AB'nin sulandırılmış Filistin çözümü
Abone ol27 AB üyesinin üzerinde uzlaştığı çözüm, Filistin tarafının BM'de yürüttüğü süreçten taviz vermesini zorunlu kılıyor. İsrail'in beklentisi de bu yönde.
Matthew Price
BBC, Brükses
Filistinlilerin devlet statüsü kazanma yönündeki çabası, dünyanın dört bir yanındaki siyasileri bu sürece dair pozisyonlarını netleştirmeye zorladı.
Doğal olarak, Avrupa Birliği (AB) de bu durumdan etkilendi, ve Birliğin ortak dış politikasının sınırları gözler önüne serilmiş oldu.
İsrail gazetesi Haaretz'nin haberine göre, İsrail dış işleri Avrupa'daki konuyla ilgili çalışmalarına birkaç ay önce başladı.
AB üyesi ülkelere Tel Aviv'den yollanan gizli yazışmalarda, lobi çalışmalarının hızlandırılması ve söz konusu ülkelerde yerel destek sağlanması istendi.
Haaretz'e göre, İsrail dış işlerinin ön ayak olduğu bur girişimde asıl hedeflenen, Avrupa içindeki farklılıklardan faydalanarak, Filistin'in devlet statüsü kazanma çabasının zayıflatılmasıydı.
PEKİ NASIL?
Haberde İsrail'in, Avrupa Birliği ülkelerini üç grupta tanımlanmış olduğu söyleniyor:
- Almanya ve İtalya gibi, Filistin'in BM'deki tek taraflı girişimine karşı olanlar.
- 1988'de Filistin devletini tanımış olan eski doğu bloğu ülkelerinin başı çektiği, "pozisyonu net olmayanlar".
- Portekiz gibi, genel olarak Filistin'i destekleyenler.
İsrail AB'nin Kosova'nın bağımsızlığını tanıma konusunda fikir birliğine varmakta zorlanmış olduğunu fark etmiş, ve aynı durumu Filistin'in girişimini zayıflatmak için kullanmak istemişti.
Farklı yaklaşımlar, ortak siyaset
Filistin konusunda Avrupa Birliği'nin ortak yaklaşımını, dış ilişkiler sorumlusu Catherine Ashton'dan öğrenebiliyoruz:
AB, bağımsız bir Filistin devleti fikrini destekliyor, ancak buna ulaşma yöntemi konusunun tartışmaya açık olduğunu düşünüyor.
Birliğin BM süreci hakkındaki fikri ise, sürece dışarıdan müdahale edilmemesi ve sürecin ne şekilde Filistin'in karar vermesi gerektiği yönünde.
Ashton'un danışmaları Birliğin, genel orta doğu politikasında ortak davrandığını, ve bu bütünlüğü korumak istediklerini belirtiyor.
İngiltere'nin de aralarında bulunduğu bazı ülkeler bu yaklaşımı benimserken, bazıları ise kendi farklı yaklaşımlarını gizlemedi.
Örneğin Çek Cumhuriyeti baş bakanı, Filistin'in tek taraflı girişimlerine karşı olduklarını açıkladı.
Slovenya gibi bazı ülkeler ise, esasen Filistin'in talebini desteklediklerini ancak AB ile birlikte davranmaya çalışacaklarını açıkladılar.
Fransa'nın tavrıysa, Filistin'in BM'deki yaklaşımına karşı çıkmak oldu. Dış işleri bakanı Alain Juppe, Amerika'nın vetosunu doğuracak bu girişimin şiddeti artıracağını söyledi, ve bu sebeple karşı olduklarını belirtti.
AB'nin uzlaşması, Filistin'in tavizi demek
AB'nın dış ilişkiler sorumlusu Catherine Ashton'u zorlu bir görevin beklediği aşikâr.
Filistinliler tarafından, orta doğu çözüm sürecinde ABD'ye göre daha tarafsız görülen AB'nin, 27 üyesinin üzerinde uzlaştığı bir pozisyon tanımlamak kolay iş değil.
Ashton'un Filistin lideri Mahmud Abbas'ı devlet olarak tanınma amacıyla BM güvenlik konseyine gitmek yerine, BM genel kuruluna gidip gözlemci statüsünün yükseltilmesine ikna etmeye çabaladığı biliniyor.
Bu teklife dâhil olan koşul ise orta doğu dörtlüsü olarak bilinen Filistin, İsrail, ABD ve AB'nin, resmi bir müzakere takvimi açıklaması.
Yorumcular bu alternatifin ABD ve AB'ye üye ülkeler tarafından kabul edilebileceği görüşünde.
Planın İsrail ve Filistin taraflarınca onaylanıp onaylanmayacağı ise, başka bir mesele.
Unutulmaması gereken bir unsur da, Haaretz'in haberinde işaret edilen İsrail'in beklentisi: Birliğe üye ülkeler arasındaki farklılıklardan faydalanarak taviz verilmiş bir ortak nokta bulunmasını sağlamak.
Dolayısıyla, Catherine Ashton'un AB'ye üye ülkelerin kabul edecekleri bir ara yol bulma çabası, kaçınılmaz olarak Filistin'in devlet olma talebinde taviz vermesini gerektiriyor.