Ahmet Altan komutanları topa tuttu!
Abone olTaraf başyazarı Ahmet Altan, bugünkü yazısında Ordu ve generallere sert çıktı: Siz nasıl ordusunuz, nasıl generalsiniz?
Taraf başyazarı Ahmet Altan, Emniyet'in "PKK Tekeli Taburu'nu
yarın basacak" istihbaratına rağmen gerekli önlem alınmadığı için
11 askerin şehit olması iddiasından hareketle oldukça sert bir yazı
yazdı.
"Yaşatmak" başlıklı yazısında Altan şu satırlarla başladı:
Gediktepe baskınını hatırlıyorsunuz, değil mi?
Hani genç askerler ölmüştü de Başbakan ile Genelkurmay Başkanı
çocukların öldüğü mevzileri ziyaret etmişlerdi.
Genelkurmay, bölgeden sorumlu olan tümenin komutanının
"kahramanlığını" geçtiğimiz Cuma günü ballandıra ballandıra
anlatmıştı.
Onca komutan arasından övmek için Gediktepe bölgesinden sorumlu
olan komutanı seçmişlerdi.
Bugün bir faks yayınlıyoruz.
Terörle Mücadele Müdürlüğü'nden Şemdinli Jandarma Komutanlığı'na
çekilmiş.
Polis istihbaratı, PKK'nın baskın yapacağı taburu, hatta mevzileri
bile bildirmiş.
Sadece, polisin söylediği baskın saatinden "otuz saat" sonra
gerçekleşmiş baskın.
Ve, tam da polisin bildirdiği yer basılmış.
Böyle bir "istihbarat" alan bir birlik "baskına" uğrar mı?
"Baskın" denen şey "habersiz", aniden yapılır.
Böyle üç gün önceden gelen istihbarat raporuna rağmen bir tabur
nasıl baskına uğrar?
Nasıl olur da orada on bir asker ölür?
Nasıl olur da "basılacak" olan taburun karşısındaki tepelere PKK
katırla 150 kiloluk ağır silahlar çıkartabilir?
Bu, komutanların "geleceğini bile bile" yedikleri kaçıncı
baskın?
Genelkurmay bu konularda ya saçma sapan suçlamalar yapıyor bu
haberleri veren bizim gazeteyle ilgili, ya da hiç ağzını
açmıyor.
Ama konuşması gerekiyor.
SİZ NASIL KOMUTANSINIZ?
Altan yazısının bu bölümünde üslubunu iyice serleştirerek şöyle
sordu:
Siz nasıl bir ordusunuz?
Nasıl komutanlarsınız?
Niye her seferinde baskının geldiğini bildiğiniz halde askerleri
korumak için bir önlem almıyorsunuz?
Amacınız ne?
Hesabınız ne?
Böyle her baskından sonra zavallı askerlerin cenazeleri evlerine
büyük törenlerle gönderiliyor, medya PKK'yı lanetleyen haberler
yapıyor, Türkler'de PKK düşmanlığı adı altında Kürt düşmanlığı
pekişiyor ve ülke kutuplara ayrılıyor.
Bugün, ülkenin kenarına gelmiş gibi gözüktüğü "iç savaşın" alt
yapısını bu baskınlar ve bu baskınlarda kurban edilen çocuklar
hazırlıyor.
Eğer ordu gerçek bir ordu gibi davransa, istihbaratı ele
geçirdikten sonra "caydırıcı" önlemler alsa, PKK baskın yapmaktan
vazgeçer, çekilir, çatışma olmaz, çocuklar ölmez ve ülke bu kadar
gerilmez.
Niye yapmıyorsunuz görevinizi?
Niye çocukları ölüme bırakıyorsunuz?
Neden ülkeyi bir iç savaş iklimine sokuyorsunuz?
Eğer bu yapılanlar ordunun "ortak kararıyla" gerçekleşmiyorsa, o
zaman neden "hatalı" komutanı görevinden almıyor, halka bu "hatayı"
açıklamıyorsunuz?
Neden tam aksine davranıyorsunuz.
Dağlıca'da bile bile baskın yiyen komutana madalya veriyorsunuz,
Gediktepe'de bile bile baskın yiyen komutanı basın toplantılarıyla
övüyorsunuz.
Neden "baskın" yiyen komutanlar sizin için bu kadar kıymetli?
İnegöl'de, Dörtyol'da kabaran düşmanlık bu baskınların üstünde
yükseliyor.
BDP'li Kürt yöneticilerin bir kısmı da bu "gerginliği" alabildiğine
körüklemeye uğraşıyor, bir çatışma çıkacağını bile bile yüz
arabalık konvoylarla Hatay'a gitmeye kalkıyorlar.
Orada saldırıya uğrayan Kürtlere güven verecek bir "politik heyet"
göndermek yerine, yüz arabalık bir grup göndermenin anlamı ne?
Allahtan BDP'nin başkanı Selahattin Demirtaş müdahale etmiş de
konvoy geri dönmüş.
Kalabalık Kürt ve Türk grupları karşı karşıya gelmemiş.
Bir facia önlenmiş.
KANLI BİR BELAYA ÇARPACAĞIZ!
Altan'ın yazısının son bölümü adeta alarm niteliğinde:
Bugün insanları "yaşatmak" için değil "öldürmek" için hareketlenmiş
birileri var iki yanda da.
Ve, bu ölümlerin bir salgın gibi bütün ülkeye yayılmasını
istiyorlar.
Ölümlerin "salgın" haline gelmesini isteyen Türklerle Kürtler
varsa, insanların yaşamasını sağlamak isteyen Kürtlerle Türkler de
var.
Hep birlikte hesap sorarsak bu kanlı oyunu bozarız.
Türkler orduya sorsun, "bu baskınları neden önlemiyorsun" diye.
Kürtler de kendi politikacılarına sorsun, "gerginliği kışkırtarak
özellikle Batı'da yaşayan Kürtleri neden tehlikeye atıyorsunuz"
diye.
Öldürmek isteyenlere karşı "yaşatmak" isteyenler harekete
geçmeli.
Soru sormalıyız.
Aksi takdirde, kanlı bir bela çarpacak bu ülkeye.