Yer Gök Aşk, Küçük Ağa, Evli ve Öfkeli, Siyah Beyaz Aşk, Ağlama Anne yapımlarındaki rolüyle hafızalarda yer edinen Birce Akalay son olarak ekranlara Babil dizisiyle gelmişti. Reytinglerde umduğunu bulamayan dizi kısa sürede final yapmıştı. Son Yaz dizisiyle ekrana dönecek olan Akay, Hürriyet'ten Hakan Gence'ye konuştu.Son röportajımızı dört yıl önce yapmışız. O günden bugüne zaman nasıl geçti?Çok güzeldi, içime sinen işler yaptım. Güzel dostlar edindim, hatıralar biriktirdim.Şu sıralar nasıl bir ruh halindesin?Yaşadığımız bu zamanın verdiği durgunluk, dinginlik hepimizde mevcut. Pandeminin bizi artık sokaklara çıkacağımız noktada özgür bırakmasıyla biraz özlediğim şeyleri yapmaya başladım. “Sokak insana omurga takar” sözünü çok severim. Ben sokağı, sokakta vakit geçirmeyi sevdiğim için şu sıralar tam benim mevsimim. Ayrıca ürettiğim, verimli bir dönemdeyim.35 yaşı devirdikten sonra geçen yıllar sende neleri değiştirdi?Tam 35 yaşımda kalp sağlığımla ilgili bir problem yaşamıştım. O sırada şunu öğrendim: Bir tane kalbim var ve ona iyi bakmak zorundayım. Ama kendiminki kadar herkesin kalbine iyi bakmam gerek. İnsanların emeğine, yaşantısına, kimliğine saygının ne kadar önemli olduğunu bir kere daha özümsedim. Çok arkadaşım var şükürler olsun ve hayatın paylaştıkça değerlendiğine inanırım. Ama bu aralar iç hesaplaşmalarımı yaptığım bir zamandayım. Arkadaşların, seni yakından tanıdıkça en şaşırdıkları yanının ne olduğunu söylüyor?Dışarıdan sınırları olan, sert mizaçlı durduğumu söylerler. Ama bir restoranda saçımı tarayacak, çantamdan aynamı çıkarıp makyajımı tazeleyecek kadar da rahatımdır aslında.Peki kendinde değiştirmek istediğin bir özelliğin var mı?Bu soru her sorulduğunda cevabım dönemime göre farklılaşıyor. Bu aralar fazlaca hassasım mesela. Sadece kendimle ilgili değil, her şeye ve tüm canlılara karşı böyleyim.Hayatını keskin virajlar mı, yoksa yumuşak geçişler mi tanımlar?Keskin virajlar. Ama hayat bana biraz da öyle geldi. Salına salına Floransa’dan Napoli’ye araç sürmeyi ben de isterdim fakat bana Kaputaş Plajı’nın virajlı yolları denk geldi. Bu söylediğim kişisel yaşantımla alakalı bu arada, kariyerimde virajlar yok.O virajlardan sağlam çıkabildin mi?Hepsi bizi biz yapıyor. İlk evliliğimi 26 yaşında, ikinci evliliğimi birincisi bittikten iki yıl sonrasında yaptım. Ardından kendime yeni hayatlar kurdum. Hepsi gencecik yaşımda bana göre cesaret isteyen deneyimlerdi. Herhalde virajlardan sağlam çıkmışım, dışarıdan görünen o. Ama sen onu gel bir de bana sor!Bir daha evlenir misin?Hepimizin parmak izi farklı, hayatta farklı şeyler isteyebiliyoruz. Farklı şeyler isterken bir arada kalabilmek bir hüner.Sende o hüner yok mu?“Şu an böyle bir şeye kalkışabilir misin” dersen çocuk sahibi olmaktan bile ürktüğümüz, doğal kaynakların yok olduğu bir dünyada, bu zamanda hâlâ ister miyim, bilemiyorum. Şu an hayatta kalmaya ve iyilik bulaştırmaya çabalayabiliyorum. Bu kadar gücüm kaldı, o yüzden evlilik fikri şimdilik korkutuyor. Fox’ta yayınlanan ‘Son Yaz’ dizisi kadrosuna dahil oldun. Seni nasıl bir karakterde izleyeceğiz?Deneyimlerimle birlikte gelişen oyunculuğumun şahane yolculuğunda, bir karakteri her sene biraz daha katmanlı ele alabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. ‘Yolculuk devam ediyor demek ki’ diyorum. Kariyerim de bana öyle karakterlerle geliyor. Sare çok enteresan ve boyutlu bir kadın. Organize Suçlar Daire Başkanı. Bir sırrı var. Dizinin ilerleyen bölümlerinde ortaya çıkacak.Dizide bir sezon devam edip oturmuş bir ekip var. Dahil olmak zor mu?Üzerinde fazlaca düşünülmesi gereken bir karar. Uzun zaman sonra bir ilk oldu. Ama ekip ve iş çok keyifli görünüyordu. Televizyonda yeni bir iş yapmamın vakti de gelmişti, ‘Tamam’ dedim. Her şey tıkırında çok şükür.Kendi adını taşıyan bir takı koleksiyonu hazırladın. Bu fikir nereden çıktı?Bu defa biraz daha somut, insanların elle dokunabileceği bir şeyler yapmak istedim. Ben bir hikâye anlatıcısıyım, seviyorum bunu. Benim hikâyemi anlatsın diye kendime seçtiğim yol da takılar oldu.Neler olacak koleksiyonda?Altın, değerli ve yarı değerli taşlar, devamında da yazın lüks bijuteri koleksiyon gelecek. Tasarımları bana ait. Bir de babaannemden bana hatıra kalan bir yüzüğün yaşamasını istediğimden, onun devamı niteliğinde bir koleksiyonum var. Şimdilik online satılacak.Kelebek tasarımların var. Kelebek dövmen olduğunu da biliyorum. Nedir bu kelebek takıntısı?Ruhunun gücüne çok inanırım. Çünkü yıllardır, buna algıda seçicilik de diyebiliriz, önemli anlarımda etrafımda mutlaka kelebekler dolanır. Fakat kelebek tasarlayacaksam bu kendi kelebeğim olmalıydı. Ben de kendi formumu yarattım. Bu arada 2 sayısı da farkında olmadan hayatımda başka bir yer almış. 1 tektir, 2 her zaman tamamlar. İkisi birbirini tamamladı.Şu an tamamlandığın bir dönem mi?Hiçbir zaman tamamlanmayacağım. Tamamlanmak o kadar kolay değil.17 sene önce Türkiye üçüncü güzeli oldun. Tescilli bir güzelliğin var. Hayatı isminin başına güzel sıfatı konulmuşken yaşamak zor muydu?Evet, öyle bir dönemi yaşamak zordu.Önyargılarla mı karşılaştın?Elbette önyargılarla da karşılaştığım oldu. Ama güzellik yarışmasına girdiğimde zaten güzel sanatlar lisesinden mezun olmuştum. Şu an yaptığım mesleğime bir katkısı olmadı yani... Aslında yeniden konservatuvara girdiğimde ilk işlerimin başarısız olması benim en büyük şanslarımdan biri oldu.Nasıl?İlk ve ikinci dizimde başroldüm, işler tutmadı, ben de başarısızdım açıkçası. Kendime ‘Bir yerde yanlış yapıyorsun, daha çok çalışmalısın’ dedim. Başarısızlığı tattığım o dönemlerde kendi kulağımı kendim çekmeseydim belki bugün bu serüveni yaşamayacaktım.Biraz da aşktan konuşsak. Aşkı nasıl tanımlarsın?Aşk bir kimya, bir his. İnsanın içinde her daim olması gereken ve ömrüne ömür katan bir his. Ona, buna, şuna diye kategorize edemem. İnsanın içinde aşk, sevgi, vicdan varsa en kıymetlisi onlar.Aşkta mantığını mı kalbini mi dinlersin?Ne düşünürsek onu hissediyoruz. Mesela turşu dediğinde ağzın sulanır. Bazen öyle anlar oluyor ki, içgüdüye kalp öyle bir reaksiyon veriyor ki; “Evet şimdi tam zamanı” diyorum.Şu an öyle bir şey yaşıyor musun?Cevap vermeyeceğim (gülüyor).Kadın meselesi, hayvan hakları ve doğa konusunda duyarlısın. Paylaşımlar yapıyorsun. Son dönemde nelerle derdin var?Doğal kaynakların tükenmesi konusunda dünyada sıkıntılı bir döneme girdik. Tarihte olduğu gibi doğal kaynaklar tükendikçe insanoğlu daha da vahşileşiyor. Biz bu kaynakları tüketmeye acımasızca devam ettiğimiz sürece Nasreddin Hoca fıkrası gibi kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz aslında. Bunun bilincine ulaşamadığımız sürece insanlığın sonu çok uzak değil diye düşünüyorum.Umutlu musun?Umuda ihtiyacım olduğu için umudun yakasından tuttum, bırakmıyorum, diyelim.15 yıldır ekranda başrol oynuyorsun. Her şey dışarıdan göründüğü kadar tatlı ve kolay mı?Yok canım. Ben sokakta ağlayamıyorum mesela, bunun neresi kolay? Ama günün sonunda bu, tercih ettiğim meslekle birlikte paket olarak geldi.Ünlü olunca ne kadar kendin olabiliyorsun?Mesleki tercihimin bana koyduğu birtakım sınırlar var maalesef. Bunu kimi baskı olarak değerlendirir, kimi de sansür. Kimi sokağa yabancılaşır ama özler diğer yandan da... Ben bunu bir zorunluluk olarak görürsem mutsuz olacağımı biliyordum ve o yüzden kendimi hiçbir süreçte yaşama yabancılaştırmadım. Sırf İstiklal Caddesi’nde, Eminönü’nde dilediğimce yürüyebilme özgürlüğü için kimsenin beni olduğumdan farklı bir yere konumlamasına müsaade etmedim.Günümüzde başrol oyunculuğunda deneyimin yerini sosyal medya takipçi sayısı aldı sanki. Ne diyorsun?Çağ değişti çünkü. Biz bu işe başladığımızda da başka türlü adaletsizlikler yok muydu? Elbette vardı. Mesela biz konservatuvar eğitimimiz, sanatsal gelişimimiz için deliler gibi çalışırken sadece tanındığı için başrol oynayan başka meslek gruplarından kızlar, çocuklar yok muydu? Vardı. O yaşımızda sinirlendik ama öfkelenmedik. Daha çok çalıştık bu sayede belki de. Bugün de tercih sebebi sosyal medya diyelim. Zaten biz televizyonda sanat yapmıyoruz ki...Nasıl tanımlarsın yapılan işi?Sanatımızdan yola çıkarak, enstrümanımızı, ticari derdini anlatan bir izlek yaratmak için kullanıyoruz. Kim hatırlıyor yıllar önce yaptığımız işleri? Ben bile bazen beş sene önce ne oynadığımı hatırlamıyorum.