49 yıldır sahnede olan pop müziğin usta ismi Nükhet Duru, Hürriyet gazetesinden Hakan Gence'ye konuştu. Duru yaptığı çarpıcı açıklama ve itiraflarla herkesi hayrete düşürdü.Nükhet Duru olmayı nasıl anlatırsınız?Her zaman yeniden başlayabilen, her tanıdığı ya da tanımadığı insana sebepsiz sevgi besleyebilen, umudu kaybetmemenin melekesini kazanmış biriyim. Halim selimim. Problemli, entrikalar yapacak, kurnaz bir tarafım yok.Kaprisler ve ego yok mu?Bana hep “Neden kaprisli değilsin?” derler...Neden?Ay üşeniyorum Hakan. Kaprisin konusunu falan bulmak lazım. Ama iş konusunda disiplinli olmak gibi prensiplerim vardır. Onun dışında, ‘vur enseye tokadı, al lokmayı’ biriyim. Bunun zararını çok gördüm ama değişemiyorum.49 senedir sahnedesiniz. Hâlâ kazık yiyor musunuz?Tabii kazık yiyorum çünkü ben bu konuda kendini terbiye edemeyen biriyim. Herkesle iletişime ful kredi verip başlarım. Umudum, sevecenliğim, inanma duygum hiç yok olmuyor. Bu bana oturmuş bir şey, böyle büyüdüm, beyana inanıyorum. Sonra işte bana “Neden yaşlanmıyorsun?” diyorlar.Bununla ilgisi var mı?Hayatım çünkü içimde iyiyi tutuyorum. Zehir, kin yok.“Aşırı görseller ters köşeleri işaret eder” diye bir lafınızı okudum. Hep mutlu, neşeli duruşunuz var. Bunun ardında nasıl hüzünler vardı?Bunları paylaşmam çünkü güzel şeyleri paylaşmayı seviyorum. Bir yere girdiğimde ya da bir yerde bahsedildiğimde; olumlu, neşeli ve hayatı güzelleştiren tarafımla anılmak isterim.Yine de biraz geçmişten konuşsak, 11 yaşında anne babanız ayrılıyor. Babanız elektrik mühendisiyken ayrılıktan sonra maddi durumunuz kötüleşiyor. Ve siz 14 yaşında sahneye çıkıyorsunuz. Herkes çocukluğunu yaşarken çalışmak nasıldı?Ben çok kısa bir çocukluk yaşadım. 11 yaşında önce biri beni bırakıp gitti, ardından diğeri ona ceza verme hırsıyla hareket etti ve o da gitti. Kimse varlığımı bile fark etmiyordu. Neredeyim? “Aa odasında yok” diyen biri bile yoktu.O noktaya kadar hayat nasıldı?Annem, babam çok gezen, müthiş aşk yaşayan, lüks seven bir karı-kocaydılar. Benim yine farkımda değillerdi ama en azından o şartlar içinde ben de yaşıyordum. Anneannem olmasa bir ebeveynim olduğunu fark edemezdim. Komşularda bile kaldım. Onlar üzülüyorlardı “Bu çocuk ne yapacak” diye.Ne yaptınız peki?Okusam çok iyiydi ama nasıl okuyacaktım? Kim okutacaktı? Daktilo kursuna gitmeye çalıştım falan ama bu arada, deşarj olmak için bağıra bağıra şarkılar söylüyordum. Komşumuzun oğlu şefti. “Bu kız çok bağırıp çağırıyor, bari sahnede bağırsın” dedi, orkestrada başladım.Korumasız, tek başınıza zor muydu?O kadar şanslıydım ki herkes beni koruyordu.Tacize maruz kaldığınız oldu mu?Hayır ama psikolojik şiddet olmuştur. Ben çok erken yaşta güçlendim. Ani şöhret ve başarı beni koruyordu, iyi de çalışıyordum. Patronlar “Bundan iyi kazanıyorum, gidip asılmayayım” diyorlardı. Hatta yıllar sonra bir patronum “Ben sana hiç asıldım mı?” dedi. “Yooo” dedim. “Niye asılmadım, sorun neydi?” dedi. Ben cin gibiydim ama gerçekten.Şöhret olunca çıktılar mı karşınıza anne-babanız?Tabii.Affettiniz mi?Görüştüm ama affedemedim. Paramparça olmuş bir gençlik, çocukluk ve sonra “Vay bize bakmıyorsun” oldu. Geldiğinde babama “Ne istersen veririm ama benden sevgi bekleme” diyordum. Çünkü hangi baba, tanımıyordum ki.Yaz için Bodrum’a mı yerleştiniz?Evet, şu an Torba’dayım. Ama sonbaharda İstanbul’daki evi açacağım.Nasıl bir hayat kurdunuz?Hayvanlı, çiçekli, bahçeli, bahçe sulamalı... Zaten doğa insanıyım. Arabamda kedi, köpek mamalarım var. Kedici teyzeler gibi sokak sokak dolaşıp onlara mamalar veriyorum. Seradan çiçek alıp ekmeyi öğrendim.Sizin gibi havalı bir kadını ekip biçerken hayal edemiyorum...Bir bedende bir kadın olarak yaşamıyorum. Her çeşit kadın var içimde. Bir tanesi de o. Elimle toprağa dokunmak, ayağımla toprağa basmak çok güzel. Sonra yıkanıp ütülenip akşamüstü evde kendi kendime süsleniyorum. O da iyi geliyor. Mutfağa girmeyi severim. Çok güzel meze, sebze yaparım. Uyduruk yemeklerim de vardır.Ne gibi?Mesela ‘Nünü mantısı’. Yufkayla yapıyorum. Sarıyor, fırınlıyorum. Sonra çıtır çıtırken üstüne sarımsaklı yoğurdunu döküyorum. İç malzemesiyse sır, sadece kıyma değil. Pandemiyi de böyle geçirdim, o sırada çok kilo aldım. Bir gün aynaya bir baktım üç aylık hamile gibiyim. Birce Akalay arkadaşım, “Nünücüm bir dursan mı?” dedi. O da biliyorsun çok zayıf. Ben de hemen durdum, şimdi üç kilo fazlam kaldı.Siz böyle güzelsiniz ama kıvrımlı falan...Sağ ol şekerim, bunu Birce’ye söyleyeceğim. ‘Duru Olmak’ isimli belgeseliniz yayımlandı. Ardından yönetmeni Mu Tunç ile yaşadığınız sorunlar yüzünden belgesel yayından kalktı...Evet, şu an adli bir süreçte, o sebeple tam konuşamıyorum ama içimden geçenleri söyleyeceğim gün de gelecek.Peki, bu yaşananlar sizi nasıl etkiledi?Yaralandım. Ağır bir darbe aldım. Kardeş gibi sevmiş ve güvenmiştik. Ben normalde ağlayan bir kadın değilim ama günlerce ağladım. Kendime gelemedim. Cam kırığı yutmuş gibi oldum. Yola beraber çıktığın, güvendiğin insandan böyle tuhaf bir şey gelince toparlayamıyorsun kendini. Meğer bu plan uzun süredir uygulanıyormuş da ben her zamanki salaklığımla “Canım benim” diyormuşum. Bundan fazla söyleyecek bir şeyim yok. Çünkü bir insan yapmadığı şeyi izah etmek için ortaya çıkmaz. Adli süreçte gerçekler ortaya çıkacak.O iş geride kaldı. Peki yeni projeler neler?Bir yıldır ‘Şokopop’la bizi çok heyecanlandıran bir proje üzerinde çalışıyoruz. ‘Nünüspektif’ diyoruz şimdilik, birçok sahne disiplininden yararlanan retrospektif bir Nükhet Duru projesi. Sahneyle dijitali birleştiren büyük bir iş. Ama daha detay vermeyeyim, zamanı gelince konuşuruz. Bir yandan da ‘Kelebek Mobilya’ reklamları devam ediyor. Yeni reklam teklifleri de geliyor. Yeni şarkılar da yolda. Sosyal medyayı çok aktif kullanıyorsunuz. Gençlerin dilini nasıl tutturuyorsunuz? Bir ekip mi var?Ekibim var tabii. Ama o ekip kalkıp da benim yerime bir şey yapmıyor. Onlar beni gerçekten dinamik tutan, alışmadığım şekilde ‘iletişim stratejisi’ gibi şeylerden bahseden, beraber üretmekten keyif aldığım bir deliler grubu. Başdeli Evren (Menajeri Evren Ercan), zaten biliyorsun. Dünyayla bağımın kopmasını engelleyen, her ne kadar ben hep en küçük kalsam da bana göre genç canlarım benim, her şeyi onlarla tasarlayıp üretiyoruz. Kimse benim yerime paylaşım yapmaz ama mutlaka bu tonu tutturmamda, gençlerle daha rahat iletişim kurmamda onlarla 7/24 vakit geçirmemin katkısı büyük.Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer ve sizin için müziğin dört yapraklı yoncası dendi...Alakası yok.Evet, siz bu sıfatı reddediyorsunuz...Evet reddettim, ben dört yapraklı yoncadan biri değilim. Hiç alakam yok. Üçü de kitlelere yönelik repertuvara sahip. Benim şarkılarım benimle birlikte o kadar söylenmez. Orada yonca var, ben ayrıkotuyum.Bir ayrıkotu olarak bir gün gelip Türk müziğine damga vuracağınızı tahmin ediyor muydunuz?Öyle olması için ince eledim, sık dokudum. Yoksa ben de bilirdim çok ticari şarkılarla arka arkaya hit yakalamayı. Formül çok belli. Günlük ağız kullanacaksın, derinliği olmayan konular, bir loop üstüne herkesin söyleyebileceği melodiler...Bu sebepten daha az kazanmadınız mı?Evet, işin ucunda daha az para kazanmak, daha az sevilmek de olsa ilkelerimden vazgeçmedim.Sezen Aksu sizin için “Kendine rağmen kendini bitiremedi” demiş. Bu yüzden mi bu lafı söylemiş?Evet. Bana “Nükhet sana şu şarkıyı yapalım, bu şarkıyı yapalım” diye hep teklif ederdi. Ben sevmezdim ama benim sevmediğim şarkıların tamamı da hit olurdu. Bir gün “Allah seni nasıl bilirse öyle etsin. Sende umut kalmadı. Benim sana verecek şarkım da kalmadı” dedi. Türk pop müziğinin en değerli bestecisidir, herkese imkân ve umut vermiştir. Ama ben uzmanlık alanımı belirledim, çok az söz yazdım. Benim için söz şiirsel olmayınca şarkı sözü gibi olmuyor. Çünkü ben öyle alışmıştım.70’ler, 80’ler, 90’lar ve günümüz... Hiç eskimediniz. Bunun sırrı ne?İnsanlara sanırım müziğimden önce kendimi tanıtmışım. Bir yere girdiğim zaman yaşanan sevince inanamıyorum. Bir de çok iyi ektim kariyerimi sanırım.Günümüz şarkıcıları da şarkılarının çoğu da neden sizler gibi kalıcı olamıyor?Aslında şarkılar kalıcı değil. Derinliksiz. Duygular öyle yaşanmıyor ki... Aşkın bir düşüncesi, başlangıcı, orta dönemi ve en yükseldiği noktası olmalı. Ama genç gruplara bayılıyorum. Onlardan şarkılar da söyleyeceğim. Mesela en son ‘Evdeki Saat’in ‘Uzunlar’ şarkısını söyledim. ‘Büyük Ev Ablukada’, ‘Yüksek Sadakat’, ‘Pinhâni’, ‘Mor ve Ötesi’ gibi gruplardan çok iyi şarkılar var. Bayılıyorum onlara.Pop star da yok sanki artık...Pop diye bir şey kalmadı ki. Yaptığın işin ayrılması lazım. İstikrar da gerek.Siz istikrarlısınız ama yine de hiç bırakmak, gitmek istediğiniz zamanlar olmadı mı?Olmaz mı? Kendi içimde göçtüğüm zamanlar yaşadım. Bunu da kimse bilmezdi.Nasıl bir göç yaşadınız?Küstüm, kendimi nadasa çektim. Ticarete atılmaya, tekstil işine girmeye karar verdim. “Benim müziğim olmaz” dedim. Sonra yaptığım şarkıları dinliyor, “Saçmalama Nünü, kendine yazık etme” diyordum. Beş sene önce yine vazgeçmiştim ki şimdiki menajerim Evren Ercan girdi hayatıma, “Yapamazsın öyle bir şey. Senin öyle bir lüksün yok. Çalışacağız” dedi. “Ruhum yorgun” desem de dinlemedi, yorgunluğumu aldı. Büyük itici güç verdi.Hep çok seksi, dişi kadın olarak anıldınız?Halim bu Hakan. Vücut yapım bu, yuvarlak hatlıyım ve güzel vücutlu olmak, güzel elbise giymeyi gerektiriyor, o elbiseleri taşıdığın zaman da seksi oluyorsun. Bir de ben hiç plaklarda kalmadım, sahne artistiydim ve görselliğe düşkündüm.Peki, seks mi romantizm mi?Elbette romantizm, seks sonradan gelirse güzel. Ama öyle kedilerin çiftleşme ayı gibi sevmem.Gerçekten göründüğünüz kadar cilveli misiniz?Ne diyeyim, kabullendim! Mecburum cilveli olmaya. Şu dakikadan sonra somurtursam “Ne oldu buna” derler.Hep böyle miydiniz?Ben bunu cilve değil yaşam sevinci diye algılıyorum. Ama bir kadın fıkır fıkır, kıkır kıkır olunca demek ki hoşa gidiyor. Bu benim halim, böyleyim.Çapkın mısınız?Eşek değilim ya, bir lokma da göz zevkim var yani (gülüyor).Ne zaman konuşsak kalbiniz boş...Evet. Uzun zamandır yok.Neden?Hâlâ kıskançlık krizleri yaşanabiliyor. Çekimde omzumu açtım, bana “Onu mu giydin?”, “Bunu mu çıkardın?” diyecek. Buradan çıkışta kavga edeceğim. Vallahi üşeniyorum. İnsanlar hep geleneksel davranıyorlar. Beni normal bir kadın olarak algılamak da tuhaf. Yaptığım iş dolayısıyla değil, karakterim dolayısıyla bunu söylüyorum. Ben böyleyim işte, ne yapayım, oram buram oynuyor. Bunu yanlış algılıyorsan senin problemin.Tamamen kapılar kapalı mı? Ya biri kalbinizi hoplatırsa...Kapatmammm kapıları... Niye kapatayım canım! Şunu da söyleyeyim, sürekli evlenme teklifi geliyor.Aaa pandemide nereden geliyor teklifler?Sosyal medyadan canım. Günde yüz tane falan “Benimle beraber ol, sana canımı veririm, ne istersen veririm, her şeyimi vereyim” diye mesajlar. Tabii insanın hoşuna giden bir şey.Son konuşmamızda “Benim yüzümde botoks, dolgu falan yok” dediniz, olay oldu...“Yalan söylüyor” dediler. Niye yalan söyleyeyim? Daha mı genç görünürüm? Yaşım ortada. Genetik yapım bu, ne yapayım? Artık “Bir şey yok” diye açıklama yapmak da istemiyorum çünkü bu şiddete boyun eğmek gibi geliyor buna cevap vermek zorunda kalmak bile. Gerçekten bu konuyu şu anıyla sonsuza kadar uğurluyorum. Geçen sene bir arkadaşımı botoksa götürdüm. Doktor “Yüzün çok diri, kim yaptı?” dedi. “Yüzümde dolgu yok” dedim. Eldivenlerini taktı, elimi ağzıma sokup kontrol etti, “Yokmuş” dedi. Vallahi Hakan dokun yanağıma...Evet, dipdiri maşallah!İçi dolu. Etim sıkı. O beni kurtardı. Tabii kendime iyi de baktım.