Afrin nerede? Afrin operasyonu ne zaman?
Abone olTürkiye'nin düzenleyeceği Afrin operasyonunun ayrıntıları belli oluyor. Peki Afrin nerede ve Türkiye'ye ne kadarlık bir mesafede? İşte Afrin hakkında tüm bilgiler ve Afrin operasyonu detayları;
Afrin nerede? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Afrin
çıkışıyla başlayan tartışmalar sürüyor. Peki Suriye'nin kuzeyi
Türkiye için neden önemli? Irak'ın Kuzey'ine göre Suriye sınırı
Türkiye için son yıllar da daha büyük önem arz etmeye başladı.
Suriye'deki karışıklık sürdüğü sürece ülkenin kuzeyindeki terör
yuvaları bölge için büyük bir tehdit oluşturuyor.
PYD'nin yuvalandığı merkezlerden olan Afrin, Suriye'nin kuzey batısında nüfusu 50 binin üzerinde bir kenttir. Afrin'in sembolü zeytin ağacıdır ve bölgenin en önemli zeytin üretilen bölgesidir. Afrin'in geçim kaynağı zeytine dayalı endüstri ile birlikte tekstil ve sabun üretimidir.
SURİYE'NİN KUZEYİ NEDEN TEHDİT?
Bölgeyi iyi tanıyan isimlerden olan R. Serdar Ataş Mücerret adlı
sitede yaptığı Afrin yorumunda üç önemli noktaya değiniyor. İşte
Ataş'ın kaleminden Afrin önemi;
Suriye’nin kuzeyi ise Kuzey Irak’la kıyaslandığında üç temel neden dolayısıyla Türkiye aleyhine kayda geçirilebilecek çok daha büyük bir tehdit potansiyelini içinde barındırıyor:
Coğrafi Yapı
Kuzey Irak ile Türkiye arasında coğrafyanın çektiği doğal bir set
var. Bu sınır hattının büyük bir kısmının dağlık olması Kuzey Irak
ile Türkiye’nin güneyi arasında coğrafi bir bütünlüğe imkan vermez.
Bu coğrafi devamsızlık veya kopukluk hali, Kuzey Irak menşeili Kürt
yapılanmalarını Irak içindeki havzada kalmaya mecbur bırakmıştır.
Oysa Suriye’nin kuzeyi ile Türkiye’nin güneyi arasında
mutlak bir coğrafi devamlılık mevcut. Suruç’tan
yüksek sesle bağıran bir kimse neredeyse Kobani’den, Nusaybin’de
ıslık çalan bir kimse ise Kamışlı’dan duyulabilir. Bu sınır
hattının büyük bir kısmının engebesiz, neredeyse avuç içi gibi
dümdüz bağlantılı olması, Suriye’nin kuzeyindeki yapılanmalara
coğrafi olarak Türkiye içine doğru bir operasyonel imkan verir.
Linguistik-Kültürel özellik
Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’nin güneyi arasındaki coğrafi
devamsızlık, iki bölge arasında linguistik-kültürel bir kopukluğu
da beraberinde getirmiştir. Kuzey Irak’ta konuşulan Kürtçe’nin
lehçe ve şiveleri ile Türkiye’de konuşulan Kürtçe’nin lehçe ve
şiveleri arasında milliyetçi-romantik yaklaşımları bir kenara
bırakırsak, oldukça farklılıklar söz konusudur. Kürtçe’nin Kurmanci
lehçesinin bir şivesi olan ve özellikle Zaho ve Duhok’ta konuşulan
Behdini, Türkiye’de ancak bu şiveye özellikle çalışmış olanlar
tarafından kamilen anlaşılabilir. Erbil ve Süleymaniye’de ana dil
olan Soranice ise tıpkı Kurmanci gibi başlı başına Kürtçe’nin ayrı
bir lehçesidir ve dilbilimciler lehçeler arasındaki farkın
çoğunlukla neredeyse anlaşılabilirliği imkansız kıldığını bilir.
Soranice konuşan Iraklı bir Kürt ile Türkiye’de en yaygın lehçe
olan Kurmanci konuşan bir Kürd’ün “doğal” olarak birbirlerini
anlamaları, bir Türkiye Türk’ü ile bir Kırgız Türk’ünün “doğal”
olarak anlaşabilmelerinden daha fazla değildir. Aynı şekilde,
sanılanın aksine Türkiye’nin Kürtlerin ağırlıkta olduğu birçok
güney ilindeki kültürel ortam, yaşam biçimi ve toplumsal yapı,
Erbil ve Süleymaniye’dekinden oldukça farklı iken, Erzurum ve
Konya’dakine oldukça yakındır. Oysa Suriye’nin kuzeyi ile
Türkiye’nin güneyi arasında coğrafi devamlılık beraberinde
linguistik-kültürel devamlılığı da getirmiştir. Bu iki bölgede de
ağırlıklı olarak konuşulan Kurmanci lehçesidir ve bir şive olarak
bile ayrılmadığı söylenebilir. Nusaybin ile Kamışlı veya Suruç’ta
konuşulan Kurmanci ile Kobani’de konuşulan Kurmanci “doğal” olarak
bir devamlılık, bütünlük arzeder. Bu açıdan, Kuzey Irak’taki
yapılanmalar Türkiye’nin içine doğru linguistik-kültürel kopukluk
dolayısıyla bir toplumsal ideolojik mobilizasyon imkanına sahip
değillerken, Suriye’nin kuzeyindeki yapılanmalar Türkiye içindeki
sosyolojide de kırılmalar yaratabilecekleri potansiyel bir
ideolojik hareketlendirme, “siyasi görüş ihracı” gibi bir imkana
sahipler.
Yönetim Aktörünün Doğası
Devlet veya devletimsi yapılar temelde kendi egemenlik alanında
yaşayan topluma sürdürülebilir bir refah düzeyi ve yaşanılabilir
bir güvenlik ortamı sağlayarak meşruiyetlerini kurar. Örgütler ise
çoğunlukla bir “refah ütopyası” vaadeder ve “ölüm” üzerinden
meşruiyet inşa ederler. Bu açıdan, devlet-devletimsi yönetim
aktörünün doğası ile örgüt yönetim aktörünün doğası farklıdır.
Kuzey Irak’ta zaman zaman bazı sorunlar yaşasak da, Türkiye ile
toplu bir çatışmadan kaçınan bir yapının olması, devletimsi
özelliğinden kaynaklanır. Bugün halihazırda Kuzey Irak’taki
yönetimle referandum sürecinde büyük bir kırılma yaşanmış olmasına
rağmen, Türkiye ve Bölgesel Yönetim yetkilileri karşılıklı çıkar,
güvenlik istikrarı, ekonomik ilişki, siyasi devamlılık gibi pek çok
konuda rasyonel bir zeminde hala konuşabilir durumdalar. Muhatabın
rasyonel bir resmi yapı olması, ilişkilerin yönetilebilirliğini
kolaylaştıran bir etkendir. Ancak muhatap bir çeşit örgütsel aparat
olduğu zaman ilişkilenme biçiminde ne karşılıklı çıkarın, ne
ekonomik ilişkinin ne de siyasi devamlılığın konuşulabileceği
rasyonel bir zemin bulunmaz çünkü örgütler bölgesel veya küresel
güç ilişkileri içinde kolaylıkla ve çoğunlukla kuvvetli aktörler
adına vekalet savaşı yürüten taşeronlara dönüşür. Büyük bir
samimiyetle ve Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar büyük bir
siyasi risk alınarak hükümet tarafından başlatılan Çözüm Süreci,
Milli Kardeşlik Projesi’nin PKK tarafından Şanlıurfa’da iki
polisimizin ve Adıyaman’da bir askerimizin şehit edilmesiyle ilk
fırsatta ihanete uğramış olması bu gerçekten kaynaklanıyor. PKK,
kurulduğu günden bu yana Türkiye ile ilgili hesapları olan
aktörlerin Türkiye’ye karşı kullandıkları kirli bir sopa
mahiyetinde. PKK, herkesin kazançlı çıkacağı, ülkede terörün
bitmesini öngören bir projeye ihanet ederken, maşasını elinde
tutanların ajandasına hizmet ediyordu. Türkiye hüsn-ü zanla,
PKK’nın bu doğasını biraz gözardı etmesini çok ağır bedellerle
ödemek zorunda kaldı. PKK’nın beli içerde ancak yüzlerce şehit
verilerek kırılabildi. Bu açıdan Suriye’nin kuzeyi, yönetim
aktörünün doğası açısından da rasyonel bir ilişkinin kurulabileceği
bir yapı arzetmiyor. Aksine, bu bölge PKK denetimi ve kontrolünde
bir bölge olması hasebiyle daima Türkiye’ye karşı kullanılan bir
koç başı olarak Türkiye ile hesabı olan aktörlere hizmet
verecektir.
Yukarıdaki üç ana nedenden dolayı, Suriye’nin kuzeyinde egemen yapı PKK olduğu sürece bu bölge, Türkiye açısından hayat-memat derecesinde önemli bir tehdit olarak durmaya devam edecektir.