Ahmet Davutoğlu'ndan Erdoğan'a İstanbul Şehir Üniversitesi yanıtı
Abone olYeni parti kurma hazırlığında olan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Şehir Üniversitesi ile ilgili açıklamasına yanıt verdi.
Eski Başbakan ve yeni parti kurma hazırlığında olan Ahmet
Davutoğlu, Twitter hesabı üzerinden "İstanbul Şehir Üniversitesi
arazisine ilişkin asılsız ithamlara dair" ifadeleriyle bir açıklama
paylaştı.
Davutoğlu, Erdoğan'a yanıt verdiği açıklamasında şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri, devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM'de gerekli komisyonlar oluşturulmasını istedi.
Erdoğan "Halkbank'ı dolandırmaya çalışıyorlar
demişti
Ahmet Davutoğlu'ndan 'malum zat' diye bahseden Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, "Şehir Üniversitesi'nin tahsisini başbakanlığım
sırasında ben yaptım. Tahsisini ben yaptığım halde malum zat
başbakan olunca bunu mülkiyet devrine dönüştürdü. Bu yapılamaz.
Türkiye'de hiçbir üniversiteye tapu devri yoktur, olmamıştır. Bu
mülkiyet devrini yaparken (Davutoğlu'nun) yanında Ali Babacan,
Mehmet Şimşek, Feridun Bilgin var. Halkbank'tan kredi alıyorlar.
Halef selef olduğumuz cumhurbaşkanı aradı 'Arzu ederseniz bunu
çözersiniz' dedi. Buranın hamisi Marmara Üniversitesi'dir. Biz ne
oradaki öğrencilerin ne de akademisyenlerin düşmanıyız. Burada Halk
Bankasının dolandırılması söz konusu." demişti.
"Bir Başbakan'a dolandırıcılık iftirasında
bulunulmuştur"
Davutoğlu'nun "İstanbul Şehir Üniversitesi arazisine ilişkin
asılsız ithamlara dair..." başlığıyla yaptığı açıklamasında, "En
temel nezaket kurallarına dahi uymayan bu üsluba rağmen Halk
Bankası konusunda açılan tartışmayı anlamlı buluyorum. Bugün bir
milat olmalıdır. Çağrım açıktır: Madem ki bu ülkeye hizmetten gayrı
hiçbir hedef gütmemiş ve bütün bir ömrünü buna adamış bir başbakana
'dolandıncılık' iftirasında bulunulmuştur, o zaman şu anda görev
yapanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün Cumhurbaşkanları,
Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve
özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların
birinci ve ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal
varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete
girdikler/devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar
araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM'de gerekli komisyonlar
oluşturulmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği vechile
yetimlerin hakları son kuruşuna kadar korunmalıdır. Ben şahsım
adına artık üyesi olmadığım yüce TBMM'ye hesap vermekten bir an
bile imtina etmem" denildi.
"Bu şahsi bir mesele değil, bir devlet ahlakı
meselesidir"
Davutoğlu'nun yazılı açıklaması şu şekilde:
2003'ten 2016'ya kadar çeşitli konumlarda ve üst düzeyde birlikte çalıştığımız Sn. Cumhurbaşkanının, şahsım ve Başbakanlık yaptığım dönemde Hükümetimde birlikte görev yapmaktan onur duyduğum bazı bakan arkadaşlarım hakkında en temel nezaket kurallarına bile uymayan, bu yüksek makama yakışmayan bir üslup ile dile getirdiği ağır ithamlara cevap vermek mecburiyeti doğmuştur. Bilinmelidir ki bu, şahsi bir mesele değil bir devlet ahlakı meselesidir.
"Haksız kampanya yürütülüyor"
Bir süredir İstanbul Şehir Üniversitesi hakkında yürütülen haksız
kampanyanın, garezle bir eğitim kurumuna yapılan saldırıların
ulaştığı aşama ibretlik bir hale gelmiştir. Her şeyden önce
üniversite ile ilgili böyle bir kararın bir siyasi partinin Merkez
Karar ve Yönetim Kurulunda alınmış olması hem üniversiteye yönelen
husumetin altında yatan gerçek niyeti hem devlet düzenimizin gelmiş
olduğu durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Aileleriyle
birlikte 7000 öğrenciyi mağdur etme pahasına sergilenen bu öfkeye
neyin sebep olduğunu, kimin nereye savrulduğunu, kamu kaynaklarının
hangi amaçlarla nasıl kullanıldığını, ekonomik servet oluşturma
bakımından kimlerin nasıl statü değiştirdiklerini milletimiz çok
iyi bilmektedir.
Başbakanlığım süresince yaptığım uygulamalar konusunda şahsıma yöneltilen tek ithamın, hiç bir şahsi hakkımın ve çıkarımın olmadığı, kızıma, oğluma, damadıma, gelinime bırakmayacağım bir eğitim kurumuna arazi devri olmasından sadece onur duyarım. Sayın Cumhurbaşkanının Başbakanlığı döneminde çıkan 4046 sayılı yasaya istinaden gerçekleşen bu devir ile bahsekonu arazinin rant alanı haline dönüşmesi engellenmiş ve kamuya ait olan bu değerli arazinin doğal ortamı korunarak yine kamunun hizmetinde kalması sağlanmıştır.
Bir arazinin üniversiteye tahsis edilmesi ile devredilmesi arasındaki tek fark zaten rayicin altında belirlenen bir yıllık kira bedelinden ibarettir. Devir işlemi tahsis bedellerinden kaçınmak ya da kamu arazisini mülk edinmek için değil, Danıştayın tahsis işlemini iptal etmesinden sonra yukarıda zikredilen yasa uygun olarak zorunlu olarak yapılmıştır. Devri yapılan arazinin eğitim dışında kullanılması zaten mümkün değildir ve üniversite amacının dışına çıkmamıştır.
Bu süreç içinde farklı kesimlerden herkesin de kabul ettiği gibi Şehir Üniversitesi bir üniversite geleneğinin oluşumu açısından kısa sayılacak bir sürede bu ülkenin iftihar kaynağı olmuştur. Bugün hangi haksızlıklar yapılırsa yapılsın, bunlar da geçecek ve Şehir Üniversitesi de onun düşünce özgürlüğüne dayalı idealleri de yaşamaya devam edecektir. Üniversiteyi üniversite yapan araziler ve binalar değil bilim insanları ve öğrencilerin oluşturduğu sosyal iklimdir. Her gördüğü araziye dolar hesabı ile değer biçenler bunu anlayamazlar.
Mal varlıkları ve bu mal varlıklarındaki değişimi
araştırmak üzere Tbmm'de komisyonlar oluşturulmalı
En temel nezaket kurallarına dahi uymayan bu üsluba rağmen Halk
Bankası konusunda açılan tartışmayı anlamlı buluyorum. Bugün bir
milat olmalıdır. Çağrım açıktır: Madem ki bu ülkeye hizmetten gayrı
hiç bir hedef gütmemiş ve bütün bir ömrünü buna adamış bir
başbakana 'dolandırıcılık' iftirasında bulunulmuştur, o zaman şu
anda görev yapanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün
Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu
bakanlar ve özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin
ve onların birinci ve ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının
mal varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin
siyasete girdikleri/devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar
araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM'nde gerekli komisyonlar
oluşturulmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği vechile
yetimlerin hakları son kuruşuna kadar korunmalıdır. Ben şahsım
adına artık üyesi olmadığım yüce TBMM'ne hesap vermekten bir an
bile imtina etmem.
Ayrıca bu komisyonlarda kamu bankalarının, Şehir Üniversitesi de dahil olmak üzere hangi vakıflara ve şirketlere nasıl kredi verdikleri, hangi şirketlerin borçlarının yapılandırıldığı, kimlerin hangi yöntemlerle kurtarıldığı, kimlerin ise batmasına seyirci kalındığı şeffaf bir şekilde ortaya konmalıdır.
Bu araştırma ve soruşturma neticesinde objektif hukuki kriterlerle izah edilemeyen varlıklar ve kaynaklar Hazineye intikal ettirilerek bir 'yetim ve yoksul' fonu oluşturulmalı ve bu fon yetimlere, öksüzlere, şehit yakınlarına, gazilere ve sayıları her geçen gün artan işsizlere dağıtılmalıdır.
Böylesi bir sürecin işletilmesi her zaman samimi bir şekilde savunduğum şeffaflık ilkesinin de hayata geçirilmesini sağlayacaktır. Telaşa mahal yoktur ve hiç kimse tereddüt etmemelidir. Yaşanan bütün bu süreçler, ne kadar üzücü olursa olsun, gerçek hukuk devletinin, demokratik hakların ve özgürlüklerin, adaletin ve şeffaflığın egemen olacağı günlerin habercisidir.