AB’nin bütçe zirvesinde anlaşma yok
Abone olAB bütçesi konusunda Brüksel'de yapılan AB zirvesi anlaşma sağlanamadan son buldu. Birlik üyelerinin liderleri, bundan sonra nerede toplanıp ne yapacaklarını karara bağlayacakları bir bildiri taslağı hazırlayacak.
Uzlaşı kültürü üzerine kurulu olan Avrupa Birliği’nde bu kültürün gereklerini yerine getirmek her geçen gün daha da zorlaşıyor.
Bunun son örneğini Brüksel’de önceki gün başlayan ve bugün hüsranla sonuçlanan zirve oluşturdu.
Avrupa Birliği’nde bütçe konulu zirveler hep zorlu geçse de son
toplantının uzunca süredir mücadele edilen ekonomik krizin baskısı
altında yapılması üye ülkelerin ulusal çıkarlara her zamankinden
daha fazla sarılmaları sonucunu doğurdu.
Perşembe günü başlayan ve resmi oturumu sadece 45 dakika sürdükten sonra 12 saat ara verilen zirvede tam bir kamplaşma yaşandı.
Avrupa Birliği zirvelerinde grup halinde hareket etmek ya da kamplaşma normal olsa da bu zirvede ortaya çıkan tablo genelde görmeye alıştığımız ittifakların çatladığını, yeni yakınlaşmaların ortaya çıktığını göstermesi açısından önemliydi.
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın seçilmesinden bu yana sallanma belirtileri gösteren Alman-Fransız dayanışması bu toplantıda ağır bir darbe daha aldı.
Hollande ve Almanya Başbakanı Angela Merkel karşıt kamplarda yer alırken Berlin ile Londra’nın daha önceki zirvelere kıyasla birbirlerine daha yakın durmaları dikkat çekiciydi.
İki başkentin pozisyonlarının birbirine yakın olmasının ana nedenini ise hem Merkel hem de İngiltere Başbakanı David Cameron’ın “ciddi ve kapsamlı” kemer sıkmadan yana olmaları oluşturdu.
Cameron ve Merkel’in bu yaklaşımlarında yalnız kaldıklarını söylemek de oldukça zor.
Avrupa Birliği bütçesine net katkı yapan Hollanda, Finlandiya, İsveç ve Avusturya da aktif şekilde bu tezi savundular.
Başından bu yana Avrupa Birliği’nin yönünü kemer sıkmadan büyüme ve istihdama çevirmeye çalışan Hollande, bütçe için de aynı politikayı izledi.
Fransa’ya en büyük desteği ekonomik krizin pençesine düşüp düşmemek arasında gidip gelen İtalya ve İspanya verdi.
Zirvenin en göze batan lideri ise yine İngiltere Başbakanı David Cameron oldu.
Her ne kadar Avrupa Parlamentosu Liberal Grup Başkanı Guy Verhofstadt, “Cameron’ı izole etmeye gerek yok zaten o kendisini izole ediyor” dese de diğer toplantılara göre kendisini daha az yalnız hisseden Cameron, iç politik baskıların da etkisiyle Avrupa Birliği’ne yüklendikçe yüklendi.
Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy’un ilk gün temasları sonrasında oluşturduğu öneride yaklaşık 100 milyar euro daha kesinti istemesini, Avrupa Birliği kurumlarında çalışanların maaşlarında ve emeklilik maaşlarında kesintiye gidilmesini ve ülkesinin Birlik bütçesine yaptığı katkıdan aldığı geri ödemeye dokunulmamasını istemesi Cameron’ı yine günah keçisi koltuğuna oturttu.
Geçen yıl krizle mücadele için oluşturulan Mali Sözleşme konusunda veto kullanan Cameron’ın bu kez bütçe için aynı adımı atması bir yandan İngiltere’nin Birlik içindeki rolünün bir kez daha tartışılmasına yol açtı.
Bütçe zirvesinde üye ülkeler tarafından sergilenen performansın gözler önüne serdiği bir başka boyutu da Avrupa Birliği’nin, çoğu gözlemciye göre, 500 milyon vatandaşı için çözüm üreten bir kurumdan sorunlar yumağı haline gelen bir kuruma dönüşmeye başladığını bir kez daha teyit etmesi oluşturdu.