Abdülkadir Selvi'den cemaate flaş 'PTT' yazısı
Abone olAbdülkadir Selvi, bugünkü yazısında Cemaati bir 'Tahşiye' telaşı sardığını, bu yüzden de cezaevlerine tıktıklarına bugün minnet eder hale geldiklerini öne sürdü.
İNTERNETHABER.COM- Hükümete
yakınlığıyla ve güçlü kulisleriyle tanınan Yeni Şafak yazraı
Abdülkadir Selvi, bugünkü 'Paralel'in Tahşiye telaşı' başlıklı
yazısında, cemaati bir 'tahşiye' telaşı sardığını, bu yüzden de
"bir dönemler cezaevlerine atıp, zulmettiği insanlara sığınır
olduklarını" öne sürdü.
İronik bir girişle, cemaat için 'PTT' kısaltmasını
kullanan Selvi, PTT'yi 'Paralel'in Tahşiye Telaşı'
olarak tanımladı. Selvi, bu telaş için Bugün yazarı Nazlı
Ilıcak'tan örnek verdi; Ilıcak'ın Fethullah Gülen'i kurtarmak için
kolları sıvadığının altını çizerek, 'Nazlı Ilıcak kimi
kurtarmak istediyse o batmıştır' diyerek uyardı.
İşte o yazıdan çarpıcı satırlar:
(...)
Sormayın Paralel'i bir tahşiye telaşı sardı ki, ateş bacadan
çıkıyor.
Çünkü Tahşiye operasyonunda talimatı nereden aldıklarını, hangi suç delilleri oluşturup operasyon yaptıklarını en iyi onlar biliyor.
Fethullah Gülen’i kurtarmak için kolları sıvayan Nazlı Ilıcak ise , 2 Ocak 2014 tarihli,”Askeri İstihbarat ve Tahşiyeciler” başlıklı yazısında, Tahşiyecilerden, Fethullah Gülen’den önce Genelkurmay İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin imzasıyla 13 Mart 2009 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderilen yazıda söz edildiğini anlatıyor.
Benden uyarması. Nazlı Ilıcak kimi kurtarmak
istediyse o batmıştır.
Buna rağmen yazının altında imzası bulunan İsmail Hakkı Pekin’le konuştum.
Nazlı Ilıcak’ın algı operasyonu yaptığını belirterek,” Biz stratejik istihbarat yaparız. Bu tür örgütleri izlemek için ne yasamız müsaittir ne de teşkilatımız. Bu görev MİT, Polis İstihbarat ve Jandarma İstihbarat'a verilmiştir” dedi. Peki bu yazı ne anlama geliyor? Pekin, “MİT’ten gelen istihbaratı bilgi sahibi olunması amacıyla Kara Kuvvetleri'ne ilettim” dedi.
Paralel yapı, bir dönemler cezaevlerine atıp, zulmettiği insanlara sığınır oldu. İsmail Hakkı Pekin bu açıdan ilk değil. Basılmamış kitabından dolayı hayatını kararttıkları Ahmet Şık’ı da yine Tahşiye operasyonu sırasında keşfetmişlerdi. Yakında Hanefi Avcı ve İlker Başbuğ’u da istismar etmeye kalkışırlarsa şaşırmam. Çünkü bunların ahlaki kriterleri yok.
"NAZLI ILICAK'IN KURNAZCA MANEVRASI"
Tahşiye operasyonunda ise sorun istihbaratın onları takip etmesi
değil, bombalar konulmak suretiyle, sahte suç delilleri
oluşturulması.
Nazlı Ilıcak’ın kurnazca bir manevra ile kurtarmaya çalıştığı kişi ise konuşmasıyla Tahşiyecileri hedef gösteren Fethullah Gülen. Anlaşılan o ki Paralel yapı, Tahşiye operasyonunda polisleri gözden çıkarmış. Gülen’i kurtarmaya çalışıyorlar.
"BİR AN NAZLI ILICAK GİBİ DÜŞÜNECEK
OLURSAK..."
Bir an Nazlı Ilıcak gibi düşünecek olursak, Gülen grubuyla ilgili
daha önce istihbarat raporlarının olması, şimdi Gülen’e karşı
yapılacak bir operasyonu meşrulaştırır.
70’li yıllardan bu yana Gülen hakkında istihbarat raporlarının bulunduğunu tahmin etmek zor değil. Ayrınca Gülen, DGM’de açılan dava sürecinde Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmıştı. Hakkında dava açılması ve istihbarat raporlarının bulunması, bomba, tabanca ve mermi konularak Fethullah Gülen’e karşı silahlı terör örgütü kapsamında operasyon yapılmasını mı gerektirir? Nazlı Ilıcak’ın Tahşiye mantığından hareket ederseniz, meşru.
"KENDİ KAZDIKLARI KUYUYA DÜŞTÜKLERİNİN FARKINDA
DEĞİLLER"
Nazlı Ilıcak’ın yayınladığı bir belgeye can simidi gibi sarılan
Paralelciler, kendi elleriyle kendi kazdıkları kuyuya düştüklerinin
farkında değiller. Şimdiye kadar bu akılla Gülen grubunun üzerine
gidilseydi, Fethullah Gülen’in ceketinin her cebinden bir bombanın
çıkması gerekirdi.
Söz konusu olan Tahşiyecilerle ilgili istihbarat raporunu ilk olarak kimin hazırladığı değil. Paralel polislerin sahte suç delilleri oluşturarak, dershanelerine bombalar koydukları Tahşiyecilere terör örgütü kapsamında operasyon yapıp, onların 17 ay hapis yatmalarına sebep olmaları.
İkincisi ise operasyonların Fethullah Gülen’in 6 Nisan 2009 tarihinde bu grubu hedef gösteren konuşmasından sonra başlaması.
EMNİYETİN EKSPERTİZ RAPORU
Madem Tahşiye dosyası tekrar açıldı, önce 17.03.2010 tarihli
Emniyetin ekspertiz raporundan bir bölümü aktarmak istiyorum:
“Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne başlıklı resmi yazıda, 4 (dört) adet parmak izinin yapılan aramada görevli olup, mukayese amaçlı parmak izleri alınan görevli 278341 sicil sayılı polis memuruna ait olduğu, 1 (bir) adet parmak yapılan aramada görevli görevli olup, mukayese amaçlı parmak izleri alınan görevli 102100 sicil sayılı polis memuruna ait olduğu, 4 (dört) adet parmak izinin yapılan aramada görevli olup, mukayese amaçlı parmak izleri alınan görevli 139207 sicil sayılı polis memuruna ait”
Bombaların üzerinde operasyonu yapan polislerin parmak izleri çıkıyor. Peki bombaların üzerinde polislerin parmak izlerinin çıkmasına ne diyorsunuz?
Devletin görevi sahte suç delilleri oluşturmak mıdır?
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 09. 03. 2011 tarihli duruşma tutanağından aktarıyorum:
Bombalarda parmak izleri çıkan polisler, kendilerini, ”tecrübeli, Terörle Mücadele polisi” olarak tanıtıyorlar.
Cemal Aslan-Aramada eldiven kullandım. Ancak aramalar sırasında kullandığımız ameliyat eldiveni bir süre sonra yıpranmaktadır, bu yüzden bir süre sonra çıkarmış olabilirim.”
Kadir Gümüş,”Aramayı eldivenle yaptım, ancak arama sırasında eldiven yırtılmış olabilir, tam olarak hatırlamıyorum.”
Tecrübeli Terörle Mücadele polisleri ama eldiven işini tam olarak hatırlamıyor.
Peki bu tür aramalarda kayıtta olması gereken polis kamerası nerede?
Cemal Aslan: ”Kameranın geldiği dönemi tam olarak hatırlamıyorum, malzemeleri dizdikten sonra teknik elemanlar gelip kameraya çekmiş olabilirler.”
Kadir Gümüş: ”Olay yerine aramanın görüntülenmesi için kamera bomba ve mermiler bulunduktan sonra çağrıldı, onlarda 15-20 dakika sonra geldiler.”
Ahmet Keser-(Kameraman) “Ben gelmeden önce arama başlamıştı. Bir çek yatın üzerinde el bombaları olduğunu gördüm, bunları çektim.”
Arama sırasında ev sahibi ile apartman yöneticisi neredeydi.
Cemal Aslan, ”Aramayı ev sahibinin ve apartman yöneticisinin huzurunda yaptık. Apartman yöneticisi aramanın sonuna kadar yanımızdaydı. Bombaları bulduğumuz sırada Turgut Yıldırım yanımızdaydı.“
Kadir Gümüş: ”Arama sırasında hem daire sahibi hem de apartman yöneticisi devamlı yanımızdaydı.”
Apartman yöneticisi Nizamettin Tosun ise aynı duruşmada üç farklı ifade veriyor.
1- Turgut Yıldırım’la birlikte dururken polis memurlarından birisi el bombası buldum diyerek salondaki dolaptan bir poşet çıkardı
2- Sanırım yanlış anlaşılma oldu, ben el bombalarının bulunma aşamasını görmedim.
3- Ben bombalar bulunduğunda evde değildim.
4- Peki bombalar bulunduğu sırada ev sahibi Turgut Yıldırım neredeydi?
Her ne hikmetse ev sahibi abdest almak için banyoda olduğu sırada bulunmuş.
Hani ev sahibi yanınızdaydı?
Tahşiye telaşına düşen Paralelciler, bunlara ne diyeceksiniz?