ABD'nin gölgesindeki İran
Abone olMuhabir Mete Çubukçu, İran izlenimlerini anlatıyor: İstiklal ve İslamiyet tamam ama özgürlük hâlâ yok.
“Devrim gerçekleştiği zaman sloganımız ‘özgürlük, istiklal ve
İslam cumhuriyeti’ydi. Aradan geçen 24 yılda istiklali
gerçekleştirdik, İslamiyet de oturdu. Ama cumhuriyet ve özgürlük
konusununda aynı şeyleri söyleyemeyiz.” İran İslam devrimini
başından beri destekleyen İsa Serherkiz ülkenin önde gelen
gazetecilerinden devrim yıllarında öğrenci hareketi içinde yer
almış; hem İslam hem de Marksizmle yoğrulmuş. “Ancak hayat islami
bir çizgide devam etti” diyor Serkheriz, artık muhalif-reformist
İranlıların deyimiyle “ıslahatçı” cephede yer alıyor ve hala
İslamcı; biraraya geldiğimiz diğer İranlı aydınlar gibi. Hemen
hepsi başlangıcından bu yana devrimi savunuyor ancak hepsi İslam
devriminin artık anti-demokratik bir yolda ilerlediğini öne
sürüyor. İşte bu yüzden Serkherkiz gibi diğerleri de en az bir defa
İran hapishanelerinin koğuşlarını ziyaret etmiş,
havalandırmalarında volta atmışlar; sadece basın yoluyla rejimin
aksayan yönlerini eleştirdikleri için. Bugünlerde İran’da reformist
olmak üstelik düşüncelerini kağıda dökmek en zon işlerden birisi.
Basın üzerindeki baskıları protesto etmek için Tahran’da devam eden
açlık grevleri var. Cumharbaşkanı Muhammed Hatemi’yi destekleyen
grupların oluşturduğu Müşareket (işbirliği) Partisi’nin desteği ile
devam eden açlık grevleri 4. aşamasına girmiş. 400 ila 500 kişinin
katıldığı dönüşümlü açlık grevleri sembolik olarak her Pazartesi
farklı mekanlarda gerçekleştiriliyor. Talepleri kabul edilmezse
diğer eylemler başlayacak. Nedir bu eylemler diye sorduğumuzda,
“süpriz” yanıtını alıyoruz. İran’da bugünlerde Irak’ın işgalinin
ardından başlayan “Amerikan tehditi” tartışmaların önemli gündem
maddelerinden biri. Ama tek gündem maddesi değil. Dışarıdan
bakıldığında İran’ın bu konu ile mesai harcadığını düşünürken, hem
sokaklarda hem de kapalı kapılar ardındaki tartışmalarda aslında
Amerikan tehdidi kadar can alıcı başka bir konu ile
karşılaşıyorsunuz: Özgürlük, demokrasi ve insan hakları. İranlılar
için Amerikan tehdidi kadar önemli başlıklar bunlar. Çünkü ortak
görüşleri “hangi ülke iç sorunlar ve bunalımlar yaşarsa daha kolay
hedef olur”. Kapatılan Tus ve Nisad gazetelerinin Genel Yayın
Yönetmenliğini yapan Şemsul Vaizin, İran’ın dış tehditlerin
hedefinde olduğunu ve iç sorunların da Amerika’nın işini
kolaylaştırdığını söylüyor ve ekliyor: Gücü elinde tutanlarla basın
arasındaki ilişki gittikçe azalıyor. Ve sanki İran dış müdahaleye
açık hale geliyor.” Gençlik Hareketleri üzerine kitaplar yazan ve
İran’daki öğrenci hareketlerini yakından takip eden yazar İmaddedin
Baki ise daha net konuşuyor: Biz iç baskılardan daha çok
sıkıntılıyız. Eğer demokrasi bayrağını kendimiz açarsak Amerika
saldırı için bahane bulamaz. Bizler özgürlük olmadığı yerde
barışında olmayacağına inanıyoruz.” Yaklaşık 4 saat boyunca
görüştüğümüz isimler farklı sözlerle de olsa aynı noktada
buluşuyor. Ancak durumları eskilerin deyimiyle “iki cami arasında
binamaz” gibi. Çünkü kendilerini Amerikan tehdidi ile ülkede
iktidar gücünü elinde tutan ve önderliğini Ayetullah Ali Hamaney’in
yaptığı muhafazakarlar arasında sıkışmış hissediyorlar. Amerika
tehdidinin muhafazakarları güçlendirdiğini ve ıslahat çabalarını
yavaşlattığını söylüyorlar. Bir süre sonra izinli çıktığı cezaevine
tekrar dönecek olan Kebir Yayınları müdürü Cevad Muhammed de
yaşadıkları ikilemi kısaca özetliyor: Demokrasi düşmanları dış
müdahale için zemin hazırlıyor”. Peki İran’da demokrasiyi kim
temsil ediyor, demokrasi düşmanları kimler? “Özgürlük ve insan
haklarına karşı çıkanlar” yanıtını alıyoruz. İşin Türkçeye
tercümesi ise şu anda %30 ile ülkenin %70’ine hükmeden atanmışlar
yani muhafazakarlar. Ancak sistemin devamını savunanlara yöneltilen
eleştiriler farklı kesimlerden çıkıp ortak bir noktada birleşse de
Temmuz ayında öğrenci olayları sırasında esen “ayaklanma” havasına
rastlamıyoruz; en azında psikolojik olarak. Hatırlayacak olursak
Irak’ın işgalinin arından İran’da patlak veren eylemler bir andan
rejim değişikliği havası yaratılmış; ülkede alt-üst oluşun ilk
sinayalleri gelir gibi olmuştu. Ancak İran’da geçirdiğimiz süre
içinde “acaba yanıltıldık mı?”diye düşünüyoruz. İran’da
görüştüğümüz kişiler ya da kişisel gözlemler, ülkede farklı bir
tartışma sürecinin devam ettiğini ortaya koydu. İran artık dönüşü
olmayan bir yola girmiş ve bunun tartışmaları zaten yıllar
öncesinden start almış, sistem insanlara ve özellikle yeni
nesillere dar gelmeye başlamış. Ancak, batı medyasının aksine ne
sokaktaki insan ne reformist aydınlar rejimin kökten değişmesine
sıcak bakıyor. Ortak kanaat rejimin kendi içinde reforma gitmesi
aksi takdirde kendi sonunun getireceği yönünde. Tahran’dan
İsfahan’a hatta İslam devriminin doğuş merkezi Ayetullah
Humeyni’nin uzun yıllar kaldığı Kum kentinde, Tahran
üniversitesindeki ünlü Cuma namazında bile bir gevşeme, bir
bıkkınlık olduğu seziliyor. Muhafazakarlar sisteme sarılarak
varlıklarını devam ettirmek isterken reformistler tüm
olumsuzluklara rağmen umutsuzluğa düşmek istemiyorlardı. Devletle
toplumun arası gittikçe açılırken büyük umutlar bağlanan ama 7
yıldır vaadetiği reformları gerçekleştirmeyen-gerçekleştiremeyen
Cumhurbaşkanı Hatemi’ye duyulan tepki İranı farklı bir yöne
evirecek gibi görünüyor Tıpkı İmaddedin Baki’nin sözlerinde olduğu
gibi: Hatemi ile 2 dönem geçirdik. Ama insanlar heyecanlarını
kaybetti. Önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde sandığa gitmeyebilir,
katılım düşük olabilir. Çünkü Hatemi onların hayallerini yıktı.
Tabii ki bu reformların bittiği anlamına gelmiyor. Çünkü devletle
toplumun arası gittikçe açılıyor. Bu da daha radikal bir
değişikliğe ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Ve artık reformların 2.
aşamasına geçmeye ihtiyacımız var”. İran’da tartışmalar devam
ediyor, tarihinden gelen dinamizm ve entelektüel birikim ile
sorunları aşamaya çalışıyor. Ama kimse tüm bunların önümüzdeki
yıllarda bölgedeki değişikliklere, Amerika’nın politikalarına bağlı
olduğunu unutmuyor. Yani İran hem dış hem de iç dinamiklerin ortaya
çıkardığı sorunları aşmaya çalışıyor. (NTV)