Srebrenica katliamı sırasında vurulan dört yaşındaki kız
çocuğunun ölmeden önce annesine sorduğu, insanı insan olmaktan
utandıran, insanın her aklına geldiğinde bütün harfleriyle boğazına
sarılan bu şu cümleyi hatırlamayan var mı aranızda?
“Çocukları küçük kurşunlarla vururlar değil mi anne?
Hani insanın yaşamaktan utandığı, hani kendininkilere sorun
demekten yüzünün kızardığı anlar olur hayatta…
Hani Mevlana’nın o güzel sözünü hatırlar insan böyle
zamanlarda…
“Sanma ki dert sadece sende var, sendeki derdi nimet sayanlar da
var.”
İşte öyle bir soruydu yıllar önce vicdanımıza iz bırakırcasına
yapışan bu soru, merhametimize neşter vuran, içimizdeki insani
duyguyu harekete geçiren…
Barışın adı değiştirilip, dört yaşında dünyanın en anlamlı
sorusuyla giderayak büyüklerinin yüreğine onarılması imkânsız
yaralar açan bu çocuğun ismi verilse ne iyi olurdu…
Oysa büyükler çocukları küçük kurşunlarla öldürmezlerdi ki…
Büyük büyük cezalarla, büyük büyük yüklerle binerler
tepelerine…
Kör kurşunlarla vururlar yüreklerinden…
Ve her çocuk masum ölür aslında…
Büyüklerin başarısızlıklarından!
Dün vardı gazetelerin internet sayfalarında, gece yarısı,
açlıktan, başka sebeple değil, açlıktan, büyüklerin utanması,
yüzlerinin kızarması, vicdanlarının kanaması gereken sebepten bir
marketin camını taşla kırarak iki poğaça ve meyve suyu alan çocuk
parkta “çaldıklarını” yerken yakalandı!
Marketten çaldığı tek şey yiyecek, kasadaki paralara dokunmamış
bile…
En çok da, parkta onun yemeğini yerken yakalandığı anı
canlandırdım gözümde, en çok o burktu yüreğimi, kalbimin üzerine en
ağırından bir taş geldi oturdu, boğazıma sarıldı, yutkunamadım,
içimde yeşeren acı gözlerimi yaktı…
Gözlerim ıslak…
Hani insan en katmerlisinden vicdansız olsa, en koyusundan
acımasız olsa bile o yemeğini yerken yanına yaklaşıp hırsızlıkla
suçlayamayacakken onu, istenen ceza on iki koca yıl…
Bir poğaça çalmanın bedeli, bir yaşam!
Yurtiçinden yurtdışına insanların manevi duygularını avuç
içlerinde bulunduran, cennet vaadiyle insanları soyup parasına para
katan hırsızların arkasına rahat etsinler diye yastık olan adalet
niye çivili bir tahtaya dönüşüyor söz konusu açlıktan hırsızlık
yapan bir çocuk olduğunda…
Sahi…
En çok utanması gereken, dünyanın öteki ucundaki açlıkla
mücadele ettiğini kameralar önünde gözümüze gözümüze sokan
siyasiler bu “aç” çocuk için de bir açıklama yaparlar mı, en
azından “gereken yapılacaktır" yemeğini bir kez daha ısıtıp önümüze
koyarlar mı?
Sorunun kaynağına bir iyileştirme düşünürler mi?
Bir kere olsun kendilerini sorgulayıp, bir kere olsun yaşanan
adaletsizliği kalp terazilerinden geçirebilirler mi?
Bir an olsun, o çocuğun parkta yemeğini alelacele yerken ki
halini gözlerinin önüne getirip vicdanlarını rahatsız edebilirler
mi?
Yapabilirler mi?
twitter.com/nsrnylmz