Abdullah Gül'ün AK Parti'yle vedalaşma vakti!
Abone ol11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün danışmanı Ahmet Sever'in kitabındaki detayları bugünkü köşesine taşıyan Kadri Gürsel, 'AK Parti'yle vedalaşma vakti' diye yazdı.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün son 12 yılını anlatan
Ahmet Sever imzalı kitabın yankıları sürüyor.
Kitabın detaylarını bugünkü köşesine taşıyan Milliyet gazetesi
yazarı Kadri Gürsel, yazısına "Gül için AKP'yle vedalaşma vakti"
başlığını attı.
Okurlarına, "Kitabın ruhundan ve bende uyandırdığı düşüncelerden
bahsedeceğim" notu düşen Kadri Gürsel şunları yazdı:
"Ahmet Sever'in kitabı, AKP'nin kurucu önderi, AKP iktidarının ilk
başbakanı, dışişleri bakanı ve nihayet Türkiye'nin ll'nci
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün şahsında bir siyasi partideki
ideolojik ve siyasi ayrışmanın öyküsünü
anlatıyor. Yazar, bu ayrışma eksenini Gül ve Erdoğan
kutupları arasında kuruyor. Ayrışma, Erdoğan'ın çoğu
perde arkasında kalmış anlaşmazlıklara ve hatta çatışmalara neden
olan değişimi ile ortaya çıkıyor.
Bu olumsuz bir değişim. Bir kötüye gidiş...
GÜL KÖŞK'E ÇIKINCA...
Bu ayrışma önceleri Gül ve Erdoğan'ın birçok konuya farklı
yaklaşımıyla güçlenen bir dip akıntısı halinde cereyan ediyor.
Yazarın "Türkiye'nin altın çağı" olarak nitelediği
2002-2007 dönemi Gül'ün Çankaya'ya çıkmasını takiben sona erince,
bu ayrışma netleşmekle kalmıyor, çatışmalarda uç göstermeye
başlıyor.
Kitapta 2002-200/ dönemiyle ilgili bir çok kez karşımıza çıkan bir
benzetme bu "altın çağ"... AKP'nin yitik
paradigmasına yapılmış nostaljik bir atıf. "Altın
çağ" nostaljisiyle anılanlar da şunlar:
AKP'nin Gül ile de hükümet ettiği dönemde Türkiye'nin AB reformları
ekseninde modernleştirilmesi, rejimin sivilleştirilmesi, İslam'la
demokrasi ve laikliği bağdaştırma çabası, özgürlüklerden yana olmak
ve Kıbrıs'ta çözümü desteklemek...
EN BÜYÜK SAHİBİ GÜL
Gül'ün çok sevdiği tabirle, Türkiye'nin "Dünyada yıldızının
parladığı" bir dönem. Kitaptaki Abdullah Gül bu
"altın çağ"ın en biiyük sahibi, hamisi,
sürdürücüsü... Madem yazarın yücelttiği 2002-2007 dönemi bir
"altın çağ"dır, o halde AKP'de Erdoğan'ın gücünü
dengeleyen ve kontrol eden bütün ılımlı aktörlerin bir biri ardına
oyun dışı kalmalarıyla başlayıp giderek koyulaşan, kutuplaştırıcı,
yasakçı ve baskıcı dönemin adı da "karanlık çağ"
olarak konulmalıdır.
... NE KADAR BEDBAHT!
Ahmet Sever'i okuyarak Abdullah Gül'ün bu kötüye gidiş karşısında
ne kadar bedbaht olduğunu öğreniyoruz. Pişmanlıklarını ve iç
hesaplaşmalarını Köşk'teki yakın danışman çevresiyle
paylaşıyor.
Hatta bir keresinde Köşk'te bir durum değerlendirmesi yaparken
başbakanlığı kastederek, "Ben aşağıya insem..."
diye söze başlamış ve şunları söylemiş:
"Türkiye'yi, kısa sürede yıldızının parladığı döneme tekrar
götürürüm. AB sürecini yeniden canlandırırım. Dış politikadaki
yanlışları düzeltirim. Ülke çok kutuplaştı, bunu giderecek adımları
peş peşe atarım. Demokratikleşmeye ağırlık veririm. Haklarında
yolsuzluk iddiası bulunan dört bakanı derhal Yüce Divan'a
gönderirim..."
Abdullah Gül "aşağıya" inemedi.
Erdoğan izin vermedi. Ayrıca, o inemese bile
"aşağıda" bu bahsettiklerini yapabilecek ne bir
irade ne de bir aktör vardı. Olsa bile "yukarıdaki" izin
vermezdi.
Bir sonraki sayfada Ahmet Sever, Gül'ün trajedisini şöyle
anlatıyor:
"Kendisine bile itiraf edemediği, etmekten çekindiği bir
gerçekle yüz yüzeydi. Kurduğu parti değişmiş, başka bir
kimliğe bürünmüştü. Artık partisini tanıyamıyordu."
Partisini tanıyamazdı tabii çünkü AKP'ye Erdoğan- Davutoğlu
ikilisinin İslamcı çizgisi hakim olmuştu.
"Abdullah Gül ile 12 Yılım" basılmadan önce
Abdullah Gül tarafından okunduğunu biliyoruz. Bu kitap Güll'e
rağmen yayımlanmadı.
Ahmet Sever'in kitabı, Abdullah Gül'ün tarihi şahsiyetinin ve
mirasının hakkını teslim ederek, onu tanınmayacak hale gelmiş
partisinin bugününden ayrıştırıyor. Bu bakımdan işlevini yerine
getiriyor.
Kitap, yarınlara dair, ana akım İslamcı hareketin içindeki ılımlı
kadroların da katkısıyla Türkiye'nin sağındaki büyük potansiyelin
kuvveden fiile geçebileceği hayırlı kopuşun bir müjdecisi olabilir
mi?
Öyle görünüyor ki Abdullah Gül'ün kurucusu ve yücelticisi olduğu
AKP'ye olan nostaljik tutkusu sürdüğü müddetçe olamaz.
AKP'NİN BAŞINA MI ÇÖKMESİ LAZIM?
Gül'ün AKP'lilerden değil ama Erdoğan'ın AKP'sinden ümidini kesmesi
için gök kubbenin Türkiye'yle birlikte AKP'nin de başına mı çökmesi
lazım? Gül'ün AKP'yle vedalaşıp AKP'lilerle kucaklaşmayı
erteleyerek geçirdiği her gün, kendisini nostaljik bir figüre biraz
daha dönüştürmektedir.