Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde
kaybolmasından sonra herkes meseleyi bir noktasından yakalayıp
yazdı.
Herkes demem lafın gelişi değil, abartı da değil…
Açıp sosyal medyaya bir göz atın lütfen. Neredeyse ortaokul
çağındaki ergenlerin dahi kendinden iri laflarla olayı nasıl
çözdüğüne şahit olun!
Hepsi birer Sherlock Holmes adeta…
Şeytanın aklına gelmeyen formüller, Holywood filmlerinde
rastlamayacağımız senaryolar ve türlü türlü cinayet anlatımlarıyla
meseleyi bir irdelemeleri var ki aklınız şaşar!
Ben ortada bir cinayet olup olmadığına, Cemal Kaşıkçı’nın öldürülüp
öldürülmediğine, öldürüldüyse nasıl öldürüldüğüne, cesedinin nasıl
taşındığına falan vakıf değilim. Bir yerlerimden senaryo
uydurmaya da niyetim yok.
Bildiğim şu ki eğer Cemal Kaşıkçı öldürüldüyse, bu gerçek er ya da
geç ortaya çıkacak. Çünkü hiçbir cinayet kusursuz değildir. Katil
ya da katiller, hiç umursamadıkları bir küçük ayrıntı sonucu yakayı
ele verir.
Ben bu konuda olay yeri inceleme ekiplerinin yapacağı çalışmanın
netice vereceğine yürekten inanıyorum.
Beni bütün bunların dışında rahatsız eden bazı durumlar var ki ben
bu durumlara daha çok odaklanılması gerektiğini düşünüyorum.
Mesela; ilişkilerimizin bu kadar berbat olduğu Amerika bu işe durup
dururken niye bulaştı, bunu çok merak ediyorum.
Sizin de dikkatinizi çekmiştir…
Dünya, olayın Türkiye tarafından aydınlatılmasını isterken, ABD
Başkanı Donald Trump, “Türkiye isterse bu meseleyi birlikte
çözebiliriz” diyerek meseleye bodoslama daldı.
Bununla da yetinmedi, “Şayet ortada bir cinayet var ise
Amerika olarak Suudi Arabistan’a silah satışı dışında ciddi
yaptırım uygularız” şeklinde ikinci bir açıklama yaptı. Bu
açıklamaların hemen akabinde, Amerikan medyası, “Suudi
Arabistan cinayeti kabul edecek” manşetleri atmaya
başladı.
Haberin ayrıntıları ise şu ilginç ayrıntılar yer alıyor:
“Suudi Arabistan, Büyükelçiliğe gelen Kaşıkçı’nın
sorgulandığını ve sorgu sırasında öldürüldüğünü kabul ederek suçu
bazı personelinin üzerine atacak.”
Sizi bilmem ama bu durum bende hiç olmadığı kadar şüphe
uyandırıyor!
Daha açık yazmam gerekirse, ben bu fikrin Amerika’dan çıktığını
düşünüyorum.
Daha daha açık yazmam gerekirse, böyle bir yöntem sayesinde,
kelimenin tam anlamıyla Türkiye’nin kucağına oturan Suudi Arabistan
yönetimini bizim elimizden kurtarıp, yapacakları yeni yaptırım
tehditleri ile kendilerine mahkûm hale getirmek istiyorlar diye
düşünüyorum.
Trump her mitinginde, “Hey Kral Selman, para gönder. Çünkü
seni biz koruyoruz” dediğine göre, yeni bir koruma
bahanesi üzerinden istediklerini yaptırmaları daha kolay olacak
çünkü…
Amerika’nın Suudi Arabistan’a yaptırım uygulayacağı falan yok. Asıl
dertleri, bu meselenin Suudi Arabistan ile Türkiye’yi yakınlaştırma
ihtimali…
Kral Selman önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp sıcak, hatta
sımsıcak mesajlar vermesi sizce en çok kimi rahatsız etmiş
olabilir?
Amerika’yı değil mi?
O zaman yapmamız gereken en önemli şey, Amerika’nın bu işten
nemalanmasına mâni olmak.
Bu sayede Türkiye ile Suud yönetiminin yakınlaşması sağlanabileceği
gibi, Amerika’nın körfez ülkelerinin en güçlüsü olan bu ülke
üzerindeki baskısı da bir nebze kırılabilir.