Ahlaki çürüme

Tülin Türkoğlu tulindindar@hotmail.com

Ülkemizde son yıllarda yaşadığımız en büyük olumsuzluk, "Ahlaki çürüme".

Sokakta, caddede, parkta, kafede kiminle konuşursak konuşalım, artık toplumda eski saygı ve anlayışın kalmadığından dert yanar.

Bizler eskiden tanımadığımız bir kişinin cenazesini görsek bile, ayağa kalkar, cemaatine, cenaze namazına katılırdık.

Mahallede bir cenaze olduğunda mahallinin yas tutması ve cenazeye saygı için radyo ve televizyonlarını açmaması gerektiğini bilirdi. Bir hanede yas varken diğer hanelerde ses olmazdı. Şimdi cenazelerde insanlar cenaze namazına katılmak yerine kenarda kıyıda durup sigarasını yakıp sohbet ediyor elleri varmıyor tekbir getirmeye. Hatta şehit cenazesinde bile saygı yerine siyasi şov yapılıyor. Cenazeye bile saygı duymayanın, diğer ahlaki kurallara uyması zaten düşünülemez.

Trafikte yaşanan tartışmalar, küfürler, yaralama hatta cinayetle biten kavgalar…

Kadın cinayetleri ve aile katliamları,

Artan hırsızlık, rüşvet ve dolandırıcılık vakaları,

Taciz ve tecavüz olayları,

Toplumda bir arada yaşama, paylaşma duygularının yitirilmesi, sosyal ve siyasi kamplara bölünme,

Tüm bunlar ahlaki çürümenin, ahlaki çöküntünün göstergesi.

Ahlaktan, bizi birleştiren değerlerden bahsedemiyoruz.

Toplumumuzun sahip olduğu  manevi değerlere göre davranıp, ahlaki çöküntüden kurtulmamızın yolu, içinde bulunduğumuz yapıların yeniden iyileştirilmesidir.

Yaşadığımız sistemin iyileştirilmesi öncelikle ekonomik hamlelerin doğru yapılmasıyla olur. Toplumun küçük bir kısmı zenginliği paylaşıp, büyük bir kısmı da "açlık ve yoksulluk " seviyesindeyse, toplumda yaşayan bireyler arasında ki yaşam standardında bir uçurum olur.

Bu uçurum hırsızlık, rüşvet, dolandırıcılık gibi suçları besler.

Toplumda yaşanan bu ekonomik ayrılık, "fakir ve yoksul" kişilerin, geçim sıkıntısı nedeniyle hayallerinin çok uzağında kalmasına neden olur. Yaşadığı huzursuzluğun dışarıya çatışma olarak yansıması da kaçınılmazdır.

Psikolojik olarak çöküntü yaşayan birey, toplumsal değerlere de artık inanmaz ve saygı göstermez. Umutsuzluk ve geleceğe karşı karamsarlığa neden olur. Meslek sahibi , kariyer sahibi olmak yerine "kolay para" kazanacağı yollara sapmaya başlar.

Öykündüren, normalleştiren öyle bir çark var ki

Bazı kanallarda öyle programlar var ki insanın kanı donuyor. Bu programlarda sürekli güvensizlik telkin ediliyor. Kayınpederi-geline, kayınvalide-damada, koca-baldıza, kadın-kaynına ilgi duyup, ahlaksız davranışlar ve ahlaksız hayatlar yaşandığını hatta neredeyse çocuklarınızı dedesine, dayısına, amcasına bile bırakmayın tacize uğrar mesajı veriliyor. Reyting uğruna yıllardır bu topluma ahlak dışı, insanlık dışı görüntüler şırınga edildi. Edilmeye de devam ediyor. Bu toplumda sağlıklı bir aile yaşamı yokmuşçasına bütün eşlerin birbirlerini aldattığı hatta çocukların eşten mi yoksa ihanetten mi olduğunu DNA testiyle bulup bu testide milyonların önünde okumaktan çekinmeyen insanımsı varlıkları ekrana taşımak akıl karı değil. Böyle programlar ancak toplumun yapısını bozar. Yaşanan durum tamda bu…

Tabi ki istisna durumlar, olaylar yaşanır. Bu olaylar bu kadar gündemde sıcak tutulursa “normalmiş” gibi kanıksanır. İnsanın olduğu her yerde yanlışta vardır. Bu ifşa edilenlerin ne kadarı doğru, ne kadarı reyting kaygısı bilinmez

Bilinen tek şey bu toplumda ahlaki erozyon var. Bu toplumun değerleri eriyor. Enesler, Yusuflar, İbrahimler, Yakuplar daracık streç pantolonlarıyla, elinde kadehleriyle barlarda tekila içerken, anne ve babaları Kabe’yi tavaf ediyor. Bu çağın putları bu çağın insanlarının eliyle inşa edildi. Gel ya İbrahim