Ağarın başörtüsü çözümü
Abone olDYP lideri Ağar, DYP'nin iktidarını Bugün'e anlattı. Ağar başörtüsü konusunda ise iddialı.
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar: “Devlet mekanizmasının
yapılanması içeriye göre değil, dışarıdan gelen tehditlere göre
olmalı”
Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Mehmet Ağar, Türkiye’nin
gündemini BUGÜN’e değerlendirdi
Laiklik ve irtica tartışmalarına kendi bakış açılarını ortaya koyan
Ağar, ‘Kürt sorunu’ ve başörtüsü konularında öngördüğü çözümleri
anlattı.
Demokrat Parti’nin ‘Yeter Söz Milletin’ sloganını tekrar eden
Ağar’a göre, bütün bu sorunlara çözümler ‘gerçek demokratik
adımların atılması’ ile peşpeşe gelecek...
- DYP’nin başına geçtiğinizde herkes partinin “derin devlete”
teslim olacağını ve “devlet eksenli siyaset” yapacağınızı
varsayıyordu. Niçin Ağar denilince akla böyle şeyler geliyor?
Maalesef Türkiye’de bakış açıları önyargılar üzerine kurulu.
Öncelikle bizi tanımaları lazım. Ben ortalama bir vatandaş çocuğu
gibi büyüdüm. Babam da devlet memuruydu. Türkiye’nin çeşitli
vilayetlerinde okudum. Siyasal Bilgiler’den mezun olduktan sonra
kaymakamlık, İstanbul ve Ankara’da emniyet müdürlüğü, Erzurum’da
valilik, Emniyet Genel Müdürlüğü, İçişleri ve Adalet bakanlıkları
yaptım..
BABAM EMNİYET MÜDÜRÜYDÜ
- Rahmetli babanız emniyet müdürüydü değil mi?
Evet... Babam Cumhurbaşkanı Bayar’ın koruma amiriydi. Ben orada
mütevazı bir lojmanda doğdum. Merhum Cumhurbaşkanının eşi de hemen
ertesi gün gelip ziyaret etmiş, bir altın hediye etmiş. Rahmetli
annem o altını ölünceye kadar çeyiz sandığında taşıdı. 60
ihtilalinde babam Adana Emniyet Müdürü’ydü. 4-5 ay askeri cezaevine
yemek taşıdım. Siyasi şekillenmemiz o zamanlarda başladı. Siyasete
girdikten sonra biliyorsunuz o zamanki parti yönetiminin anlamsız
dışlamaları yüzünden yola bağımsız devam etmek zorunda kaldım.
Siyasetteki en önemli gücün millet olduğunu yaşayarak öğrendik.
- Niçin devlet eksenli değil de millet eksenli siyaset?
Doğru olan, DYP’yi var eden, DP’nin fikri ve siyasi felsefesine
uygun davranmaktır. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Bunun temeli, millet
egemenliğine dayalı, yani milletin söz sahibi olduğu bir devlet ve
siyaset hayatının oluşturulması anlayışına dayanmaktadır. Milletin
hassasiyetlerine uygun bir devlet ve siyaset hayatı oluşturmak,
DYP’nin “millet eksenli siyaset” anlayışını oluşturmaktadır.
Tepeden inmeci, millete tepeden bakan, “halk bilmez biz biliriz!”
tarzı seçkinci anlayışı kabul edebilmemiz mümkün değildir...
- Yani “yeter artık söz milletin!” diyorsunuz...
Evet, öyle diyorum. Türk tarihinin en demokratik isyanıdır bu. En
demokratik sloganıdır bu. Ve hâlâ bunu aşan slogan da yok. Bu
anlayış karşılığını bulabilmiş midir? İşte orası tartışmalı..
DIŞ TEHDİDE ÖNCELİK VERİLMELİ
- Bu durumda devlet-millet ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Devlet, milletin rakibi değildir. Devlet, milletin hayatının
demokratik anlamda, özgürlükler anlamında, gelişme, kalkınma büyüme
anlamında, milletin talep ve istekleri doğrultusunda bütün bunları
yapan bir kurumdur. Birtakım kesimlerde hep bir endişe vardır.
Cumhuriyeti milletin nüfuzuna ve hakimiyetine bırakma endişesi
içinde olanları, fevkalade yanlış bir endişenin sahipleri olarak
görüyorum. Millet, Cumhuriyetin sahibidir. Demokrasinin sahibidir.
Millet özgürlüklerin sahibidir. Türkiye her zamankinden daha sivil
bir Türkiye olacaktır. Türkiye bu büyük coğrafyada çeşitli
tehditlerle yüzyüze bulunmaktadır. Devlet aynı zamanda bu
tehditleri karşılayacak olan mekanizmadır. Dolayısıyla devlet
mekanizmasının yapılanması, içeriye göre değil, dışarıdan gelen
tehditlere göre olmalıdır. Türkiye “iç düşman” türeterek yola devam
etmemelidir diye düşünüyorum...
LAİKLİK BASKI UNSURU DEĞİL
- “İç düşman” söylemine yaslanan siyaseti doğru bulmuyorsunuz
diyebilir miyiz?
Bir takım tehditler olabilir. Ama bilinmelidir ki milletin büyük
çoğunluğunun rejimle problemi yoktur. Marjinal bir takım grupların
varlığı büyütülmek suretiyle sürekli bu sendrom içinde ülkeyi
yaşatmak yerine, varsa bu tür meseleler, Türkiye’nin bunu
çözebilecek kabiliyete ve güce sahip olduğunu unutmamamız
gerekiyor. Bugün gelinen noktada artık Türkiye bu meseleleri daha
kolaylıkla aşabilecek bir konumdadır... Yönetenlerin milletini iyi
tanıması lazım. Milletin inancının, yaşamının, değerlerinin rejimi
tehdit eder yanı yoktur. Bilakis güçlendirir bir yanı vardır.
Milletimizin inanç geleneği budur. Milletin beklediği adalet,
şefkattir.
- “İrtica tehdidi”nin var olduğuna inanıyor musunuz?
Osmanlı’dan gelen tarihsel süreç içerisinde zaman zaman böyle bir
tehdit olmuş olabilir. Ama abartmamak lazım. Marjinal bir kesimin
davranışlarını sanki yaygın ve olağanüstü bir güçmüş gibi takdim
ettiğiniz vakit milleti derinden rahatsız etmiş olursunuz. Yanlış
olan bu. Ama gerçek olan da şu: Milletin inancına ve dinine
bağlılığı, rejime bağlılığı ile paralel yürümektedir. Millet,
devletinin ve bayrağının var olmasını birinci sırada
önemsemektedir. Bu gücü de destekleyen en önemli unsur milletin
inancıdır.
- Bazı kesimlerde “irtica” ile “başörtüsü sorunu”nu yan yana koyan
Cumhuriyetçi-laikçi yaklaşım var. Ama siz Cumhuriyet ve demokrasi
değerleriyle milletin değerlerinin bağdaştığını ileri süren bir
terkip içinde görünüyorsunuz. Bu bağlamda laikliği nasıl
yorumluyorsunuz?
Doğru bir gözlem.. Bizce Türkiye’de laiklik milletin tümüyle
benimsediği iyi bir yapılanmadır. Ama laiklik bir baskı unsuru
değildir. Tersine devletin bütün inanç gruplarına karşı eşit
mesafede olmasını öngören bir anlayışın adıdır. Laik devlet, hem
inanana hem inanmayana karşı, yani herkese karşı eşit mesafede olan
devlet demektir.
TMK, tek başına teröre çare olamaz
- “Bizim iktidarımızda dağdakiler diye bir sorun olmayacak.
Dağdakileri indirecek asıl güç biziz” demiştiniz. Kürt sorununu
nasıl çözeceksiniz?
Bütün meselelere bakış açımız demokrasi temelindedir. Tabii ki işin
bir güvenlik ve istihbarat yönü vardır. Elbette silahla bir yere
varacağını zannedenlere karşı tedbir alınacaktır. Ancak meseleyi
sadece güvenlik temeline değil, sosyoekonomik, psiko-sosyal ve
diplomatik temellere dayamak suretiyle bölgeyi topyekün bir program
içerisinde görme mecburiyeti vardır. Bizim meselemiz öncelikle
kimseyi dağa çıkarmamaktır. Bunun yolu işi-aşı, hürriyetlerle
birlikte var etmektir. Halk buna hazır, bölünmeme iradesini apaçık
ortaya koymuştur.
- Meseleyi teröre endeksleyen yaklaşımı çözümleyici bulmuyor
musunuz?
Terörist faaliyetle mücadele edilecektir. Meseleyi sadece bu alana
sıkıştıramayız diyorum.
- Kürt kimliği ve kültürel hakları konusunda yaklaşımınız
nedir?
Bireysel özgürlükler bağlamında gerekli açılımlar yapılmıştır. Bu
meseleyi kollektif haklar bağlamına taşımanın söz konusu olmadığını
söylemek isterim. Bu bütünlüğü zedeler.
- “Kürt Sorunu” sizce doğru bir tanımlama mıdır?
Kimseyi kökeninden dolayı hakir gören bir anlayışın sahibi olmamız
söz konusu değil. Ama meseleyi etnik temele dayanan bir tarif içine
sıkıştırdığınız vakit buradan bir sonuç da çıkmıyor. Türkiye 70
milyonun kardeşliği ile bir güçtür. Bunu engellememek lazım.
- Terörle Mücadele Yasası (TMK) ile sorun çözülür mü?
Hükümetin bu konuda herhangi bir hazırlığı bulunmamaktadır.
İradeniz, hazırlığınız, kadrolarınız yoksa 30 tane kanun
çıkarsanız, bir netice çıkmaz. Hükümetin de netice çıkarabilmesi
mümkün değil. Hükümet 4 sene boyunca Güneydoğu’ya ne verdi?
- TMK, sorunun çözümüne tek başına katkı sağlamaz diyorsunuz...
Bu haliyle tek başına çözümleyici değil elbet. Başka tedbirlerle
bezenmesi lazımdır. Hükümetin de böyle bir iradesi yok. Kanun da
dolanıp duruyor, çıkacağına dair de bir şey görmüyorum.
- Siz insanları dağa çıkarmamayı önemsediğinizi söylediniz. Ama bir
de dağdakiler gerçeği var. Onları nasıl indirmeyi
düşünüyorsunuz?Mesela genel af düşünüyor musunuz?
Bu iktidara gelince yapılacak bir iştir. Birtakım şeyleri ezbere
söyleyemezsiniz. Güç elimize geçtiği vakit onun tedbirlerini ortaya
koyarız.
Başörtüsü sorununu biz çözeriz
- Başörtüsü ile irtica kelimelerini yan yana koyan yaklaşımları
doğru bulmuyorsunuz, öyle mi?
Her başörtü takanı mürteci gibi nitelendirmeye kalkmanın hiçbir
doğru tarafı olamaz. Bu meseleyi demokrasi temelinde, özgürlükler
bağlamında gördüğümüz vakit, meselenin çözülebilirliği konusunda
sıkıntı yoktur. Bu meseleyi biz çözeriz derken, DP geleneğinin
önemini vurgulamak istedim. DP döneminde ezanın tekrar asli diliyle
okunması serbest bırakıldı. AP döneminde 45 bin köy imamı bir günde
devlet memuru yapıldığında nasıl ki en ufak rejim ve laiklik
zedeleniyor endişesi olmadıysa, benim iktidarımda da böyle bir
tartışma olmaz.. Yani bir takım tehditler varsa, önlemini alacak
mekanizmalar demokrasinin içinde vardır.
- Sizce başörtü yasağı laikliğe uygun mu, aykırı bir karar
mıdır?
Meseleye o kategorik temelde bakmıyoruz. Meseleye demokrasi
temelinde, hak ve özgürlükler bağlamında bakıyoruz. Eğitim
özgürlüğü meselesinde üniversitelerdeki bu sorunu çözmek gereği
vardır. Bugün dünyada hiçbir yerde üniversitelerde böyle yasak söz
konusu değildir. Meseleyi ideolojik bağnazlık içerisinde
görmediğiniz veya siyasetin istismar alanı dışına çıkardığınız
vakit, çözüme de ulaşırsınız. Türkiye’nin artık başörtü meselesini
çözmesi gerekmektedir.
- Siz gönül rahatlığıyla, “Bizim iktidarımızda başörtülü
yurttaşlarımız üniversitelerde okuyabilecek” diyebiliyor
musunuz?
Evet... Biz bu meseleyi demokrasi ve özgürlükler bağlamında çözmeyi
taahhüt ediyoruz. Türkiye bir laikmuhafazakar çatışması alanı
olamaz.
Söyleşi: Mehmet Metiner
Kaynak: www.bugun.com.tr