Ahmet Hakan Gökçeki bitirdi
Abone olKendi söylemiyle Ahmet Hakan, hacı ancak bu ona sorumluluk yüklemiyor. Hakan'ı en çok kızdıran şey ise...
Ahmet Hakan, gündeme ve kendine ilişkin soruları Sanem Altan'a konuştu. Altan'a göre Ahmet Hakan sakin gibi gözükse de sinirlendiği an vücut kimyası anında değişen bir isim.
Altan'a göre Ahmet Hakan, kendisiyle ilgili bazı sorulara cevap vermekten çekindi. Özellikle Deniz Feneri konusunda. İşte Ahmet Hakan'ın Vatan'ın Pazar ekinde yayınlanan Sanem Altan röportajı;
Ergenekon ve Ahmet Hakan: Uzaktan, yakından hiç tanımıyorum o iki Paşa’yı. Hiç temasım yok. Ama Ergenekon Davası bir cepheleşme yarattı. Bir taraf her şeyin saçma, yalan, iftira olduğunu söyledi. Diğer taraf “Ergenekon bizim her şeyi açıklama biçimimizdir” dedi. Ben ortada durdum ve sanırım bu yüzden bana gönderdiler. Eğriye eğri, doğruya doğru dememden, bu izlenimi bırakmamdan diye düşünüyorum. O mesajları benim aracılığımla göndermenin, mesajları daha inandırıcı kılacağını düşünmüş olabilirler. Eruygur’un gazetecileri fişlediğine dair bir haber yapılmıştı, “Ben kesin fişlenmişimdir” diye yazmıştım. Adam da bana “Bu haber yalan” diye bir mektup yazdı, diğer mesajları da eklemiş arkasına. Ben Ergenekon konusunda tavrı olan biriyim. Benim safım Ergenekon karşıtı insanların, Ergenekon’dan şikayeti olan insanların safı, sadece abartılmasına karşıyım. Ergenekon vahim bir örgütlenmedir.
Ahmet Hakan ve asker ilişkisi: (...) Bu diyalog meselesi. Askerlerden bir beklentim yok ki benim. Beni çağırsa ne olur, çağırmasa ne olur? Karar verdim “Ben artık yakınlıklar-uzaklıklar üzerine kurulu bir adam olmayacağım” dedim. Bunu uyguluyorum. Sadece amacım bu diyalog kapısının açılmasından istifade ederek “Acaba bu dille daha etkili olabilir miyim?” çabası. Paşalar yazımı okudukları zaman etkilenmeli, etkileyici olmalıyım. Mesela başı kapalı kadınların Anıtkabir’e alınmamasına feci derecede karşıyım. Bu dil, bu sorunların çözümünde bir etkiye yol açmalı. Ama diyalog kurulmasa böyle kaygı güder miydim? Güderdim ama bu kadar incelikli düşünmezdim, haklısınız.
"Ölçülü dil kullanıyorum": Askerle aramda bir diyalog var, daha ölçülü bir dil kullanıyorum. Bu zemin ve bu dil üzerinden daha etkili olurum diye düşünüyorum. İlişki kurmasam, daha kaldırıp atan bir ilişki kurabilirdim. Hükümetle ise şu: İktidar partisi, Başbakan diyalog yollarını kapatıyor, bunu bir tercih haline dönüştürüyorsa, eleştirilerimizin ağırlaşmasına zemin hazırlıyorsa, ben de o ağırlıkta şeyler yazıyorum. Durup dururken yapmıyorum bunu.
Deniz Fener'ni neden yazmadınız?: Bana bunları niye soruyorsunuz?
Deniz Fener’i konusunu gerçekten bilmiyorum. İçeriden özel bir bilgiye sahip değilim. Deniz Feneri tartışmalarında ortaya çıkan şirketlerin hiçbirinde ne yönetici, ne işçi, ne pay sahibi oldum.
2002 yılında ayrıldım Kanal 7’den. Tüm bu tartışmalar 2002 yılında başlar, yani ben ayrıldıktan sonra bu tartışmalı işlemler gerçekleşmiş. Bilmiyorum yani ben.
Akman'la tanışıklığım yok: Tercih etmedim yazmayı. Özel ve farklı bir şey söyleyemeyecektim. Ama ısrarla soruyorsunuz. Anlatıyorum size: Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum. Zahid Akman’ı arayıp “Sen yolsuzluk yaptın mı?” diye mi soracaktım? Yakın bir tanışıklığım yok zaten.
Vakit-Ahmet Hakan kavgası: Vakit Gazetesi tirajı, etkinliği bakımından ağırlığı olan bir gazete değil ama bir duyarlılığı temsil ediyor. Ben de o duyarlılıkla hesaplaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bununla bugüne kadar hep yanlış hesaplaşıldı. Bunlara “Siz gerçekten dincisiniz, şeriatsınız, biz de bu yüzden size karşıyız” diye hitap edildi.
Oysa denmesi gereken çok basit: “Cahilsiniz, alçaksınız, lümpensiniz...” Bu sözcükler üzerinden mücadele edeceksiniz. Gerçek dindarlarla bu gazete arasına mesafe konmalı. İktidar partisi bu mesafeyi koymalı mesela. Beni sinirlendiren Vakit Gazetesi değil, bu mesafenin konmamış olması. Zaman Gazetesi’nin bu gazete ile koyduğu hiçbir mesafe yok, niye yok? Her gün Ertuğrul Özkök yazıyorsun, bir tane de bunu yaz. Cemaatçi yapının orada daha fazla devam etmemesi için ısrarla ve inatla bunu yapıyorum. Ama başaramadım.
“Vakit’i çekersek ne yazacaksın?” sorusunu size sordurtacak kadar ağırlıklı yazmama rağmen maalesef bir şey elde edemediğimi görüyorum. Bazen ölçüyü de kaçırmış olabilirim. Her şeyi de harika yazdım demiyorum.
"Melih Gökçek artık bitmiştir": Bu gerçekten yanlış anlaşıldı. Kendimi doğru ifade edememişim demek ki, çok okuyucudan mail geldi. Demek istediğim, hayatını Melih Gökçek’le mücadeleye vakfetmiş yazarlar, yani sizin deyiminizle Melih Gökçek’i çeksek geride hiçbir yazısı kalmayacak yazarlar şu yanlışı yapıyorlar:
Melih Gökçek’e ideolojik bir partinin ideolojik bir unsuru gibi davranıyorlar. İ.Melih gibi hakaret ediyorlar. Bu yollarla mücadele edilemez onunla. Ben, Melih Gökçek’e “Sana dinci bir partinin ideolojik adamı gibi muamele etmem, çünkü sen ideolojik unsur değilsin, ideolojin yok. Seninle böyle konuşurum” diyorum. “Seni etkileyecek bir dil bulurum, senin kafandan geçen hesaplarını, kitaplarını bilirim” diyorum. “Elimde bilgi var” demiyorum. Zaten çarşamba geceki karşılaşmadan sonra da Melih Gökçek bitti. Kesin yenildi, çöktü. Kemal Kılıçdaroğlu da kazanmadı. Üslup olarak çok kötüydü Melih Gökçek, onu bitiren bu oldu. Dengir Mir Mehmet Fırat da eroin kaçakçısı gibi bir lafla burun buruna gelmişken çok fazla sakindi. Taktiksel hata yaptı. Gerçi, onlar farklı meseleler. Fırat’ı AKP’nin değişen Kürt politikası rahatsız etti ve bu yüzden bıraktı. Bırakmasının Kemal Kılıçdaroğlu’yla ilgisi yok.
Ahmet Hakan hacı mı?: Evet. Ama kitapta Hacı oldun diye farklı sorumluluk yüklenmek zorunda olduğun yazmaz. 15 senedir Nişantaşı’nda oturuyorum. Hayat tarzım değişmedi. Fikirlerimin bazıları değişti ama... Değişime açık bir insanım. Hesaplaşmasını da yapabiliyorum. Hesaplaşması yapılmamış değişimlere karşı çıkıyorum. Eskiden İslam’ın, dinin siyasi anlamda iktidar aracı olabileceği kanatini taşırdım. Son 10 senedir yaptığım düşünmeler, okumalar sonucunda, bunun olamayacağını laikliğin çok önemli olduğunu, bir İslam devleti kurulursa o ilahi emirler çerçevesinde olmayacağını, o devletin başında kim varsa onun dinden ne anlıyorsa onu dayatacağını, tek tip bir din devletinin egemen olacağını düşünmeye başladım. Geçirdiğim değişim bu.