Abdullah Gül'ün Kıbrıs çekincesi
Abone olGül, Türkiye olarak mutabakata sadık kalacaklarını ifade ederek, BM Genel Sekreteri ve AB'yi de göreve çağırdı.
Gül, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada,
Kıbrıs konusundaki gelişmelere değindi. Bugüne kadar herkesin,
''milli dava'' olarak gördüğü Kıbrıs'ta sorunun Kıbrıs Türkleri ve
Türkiye'nin lehine çözmek için çalıştığını belirten Gül,
hükümetlerin bu politikayı çözümsüzlüğü çözüm gibi göstererek
sürdürdüklerini anlattı. Bugüne kadar giden bu politikanın bundan
sonra böyle gitmeyeceğini gören Hükümet'in çözümsüzlüğü çözüm
olarak görmediğini dile getiren Gül, Rum kesimini tek başına Ada'yı
temsilen AB'ye girişinin bunda etkili olduğunu ve Hükümet'in
harekete geçtiğini vurguladı. Gül, 24 Nisan'da Ada'da referanduma
gidileceğini, halkın kararını vereceğini kaydederek, Kıbrıs
halkının vereceği kararı büyük saygıyla karşılayacaklarını
belirtti. Gül, bu sürecin dikkatli şekilde takip edilmesi,
hamasetten ve duygusallıktan uzak olarak değerlendirilerek karar
verilmesinin önemine işaret etti. Son günlerde Rum tarafının
referandumu en az 2 ay erteleyerek 24 Nisan'dan sonra yapılmasını
istediğine işaret eden Gül, ''Bu iyi niyetten uzak bir teşebbüstür.
Referandumun ertelenmesi demek, Rum kesiminin 1 Mayıs'tan itibaren
Ada'yı temsilen AB'ye üye olması demektir. Bu durum, Rum kesiminin
pozisyonunu güçlendirecek, ayrıca Türkiye'nin AB üyeliğini de
ipotek altına almış olacaktır'' dedi. ''MUTABAKATA TERS DÜŞÜYOR''
Bu gelişmenin varılan mutabakata ters düştüğünü belirten Gül, şöyle
konuştu: ''Rum tarafının referandumu engelleme niyeti, tamamen iyi
niyetten uzaktır. Biz Türkiye olarak mutabakatlara sadık kalacağız.
BM Genel Sekreteri ve AB'yi de bu açıdan göreve çağırıyoruz. Şunu
biliyoruz ki, AB Komisyonu'nun hazırlamış olduğu ve Rum tarafının
içeriğini gayet iyi bildiği, 1 Mayıs 2004 tarihinde çözüm olmadığı
taktirde Ada'ya uygulanacak rejimi düzenleyen Tüzük de Rumları
cesaretlendirmektedir. Çünkü, Rumların lehine olan bir
düzenlemedir. Bu tüzüğün içeriğini, unsurlarını kabul etmemiz
kesinlikle mümkün değildir. Türk tarafından evet, Rum tarafından
hayır çıkarsa ve bütün bunlara rağmen Rum tarafı AB'ye tam üye
olacaksa, o zaman uygulanacak AB tüzüğüne şiddetle muhalefet
ederiz. Eğer böyle bir şey sözkonusu olursa, Rum tarafı bunun
bedelini ödemek zorundadır. Türkiye olarak biz bunun için ne
gerekiyorsa yapacağız. Ama burada, tüm tarafların dikkatini çekmek
istediğim husus; bu teşebbüsler iyi niyetli değildir ve bunlar 1
Mayıs'ı atlatmaya yönelik teşebbüslerdir. Çünkü, 1 Mayıs
atlattıktan sonra herkesin pozisyonu, gücü değişecektir.
Türkiye'nin de KKTC'nin de Rum tarafının da herkesin pozisyonu
değişecektir. Bu noktaya getirdiğimiz mutabakat, devam etmelidir.
Bunun doğru olduğuna inanıyoruz.'' Gül, Rum tarafının müzakerelere
devam edip, plan üzerinde iyileştirme yapma isteğinde olduğunu,
ancak bunun mümkün olmadığının açık olduğunu söyledi. Gül,
''İsviçre'de biz kalıcı, adil bir barışı gerçekleştirmek için
gayret gösterirken, Rum tarafı bunu yapmamış, tam tersine (nasıl
olur da masadan çekilinir) bunun gayreti içinde olmuştur. Bu
nedenle, bizim değişiklik isteklerimiz plana yansımıştır. Ama diğer
taraf bunu bozmak için sonuna kadar gayret sarfetmiş ve neticede
başarılı olmamıştır. Bu başarısızlıklarını bu süreci engelleyerek
gerçekleştirmek istemektedirler. Bu noktada BM Genel Sekreteri'ne
de görev düşmektedir'' diye konuştu. ''PLAN'IN ARTILARI ÇOK DAHA
FAZLA'' Gül, Annan Planı'nın artıları ve eksileri olduğuna işaret
ederek, ''Plan'ın artılarının çok olduğu kanaatindeyim'' görüşünü
savundu. Her iki tarafta evet çıkması halinde bunun bazı ekonomik
sonuçları olacağını kaydeden Gül, özellikle konut ve işyerini
değiştirmek isteyenler için yeni konut ve işyerlerinin yapılacağını
söyledi. Gül, ''Alınan karar ne olursa olsun, Türkiye, Kıbrıs'ın
arkasında olmaya devam edecektir. Gerek ekonomik olarak gerek
siyasi olarak, her türlü desteğimizi vermeye devam edeceğiz.
Ayrıca, yeni bir durum ortaya çıkacağı için uluslararası camianın
da sorumluluklarını yerine getirmesi gerekecektir. Herkes elini
taşın altına koyacaktır. Şüphesiz ki, Türkiye'nin ekonomik ve
siyasi desteği herkesten daha fazla Kıbrıslı Türklerin arkasında
olacaktır. Sadece devlet değil, özel sektörün de desteği olacaktır.
Nitekim, şimdiden bu yönde çalışmalar başlamıştır'' dedi. Gül,
Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin kısa dönemde sözkonusu olmadığını,
kendilerinin de ''biz hazırız'' demediklerini belirterek, ''Hala
yapacaklarımız var'' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Japonya'da olması nedeniyle katılmadığı AK Parti Grup
toplantısında, Abdullah Gül dış politikaya ilişkin
değerlendirmelerde bulundu. AB'ye tam üyelik konusunda kritik bir
sürece girildiğini belirten Gül, önceden varılan mutabakat gereği
2004 yılı sonunda Türkiye'nin AB ile müzakerelere başlayacağını
hatırlattı. Türkiye'nin kendisini 2004 yılı sonuna hazırladığını,
ancak bu süreçte bazı açıklamalar yapıldığını vurgulayan Gül,
''içeriği tam bilinmediği'' için bazı açıklamaların yanlış
anlaşıldığını belirterek, buna örnek olarak Fransa Dışişleri Bakanı
Barnier'in açıklamalarını gösterdi. Türkiye'nin AB ile müzakerelere
bu yılın sonunda başlayacağını, tam üyeliğin kısa dönemde sözkonusu
olmadığına işaret eden Gül, özellikle nüfusu büyük ülkelerin
müzakere süresinin de uzun sürdüğünü kaydetti. Barnier'in
konuşmasında tam üyelikten söz etmediğini ve ''İlerleme Raporu'na
bakacağız'' dediğini hatırlatan Gül, Hükümet'in Kopenhag siyasi
kriterlerini yerine getirmek için büyük reformlar yaptığını,
eksiklerini gidermede de ısrarcı olduğunu söyledi. Reformları
sadece AB üyeliği için değil Türkiye'nin standartlarını yükseltmek
için yaptıklarını hatırlatan Gül, ''Biz yapacağımızı yaptık ve
bugün hazırız'' demediklerini kaydetti. Gül, bu doğrultuda hala
yapılacakların bulunduğunu belirterek, ''Kendi işimizi yaptıktan
sonra kapıyı yıkarcasına vurmayı biliriz'' dedi. Anayasa ve
yasalarda yapılması gereken çalışmalar için hazırlıklarını
sürdürdüklerini ve bunların TBMM'ye sevkedileceğini bildiren Gül,
''Bunlar zamanından önce çıkacaktır ve bütün Avrupa, dünya,
Türkiye'nin modern ülke standardını yakaladığını görecektir. Biz
gayet kararlı bir şekilde AB yolunu yürümeye devam edeceğiz. Biz
üzerimize düşenleri yaptıktan sonra sıra AB'ye gelecek ve büyük bir
sınavla karşı karşıya kalacaktır'' görüşünü ifade etti. Gül, 2004
yılının önemli olduğunu, bu sorumluluk içinde Hükümet olarak
çalışmalarını sürdüreceklerini söyledi. ''IRAK'TAKİ GELİŞMELER
KAYGI VERİCİ'' Gül, Irak'taki gelişmelerin ''kaygı verici''
olduğunu belirterek, ülkenin bir an önce huzura kavuşması,
istikrarı yakalaması ve demokratik ülke olarak dünyada yerini
alması için her türlü katkıyı yaptıklarını ve yapmayı
sürdürdüklerini söyledi. Son günlerdeki gelişmelerin bütün dünyayı
olduğu gibi kendilerini de kaygılandırdığını kaydeden Gül, ''Ortaya
konulan bir takvim var. Bu takvime göre 30 Haziran'da egemenlik
Irak halkına devredilecek, işgal kuvvetleri yönetimden çekilecek ve
Iraklılar ülkeyi yönetmeye başlayacaktır. Daha sonra seçimler,
Anayasa yapılacak ve Irak uluslararası camiaya kendi bağımsızlığı
içinde katılacaktır'' dedi. Takvimin işlememesinin çok daha
tehlikeli gelişmeleri doğurabileceğine dikkati çeken Gül, ''Hem
Irak hem de AB'ye şu öneride bulunmalıyız ki, herkes dikkatle
hareket etmeli, kan dökülmesini önlemek için gayret göstermeli.
Yoksa Irak içinden çıkılmaz ve nereye varacağı bilinmeyen bir
mecraya girecektir'' diye konuştu. ''HİÇBİR İKTİDARA NASİP
OLMAMIŞTIR'' Gül, Hükümet olarak yoğun bir gündemle çalıştıklarını,
Başbakan, TBMM Başkanı, kendisi ve bakanların yurt dışına
ziyaretlerde bulunduklarını, çeşitli uluslararası toplantıların
Türkiye'de düzenlendiğini belirterek, ''Türkiye, dünyanın odağı
haline geldi'' dedi. Türkiye'nin kendi içinde siyasi istikrarı
yakaladığını, insanların kendisine ve ülkesine güven duyduğunu
kaydeden Gül, Hükümet'in ekonomide elde ettiği başarının
kendilerini dışarıda güçlendirdiğini vurguladı. Gül, ''Halkımız
bize olan güvenini tazelemiştir. Bu, hiçbir iktidara nasip
olmamıştır'' dedi.