Ağca ilk eğitimini soldan aldı
Abone olAğca 70'lerde Gırgır okuduğu için sorguya çekilmişti. İlk siyasi ilişkisine soldan girmiş, Teslim Töre'yle Suriye'de kampa katılmıştı.
Mehmet Ali Ağca, üniversite okumak üzere 18 yaşında Malatya'dan
Ankara'ya geldiğinde, siyasi gruplardan uzak duran ve Gırgır
dergisi okuyan bir öğrenciydi. İlginç olan, siyasi ilişkilerine
soldan başlamasıydı. 1978'de birlikte Suriye'ye gidip bir ay kampta
beraber kaldığı kişi Türkiye Komünist Emek Partisi kurucusu Teslim
Töre'ydi.
'Malatya'da kaldığımız bölgede Alevi ve Sünni çatışması
olmasına rağmen ben hiçbir tarafı tutmadım. Ve hatta Sünni olmama
rağmen arkadaşlarımdan çoğu Aleviler arasında seçilidir… Ankara'da
yüksek öğretmen okulunun yurdunda kalıyordum. Sağ ve sol çatışması
nedeniyle yurtta okula toplu halde gidiş geliş yapıyorlardı. Ben bu
toplu gidiş gelişlerden genellikle kaçardım. Bu arada yurtta Gırgır
dergisi okuduğumdan dolayı sorguya çekildim. Bu sorgudan sonradır
ki, Ankara'yı değiştirmeye karar verdim ve İstanbul'a bu suretle
gelmiş oldum.’
Bu sözlerin sahibi, Milliyet Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Abdi
İpekçi ve Papa II. John Paul suikastlarının faili Mehmet Ali Ağca.
1 Şubat 1979 günü Abdi İpekçi'yi öldürdüğü gerekçesiyle
yakalandıktan sonra 10 Temmuz 1979 günü savcıya verdiği ifadede
böyle diyor. Gırgır okuduğu için onu kimlerin sorguya çektiğini
belirtmiyor Ağca, ama 1976'da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi birinci sınıf öğrencisi iken siyasi kavgalardan
bu kadar uzaktı. İşte bu "apolitik" Ağca, o dönemdeki siyasi
ortamda iki-üç yıl içinde İpekçi ve Papa suikastı gibi olayların
aktörü haline geldi. İtalya ve Türkiye'de 25 yıl süren cezaevi
hayatından sonra, Meclis’in 1991 ve 1999'da çıkardığı aflardan
yararlanarak geçtiğimiz hafta tahliye olmasıyla bir kere daha dünya
medyasının manşetlerine çıkan Ağca, ilk siyasi ilişkilerine, Dil
Tarih ve Coğrafya öğrencisi iken Ankara'dan ve soldan girdi. O
tarihlerde Ankara'daki sol çevrelerin lider denebilecek kesimleri
ile teması başladı. 1978'de Suriye'deki kampa birlikte gittiği kişi
ise Türkiye Komünist Emek Partisi kurucusu Teslim Töre'ydi. Papa
suikastından sonra İtalya'da cezaevinde iken Türkiye'den giden bir
askerî savcı ve bir askerî hâkime verdiği ifadesinde bu olayı şöyle
anlatıyor Ağca:
"O zamanlar ben Türkiye'de karışıklığı arttırmak amacını güden
sağdaki anti-komünist politik guruplarla ilişki içindeydim. Aynı
zamanda kapitalizme karşı ve Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması için
mücadele eden sol ile de ilişki içindeydim. Çünkü bu gayeleri ben
de büyük ölçüde paylaşmaktaydım. 1978 başlarında memleketlim Teslim
Töre ile Suriye'ye gittim. Orada bazı Bulgar uzmanlar tarafından
yetiştirildik. Bu eğitim teorik ve pratik olarak bazı hafif
silahların kullanılması, patlayıcılar, soğuk savaş kavramları,
hükümet darbelerinin gerçekleştirilmesi, ihtilaller tarihi
üzerineydi. Suriye'de bir ay kaldıktan sonra döndük. Teslim Töre
Şam'a götürüldü ve Bulgaristan Büyükelçiliği'nden birisi ile
görüştü. Bu şahıstan aldığı mali yardımla Türkiye'de daha önce
mevcut olan Emeğin Birliği, İplik-İş Sendikası gibi kuruluşların
güçlendirilmesi mümkün olmuştur… Ülkücülerle de çok ilişkim oldu.
Fakat ne bu örgüte, ne de bu örgütle ilişkisi herkes tarafından
bilinen MHP'ye hiçbir zaman üye olmadım."
Bu anlatımlar Ağca'nın henüz "Mesihlik" iddiasında bulunmadığı ve
"İncil'i yeniden yazacağım" gibi açıklamalardan uzak olduğu
"sağlıklı" günlerine ait. Hep siyasal bilgiler fakültesinde okuyup
"Mülkiyeli" olmayı düşlemiş olan Ağca, Teslim Töre’yle birlikte
Suriye'ye gittiği yıl, Mülkiye hayali ile bir daha üniversite
sınavına girdiğinde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni
kazandı, İstanbul'a geldi. Ve, bugün dahi tam olarak netlik
kazanmamış olan ilişkiler ağına girip Abdi İpekçi suikastının
tetikçisi oldu. İpekçi suikastından beş ay sonra savcıya verdiği
ifadede bayağı "sofistike" bir görüş öne sürüyor:
"Aynı sınıfın insanları birbirlerini öldürüyordu. Ama düzenin üst
seviyesindekiler buna bigane kalıyor ve birkaç günde olaylar
unutuluyordu. Ben Abdi İpekçi'yi öldürmekle terörün, üst düzeydeki
sanayici, gazeteci, parlamenter gibi kişilere de sirayet etmiş
olduğunu kanıtlamak ve böylece devletin teröre ve teröriste tedbir
almasını da sağlamayı amaçlamıştım. Ama gayeme erdiğim kanısında
değilim. Zira terör halen devam etmektedir. Ben bu olaydan üzgünüm.
Zira pişmanım kelimesini kullanamıyorum. Çünkü pişmanım kelimesinde
biraz da alçaltıcı yön vardır."
Ağca'yı kimler tetikçi yaptı sorusu kadar önemli olan bir diğer
soru, Abdi İpekçi'nin neden hedef seçildiği. Bu sorunun cevabı da,
Ağca'nın arkasındaki güçler sorusu kadar karmaşık. İpekçi'yi son
günlerinde üzerlerine gittiği kaçakçılar mı, kontrgerilla mı, yoksa
uluslararası bir örgüt mü vurdurdu?
İpekçi, suikasta ugrayacağı 1 Şubat 1979 günü odasına giren Yazı
İşleri Müdürü Hasan Pulur'a, "O kaçakçılık konusu ne oldu?" diye
sordu. Pulur, henüz çalışmanın devam ettiği cevabını verince
İpekçi, "Konuyu gazetenin sahibi Ercüment Karacan'la da
konuşacağım" dedi. İpekçi o gün Ankara'dan dönmüştü. İddialara göre
bu dosya Güneydoğu'lu bir bakan hakkındaydı ve İpekçi Ankara'da bu
olay hakkında çeşitli görüşmeler yapmıştı.
O gün gazeteden çıkıp evine gelirken uğradığı saldırı ile hayatını
kaybeden İpekçi, ölümünden bir yıl önce Milliyet Gazetesi'nde
"Tabanca" adını taşıyan ve Türkiye'deki sağ-sol örgütlere dışarıdan
sevk edilen silahları anlatan bir yazı dizisine önce onay vermiş,
sonra durdurmuştu. Durdurma gerekçesi ilginçti: "Silah
kaçakçılığındaki kişiler hep Türkiye'de çok maruf kişiler, bu
konuda bir yere kadar geliniyor, ileri gidilemiyor."
Kaçakçılık konusu ile irtibatlı bir diğer iddia, o dünyaya yakın
bir işadamı ile Yüce Divan'da bir dönem yargılanmış olan bir
bakanın birlikte Milliyet'i satın almak girişimlerine İpekçi'nin
engel olmasıydı. İpekçi suikastındaki bir diğer senaryo, yazar
Çetin Altan'ın Genelkurmay istihbarat dairesi eski başkanı Amiral
Sezai Orkunt'a atfen dile getirdiği 'Kontrgerilla' iddiasıydı. Buna
göre İpekçi, bazı sivil kişilere Ankara'da Kontrgerilla eğitimi
verildiğini öğrenmesi ve bunu Ankara'daki CİA görevlisine
sormasıyla hedef haline geldi.
Bu gibi olaylar konusundaki derinlikli açıklamaları ile tanınan
Avni Özgürel de, "1979'a kadar Kontrgerilla hakkında açıklamalar
yapan Ecevit, İpekçi suikastından sonra bir daha ağzını açmadı.
İpekçi, Ecevit'e çok yakındı. Belki de suikastın hedefi Ecevit'e
mesajdı." diyor.
Bu kadar birbirinden farklı senaryolar içinde değişmeyen tek
gerçek, İpekçi'nin sade ve korumasız yaşantısıyla çok kolay bir
hedef olması ve arkasındaki güçlerce tetikçi rolünün Ağca'ya
verilmiş olmasıydı.
18 yaşında Ankara'da Gırgır okuyan o genç ise, 26 yıllık hücre
hayatından sonra şimdi bembeyaz saçlarıyla 48 yaşında. Ama, İncil'i
yeniden yazacağını iddia edecek kadar sağlığından ve o Gırgır
günlerinden uzak.
Haber: Faruk Mercan
Kaynak: