Abdi İpekçi darbe için öldürüldü
Abone olAğca"nın tahliye edilmesiyle İpekçi cinayeti bir kez daha tartışılmaya başlandı. Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş bilinmeyenleri anlattı.
Gazeteci yazar Abdi İpekçi’nin öldürülmesinin üzerinden tam 31
yıl geçti. Dönemin Ecevit hükümetinin İçişleri Bakanı, deneyimli
siyasetçi Hasan Fehmi Güneş, İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın
sorgu tekrarında bizzat bulundu, Ağca’nın, ” İçişleri Bakanı’nı da
öldürürüm “ dediğini kulaklarıyla duydu.
Güneş 31 yıl sonra o günleri, azmettirici olarak aranan ve hiçbir
zaman yakalanmayan Mehmet Şener’den, 12 Eylül’e uzanan ilginç
süreci anlattı.
ECEVİT ÇOK SARSILDI
1 Şubat 1979’da Abdi İpekçi öldürüldü. 12 Eylül yolda ve
siz İçişleri Bakanısınız?
13 Ocak’ta bakanlık görevine getirildim. Göreve gelmemden 17 gün
sonra Abdi İpekçi vuruldu. Benim için de çok büyük bir olaydı.
Başbakanımız Ecevit için çok sarsıcıydı. Çünkü İpekçi dostuydu.
Soruşturma boyunca olayın devamlı takipçisi olarak bu dostluğunu ve
ilgisini devam ettirdi. İpekçi öldürüldükten sonra olayın üzerine
yürüdük. İstanbul polisi başarılı bir soruşturma başlattı. Zor bir
olaydı, zor bir dosyaydı. Çözülmesi çok zordu, çünkü vuran kaçmış,
iz bırakmamıştı.
Olayın tanığı yıllar sonra konuştu?
Evet. Arabasını park etmiş bir mimar, olay sırasında arabasına
binmiş geriye doğru manevra yapıyordu. Tam olayın işlendiği andı,
farları yanıyordu. Geri geri çıkarken İpekçi’yi vuran katil onun
farlarının içine düştü. O tanık bütün olayı izledi. Vuruşunu,
silahı öbür eline alışını, pencereye dayanışını gördü. Kaçışını,
onu bekleyen Yavuz Çaylan’ın kullandığı arabaya binişini gördü.
Polis ona ulaştı. Bu önemli çünkü ulaşamazsınız. Tanık gönüllü
değil. Kendi can güvenliğinin tehlikeye gireceğini düşünüyor. Ama
polis onu ikna etti. Bugün yurtdışındaysa bu nedenle oradadır.
Türkiye’de can güvenliği olmadığını söylüyor. Tanık mimar da olduğu
için robot resmi o çizdi. İpekçi cinayetinde o tanık sayesinde
aslına çok benzeyen bir robot resim çizildi. Ve sanıklara ulaşıldı.
Üzerinde çok durulması gereken bir nokta var. Olaydan sonra
yanılmıyorsam Milliyet Gazetesi 5 milyon, İpekçi ailesi ise 1
milyon lira ödül koydu. O gün için büyük paralardı. Katili ihbar
edene verilecekti, ama o ödülü kimse almadı.
Bir ihbar olduğu hep iddia edilmiştir oysa?
Böyle bir şey yok. İhbar olmaksızın, polis kendi gücü ve iz
sürmesiyle katile ulaştı. Katilin o kahvede olduğunu tespit etti ve
gidip aldı. Şuna da vurgu yapmak istiyorum, katil hiçbir fiziki
baskıya maruz kalmaksızın konuştu. Bundan herkesin emin olmasını
isterim. Kendisine yardımcı olan Yavuz Çaylan’ı söyledi. Çaylan
Adana’dan alındı. Uçakta neden alındığı söylenince itiraf etti. Ve
söyledikleri katilin anlattıklarıyla birbirini tuttu, örtüştü. Bu
görevi kendilerine veren Mehmet Şener’di. Şener’in çay ocağı gibi
bir işyeri vardı. Bunları çağırmış ve ”Gençler öldürülüyor ama
artık sıradan hale geldi. Ses getirmiyor. Daha büyük birinin,
onların kullandığı sözcükle ’bir büyük başın’öldürülmesi lazım.
Bunu da tespit ettik, Abdi İpekçi’dir. Şurada oturuyor“
demişti.
O dönem kullanılan telefon rehberinden İpekçi’nin evinin bulunduğu
bölgenin krokisi yırtılmış ve üzerinde çalışılmış. O yırtık sayfayı
polis buldu. Arama yapılmadığı iddiası doğru değildir. Polis
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kendi inisiyatifiyle yapar. O
inisiyatif kullanılarak aramalar yapıldı. Cinayetten sonra Şener’e
’İşi tamamladık’ dediler. Bir iddiaya göre silah Şener’e iade
edildi, bir iddiaya göre ise yollarını kaybettiklerinden Kasımpaşa
civarında attıkları söylendi.
Mehmet Şener’i yakalamak için operasyon düzenlendi
mi?
Bu cinayetin arka cephesini öğrenmek istiyorsak Şener’den başlamak
gerekiyor. Polis, Şener’e gittiğinde aracı işyerinin önünde park
halindeydi. Polis birkaç gün onu bekledi ama gelmedi. O zaman bana
verilen bilgilere göre katilin yakalandığını duyar duymaz- ki
bunlar aynı örgütün elemanları her gün haberleşiyorlar- ortadan yok
oldu. Bir anlatıma göre ise, mensup oldukları örgütün siyasi
kanadının önderi yurtdışına çıkarken Şener de aynı uçakla
çıkartıldı. Ama bu bir görüş olarak ileri sürüldü ve kanıtlamadı,
araştırılamadı da.
NEDENİNİ BİLMİYORDU...
KİM BU ŞENER?
DİĞER SAYFADA...
Kim bu Şener?
Rolü çok önemliydi. Katile ’Niye ipekçi?’ diye sorulduğunda
inandırıcı, akla yakın, uygun bir gerekçe söyleyemiyordu. ’Ne olmuş
öldürülmüşse. Şu kadar genç öldürülüyor. Bir tanede ”dönme“ büyük
baş öldürülmüş’ diye kendini savunuyordu. Esas nedeni kendisi de
bilmiyordu. Ona bu görevi verenler biliyordu sebebi. O görevi
verenler neyi sağlamak istiyorlardı onu araştırmak gerekiyor.
Sizce neyi sağlamak istiyorlardı?
Bana sorarsanız sebebi; bir terör ortamı yaratmak, iç güvenliği
kökten sarsmak, şiddetin egemen olduğu bir korku toplumu yaratmak
ve böylece bir darbeye ortam hazırlamak. 12 Eylül’e giden yolda
İpekçi cinayetinin çok önemli, toplumu sarsıcı bir olay olduğunu
düşünüyorum. Eğer soruşturma sürdürülebilseydi, esas neden
bulunabilirdi. Şimdi aslında artık bu işin yargı safhası bitti, ne
kadar infaz edildi tartışmalı ama müddetnameye göre katilin cezası
bitti. Ancak bu olayın nedenini bulmamız lazım. Gerçekten sivil,
demokratik bir düzene kavuşmak istiyorsak, bu tür olayların bir
daha yaşanmaması gerekiyorsa, yaşanan olaylarda rol alanları,
düzenleyen odakları, nerede eğitildiklerini, kim olduklarını,
devlet içindeki örtülü yapılarla ilişkisinin ne olduğunu bulmamız
lazım.
Bu olabilir mi sizce?
Devleti yönetenler siyasi bir karar verir ve ”Geçmişimizdeki bu tür
olayları araştıracağız, devlet içindeki örtülü yapıların rolü var
mı bulacağız“ denir. Bu mantıkla başlatılmış bir olay var aslında:
Susurluk. İpuçları vardı ama üzerine yeterince gidilmedi. Bu
olaylarda Şener gibi, mensup olduğu siyasi grup gibi.
Örgütün ismi nedir, ne adla biliyoruz o grubu?
İsim söylemek istemiyorum. O insanlara kanıtlarla ulaşmak lazım.
Yoksa iftira atmış durumuna düşersiniz. Ama çok önemli kişiler
çıkıp dediler ki, ’Bir grup vardı ki bunlar devlete yardımcı
güçlerdi’. Böyle bir şey demokraside olmaz. Devletin gücü olur ama
ona sivillerden yardımcı güç olmaz.
Bu bir gruba suç işleme imtiyazı tanımak demektir. Bu demokraside
olmaz. Ama bunu başbakan düzeyinde olanlar, MİT’in önemli
görevlerinde bulunmuş insanlar söyledi. Onlara verilen görev neydi?
Onlar hangi konularda duyarlı kılınmışlar, hangi düşünceye düşman
kalıbına sokulmuşlardı. Üzerlerine gidilemedi. Olay sıradan,
bireysel bir cinayetmiş gibi göründü.
Şener neden hiç bulunamadı? Yurtdışında tutuklandı serbest
bırakıldı ama hiçbir zaman ifadesi alınamadı?
Benim görevli olduğum dönemde yurtdışına çıktığı öğrenildi. Ama
yeri tespit edilememişti. Sonra zaten emniyetten dosya alındı ve
takip edilemedi. İpekçi cinayetinin en azından bu kadarcık
bölümünün aydınlatılması tamamen İstanbul polisinin başarısıdır.
Ben o olaylarla görevlendirilmiş dedektiflerin ne kadar zor
şartlarda, ne kadar özveriyle çalıştıklarının tanığıyım. Günlerce
yatmadan, ayağından botlarını çıkarmadan çalıştıklarını biliyorum.
Benim bulunduğum bir yerde ’müsaade eder misiniz ayaklarımız çok
şişti’ diyerek izin istediklerini biliyorum. Sonra o çocuklar ne
oldu biliyor musunuz? O çocuklar görevden alındı. Bu olayın
aydınlanmasında çok büyük emeği geçen dedektiflerden birisi
geçinmek için sokaklardan toplanan kâğıt artıklarıyla ilgili bir iş
yapmak zorunda kaldı. Yaşamını sürdürmek için.
Kim bu polisler?
İsim vermem, çok üzülürler. Bütün ekip görevden alındı. Hepsi çok
zor durumda kaldılar. Üzüntü vericidir. İstanbul polisine özellikle
bu olaydaki başarıyı sağlamış olan gruba haksızlık yapılmıştır.
Hepsinin görevden alınmasını, devletin içinden birileri mi
sağladı?
Görevden alma yetkisini kullananlar yaptı bunu. Bu bir resmi-idari
tasarruftu. Olayın kapanması istendi. Hatta hiç açılmaması istendi.
İstedikleri zaman toplumu darbe ortamına sürükleme kozunu elinde
bulunduran yapılara, darbe ortamına sürükleyecek eylemleri
planlayan yapılara ulaşmadan bütün toplumun vicdanını rahatlatacak
bir tabloya ulaşamayız. Ona yönelmeliyiz. Bu yüzleşme başka
ülkelerde yapıldı. Bunlar Gladio’nun sivil uzantıları mı, gençlik
uzantıları mı, bunları Gladio mu eğitti, cevap bulmamız lazım. Ama
cevaplar aranmadı ve bulunmadı. Israrım budur.
Ağca beni öldüreceğini söyledi
Ağca’nın sorgusunda da bulundunuz. Neler yaşandı o
sorguda?
Sorgu sırasında benim talebim üzerine bir soru soruldu: Olayı
rahatlıkla, detayıyla ortaya koyuyorsun. İtiraf etmen için baskı
yapıldı mı, işkence yapıldı mı?. ”Bana kimse baskı, işkence
yapamaz“ dedi. Kendini megalomanik bir tavırla, abartan bir
kişiliğe sahip birisi olarak algılamıştım. “Bana baskı yapılsa ben
nasıl olsa çıkacağım, kaçacağım. Daha büyük birini vururum o zaman”
dedi. “Kimi vurursun?” diye sordular, ”İçişleri Bakanı’nı”
dedi.
Dinlediğinizi biliyor muydu?
Hayır bilmiyordu. Beni göremeyeceği bir durumdaydı. Bu sözlerini de
duydum.
Şaşırdınız mı?
Hayır. Belli görevleri yapanların şaşırmak, korkmak gibi bir
hakları yok. Ancak daha sonra bu konuda ısrarını sürdürdüğünü
biliyorum. Ağca’nın cezaevinden kaçtığı dönemdi. Ben Bakanlık
görevini bıraktıktan sonra bazı kişilerin Ankara’ya geldiklerini,
evimin etrafında gezdiklerini biliyorum. Bakanlıktan ayrıldıktan
sonra bir süre koruma verilmişti bana. Korumanın henüz
kaldırılmadığı dönemdi. Korumam evimin biraz aşağısında bekleyen
bir araç içindeki iki kişiyi fark ediyor. Bahçeden dolaşıp,
’Kimsiniz, çıkın arabadan ben polisim’demesi üzerine arabayı
gazlayıp kaçarken o sokakta park etmiş birkaç arabaya çarpıyorlar.
O sırada ben evdeyim. Bunları da biliyorum.
Ağca onlarla birlikte miydi sizce?
Kendisi arabada mıydı, dışarıda mıydı onu bilemiyoruz. Çünkü polis
de onları göremedi. O araba hiç bulunamadı. Gerekli bildirimleri de
yaptık. Ben bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
Birçok sorun çözülebilirdi
Mehmet Şener bugün konuşsa bir şeyler aydınlanır
mı?
Mehmet Şener gelmiş Türkiye’ye dolaşmış gitmiş. Artık gizlenmiyor.
Mehmet Şener bu görevi kendi uydurmadı. O görevi ona verenler,
aracı olarak kullanılanlar, onların daha üzerindekiler konuşurlarsa
çözüme yaklaşılır. Şener konuşursa bir iki adım ileriye gider
olay.
Özel harekât hala var. Kalkmalı mı sizce?
Her devlette örtülü yapılar vardır. Devlet güvenliği söz konusu
olduğunda etkinleştirilecek, görevlendirilecek yapılar vardır.
Benim bildiğim bunların sorumluluğu siyaset adamlarındadır. Yani
bir operasyon yapılacaksa ve ben başbakansam benim imzamla
olmalıdır. Sorumluluğu da ben üstlenmeliyim.
İktidar sürseydi ne olurdu?
Şuna çok inanmıştım. Biraz vaktimiz olabilseydi, hükümet içindeki
sorunları çözebilseydik düze çıkabilecektik. Çok inanmıştım.
Uykumuz bile gelmeden çalışıyorduk. Ancak siyasette hiçbir şeyi
zorlamamak lazım. Hükümetimiz biraz zorlama bir hükümetti. 11
bağımsızla kurulmuştu. Kişisel tavırları öndeydi. Sorunlar
anlaşılmıştı, çözüm noktaları belliydi. Karşımızda güçlü bir
direniş vardı. Ama biz doğruya, ışığa yürüdüğümüz için önümüz
kesilmek isteniyordu. Sürdürebilseydik ben bugün tartışılmakta olan
birçok konu gündemde olmazdı diye düşünüyorum. Farklı bir Türkiye
olurdu. (Vatan)