
Hayatım boyunca "Dönme", "Sabetaycı" masallarına zerre kadar prim
vermedim.
En fanatik, en radikal, en sakallı günlerimde bile şu basit gerçeğe
sonuna kadar iman ettim:
Bir insanı anne babasının kimliğinden dolayı suçlamak ve köken
avcılığı yapmak, tek kelimeyle ayıptır.
Öyle yüksek teorilere, büyük insanlık ideali nutuklarına filan
gerek duymadan bu basit ve yalın gerçeğe ulaştım.
"Ayıp" dedim, geçtim. Hepsi bu.
Benim için bazı konularda "Sen eskiden böyle demiyordun; ama şimdi
diyorsun. Bu ne tutarsızlık" denilebilir.
Ancak benim hayatımda "tutarsızlık avcıları" için "dönmelik"
konusunda maalesef elverişli bir malzeme yoktur.
* * *
Yani...
Can Dündar’ın dünkü yazısında öne sürdüğü iddia, kocaman bir
saptırmadan ibarettir.
Evet... Mehmet Şevket Eygi ile Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi,
5 yıl önce Kanal 7’de İskele Sancak programında karşı karşıya
geldiler.
Evet... Tartışma konusu "Dönmelik" idi.
Evet... Tartışmayı ben yönetiyordum.
Ancak...
O tartışmada Can Dündar’ın ima ettiği tarzda bir "Dönme avcılığı"
yapmadım.
Öyle yapsam...
O programın ardından Sabetaycı avcılığına meraklı tiplerin ağır
eleştirilerine maruz kalır mıydım?
Ya da Nükhet İpekçi ile o programla birlikte başlayan dostluğumuz
beş yıldır sürer miydi?
* * *
Peki gerçek bu olduğu halde Can Dündar gibi "romantik bir isyankár"
neden böyle bir saptırmaya imza atıyor?
Benim için "sakallı televizyoncu" filan diyerek efendiliğini
bozuyor?
Bu sorunun yanıtını biliyorum.
6 ay önce yazdığım bir yazıda "Can Dündar tarzı belgeselcilik"
konusunu ele almıştım.
O yazıda söylediğim şuydu:
"Belgeselcilik, durağan görüntülerin üzerine acıklı metinler yazıp
genizden gelen içli bir ses tonuyla okumak mıdır?"
O zaman bu eleştiriye hiç ses vermemişti.
Demek ki pusuya yatmış, açık arıyormuş.
Şövalye gibi davranıp eleştiriye yanıt vereceğine adımın yanı
başına işaret koyup açık aramaya koyulmuş.
Çok görmüyorum: Bizim memleket biraz böyledir.
En romantiğimiz bile pusu kültürüyle yoğrulmuştur.
Bundan sonra onun "pek hoş benli, genizden sesli" belgesellerini
böyle bir verinin ışığında izleyeceğim.
Bakalım ağlatacak mı?