Ahmet Hakan Cemaati sordu AKP anlattı
Abone olAKP'nin cemaat ile girdiği savaşta topluma sunduğu argümanların masaya yatıran Ahmet Hakan olan biteni hayali diyalgolarla anlattı...
GAZETECİLER.COM
AKP cemaat savaşına dönük yazılarına tam gaz devam eden Hürriyetsi
yazarı Ahmet Hakan hükümet cephesinin aklını
okuduğu yazısında çarpıcı diyalgolara yer verdi. Hakan AKP'nin
soruna nereden baktığını özetlediği yazısında "Güzel
günlerde Cemaat’i yargıya sızdır, kötü günlerde “Cemaat yargıya
sızdı” diye ağla... Bu nasıl iş?" diye sordu.
İşte Hakan'ın "Bir hükümetçi ile Cemaat’i
konuştum" başlıklı yazısındaki çarpıcı
bölümler:
DEDİM Kİ: Bırakın da savcı ve polis görevini
yapsın... Yolsuzluklar araştırılsın. Rüşvet, karapara, avantacılık
ortaya çıksın.
DEDİ Kİ: Bırakamayız... Çünkü bu savcılar ve
polisler, Cemaat’in adamları... Cemaat’ten emir alıyorlar...
Bunlara güvenemeyiz. Asla güvenemeyiz.
*
DEDİM Kİ: Nereden biliyorsunuz savcı ve polislerin
Cemaat’in adamları olduklarını? Cemaat’in emriyle hareket
ettiklerini?
DEDİ Kİ: Çocuk musun kardeşim? Bunu herkes
biliyor. Dünya biliyor.
*
DEDİM Kİ: İyi de Cemaat yargıya sızdıysa...
Sızmasını sağlayan sen değil misin? “İktidar-Cemaat el ele/Nurlu
günlere” diyen sen değil miydin?
DEDİ Kİ: Nereden bilecektim sırtıma aldığım
Cemaat’in tam dereyi geçerken akrep gibi beni sokacağını? Nereden
bilecektim bana da saldıracağını? Nereden bilecektim başkalarına
yaptıklarının aynısını bana da yapacağını?
*
DEDİM Kİ: Güzel günlerde Cemaat’i yargıya sızdır,
kötü günlerde “Cemaat yargıya sızdı” diye ağla... Başkalarına
yapınca ayakta alkışla, sana yapınca ağlaş dur... Ne iş birader? Ne
iş? Bu kadar da açıktan itiraf edilmez ki? Bu nasıl iş? Böyle şey
olur mu?
DEDİ Kİ: Vallaha böyle şey olur mu olmaz mı
bilmiyorum. Ama şimdi başım fena halde belada. Sen şimdi boş ver
geçmişi... Olan olmuş. Şimdi önümüzdeki maçlara bakalım...
Önümüzdeki tek maç da şu: Yargıyı Cemaat tasallutundan kurtarmamız
lazım ve bu görev hepimizin görevi. Senin de görevin, benim de
görevim.
*
DEDİM Kİ: Tamam görevimizi yapalım... Ama nasıl
yapacağız bu görevi? Nasıl arındıracağız? Kimin Cemaatçi olduğunu,
kimin Cemaatçi olmadığını nasıl saptayacağız? “Cemaatçileri
yargıdan arındırıyoruz” diyerek yapacağımız zulmün, “İrticacıları
kamudan kovuyoruz” diyen 28 Şubatçıların zulmünden ne farkı olacak?
Bu arındırma işini, hangi usul ve esaslara göre yapacağız? Hakka
hukuka riayet edecek miyiz? Yoksa hak hukuk tanımadan zorbalıkla mı
davranacağız?
DEDİ Kİ: Ben yanmışım arkadaş...
Ne hakkı, ne hukuku! İnlerine girmek lazım inlerine... Balyozu
tepelerine vurmak, darmadağın etmek, kaçtıkları yere kadar
kovalamak lazım.
*
DEDİM Kİ: O zaman hoş geldin “neo-28 Şubatçı”
muhterem! Hoş geldin yeni zalim...
Hoş geldin İslami Çevik Paşa...
DEDİ Kİ: Ne yapacağız peki? Zulüm yapmayalım,
tamam... Hak hukuk gözetelim, tamam... Ama söyle bakalım: Türkiye
nasıl kurtulacak yargıdaki Cemaatçi yapıdan? Devlet içinde devlet
olur mu? Bu sorun benim olduğu kadar senin de sorunun değil mi?
*
DEDİM Kİ: Yargıda Cemaatçi yapı kabul edilemez...
Devlet içinde devlet olmaz, olamaz... Bu sorun hepimizin sorunu...
Bütün Türkiye’nin sorunu... Bütün vatandaşların sorunu... Bunda hiç
kuşku yok.
DEDİ Kİ: Tamam, işte budur! Hadi söyle çıkış
yolunu... Hadi... Hadi ama...
*
DEDİM Kİ: İşte söylüyorum: Önce yolsuzluk ve
rüşvet soruşturmalarının önünü kesme gayretlerinden vazgeçeceksin.
“Babam bile olsa gözünün yaşına bakmam” demeyi bileceksin.
Titizleneceğin tek konu soruşturmalar sırasında hukukun
çiğnenmemesi olacak... Kısacası yargıyı koruyacaksın...
Vatandaşının yargıya olan güvenini yer ile yeksan etmemeye
çalışacaksın... Bunu yaptıktan sonra da yargıdaki Cemaatçi yapıyla
mücadeleye girişeceksin... Ama mücadeleni “Cemaat’i bitirme planı”
üzerinden yürütmeyeceksin... Mücadeleni bireyler üzerinden
yürüteceksin... Bir savcının, vicdanıyla değil de Cemaat’in emriyle
hareket ettiğini mi söylüyorsun? Bir polisin mesleki
mekanizmalarını bir tarafa bırakıp Cemaat mekanizmasına uyduğunu mu
söylüyorsun? O zaman koyacaksın kanıtlarını “şak” diye ortaya...
İddiana somut dayanaklar bulacaksın... Mesela “Yargıtay imamı”
dediğin kişinin adını vereceksin... O kişinin “Yargıtay imamı”
olduğuna dair elinde ne varsa dökeceksin ortaya... Sonra da
kulağından tuttuğun gibi atacaksın o adamı oradan...
DEDİ Kİ: İyi ama kanıtlayamıyorum.
Bunun kanıtlanması pek mümkün gözükmüyor. Teknik olarak yani...
*
DEDİM Kİ: O zaman sana geçmiş olsun... Kendi düşen
ağlamaz.
DEDİ Kİ: Nasıl yani? Bırakalım da yargıda
Cemaatçiler mi egemen olsun?
*
DEDİM Kİ: Yargıda Cemaatçiler egemen olmasın diye
bulduğun tek yöntem zalimlik yapmak mıdır? Bulduğun ikinci yöntem
de yargıyı hükümete bağlamak mıdır? “Cemaatçi yargı” tehlike ise,
zalimlik tehlike değil midir? “Cemaatçi yargı” tehlike ise, “Bekir
Bey’e bağlı yargı” tehlike değil midir? Yargıyı Bekir Bey’e
bağlayarak... “Cemaatçi yargı tehlikesi”nden daha büyük bir
tehlikenin kapısını aralamış olmuyor musun? Bağımsız yargısı
olmayan bir memlekette kim kime neden güvenecek?
DEDİ Kİ: Ama sen de çok dik konuşuyorsun
muhterem...
*
DEDİM Kİ: Bu benim huyum...
Huyum kurusun.