Afganistan'a asker gidiyor mu?
Abone olTürkiye, son bir haftadır, Afganistan'a asker gönderip gönderilmeyeceğini tartışıyordu. Tartışmaların odağına oturan Hikmet Çetin ise susuyordu.
NATO Afganistan'a asker istedi mi? 24.11.2003 NATO'NUN yeni Afganistan Temsilcisi ve TBMM'nin eski Başkanı Hikmet Çetin ile dün konuştuk. Ocak ayı başında Brüksel'e gidip askeri ve sivil yöneticilerle bir toplantı yapacağını, daha sonra Kabil'de oturacağını söyledi. NATO Temsicisi olarak görev aldığını ve Kabil'e Türkiye adına gitmediğini tekrarladı. NATO Temsilciliği için aday gösterilmesiyle birlikte Almanya ve Hollanda'nın adaylarını, 'geri çektiğini' anlattı. Bir Türk siyasetçisinin ilk defa böylesine bir görev aldığını belirterek, ülkemiz adına bundan, 'mutluluk ve gurur duyduğunu' ifade etti. Biz de kendisine katılıyoruz. Hikmet Çetin, Türkiye'nin NATO kanalıyla Afganistan'a asker verdiğini, bir dönem de komutanlık görevi üstlendiğini ifade ederek, 'Irak'ın karşılığı Afganistan değildir' dedi. Bizi, Afganistan'a davet ederek şakayla karışık, 'işleri düzeltmeye gidiyoruz' diye konuştu. Hikmet Çetin, ABD'nin Türkiye'nin Irak yerine Afganistan'a asker gönderme projesiyle ilgili iddialara karşılık da şunları söyledi: 'Afganistan'da NATO var. Türkiye'nin Afganistan'daki askerimizi artırması benden önce de gündemdeydi. Zaten şu anda temsili bir bölüğümüz var. Zannediyorum sayı zaten artırılacak.' Neler oluyor? Hİkmet Çetin'in atanmasıyla birlikte Afganistan sorunu Türkiye'de halk düzeyinde de izlenecek görünüyor. Biz isterseniz bölgeye biraz da ABD cephesinden, 'bir nazar' atalım. ABD'nin Önasya ile ilgilenmesi yeni değildir. ABD, 1917 Ekim Devrimi'nden bir kaç ay sonra 8 Ocak 1918'de dönemin Başkanı Thomas Woodrow Wilson'un adıyla anılan 14 prensibi yayınladı. Amaç, 'demokrasi ve rahat bir hayat' havucuyla özellikle Osmanlı ve İngiliz yönetimindeki topraklarda, dünyaya yön verecek politikalar için ABD mandasını hakim kılmaktı. Hedef özellikle bugünkü tanımıyla Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan, Irak, İran, Afganistan, Suriye, Ürdün ve Önasya topraklarıydı. Türkiye kuruluş aşaması sırasında Sivas Kongresi'nde bir ara yalpaladı. Şark Cephesi Komutanı Kazım Karabekir'in de desteği sonucu Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük direnci ve önderliği ile Türkiye ABD mandasını reddetti. Baş dönmesinden kurtuldu. Atatürk bununla da kalmadı ABD destekli İngiliz eliyle kurulan Ermenistan ve Gürcistan'ın 1920'li yıllarda derlenip toparlanan Sovyetlerin, 'nüfuzu altına alınmasına' ses çıkarmadı. Yani şimdi bazı işgüzarlarımızın yaptığı gibi İngiliz veya ABD'nin yanında yer almadı, kavgada taraf olmadı. Önasya'da tartışmaya açılan ve federasyonlara ayrılmak istenen bugünkü harita 1920'lerde ABD'nin, 'taşeronu' İnglitere'nin eseridir. İngiltere'nin, 'taşeronluğu' devam etmektedir ama 21. yüzyılı yaşadığımız bu günlerde ABD daha çok kendi işini kendisi görmekte ve, 'haritasını' oluşturmaya çalışmaktadır. Yaşananlar yüzde yüz ABD yapımı bir harita kavgasıdır. ABD, gelecekteki büyük düşman Çin'in önünü kesmek için Türk ve Araplar başta olmak üzere bölge halklarından bir direnç hattı oluşturmaya çalışmaktadır. Ama daha önce 'bölgesel bir kavga çıkararak' araya, nifak sokmaya çalışmaktadır. ABD'nin bölgedeki siyasi kadastro çalışmaları Türklere bir, 'misyon' yükseleyecektir. Bu Türkiye'nin etkinliğinin artacağı anlamına gelmemelidir. ABD bölgede Türklerin de, 'lideri' olmaya adaydır. Zaman kazanmak istemektedir. Sistemimizdeki, 'geçici felç' ve 'maniplasyonunun' bir sebebi de budur.