Agarta değil mesele
Abone olAgarta, Ergenekon, Nazizm, Dabbet-ul Arz
Ergenekon operasyonu, Türkiye'ye has iktidar çatışmaları,
çetecilik, darbe geleneği, devlet içinde örgütlenmiş bir yapı,
sistemden beslenen kontrol dışı güçler, faili meçhuller, siyasi
cinayetler çerçevesinde devam etseydi kolaydı. Bize tanıdık gelen
bir konuydu, anlayabilmemiz mümkündü.
Hatta, daha ileri gidip bir sistem revizyonu olarak ele alınsaydı,
1990'larda başlayan 21. yüzyıla yönelik büyük dönüşümün Türkiye
boyutu olarak ele alınsaydı, yine lardık. Sadece “Türkiye
1990'larda yapması gerekeni on beş yıl gecikmeyle yapıyor” derdik.
Daha da ileri gidip, ulus devletlerin tasfiyesi ekseninde
tartışsaydık bile anlamamız mümkündü. Doğru yanlış başka bir şey,
ama bu argümanlarla en azından neler olduğunu fark ederdik, en
azından bir resim görürdük.
Çok tuhaf bir noktaya geldi. Türkiye boyutlarından taştı.
Yüzyılları, bin yılları aştı. Geleceğe değil, bilinen tarihin daha
da gerisine gitti. Böyle olunca da, olayın ürkütücü ne kadar yanı
varsa kaybolup gitti. Eminim bir merak, heyecan dalgası başlattı.
Hep duyduğumuz ama yakından ilgilenmediğimiz efsaneleri bugüne
taşıdı. Bu yönüyle Ergenekon iddianamesi, “tarihi” bir özellik
kazandı. Ergenekon az çok bilinen bir efsaneydi. Ama Agarta
bilinmeyen bir tarih. Türkiye'nin tartıştığı geyrimeşru iktidar
kalkışmasının böyle bir efsaneyle iddianamede yer alması, zihinleri
karıştırdı.
Şimdi, Nazizmin doğuşundan kayıp kıtalara, Mu uygarlığının nasıl
sona erdiğinden Ari ırkı arayışlarına, yüksek teknoloji ürünü
silahlardan seçilmiş kavim hikayelerine, Hint mistizminden
ezoterizme, Nazi karargahlarında bulunan Alman üniformalı
Tibetliler'den Kabbala'ya, Himalayalar'da olduğu iddia edilen
hayali cennet Şangri La'dan okyanus altında ya da Orta Asya'nın
altında olduğu hayal edilen Agarta'ya, gizli/gizemli tarikatlerden
bu tarikatlerin yönettiği devlet ve güçlere, Hitler'den sonra
ABD'nin sahiplendiği tek dünya hükümranlığından Thule örgütüne,
Grönland'daki Thule hava üssünden bu isimle Zülkarneyn peygamber
arasında bağlantı kuranlara ve 'gamalı haç'a kadar bilinen, daha
doğrusu bilinemeyen ne varsa hepsini tartışmak zorunda kalacağız.
Bugünden geriye doğru birkaç bin yıla değil, tahminen on üç-on altı
bin yıl öncesi olayları bilmeye uğraşacağız.
Agarta'nın efendisinin yeryüzündeki ilahi temsilci olmasından
“Kutsal Dağ” ve “Dünyanın Merkezi”nin neresi olduğuna, “ataların
kutsal mağaraları”ndan “gizli ülke” inanışlarına, Agarta ile
Şambala çatışmasından Mu'nun dört büyük enerjisine, Hindistan'da
bulunduğu söylenen nükleer saldırı kalıntılarından Mu uygarlığının
nükleer silahlarla yok olduğu söylentisine, buradan kurtulan
“seçilmişler”den bugünkü Uygurlar'ın söz konusu uygarlıktan kalma
olduğuna ve Atatürk'ün meşhur ilgisinden Türkler'in buradan
geldiğine, “Hint'teki Tevrat”tan Agartalı olmanın kurallarına, iç
içe yaşadığımız ama dördüncü boyutta oldukları için
göremediğimizden Dabbet'ul Arz'a, ölümsüzlük efsanesinden Hazar
efsanelerine kadar ne çok bilmemiz gereken şey çıktı ortaya.
Ama gariptir, aynı efsaneler Hint'te var, Mısır'da var, Kuzey
ülkelerinde var, Rusya'da var. Tıpkı Armageddon inanışı gibi.
Hintliler ve Tatarlar'a göre bu yer Moğolistan'da, Mısırlılar'a
göre çok çok uzak bir yerde, Ruslar'a göre Sibirya'da, bazılarına
göre kutuplarda, bazılarına göre ise okyanusun altında.
, bu konuları yakından izleyen bir isim. Agarta değil, özellikle
Thule örgütüne dikkat çekiyor. Nazizmin, ari ırkı arayışının,
siyasi ve askeri örgütlenmenin temeli bu örgüt gösteriliyor.
“Agarta değil mesele. Thule örgütüyle bağlantısı önemli.
Agarta çok efsanevi ve de fantastik bir konu. Dolayısıyla
sıkıntılı. Ama Thule gerçek ve Agarta efsanesi yani oyuk dünya
görüşünden etkilenmişler... Thule ve Nazi bağlantısı üzerinde
durulmalı ve bu Agarta gerçekti demekten ziyade, bakın bu adamlar
ne tür şeylere inanmışlar demek gerek” diyor. Hem Naziler
hem de Ergenekoncular aynı felsefeye inanmaları çok garip!
Asıl söylemek istediğim şu: Ergenekon'u bir kenara bırakalım.
1990'dan bu yana yayınlanan fantastik kitaplara, çevrilen büyük
bütçeli filmlere dikkat ederim hep. Yüzüklerin Efendisi'nden Lost
dizisine, Harry Potter serisinden Matrix'e, sermaye ve gücün
desteklediği filmler ve yayınlar serisine özellikle dikkat ederim.
Bununla beraber ezoterizmin bu denli yaygınlaşmasına da. Hatta bir
zamanlar Yeni Şafak yönetimine, konunun öneminden söz ederek, bir
dizi hazırlanmasını bile teklif etmiştim.
Konu şu: 21. yüzyılda sadece dinler yeniden meydana inmiyor.
Mitolojiler, efsaneler, masallar, fantastik hikayeler dikkat çekici
biçimde gündelik hayatımızı yönlendirecek derecede meydana iniyor.
Sanki yeni yüzyıla, geleceğe dair yeni bir düşünce biçimi, yeni bir
din algısı şekillendirilmeye çalışılıyor. Bu eğilimin, 21. yüzyıla
dönük hükümranlık hedefleriyle birebir örtüştüğüne inanıyorum
ben.
İşte tam da bu dönemde, Türkiye'de bir operasyon, söz konusu
tabloyla örtüşür vurgular içeriyor. Bu kadar önemli bir güvenlik
sorunu, Türkiye'nin temel sistem sorunu, on beş bin yıl öncesinin
efsaneleriyle birlikte tartışılıyor. Türkiye Cumhuriyeti yüz
yaşında bile değil. Biz iddianameyi on bin yıl öncesiyle birlikte
anlamaya çalışıyoruz. Peki, böyle bir zihinsel ilgi döneminde,
böyle bir vurgunun Ergenekon mensuplarını efsaneye dönüştürme
ihtimalini düşünen var mı?
(İbrahim Karagül)