Abdülhamidin petrol öngörüsü
Abone olİlginç bir osmanlı gerçeği daha su yüzüne çıktı
Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerini yaşamaktadır; hem ekonomik
olarak hem de toprak bütünlüğü açısından sıkıntılıdır. Bu ortamda
işi şansa bırakmak istemeyen Sultan 2. Abdülhamid, Musul, Kerkük ve
Bağdat başta olmak üzere ülkedeki petrol yataklarını özel mülkü
haline getirir. Bu şekilde, petrol kaynaklarını korumaya alır. Daha
sonra araştırmalar yaptırarak bölgenin bir petrol haritasını
çıkartır.
Petrolün hâmisi Sultan Abdülhamid
Bir petrol kuyusu açmak için yüzlerce metre yerin altına inmek
gerekiyor, hatta bu derinlik bazen bin metreleri buluyor. Durum
böyleyken bundan yüz yıl önce 'petrol gölleri' denebilecek kadar
yüzeyde petrol kuyuları bulunuyormuş. Bunu Sultan 2. Abdülhamid
dönemine ilişkin yapılan araştırmalardan öğreniyoruz. Bundan daha
önemlisi ise, "Osmanlı petrolün ne olduğunu bilmiyordu, bu
yüzden zengin petrol yataklarının yer aldığı toprakları Batılı
güçlere kaptırdı." yönündeki iddiayı
tamamen çürütecek bir bilgi.
Çünkü, bu bölgelere özel bir önem veren 2. Abdülhamid,
Musul-Kerkük ve Bağdat'taki petrol yataklarının haritasını çıkarmış
ve üzerine işletmeler kurmuştu. Onun bölgeyi korumak için bulduğu
zekice yöntem ise bu toprakları özel mülk haline getirmesiydi. 1880
yılından başlayarak, tüm petrol yataklarını kişisel mülküne katan
padişah, ancak 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte
bunları Hazine'ye devreder. Doç. Dr. Arzu Terzi'nin hazırladığı,
'Bağdat-Musul'da Abdülhamid'in mirası Petrol ve
Arazi' isimli çalışmada bu haritalar ilk kez yer alıyor.
Timaş Yayınları tarafından çıkarılan kitapta, bu bölgedeki yataklar
ve işletmelere ait pek çok fotoğraf da bulunuyor.
Düveli muazzama olarak anılan dönemin büyük güçlerinin Bağdat-Musul
bölgesindeki petrole ilgisinin artmaya başlamasıyla, bölgedeki
zengin petrol yataklarını içine alan önemli arazi parçalarının
Osmanlı tarihinde ilk kez bir padişahın, Sultan 2. Abdülhamid'in
şahsi mülkü haline getirilmesi aynı döneme denk gelir. Osmanlı hem
maliyesi hem de toprak bütünlüğü açısından sıkıntılı günler
yaşamaktadır.
Bunun için en ideal çözümü de, bu toprakları özel mülkü arasına
katmakta. Bunu, 29 Nisan 1888 tarihli bir emlak-ı hümayun
defterinden öğreniyoruz. Bu defterde 1880-81 yıllarından itibaren
düzenlenmiş olan belgeler yer alıyor. Yine bu deftere göre,
padişahın Osmanlı tahtında bulunduğu süre içinde emlak-ı hümayununa
dahil edilen arazilerin yüzde 44'lük kısmı Bağdat ve Musul
vilayetlerinde bulunuyor. Bu arazi, 17 milyon 770 bin 363 dönümü
Musul vilayetinde, 6 milyon 235 bin 160 dönümü ise Bağdat
vilayetinde olmak üzere toplam 24 milyon 5 bin 528 dönüm olarak
belirleniyor.
Hem iç hem dış politika
Padişah'ın Musul ve Bağdat'taki zengin arazileri özel mülkü haline
getirmesiyle, pek çok ülkenin bu araziler üzerindeki girişimleri de
başlıyor. Ancak bu bölgeler padişahın özel mülkü olduğu için
Almanya, Hollanda, Fransa başta olmak üzere pek çok ülkeden gelen
teklifle bizzat padişah kendisi ilgileniyor. Hatta bu dönemde,
güven telkin etmediği için Almanlarla yapılan bir sözleşme iptal
edildiği için sıkıntılar yaşanıyor. Aynı süre içinde diğer
devletlerden ümidini kesen Sultan 2. Abdülhamid, Japon hükümetinden
petrol uzmanı isteyerek bu ülkenin dikkatlerini bölgeye çevirmeye
çalışıyor.
Bu bölgeyi durumdan habersiz olarak vermek bir yana uzun yıllar
mücadele eden 2. Abdülhamid'in bu davranışının ülke içindeki
politika açısından da başka bir yönü bulunuyor. Bu padişaha göre,
bölge halkının büyük bir kısmını oluşturan ve yüzyıllardır bir
türlü boyun eğdirilemeyen aşiretlerin boyun eğdirilmesi için de
önemli bir yoldur. Bunu da içerideki karışıklıklara karşı bir
politika olarak elinde bulunduruyor.
İskenderun'u kaybedince öğrendi
Sultan 2. Abdülhamid bu bölgelerdeki kıymetli arazileri özel
mülküne almakla da kalmıyor. Bölgenin varlıkları, padişah mülküne
geçtikten sonra yapılan araştırmalarla tüm değerleri tespit
ediliyor. Bunun üzerine de gerekirse işletme imtiyazları da özel
mülk haline getiriliyor. Petrolün önemine vakıf olan Sultan 2.
Abdülhamid ve hazine bakanları sadece Musul ve Bağdat'taki
arazilerle ilgilenmeyip, ülkenin çeşitli yerlerindeki petrol
yataklarını yabancılardan önce ele geçirmeye çalışıyorlar.
Bunun tek istisnası ise İskenderun petrolleri oluyor ve bu
kaybın Padişah'a deneyim kazandırdığı belirtiliyor. Zira burası
devlet mülkü iken yerli sermayedarlara çıkarma ve işletim lisansı
veriliyor. Ancak bağlayıcı hükümlerin de zayıflığı nedeniyle kısa
sürede bu yerli firmalar İngiliz ve Alman ortaklarına şirketi
devrediyorlar. Bu olaydan sonra tecrübe kazanan padişah, sadece
Musul ve Bağdat vilayetleri ile ilgilenmekle kalmıyor, Van gölü
petrolleri, Yanya vilayetindeki Senice petrol madenleri ve Ferecik
petrollerinin imtiyazlarını da Hazine-i Hassa Nezareti'ne
alıyor.
Musul ve Bağdat vilayetleri üzerinde ısrarla duran Padişah 2.
Abdülhamid'in bu bölgeleri özel mülkü haline getirmesinden sonra
yine bu bölgeler için çıkardığı bir nizamname bulunuyor. Padişah,
Musul vilayetindeki petrol yataklarının mülk ve işletme belgesini
Şubat 1889'da, Bağdat vilayetindeki petrol yataklarının mülk ve
işletme belgesini ise 19 Eylül 1898'de almış. Sultan 2.
Abdülhamid'in Fransız maden mühendisi Jakraz'a hazırlattığı 'Musul
vilayetindeki petrol yataklarının işletiminin modernleştirilmesi
için yapılması gereken masrafları gösteren keşif defteri' de
bulunuyor. (Emine Dolmacı)
Kitapla ilgili detaylar