Açılıma yumuşak güç vurgusu
Abone olGül'ün, TBMM'deki konuşmasının omurgasını Kürt açılımı oluşturdu. Gül, güçlü ordu yerine yeni bir yöntemin altını çizdi
İNTERNETHABER
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 23. dönem 4. yasama yılının açılışı nedeniyle TBMM'de bir konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanı Gül hiç Kürt demedi ama konuşmasının omurgasını Kürt açılımı oluşturdu.
Gül, millet içindeki çeşitliliklerimizin altını çizerken de"yumuşak güç" kavramını ortaya atarken de aslında Kürt açılımına vurgu yapıyordu.
KÜRT AÇILIMINDA YUMUŞAK GÜÇ VURGUSU
Cumhurbaşkanı Gül, muhalefetin terörle müzakere eleştirilerine maruz kalan Kürt açılımına üstü kapalı olarak işaret ederken "yumuşak güç" kavramına vurgu yaptı..
Gül, güçlü ordunun yanı sıra "yumuşak güç"ün de milli menfaatleri korumada etkili bir yöntem olduğunu savundu ve şöyle dedi:
"Teröre karşı önemli zaferler kazanmış güçlü bir orduya
sahibiz. Silahlı gücün yanısıra devletlerin ‘yumuşak güç’ün
ülkelerin bekasını doğrudan etkileyen sonuçlar doğurduğunu gözardı
edemeyiz. Türkiye, milli menfaatlerini koruma konusunda,
gelişmiş yumuşak güç unsurlarını daha etkili
kullanmalıdır."
BAŞBUĞ'UN 5 AY ÖNCE YAPTIĞI UYARIYI TEKRARLADI
Demokratik devletin altını kırmızı çizgilerle çizdiği ve millet içindeki çeşitlilikleri kollamanın modern devletlerin omurgası olduğunu belirttiği konuşmasında önemli bir de uyarı yaptı Cumhurbaşkanı Gül.. Ve Org. İlker Başbuğ'un Ergenekon soruşturması nedeniyle 5 ay önce yaptığı uyarıda kullandığı ifadeyi kullandı.
Başbuğ 29 Nisan 2009'da düzenlediği basın toplantısında Ergenekon kapsamında gözaltına alınan muvazzaf subaylarla ilgili yapılan haberlerde masumiyet karinesinin göz ardı edildiğine dikkat çekmişti.
Gül de aynı şekilde medyayı uyararak masumiyet karinesi ilkesine uyulmasını istedi ve şöyle dedi:
"Hukuk devleti, bireyin temel hak ve hürriyetlerinin güvenceye alındığı devlettir. Bu haklardan biri de ‘masumiyet karinesi’dir. Suçluluğu mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar hiç kimse suçlu ilan edilemez. Anayasamızın 15. maddesi uyarınca olağanüstü hal, sıkıyönetim, hatta savaş durumunda dahi ihlal edilemeyecek olan bu hakkın, yaşadığımız olağan dönemde sıkça ihlal ediliyor olması üzücüdür. Bu konuda tüm kesimlere, özellikle medyamıza büyük bir sorumluluk düşmektedir. Kişilerin mahkeme salonlarında herhangi bir karar verilmeden önce yazılı veya görsel medyada yargılanıp mahkum edilmeleri hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Devlet hayatının her alanında, usul yasalarına özellikle dikkat edilmesini tavsiye ediyorum."
İşte Gül'ün Meclis'teki konuşması...- Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23. dönem, dördüncü yasama
yılının başlaması vesilesiyle biraraya gelmiş bulunuyoruz. Yüce
Milletimizin varoluş iradesini yüksek düzeyde temsil etme
ayrıcalığına ve onuruna sahip sizleri selamlıyorum.
- Bu vesileyle çeşitli konulardaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
- Çatısı altında buluştuğumuz Yüce Meclis, kurtuluş ve kuruluş
dönemlerimizin kuşkusuz en önemli kurumudur.
- Dünyada eşi benzeri olmayan bir Meclisin çatısı altında
bulunmanın onurunu yaşıyoruz. Başka ülkelerde, Meclisler,
genellikle bir savaş sonunda kurulmuşken, Meclisimiz Milli
Mücadele’ye komuta etmiş ve milletimizin yeniden ayağa kalkışının
önderi olmuştur.
MECLİSİMİZ DÜNYANIN TEK "GAZİ" MECLİSİDİR
- Milli Mücadele’ye rehberlik eden Yüce Meclisimiz, tüm olumsuz
şartlara göğüs gererek, ulusal egemenliğin ve bağımsızlığın sembolü
haline gelmiştir. Bu nedenle dünyanın tek ‘Gazi’ Meclisidir.
- En büyük kazanımımız olan Cumhuriyet’in ilanını sağlayan da, onu
takiben gerçekleştirilen reformları yapan da bu Meclis’tir.
- Meclisimiz muasır medeniyetin üstüne çıkma hedefinin de en büyük
taşıyıcısı olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Cumhuriyetimizin kurucu felsefesini ve geleceğe yürüme
iradesini temsil eden demokrasi de Meclisimizde vücut
bulmaktadır.
DEMOKRASİ CUMHURİYETİMİZİN DEĞİŞMEZ
NİTELİĞİ
- Hiç unutmamamız gereken gerçek şudur: Muasır medeniyetin siyasi
yüzü, Cumhuriyetimizin sağlam temelleri üzerinde yükselen ve
ayrılmaz bir parçası olan demokrasidir. En güçlü vurgusunu bu çatı
altında bulan demokrasi, Cumhuriyetimizin değişmez ve
değiştirilemez niteliği haline gelmiştir.
- Demokrasi erdemini halktan alır. Sadece demokrasilerde, halk,
serbest seçimler yoluyla işbaşına getirdiği temsilciler eliyle
yönetilmektedir.
- Çağdaş demokrasiler, demokratik ve laik değerler şemsiyesi
altında, politikaları belirleme ve uygulama yetkisinin sandıktan
önde çıkana ait olduğu yönetim biçimleridir.
Demokrasilerde, hükümetler çoğunluğun iradesiyle kurulur
ama hükümetlerin yönetim yetkisi sınırsız değildir.
Hükümetler, hukukun üstünlüğüne bağlı kalarak hareket ederler;
sayıca çok ya da az olmalarına bakılmaksızın tüm toplumsal
kesimlerin ve tek tek bireylerin hakları da teminat altındadır.
Çağdaş demokrasiler, anayasal demokrasilerdir; anayasalar da
toplumun çoğulcu yapısını ve temel hak ve hürriyetleri koruyacak
biçimde düzenlenirler.
- iNsanlığın siyasi bilincinin bugün geldiği aşamada demokrasileri
rakipsiz kılan, toplumsal ve siyasi farklılıkların birarada
yaşamasına en uygun vasatı sunma imkanıdır.
- Ancak, birlik fikrini koruyarak farklılıkları yönetme, modern
demokrasilerin aynı zamanda en ciddi sınavıdır. Demokratik
rejimler, birbirinden farklı düşünen ve yaşayan bireyleri
kucaklayan, çoğunluktan farklı düşünenlerin de hak ve
özgürlüklerini teminat altına alan bir siyasi, kültürel ve hukuki
düzen sunabildiği takdirde başarılı sayılmaktadır.
MİLLET İÇİNDEKİ ÇEŞİTLİLİKLERİ KOLLAMAK
- Milletin birliğini ve millet içindeki çeşitlilikleri aynı
derecede kollamak, birlik ile çeşitliliği birbirinin alternatifi
değil destekleyicisi olarak konumlandırmak ve korumak modern
demokrasilerin omurgasıdır.
- Demokratik devlet, millet olmanın esası olan ‘birlik’ fikrini ve
düzenini güçlü bir biçimde geleceğe taşırken, sosyal ve kültürel
farklılıkları ortadan kaldıran değil, onları zenginlik olarak kabul
edip geliştirilmesine imkan sağlayan devlettir. Demokratik devlet,
farklı olanı tek bir kalıp içerisinde eritmez ve ötekileştirmez;
her bir bireyi varolan değerleriyle birlikte koruması altına
alır.
DEMOKRATİK DEVLET HERKESİN DOĞRULARINA İZİN
VERİR
- Çağdaş devlet, toplumsal ve siyasal çeşitliliği korumak için
dünya görüşleri ve siyasi ideolojiler karşısında aynı mesafede
durmayı başarabilen devlettir. Nihayet demokratik devlet,
herkesin serbestçe kendi doğrularını oluşturabileceği ve
başkalarına zarar vermeden huzur ve refah içerisinde yaşayabileceği
bir siyasi düzeni kurabilen devlettir.
VAROLAN FARKLILIKLARIMIZ ZENGİNLİK
- Ülkemize, milletimize, devletimize tarihi tecrübemizin ışığında
“biz”den bir gözle bakarsak varolan farklılıklarımızın birer
zenginlik; “yabancılaşmış” bir göz ile bakarsak tehdit olduğunu
düşünürüz. Yüzlerce yıllık bir tarihin ve devlet geleneğinin varisi
olan bizler, farklılıklarımızın birlikte yaşadığımız uzun asırlar
içerisinde birbirimize sağladığımız katkılar ve milli birliğimizi
pekiştiren unsurlar olduğunu düşünmeliyiz.
FARKLILIKLARDAN KORKAN DEVLET ATA'NIN İZİNDEN
GİDEMEZ
- Farklılıklarından korkan bir devlet Mustafa Kemal Atatürk’ün
hedef gösterdiği çağdaşlığı yakalayamaz.
- En zor savaş ve yıkım şartları içerisinden, dipdiri bir şekilde
vücuda gelen Cumhuriyetimiz, bu toprakları kendilerine vatan bilen
farklı renklerin kendi çatısı altında ayrılmaz bir biçimde
kaynaşmasıyla kurulmuştur.
- Bu toprakları kendine vatan kılan farklı renklerin
kaynaşmasıyla millet dediğimiz renk vücuda gelmiş ve tarihe
damgasını vurmuştur. Dünya milletleri içinde müstesna bir
yere sahip olan milletimiz “farklılıklara saygıyla yaklaşan birlik
ideali”nin tecessüm etmiş halidir.
- Bugün, bu temel kabullerde yapılacak bir yanlışlık,
farklılıklarıyla büyüyen bir Türkiye yerine, enerjisini heba eden
bir Türkiye tablosu ortaya çıkarır.
- Cumhuriyetimizi var eden değerler milletimizin değerleridir.
Milletimizin nitelikleri, devletimizin de temel nitelikleridir.
Milletimiz Cumhuriyetimize, Cumhuriyetimiz de milletimize artık
tartışılmayacak şekilde ram olmuştur.
- Kuşkusuz bugünün dünyasında ‘çeşitlilik içinde birliğin nasıl
sağlanabileceği’ en temel tartışma konularındandır. Bu tartışmaları
sağlıklı bir biçimde yürüten milletler geleceğe damga vuracaklar;
tartışmaları bastıran toplumlar ise kendi içlerine kapanarak
tarihin gerisine düşeceklerdir.
DEMOKRATİK ÇOĞULCU ZİHNİYETİN GELİŞMESİ
- Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,
Müthiş bir dinamizme sahip toplumumuz önünde yürütülen
tartışmaları, dile getirilen önerileri, ifade edilen kaygıları,
eleştirileri ve sorunlara çözüm arayışlarını dikkatle izliyorum;
uzlaşma kültürünü ortadan kaldıran ve aşırılıkları kışkırtan
sonuçlar doğurmadığı sürece bunları demokratik çoğulcu zihniyetin
gelişmesi bakımından çok değerli buluyorum.
- Son dönemde, siyaset ve toplum hayatımızın tartışma konularının
başında, devlet ve kültürel farklılıklar ilişkisi geliyor. Bugün
devlet ve kültürel farklılıkları, çağın ruhuna uygun bir biçimde
düzenleme arayışlarında, özellikle yöntem düzeyinde, saydam
ve katılımcı bir tutum sergilenmelidir.
- Unutmayalım ki, büyük devletler, temel niteliklerinden taviz vermeden çağa ayak uydurma yeteneği olan devletlerdir. Büyük milletler, devlet ve kültürel farklılıklar ilişkisini tarihin çeşitli dönemlerinde tazeleyerek ve güncelleyerek yollarına devam etme yeteneği gösterenlerdir. Bugün, devletimizin temel nitelikleri ve üniter yapısı korunarak, devlet ve çeşitlilik arzeden etnik, dini, kültürel gruplar arasındaki ilişkilerin çağın ruhuna uygun bir biçimde geliştirilmesi amacına dönük bir tartışma sürecinden geçiyoruz.
- Bu süreç, millet olma bilincimizin güçlenmesine hizmet
edecektir. Milletimizden gelen demokratik taleplerin doyurucu bir
biçimde karşılanması devletin varoluş sebebidir. Anadolu’nun tüm
tarihi mirasını korumak devletin anayasal görevidir. Siyasi
açıdan da birliğimizi ve dirliğimizi güçlendirecek bir
yenilenmedir.
DEMOKRASİ MİLLETİMİZE AİDİYET BİLİNCİNİ GÜÇLENDİRİR
- Demokrasinin geliştirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’ne
vatandaşlık bağıyla bağlı olma duygusunu ve milletimize aidiyet
bilincini güçlendirmenin tek yoludur.
TARTIŞMALAR DAHA GÜÇLÜ BİR DEVLETE BİZİ
GÖTÜRÜR
- Milletimizin mayasına olan sonsuz güvenim, bana, bu tartışmalar
yoluyla daha güçlü bir devlete ve daha çağdaş bir demokrasiye sahip
olma yolunda büyük umutlar veriyor.
HERKESİN AYNI OLDUĞU TOPLUMUN BU ÇAĞDA YERİ
YOK
- Unutmayalım, farklılıkları ayrılık vesilesi görmenin de, birlik
ve beraberlikten herkesin birbirinin aynı olduğu bir toplum
yapısını anlamanın da bu çağda yeri yoktur.
- Doğal bir durum olan, etnik, dini ve kültürel farklılıkları, uç
ayrılıkçı fikirlerin zemini haline getirenler çağın gerisinde
duruyorlar demektir.
TEK TİP KALIP ARAYANLAR DA ÇAĞIN RUHUNA
AYKIRI
- Birlik ve beraberlikten herkesin tek tip bir kalıp içinde
erimesini anlayanlar da, çağın ruhuna aykırı davranıyorlar
demektir.
- Türkiye’de bugün tartışılan sorunların büyük bir bölümü,
demokrasinin yetersiz uygulanmasından kaynaklanmış
sorunlardır. O halde çözüm demokrasimizin standartlarını
yükseltmektir. Cumhuriyetimizin ilelebet payidar olmasının yolu da
demokrasiyi güçlendirmekten geçmektedir.
ÇEŞİTLİLİK İÇİNDE BİRLİK İLKESİ KUVVET
KAYNAĞIMIZDIR
- Siyasi bilincin ve demokrasinin yetkin olduğu bir toplumda,
‘çeşitlilik içinde birlik’ ilkesi, o ülkenin kuvvet kaynağı
olur. Birliğimiz ve dirliğimiz farklı nehirlerle beslenen
ve güçlenen bir okyanus haline gelir.
- Kendi vatandaşlarını tek bir kalıp içinde erimeye
zorlayan ülkelerin, en başta kendi birlik ve dirliklerine zarar
verdikleri gibi, dünya sahnesinde de ciddiye alınmadıklarını
görüyoruz.
SINIRÖTESİNDE YAŞANANLAR İBRET VESİLESİ
OLMALI
- Etnisite ya da din adına kamplaşarak birlik fikrinden uzaklaşan
toplumlar da büyük acılarla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Bunu
görmek için fazla uzaklara da bakmaya gerek yoktur. Sınırlarımızın
hemen ötesinde yaşananlar herkes için ibret vesilesi olmalıdır.
- Türkiye çağdaş bir ülke olarak farklılıklara saygı temelinde
kendi sorunlarını kendisi çözebilecek sağlam bir siyasi kültüre ve
engin bir devlet tecrübesine sahiptir.
- Önemle dikkatlerinize sunmak istediğim bir husus da şudur:
Birbirinden farklı ve karşıt düşüncelerin bulunduğu ortamlarda
karar alma mekanizmasının belli düzeyde uzlaşmayı gerektirdiği de
açıktır. Demokratik rejimlerin doğası bunu gerektirir.
- Şüphesiz, uzlaşma bütün fikirlerin ortalamasını almak değildir.
Öyle olsaydı seçim yapmanın, belli aralıklarla milletin iradesine
müracaat etmenin, hükümetlerin kurulması sisteminin, devleti
yönetmenin hükümet sorumluluğunda olmasının anlamı
kalmazdı.
- Uzlaşmak varolan fikirlerin ortalamasını almak anlamına
gelseydi, demokratik rejimin sağlıklı işlemesi açısından
muhalefetin vazgeçilmezliğinin ve yüklendiği denetleme işlevinin de
önemi olmazdı.
- Oysa her ikisi de demokrasi açısından gereklidir.
- Devlet ve millet hayatının temel meselelerinde gerçek uzlaşma
kültürünün hakim olması, geleceğe yön vermenin tek yoludur.
Herkesi ilgilendiren siyasi meselelerde ‘partili’ olmakla
‘partizan’ olmak arasındaki çizgi kalın bir şekilde çizilmelidir.
Devletin ve milletin bekasını ilgilendiren bütün milli sorunlarda
aynı hedefe kilitlenmenin yolları aranmalıdır.
- Türkiye açık toplum düzeninin gereklerine uygun bir biçimde
siyasi alandaki farklı görüşlerin toplum önünde rekabet etmesine
dayalı demokrasisini güçlendirmeye devam etmelidir. Siyasi
partilerin toplum önünde bu rekabet temelinde yarışmaları
geleceğimiz açısından çok önemlidir.
KATILIMCI DEMOKRASİ İÇİN BİLGİLENDİRME ÖNEMLİ
- Katılımcı demokrasi için Meclisin ve kamuoyunun verimli bir şekilde ve doğru bilgilendirilmesinin sağlanması da çok önemlidir. Çözülmesi beklenen sorunların özü hakkında bilgi sahibi olmak, çözüm için izlenecek yöntemin doğru seçilmesi için gereklidir. Unutmayalım ki bazen usul esasın önüne geçebilmektedir.
YENİ MİLLİ GÜVENLİK ANLAYIŞI ORDUYU AŞMIŞTIR
- Milli güvenlik anlayışı, dünyada kaydedilen dinamik
gelişmeler ışığında kapsam ve içerik değiştirmiştir. Milli
güvenlik kuşkusuz güçlü bir orduyu zorunlu kılar. Türkiye’nin güçlü
bir ordusu vardır. Ancak kapsam ve içerik değiştiren, dinamik milli
güvenlik anlayışı sadece ordunun imkan ve kabiliyetleriyle sağlanan
bir çerçeve olmayı aşmıştır. İmkan ve kabiliyetleri yüksek
bir ordunun yanında, bir ülkedeki, demokrasinin gelişmişliği,
ekonominin sağlamlığı, entelektüel bakımdan ve her açıdan nitelikli
insan gücü, enerjiye hakimiyeti veya ulaşabilirliği, her alandaki
üretim faaliyetleri, Ar-Ge çalışmaları ve bilgi-teknoloji
üretebilme yeteneği bugünün dünyasında milli güvenliğin önemli
unsurlarıdır.
- Yurt savunmasına her durumda hazır, gücü tarihin tecrübesinde sınanmış, teröre karşı önemli zaferler kazanmış bir orduya sahibiz. Bununla her zaman gurur duymaktayız.
YUMUŞAK GÜÇ DE ETKİLİ SONUÇLAR DOĞURUR
- Bununla beraber günümüz dünyasında silahlı gücün yanısıra
devletlerin ‘yumuşak güç’ de denilen diplomasi, enerji-politik ve
sağlam ekonomik değerler gibi unsurlarının ülkelerin bekasını
doğrudan etkileyen sonuçlar doğurduğunu gözardı edemeyiz.
- Türkiye, milli menfaatlerini koruma konusunda,
gelişmiş yumuşak güç unsurlarını daha etkili
kullanmalıdır.
- Bir ülkenin yumuşak güçten sert güce kadar milli gücünü oluşturan
unsurlarının temelinde ise, derin fay kırıklarından uzak toplumsal
bir mutabakata sahip olması yatar. Büyük milletimiz, tek millet
olma fikri ile farklılıklara saygı fikrini içiçe yaşatmaktadır.
Devletimizin kurucu felsefesinin Türk milleti kavramına esasta
yüklediği içerik de budur. Bugün bunun siyaset ve devlet
anlayışımıza da çağın gerektirdiği biçimde yansıması gerekir.
YENİ MİLLET ADACIKLARI ŞEKLİNDE ANLAŞILMASIN
Şunu da hatırlatmak isterim ki, hiç kimse farklılıkların
varlığını millet içinde yeni millet adacıkları oluşturmak şeklinde
anlamamalıdır. Böyle anlayanlar, toplum içinde derin fay kırıkları
oluşturarak toplumsal mutabakata zarar verirler. Bu da hem
milletin bütününe, hem de farklılığını korumak isteyenlere yıkıcı
bir deprem olarak geri döner.
Kendi içinde güçlü bir mutabakatı sağlayamamış bir devletin dünya
sahnesinde güçlü olması düşünülemez. O nedenle Türkiye kendi
sorunlarını kendisi çözmek zorundadır. Bir ülkenin içini
kemiren sorunlar varsa, bunlar kaçınılmaz olarak başka devletlerin
müdahalesine açık alanların ortaya çıkmasına yol açar.
Çünkü bugünün dünyasında sorunları başkalarından gizlemenin yolu
yoktur; herşey açık bir şekilde dünyanın ve herkesin gözü önünde
yaşanıyor.
Kendi sorunlarını kendi iradeleriyle çözemeyen devletler
başkalarının istismarına açıktır. Siyasi aklı güçlü bir devlet buna
izin vermez; sorunlarını başkalarına fırsat vermeden kendi
iradesiyle çözer. O nedenle iç sorunlarımızın demokratik
usullerle çözülmesi, demokrasi yoluyla vatandaşlık mensubiyetinin
güçlendirilmesi; toplumsal mutabakatımızın ve demokrasimizin
sağlığı açısından olduğu kadar, milli güvenliğimizin ve milli
menfaatlerimizin teminat altına alınması bakımından da
zorunludur.
- Sorunları kabul edilebilir demokratik yöntemlerle çözmek
yerine, sorunları görmezden gelmek ve milli birliği korumak adına
siyaset ve demokrasi dışı alanlara kayarak aşırılıklara yol açmak
aslında çıkmaz sokağa sapmaktır. Öte yandan, farklılıkları
ifade etme iddiasıyla birlik fikrini zedeleyen aşırılıklara
sarılmak da toplumlar için birer çıkmaz sokaktır.
Bugün Türkiye kendi içinde gündem oluşturan kültürel kimlik
sorunlarını çözecek demokratik bilince ve olgunluğa kavuşmuştur.
Ayrıca uluslararası ve bölgesel gelişmeler de büyük çapta
Türkiye’nin milli menfaatleri ile paralel hale gelmiştir.
- Basiretli devlet adamlarını bünyesinde barındıran Yüce
Meclisimiz, Türkiye’deki her soruna bu anlayışla bakmalı,
toplumumuzdaki farklılıkları milli birliğimizi güçlendirecek bir
zenginlik olarak konumlandırmayı başarmalıdır.
- Şehitlerimizin eşsiz fedakarlıkları ve gazilerimizin unutulmaz
kahramanlıkları sayesinde Türkiye, birlik ve bütünlüğünü her şart
altında koruyacağını dünyaya göstermiştir. Türkiye’nin bugüne kadar
başarıyla sürdürdüğü terörle mücadele çizgisi bugün yeni imkanları
önümüze açmıştır. Bugün gelinen noktada ise, Türkiye daha
fazla şehitler vermeden, teröre daha fazla mali kaynak ve
enerji harcamadan, terör sorununu geride bırakmaya yarayacak yeni
yöntemleri devreye sokma kapasitesine ulaşmıştır.
Bugün karşımızda ilginç ve pek çok yönden dikkat çekici bir dünya
tablosu var. Bugünün şartlarını kendimize uygun yöntemlerle
değerlendirmek, gelecek nesiller adına bizim sorumluluğumuzdadır.
Türkiye’nin önüne çıkan bu tablo zaman kaybı olmaksızın dinamik bir
şekilde değerlendirilmelidir.
Bugünün dünya konjonktürünün ve bölgesel dengelerin terörle
mücadelede önümüze çıkardığı olumlu şartların ve fırsatların
ilelebet devam edeceğini düşünmemeliyiz. O nedenle bilinçli,
kararlı, planlı ve hızlı hareket etmeliyiz.
- Hukuk devleti, kavram olarak, bilindiği gibi, yönetilenlerle
yönetenlerin önceden belirlenen ve herkes için eşit uygulanan hukuk
kurallarıyla bağlı olmasını ifade etmektedir. Hukuk devleti
insanlığın en değerli kazanımlarından biridir.
HİÇ KİMSE DEVLETİ KORUMAK BAHANESİYLE HUKUKU
ÇİGNEYEMEZ
- Hukukun üstün olduğu yerde keyfiliğe yer yoktur. Hukuk devleti,
kamu hizmetlerinin şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine uygun
olarak yerine getirildiği devlettir.
Hukuk devleti, devlet erkini kullanan kişi ve kurumların yetki
alanlarının hukuk kurallarıyla belirlenmesini gerektirir. Konum ve
sıfatı ne olursa olsun, hiç kimse hiç bir nedenle hukukun dışına
çıkamaz. ‘Devletin bekası’ veya ‘ulusal çıkar’ gibi
kavramlar da, hukuksuzluğu ve keyfiliği haklılaştırmak için
kullanılamaz. Hukuk devletinin olduğu yerde keyfiliğe yer yoktur.
Devletin ve milletin bekası, laik demokratik Cumhuriyetin hukuk
devleti niteliğinin pekiştirilmesiyle yakından ilintilidir.
Hiç kimse, devleti ve rejimi korumak bahanesiyle hukuk
dışına çıkamaz. Devleti ve rejimi koruma bahanesiyle hukuk
dışı yollara başvurmak, devletin güvenliği ve rejim için en büyük
tehlikedir.
Geçmişte bu alanda yaşanmış bazı yanlışlıkların faturasını bugün
hepimiz ödüyoruz. Devletin, bir yüzeyde görünen bir de derin ve
görünmeyen yüzü olamaz. Devletin tek yüzü hukuktur. Hiç
kimse ve hiçbir grup kendini devletin yetkili organlarının yerine
koyarak tasarrufta bulunamaz, eylem yapamaz.
Hukuk devletinin olmazsa olmaz şartı, bağımsız ve tarafsız
yargıdır. Anayasamız yargı bağımsızlığını güvence altına almıştır.
Bütün kurum ve kuruluşların, gerçek ve tüzel kişilerin buna uygun
davranması, adaletin tecelli etmesini engelleyecek tutum ve
davranışlardan kaçınması gerekir.
Bu hassasiyetler gözetilmek şartıyla Türkiye’nin çağdaş
standartları yakalama konusunda ivmesini artıracak yargı reformu
çalışmalarının sağlıklı bir müzakere ile devam etmesi ve bu
çabaların bir an önce sonuçlanması gerekmektedir. Yargı
reformu, günlük siyasi polemiklere kurban edilmemelidir. Yargı
reformu, daha güçlü ve daha gelişmiş bir yargı sistemine,
dolayısıyla daha iyi işleyen bir devlet sistemine kavuşmamız
açısından büyük önem taşımaktadır.
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, öncelikle millet
için vardır. Çünkü yargıçlar kararlarını millet adına
vermektedirler. Bu nedenle milletimizin hakettiği yüksek
standartların kısır tartışmalar içine sokulmaması gerekir. Yargı
reformunun, kim tarafından üretilirse üretilsin, partizanca
yaklaşımlardan uzak bir şekilde, çağdaş standartlar temel alınarak
yüksek bir sorumluluk bilinciyle gerçekleştirilmesi gerekir.
Mülkün temeli olan adaletin yerine getirilmesini gözeten bir
anlayışla ve mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiğine inandığım yargı
reformu partiler tarafından ve toplumun tüm kesimlerinde özgürce ve
sağlıklı bir şekilde tartışılmalı, ama partizanca yaklaşımların
konusu olmamalıdır.
Çok önemli bir başka noktayı da tekrar vurgulamak istiyorum: Hukuk
devleti, bireyin temel hak ve hürriyetlerinin güvenceye alındığı
devlettir. Bu haklardan biri de ‘masumiyet karinesi’dir. Suçluluğu
mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar hiç kimse suçlu ilan
edilemez. Anayasamızın 15. maddesi uyarınca olağanüstü hal,
sıkıyönetim, hatta savaş durumunda dahi ihlal edilemeyecek olan bu
hakkın, yaşadığımız olağan dönemde sıkça ihlal ediliyor olması
üzücüdür. Bu konuda tüm kesimlere, özellikle medyamıza büyük bir
sorumluluk düşmektedir. Kişilerin mahkeme salonlarında herhangi bir
karar verilmeden önce yazılı veya görsel medyada yargılanıp mahkum
edilmeleri hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Devlet
hayatının her alanında, usul yasalarına özellikle dikkat edilmesini
tavsiye ediyorum.
Şimdi de, artık bir devlet politikası haline gelmiş olan Avrupa
Birliği’ne tam üyelik hedefimizle ilgili görüşlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Avrupa Birliği, Türkiye’nin çok önceden
belirlenmiş en önemli hedeflerinden biridir. Bu yolda bugüne kadar
çok ciddi adımlar atılmıştır. Bunlar büyük başarılardır, ama daha
yapılacak çok şey vardır.
Bu bağlamda TBMM’ye yeni yasama yılında da çok önemli işler
düşmektedir. AB Komisyonu İlerleme raporlarında, katılım ortaklığı
belgelerinde ve nihayet Türkiye’nin taahhütlerini içeren ulusal
programlarda yer alan hususların hayata geçmesi için, bundan önce
olduğu gibi önümüzdeki dönemde de Meclisimizin çok büyük bir
özveriyle çalışması gerekmektedir.
Ülkemizin Avrupa Birliği’ne üyeliği siyasi partilerin ve
hükümetlerin mutabık oldukları bir devlet politikasıdır. Bu
nedenle, iktidarı ve muhalefetiyle tüm partilerimizin ve
milletvekillerimizin bu yönde düşündüğünü bildiğim için, bu konuda
Meclis içinde işbirliğinin daha çok geliştirilmesini tavsiye
ediyorum. Bu yoldaki gayretler, ülkemizin siyasi, hukuki ve
ekonomik açıdan çok daha iyi noktalara ulaşmasına önemli katkılar
sağlayacaktır.
Türkiye kendisi için hedef olarak belirlediği muasır milletler
düzeyinin ötesine geçme yolunda ilerlemekten ve bu amaçla AB’ye tam
üyelik perspektifinden geri adım atmamalıdır. Bu konuda tereddüte
mahal yoktur.
- Başkalarının bizi raydan çıkartmak için zaman zaman sabrımızı
zorlayan yaklaşımlarını kaydetmeli ama bu nedenle çabalarımızı
azaltmamalıyız. Türkiye dışarıdan gelen rahatsız edici seslere bu
anlamda kulağını tıkamalı ve geçen sene de bu kürsüden ifade
ettiğim gibi, gerekirse kendi kendine kalsa bile fasılları açıp
kapama iradesini canlı ve taze tutmalıdır. Burada esas hedefin
Türkiye’nin her alanda dünyadaki en yüksek standartlara kavuşması
olduğunu unutmamalıyız. Bu yolda, milletimiz o standartlara layık
olduğu için bu çabayı gösteriyoruz. TBMM, Avrupa Birliği ile ilgili
yasal düzenlemeleri, ayrıcalıklı bir yaklaşımla ele almalı ve özel
çalışma usulleri oluşturmalıdır. Türkiye güçlü bir iradeye sahip
olursa, basiretsiz bazı Avrupalı politikacıların can sıkıcı
yaklaşımlarının hiç dikkate alınması gerekmeyen teferruat olduğu
herkes tarafından görülecektir.
- Öte yandan, Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada güven,
istikrar ve barışın teminatı olarak görülmesi;
- Komşu ülkelerle iyi ilişkilerin geliştirilmesi;
Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Güneydoğu Asya’da yaşanan
sorunların çözümünde aranan ve güvenilir bir arabulucu olarak kabul
görmesi;
Türk-Ermeni ilişkileri gibi kronik sorunların çözümüne yönelik
siyasi inisiyatifin elden bırakılmaması;
Kıbrıs meselesinde çözüm temelli aktif politikalar
izlenmesi;
Bütün bunlar Türkiye’nin dünya sahnesinde giderek daha görünür hale
gelen ve giderek daha işlevselleşen özgüveninin işaretleridir.
- Türkiye bütün bu alanlarda kendi ulusal ilkelerinden taviz
vermeden barış ve istikrar adına inisiyatif almayı
sürdürmelidir.
- Türkiye yapıcı bir şekilde dünya sistemine katkıda bulunma
misyonunu güçlendirmelidir.
- Üstlendiğimiz bütün uluslararası görevlerde, ilgili ülkelerdeki
istikrarsızlıklar üzerinden değil, istikrara katkıda bulunarak
milli menfaatlerimizi korumalıyız.
- Daha açık ifade etmek gerekirse, Türkiye kendi istikrarını başka
ülkelerin istikrarını zedeleyerek ya da şantaj unsurları kullanarak
değil, muhataplarının istikrarlarına katkıda bulunarak
gerçekleştirme şeklinde ahlaki ve siyasi bir yol tercih
etmektedir.
- Karşımızda duran küresel tablo ülkemizin uluslararası sorunlarda
barış inşa eden siyasetler üretmesinin önemini daha belirgin
şekilde ortaya çıkarıyor. Evvelce, bildik bazı ülkelerin
katkılarına muhtaç görünen pek çok sorun, taraf ülkelerin açık
davetleriyle, Türkiye’nin aktif katılımıyla çözüm yolunda
ilerliyor.
- Türkiye, bölgesinde, güvenlik, istikrar, ekonomik işbirliği ve
refah denkleminin adil bir biçimde yeniden inşasında, dinamik bir
unsur olarak özgün yerini almaktadır. Ülkemizin uluslararası
sorunlara yaklaşımının her geçen gün daha çok takdir topladığını
görüyoruz.
- Dünya sisteminin en önemli aktörü durumundaki Amerika Birleşik
Devletleri’nde yeni bir yönetimin başa gelmesi, bütün dünya için
olduğu gibi, bizim ülkemiz için de, yeni imkanlara ve fırsatlara
kapı aralamış bulunuyor. Yenilenmiş bir anlayışla işbaşına gelen
yeni ABD yönetimiyle karşılıklı saygı ve eşitliğe dayalı
işbirliğimiz güçlenerek devam ediyor.
- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki geçici üyeliğimizi, bu
bağlamda, hem milli menfaatlerimizin tahakkuku, hem bölgede
istikrarın inşası, hem de dünya sistemine yapıcı katkılarda
bulunmak açısından en verimli şekilde kullanmalıyız.
- Milli davamız olan Kıbrıs meselesinde, yerleşik BM parametreleri
olan iki kesimlilik, siyasi eşitlik ve iki kurucu devleti haiz yeni
bir ortaklık temelinde, BM Genel Sekreterinin iyi niyet misyonu
çerçevesinde Ada’da liderler arasında kapsamlı müzakereler
geçtiğimiz Eylül ayından itibaren devam etmektedir. Yürütülen
müzakerelerde bu yıl sonuna kadar adil ve kalıcı bir barışa
erişilmesi bölgede barış ve istikrarın tesisi açısından çok
önemlidir.
- Burada tüm dünyaya şunu hatırlatmak isterim: Kıbrıs’ta mevcut
statükoya dayalı denklem ilanihaye devam edemez. Mevcut fırsat
penceresi sonsuza kadar açık kalmayacaktır. Kıbrıs Türklerinin
uluslararası toplumun kenarına itilmesine ve tecrit altında
tutulmasına devam edilemeyeceği bilinmelidir.